Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından, Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyelerinin konuşmacı olarak katılımıyla, “Erzurum’dan Hocalı’ya Müslüman Türk’e Yapılan Zulümler” konulu söyleşi programı düzenlendi.
Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu ile Prof. Dr. Kerim Karabulut, Doç. Dr. Tolga Başak ve Dr. Mevlüt Yüksel’in konuşmacı olarak katıldığı Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi'ndeki söyleşi programında, "1915 Olayları, Sevk ve İskan Uygulamaları, İngiltere'nin Ermeni Sorunu Üzerine Politikaları, Türkiye-Ermenistan Sınır Kapılarının İktisadi Değerlendirmesi ve Müslüman Türklere Yapılan Zulümler" anlatıldı.
TEHCİR YOK SEVK VAR
Sevk ve İskân Kanunu'nun çıkarılışı ve uygulanışı hakkında bilgi veren Dr. Mevlüt Yüksel, 'Ermenilerin tehcir edilmediğini, sevk edildiğini' özellikle vurgulayarak, " Sevk edilenler, gerek seyahatleri ve gerekse de iskânları sırasında sürekli gözetim altında tutularak, can ve mal güvenlikleri için tüm önlemler alınmıştır." dedi.
İNGİLİZ FAKTÖRÜ
Doç. Dr. Tolga Başak da yaptığı konuşmada, İngiltere'de Ermeni Meselesi hakkında bilgi vererek, İngiltere'nin Ermeni sorununun bir numaralı aktörü olduğuna belirtti. Sözde soykırım yapıldığını iddia eden kesimin, iddialarını İngiliz arşivlerinden seçtiğine dikkat çeken Başak, "Türk-Ermeni ilişkilerinde biz katil olarak algılanıyorsak, bunun en büyük sebebi İngilizlerin uydurdukları Ermeni koleksiyonudur." şeklinde konuştu.
Programda, 'Türkiye-Ermenistan Sınır Kapılarının İktisadi Değerlendirmesi' konusunda açıklamalarda bulunan İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerim Karabulut da, Ermenistan sınır kapılarının niye kapalı olduğunun sebepleri hakkında bilgi vererek, Ermenistan'ın ekonomik büyüklüğünün Türkiye'nin yüzde biri kadar olduğunu, bu nedenle de Türkiye'nin Ermenistan'dan elde edeceği fazla bir kazanç olmadığını, Türkiye'nin sınır kapılarını açtığı zaman iki buçuk milyonluk bir nüfusa açılacağına, ancak Ermenilerin ise 77 milyonluk bir nüfusa açılacağına dikkat çekti.
Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu da konuşmasında, öncelikle 24 Nisan'ın ne olduğunun iyi anlaşılması gerektiğine vurgu yaparak, "24 Nisan 1915, Ermenilerin uydurduğu ve dünyayı aldattıkları, kendi ayıplarını ve cinayetlerini örtmeye çalıştıkları tarihtir." dedi.
ERMENİ AYAKLANMALARI
Kürkçüoğlu, 1-15 Nisan 1915'te Van'da çok büyük bir Ermeni ayaklanmasının başlatıldığına dikkat çekerek, "O dönemde, Van'da eli silah tutan her Müslüman yedi düvele karşı mücadele ettiğimiz Birinci Dünya Savaşı'ndaki cephelerde idi. Cephe gerilerimiz, kasabalarımız, köylerimiz, şehirlerimiz tamamen savunmasızdı. 1 Nisan ile 15 Nisan tarihleri arasında Van'da çok büyük bir Ermeni ayaklanması meydana getirdiler. Fotoğrafları arşivimizde mevcuttur, Kaya Çelebi Camisi'nin bulunduğu alanda 10 bine yakın Müslüman ahali katledilmiştir." diye açıklamada bulundu.
Ermenilerin, dünya kamuoyunu sürekli Türkiye'ye karşı kullandığına işaret eden Kürkçüoğlu, şunları kaydetti; "Sözde Ermeni soykırımı iddiasını, Sevk ve İskan Kanunu'nun çıktığı tarih ilan ettiler, ama 24 Nisan, Ermenilerin yaptığı katliamların ardından, Osmanlı hükümetinin aldığı idari tedbirle Taşnak, Hınçak, Ramgavar, Veragöz gibi Ermeni cemiyetlerini kapatarak, yöneticilerini tutukladığı tarihtir. O dönemde bu işle alakalı 235 Ermeni lideri tutuklandı. Kesinlikle 24 Nisan 1915'te onların 'Tehcir' dediği 'Sevk ve İskan Kanunu' çıkarılmamıştır. Van'daki ayaklanmalardan dolayı cemiyetler kapatılmıştır, yöneticiler tutuklanmıştır. Yapılan işlem budur. Ermeniler, her 24 Nisan'da dünyayı, kendi ayıplarını, cinayetlerini kapatmak için kandırmaktadır. 24 Nisan'da, Van'da Ermeniler tarafından şehit edilenler, askerlikle uzaktan yakından alakası olmayan kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan sivil Müslümanlardır."
Ermeni Cemiyetlerinin kapatılması etkili olmayınca mecburen 30 Mayıs 1915'te kanun çıkarıldığını ve kanunun adının "Sevk ve İskan" olduğunu belirten Kürkçüoğlu, "Osmanlı Devleti, 27 Mayıs 1915'te Sevk ve İskan Kanunu'nu mecburen çıkardı, 30 Mayıs'ta uygulamaya koydu. O dönemde Suriye, Osmanlı toprakları içinde bir bölgeydi, sevk edilenler Suriye'ye yerleştiriliyor. Öncelikle Osmanlı Devleti, bu kanunu çıkarmak zorundaydı, çünkü kanunda muhatap alınan unsurlar, savunmasız sivil halkı katleden çeteler. Burada millet, din mefhumu yok, yani 'Ermeni' kelimesi geçmez. Doğrudan doğruya devletin muhatap olduğu, sivil halkın yaşadığı kasaba ve köyleri basıp Müslüman ahaliyi katleden çeteler sevk ve iskana tabi tutulmuştur." diyerek, her devletin mutlaka vatandaşlarının 'canını, namusunu, malını korumak' düşüncesiyle benzeri kanunlar çıkarmak zorunda olduğunu, kanunun arkasında önemli tarihi sebepler bulunduğunu sözlerine ekledi.