Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un İngilizce kaleme aldığı “Türkiye as a Stabilizing Power in an Age of Turmoil” (Küresel Kaos Çağında İstikrarlaştırıcı Bir Güç: Türkiye) kitabının Azerbaycan’da yayınlanması dolayısıyla Bakü’de bir tanıtım toplantısı düzenlendi.
Altun, Bakü’de Azerbaycan Beynelhalk Münasebetlerin Tahlili Merkezi tarafından kitabın tanıtımı dolayısıyla düzenlenen toplantıya bir video mesaj gönderdi:
“‘Türkiye eski Türkiye değildir’ diyerek, tarihin bu kritik eşiğinde ‘Bize dokunmayan yılan bin yaşasın’ deme lüksümüz olmadığını ısrarla söylüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu ‘Türkiye Türkiye’den büyüktür’ şeklinde ifade ediyor”
“Muhalefet ve eleştiri kisvesi altında Türkiye’nin gücünü, etkisini ve kapasitesini artırmasından rahatsız olanlar aynı zamanda Azerbaycan’la dayanışma içinde olmamızdan da rahatsızlık duyuyor.”
“Bölgesinde önemli bir güç olan Türkiye küresel sorunlarda da çözümün ya merkezinde bulunuyor ya da barış ve istikrarın sağlanması için önemli katkılarda bulunuyor”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un İngilizce kaleme aldığı “Türkiye as a Stabilizing Power in an Age of Turmoil” (Küresel Kaos Çağında İstikrarlaştırıcı Bir Güç: Türkiye) kitabı, ABD ve İngiltere’nin ardından Azerbaycan’da yayımlandı.
Fahrettin Altun, Bakü’de Azerbaycan Beynelhalk Münasebetlerin Tahlili Merkezi tarafından kitabın tanıtımı dolayısıyla düzenlenen toplantıya bir videomesaj gönderdi.
Altun “Küresel Kaos Çağında İstikrarlaştırıcı Bir Güç: Türkiye” kitabının Azerbaycan Türkçesi’ne kazandırılmasına emeği geçenlere teşekkür etti.
Son 20 yılda Türkiye’nin sessiz bir devrime imza attığını belirten Altun, bu süre zarfında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde demokrasiden ekonomiye, altyapıdan iletişime, güvenlikten savunma sektörüne, enerjiden eğitime kadar her alanda eşi benzeri görülmemiş adımların kararlılıkla atıldığını söyledi.
Altun, “Bir yandan milletin boynuna vurulan vesayet prangasını kırarken, diğer yandan devletin tüm vatandaşlarıyla eşit mesafede durduğu yeni bir siyasal düzen oluşturduk. Tüm bu adımları atarak milletimizin zamanını ve enerjisini asli meselelere vakfetmesini mümkün kıldık” dedi.
Bu çerçevede yaşanan en önemli gelişmenin, Türkiye’nin kendi çıkarlarını merkeze alan, tam bağımsız bir dış politika izlemeye başlayarak uluslararası arenada ve tarih sahnesinde yeniden merkezi bir aktör haline gelmesi olduğunu vurgulayan Altun, son yirmi yılda kat edilen bu mesafenin Türkiye’nin bütün bölgesel ve küresel aktörler tarafından yakından takip edilmesi sonucunu doğurduğunu kaydetti.
TÜRKİYE’NİN İSTİKRARLAŞTIRICI VE DÜZEN KURUCU ROLÜ
Bu durumun aynı zamanda Türkiye’nin hedeflerinin, değerlerinin ve kapasitesinin doğru anlaşılmasını zorunlu kıldığına işaret eden Altun, “Küresel Kaos Çağında İstikrarlaştırıcı Bir Güç: Türkiye adlı eseri kaleme almamım amacı da Türkiye’yi anlamak isteyenlere gerçekçi bir analiz sunmak ve ülkemizin uluslararası düzenin geleceğine dair tasavvurunu ortaya koymak, takdim etmektir. Kitabım küresel sistemin bir tür kaos yaşadığı günümüzde Türkiye’nin istikrarlaştırıcı ve düzen kurucu rolünü ortaya koymaktadır.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin sessiz bir devrimle büyük dönüşümler yaşarken, dünyada da büyük değişim ve dönüşümler meydana geldiğini anlatan Altun, Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan tek kutuplu dünya düzeninin 11 Eylül saldırıları, Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan ve Irak’ı işgali, ekonomik krizler ve teknolojik gelişmeler gibi muhtelif faktörlerin etkisiyle yerini büyük güç rekabetine bıraktığını söyledi.
Bu durumun, barış ve istikrarın temin veya muhafaza edilmesinde bölgesel güçlerin sorumluluğunu artırırken, tüm devletlerin öz kapasitesini artırmasını ve küresel belirsizliğe hazırlanmasını zorunlu kıldığına dikkati çeken Altun, şöyle devam etti: “Dünya, benzerini II. Dünya Savaşı’ndan beri görmediğimiz kadar ciddi insani krizlerle karşı karşıya bulunmaktadır. Suriye’de on yılı aşkın süredir devam eden iç savaş yüz binlerce insanın hayatına mal olurken, komşumuzun adeta bir terör yuvası ve istikrarsızlık kaynağına dönüşmesini beraberinde getirmiştir. Burada DEAŞ terör örgütüyle mücadelede bir başka terör örgütünü yani PKK’nın Suriye kolu YPG’yi taşeron olarak kullanma çabası da bu insani krizi derinleştirmiştir. Her ne kadar Türkiye masum insanların hayatı söz konusu olduğu için sığınmacılara kapılarını açmışsa da uluslararası toplumun duyarsızlığı ve vizyon eksikliği acıların dindirilmesini imkansız hâle getirmektedir.
