ERZURUM (İHA) - Demokratik özerklik ilan ettiğini söyleyen bir grubun kendilerine göre bir tarihi Kürdistan sınırları çizdiğini belirten Genç İnisiyatif Plaformu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, aklın ve mantığın alamayacağı şeyler ilan edenlerin bilimsel gerçeklerten yoksun olduğunu söyledi.
Özerkliğin sözde Kürdistan denilen sınırlar içerisinde geçerli olacağını iddia edenlerin kafalarına göre tarihi Kürdistan sınırları çizdiğini kaydeden Genç İnisiyatif Plaformu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, meydanı cehalete bırakmamak adına konuyla ilgili bilimsel bir değerlendirme yapmaya çalıştıklarını dile getirdi.
EĞİLMEZ’DEN BİLİMSEL DEĞERLENDİRME
Bin yılı aşkın bir süredir Türklerle kardeşlikten öte bir bağ içerisinde yaşayan Kürtler’in özellikle günümüz Türkiye, İran, Irak, Suriye sınırındaki bölgelerde yerleşmiş Asyanik bir halk olduğunu ifade eden Genç İnisiyatif Plaformu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Eğilmez, “Kürtler bu dağlık arazide çok uzun zamandan beri ikâmet etmektedir. İran’ın kuzeyindeki Türkmen steplerinden İskenderun Körfezi’ne kadar uzanan ve eskiçağlardan beri çeşitli kavimlerin gelip geçtiği bu geniş bölgeler, diğer ırklar gibi muhtemelen Kürt aşiretleri tarafından da dolaşılmıştır. Tarihi süreç içerisinde, Kürtlerin ikâmet ettiği bölgeyi tanımlamaya çalışırsak Kürdistan adına dayanamayız. Çünkü Kürtler tarihi periyotta mekân olarak değişken bir yapıya sahip olmuşlardır. Dolayısıyla herhangi bir coğrafya için bu tabiri kullanmak çok zordur.
SELÇUKLU DÖNEMİ
Selçuklu Sultanı Sencer dönemine gelinceye kadar (1117 - 1157) Kürdistan adıyla anılan bir coğrafya mevcut değildir. Lakin Sultan Sencer, Hemedan, Kirmaşâh, Dinver, Sincar ve Şerhizâr şehirlerini kapsayan bölgeye Kürdistan adını vermiştir. 14’üncü yüzyıla gelindiğinde ise Hamdullah Kazvini’nin Nüzhet’l Kulüb adlı eserinde Kürdistan diye isimlendirilen bölgenin 16 kasabadan ibaret olduğunu zikreder. Kürtlerin kökenleri ve Türklerle beraber tarih sahnesine çıkmadan önce yaşadıkları coğrafya hakkında sınırlı bir alanda araştırma yapan batılı araştırmacılar da Kürdistan tanımı üzerinde fikir birliğine varamamışlardır. Hatta önde gelen oryantalistlerden Basil Nikitin gibi bazı araştırmacılar böyle bir coğrafi ismin ortaya çıkarılabilmesinin imkânsızlığından bahseder. Kürtlerin kökeni ve en eski yurtlarıyla ilgili elimizde bulunan en eski delil, 1888 yılında Rusya federasyonuna bağlı Tuva Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan Yenisey ırmağı kollarından Elegeşt Çayı vadisinde bulunan 7’nci yüzyıldan kalma Türk mezar taşlarıdır. 32 tane olan bu mezar taşlarının en uzun yazılı olanında şöyle bir cümle geçer: ‘Ben Kürt İl-Hanı Alp-Urunguyum, altından yapılmış okluğumu bağladım belime.’ Bu yazıtı biraz daha açacak olursak, mezarda yatan Türk beyi, kendi ağzından Kürtlerin hakanı olduğunu söylüyor. Kürtlerin kökeni ve yurdu için yapılacak ya da yapılan araştırmalara bir temel veya dayanak aranıyorsa öncelikle Yenisey Yazıtlarından yola çıkılmalıdır” diye konuştu.
TÜRKLER VE ANADOLU
Türkler Anadolu’ya doğru büyük göçe başladıklarında bu coğrafyada Rumlar, Ermeniler ve Süryaniler’in bulunduğunu anımsatan Yrd. Doç. Dr. Eğilmez, “Yani Kürtler bölgeye Türkler’i takiben gelmişlerdir. Kürtlerin bu günki coğrafyaya yerleşmelerinde Selçuklular’ın Bizansı geri çekilmeye mecbur etmesinin payı çok büyüktür. Bölgede kurulan Türk Beylikleri, Kürtleri kendilerinden ayrı görmüyor ve kardeş olarak tanımlıyorlardı. Birbirlerine hiçbir zaman rakip olmamaları, dindaşlık faktörü, çok kapsamlı ilişkilerin oluşturduğu bütünlük, biran için ayrı ırklar oldukları düşünülse bile Türkleri ve Kürtleri hiçbir zaman karşı kaşıya getirmemiş aksine derin bir birliktelik sağlamıştır. Nüfus yoğunluğuna ve yaşam tarzına göre zaman zaman bazı Kürt aşiretleri Türkleşmiş, bazı Türk obaları da Kürtleşmiştir. Bu gün üzerinde bulunduğumuz, dünyanın kalbinin attığı bu bölgedeki Türk hakimiyetini zayıflatmak, kesintiye uğratmak ve nihayetinde sona erdirmek adına, tarih boyunca çok defa Türk - Kürt kardeşliği bölünmek istenmiş, bu insanlar çatışma içerisine çekilmeye çalışılmış ama hiçbir zaman başarıya ulaşılamamıştır. Bu başarısızlığın tek sebebi Türklerle Kürtler arasındaki çok güçlü tarihi birlikteliktir. Özellikle batının empoze ettiği ayrımcılığın temel sebebi, bu bölgede değişik çıkarlara hizmet edecek yeni bir etnik unsur oluşturabilmektir” diye konuştu.
ANADOLU’DA TÜRK-KÜRT KARDEŞLİĞİ
Asırlarca Selçuklu, Osmanlı nihayet Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde kardeşçe yaşayan Türk ve Kürt arasındaki ilişkinin sağlam ve derin temellerde üzerinde olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Eğilmez, “Öyle ki yerel boyutlarda bazen Türkler Kürt bazen de Kürtler, Türk oldu. Kürtler, Selçuklu - Haçlı, Selçuklu - Moğol, Osmanlı - Safevi, Osmanlı - Batı mücadelelerinde hep Türkler’in yanında yer aldı. Birinci Dünya Savaşı’nda beraber şehit düştüler. Yeni Türk Devleti kurulurken yine Türklerle beraberdiler. Çünkü bütün bu mücadelelerde kendi devletlerini koruyor ve yine kendi yeni devletlerini kuruyorlardı. Türk Devletleri’nin en yenisi olan Türkiye Cumhuriyeti de tıpkı kendisinden önceki Türk devletleri gibi her zaman devletin asli unsuru olarak gördüğü Kürt vatandaşlarının sınır dışındaki akrabalarını bile koruması altına almıştır.
Şimdi Güneydoğu sorunun çözümü noktasında çok dikkatli olunmalıdır. Asıl sorun olan bölgenin ekonomik durumu, eğitim seviyesi, sosyolojik yapısı ve terör örgütü dururken, bunlarla ilgili nihai çözümler aramak gerekirken, farklı noktalarda çözümler aranmamalıdır. Aksi taktirde çözülmesi gereken düğüm kördüğüm haline gelebilir” diye konuştu.