Son olarak tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgınının uluslararası kurumların zafiyetini ortaya çıkardığını da söyleyebiliriz. Bu salgın başladığında bazı devletlerin diğer ülkelere giden cerrahi maskelere, dezenfektanlara ve yardım paketlerine el koyduğunu hatırlayın. Özellikle Avrupa ülkelerinde marketlerde tuvalet kağıdı bile kalmadığını anımsayın. Aynı dönemde küresel tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar da 20. yüzyıldan bize miras kalan uluslararası düzenin sürdürülebilirliği hakkında soru işaretleri oluşturdu.”
“HER ZAMAN, HER YERDE BARIŞTAN, ADALETTEN VE ULUSLARARASI HUKUKTAN YANA TAVIR ALIYORUZ”
Bugün devam eden tartışmaları tüm bu gelişmelerden bağımsız düşünmenin mümkün olmadığını dile getiren Altun, aynı şekilde Türkiye’nin son yıllarda attığı adımları değerlendirirken de tüm bu faktörlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.
Altun, “Biz dünyada yaşanan bu gelişmeleri medeniyetimizin süzgecinden geçiriyor; ‘Türkiye eski Türkiye değildir’ diyerek, tarihin bu kritik eşiğinde ‘Bize dokunmayan yılan bin yaşasın’ deme lüksümüz olmadığını ısrarla söylüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu “Türkiye Türkiye’den büyüktür’ şeklinde ifade ediyor” dedi.
Türkiye’nin içine kapanmayı reddetmesinden rahatsız olanların bulunduğuna işaret eden Altun, şunları kaydetti: “Bunlar Sayın Cumhurbaşkanımızın dış politika vizyonuna yirmi yıldır farklı farklı etiketler yapıştırmaya kalkıştı. Hatırlayın bir aralar “eksen kayması” diyorlardı. Daha sonra “yeni Osmanlıcılık” diye bir icat çıkardılar. Bugünlerde de “yayılmacılık” diye şikayette bulunuyorlar. Maalesef sınırlarımızın ötesine uzanan bu gönül bağı, çıkarlarımızın ancak sınırlarımızın ötesinde korunabileceğini idrak etmemiz birilerini huzursuz, mutsuz ediyor.
Bakınız, muhalefet ve eleştiri kisvesi altında Türkiye’nin gücünü, etkisini ve kapasitesini artırmasından rahatsız olanlar aynı zamanda Azerbaycan’la dayanışma içinde olmamızdan da rahatsızlık duyuyor. “Türk askerinin Libya’da ne işi var?” diyorlar. Hatta ordumuzun Suriye ve Irak’ta terör örgütleriyle mücadele etmesine Meclis çatısı altında karşı çıkma cüretini gösterebiliyorlar. Bunlar istiyorlar ki ‘Türkiye’nin en büyük meselesi kız çocuklarının hangi kıyafetle okula gideceği ya da gidemeyeceği olsun. Anadolu’nun çocukları öz vatanında garip, öz vatanında parya olsun. Kim ne istiyorsa verelim, kurtulalım; ağzımızın tadı bozulmasın istiyorlar. Böyle bir Türkiye yok artık.
Bugün gelinen noktada bizim nazarımızda Türkiye’nin çıkarlarıyla insanlığın çıkarları tam olarak örtüşmektedir. İşte tam bu nedenle her zaman, her yerde barıştan, adaletten ve uluslararası hukuktan yana tavır alıyoruz. Denizden komşumuz olan Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru hükümeti bildiğiniz gibi bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığında, Trablusgarp’ın kapısına dayanıldığında, işte o koşullarda bile Libya’yla bir ikili anlaşma imzalayarak bu kritik bölgeyi istikrara kavuşturuyoruz. Suriye ve Irak’ta icra ettiğimiz harekâtlarla biz orada barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunuyoruz. Buralarda attığımız adımlarla kendi vatandaşlarımızı hedef alan tehditleri bertaraf ederken bölgede yaşayanlara da rahat bir nefes aldırıyoruz.”
“BUGÜN MASADA KAZANILIYORSA BU SAHADA KAZANDIĞIMIZ İÇİNDİR”
Karabağ sürecine de değinen Altun, Azerbaycan’ın neredeyse 30 yıl süren işgali 44 günde bitirerek olağanüstü bir başarı elde ettiğini, elde edilen bu başarıda Sayın İlham Aliyev’in liderliğinin, Azerbaycan ordusunun kahramanlığının ve Azerbaycan halkının fedakârlığının kilit rol oynadığını bildirdi.
Altun, “O dönemde barışı savunuyor gibi davranarak statükodan yana tavır koyanları hatırlayın. Bunlar ya kullanışlı aptal oldukları ya da birilerinin çıkarlarına hizmet ettikleri için türlü sloganlarla işgalcilere karşı verilen bu meşru mücadeleye karşı çıkıyordu. Malumunuz, bunların dünyasında Türk ve Müslümanın toprağını ve namusunu koruması meşru değildir.
Oysa bugün gelinen noktada diplomasi yeniden işlerlik kazandıysa bu doğrudan doğruda Karabağ’daki adaletsizliğin tamirinden kaynaklıdır. Bugün masada kazanılıyorsa bu sahada kazandığımız içindir. Gerçekten de adaletin sağlanmasıyla birlikte savaş döneminin üzerine bir sünger çekerek hep birlikte “barışı kazanmak” mümkün hâle gelmiştir. Gelecekte de bölgedeki tüm devletlerin uluslararası hukuka uygun olarak ve ortak faydayı gözeterek yapıcı adımlar atması, 21. yüzyılda Kafkasya’nın bir barış ve istikrar havzası hâline gelmesini mümkün kılacaktır” ifadelerini kullandı.