ODTÜ'de bu yıl altıncısı düzenlenen Zeka ve Yetenek kongresi'ne katılan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ''Eğer bütün konuları yeniden çerçeveleyip üzerinde düşünürsek kavramlarımızı yeniden gözden geçirirsek mesafe almamamız için bir sebep yok'' dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ODTÜ'de düzenlenen 6. Zeka ve Yetenek Kongresi'ne katıldı. Kongre'de bir konuşma yapan Bakan Selçuk, '''Ben' demek hastalıklı bir şey. Eğer birisi 'biz' derse öteki demiş olur. O yüzden 'biz' değil de 'hepimiz' diyeceğiz'' ifadelerini kullandı.
''BİZ İNSANLIK DEDİĞİMİZDE ENDEMİK BİTKİLERİMİZ DAHİL HEPSİNİ ÇOCUKLARIMIZ EVLATLARIMIZ OLARAK GÖRÜYORUZ''
''Geriye bakmadan, fotoğrafı görmeden, analiz yapmadan bir karar almak çok doğru değil'' diyen Selçuk konuşmasına şöyle devam etti:
''Çok uzun yılların birikimi olan birtakım sorunların, meselelerin çok kısa sürede çözümlenmesini beklemediğinizi biliyorum. Ama daha geldiğimin 17. günü manşetlerde icraat beklemek hususunda bir gözlemim oldu. Bizim akşam düşünüp sabah bir şey tapma lüksümüz yok. Geriye bakmadan, fotoğrafı görmeden, analiz yapmadan bir karar almak çok doğru değil. Zamana ihtiyaç var. Bir taraftan da çok engel olmaya çalışanlar var. Biri başarısızlık olsa çok mutlu olacaklar var. Charlie Chaplin'in bir sözü var, ''Sana engel olmaya çalışanlar başaracağına en çok inananlardır''. Bu dönemde güzel şeyler söylüyoruz, konuşuyoruz. Biz elbette güzel şeyler söyleyeceğiz, elbette umut vereceğiz. Çünkü biz çocuk için uğraşıyoruz. Eğer umudumuz olmazsa neyimiz olacak? Biz insanları çocuklarla buluşturamayacaksak nelerle buluşturacağız? Bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Bu tarihsel bir mesele. Bizim tüm insana ihtiyacımız var ama bu çok kolay bir şey değil. Bu bir insanlık problemi, Türkiye’nin problemi değil. İnsanlık denildiğinde sadece kendi toplumunu anlayan bir uygarlık var karşımızda. Biz insanlık dediğimizde endemik bitkilerimiz dahil hepsini çocuklarımız evlatlarımız olarak görüyoruz. Bütün insanları, bütün çocukları hanemize kaydediyoruz. O sebeple bizim insanlık olarak neyden bahsettiğimizi yeniden tanımlamamıza ihtiyacımız var. Bu kelimeler gerçekten çok büyüleyici. Öyle bir çağdayız ki sürekli olarak her şey parlatılıyor, geçiyor. Eğitim de bundan nasibini alıyor. Eğer insanlığı bu şekilde algılarsak, eğitimi sadece endüstrinin ihtiyaçları olarak içerirsek, endüstrinin ihtiyaçlarını eğitimin beceri seti diye kurgularsak inanın eğitim 4.0'da 5.0'da desensiz bu eğitimin kaç sıfır yenik olduğunu gösterir sadece. Bu konu zekayla çok ilgili. Zekanın tanımının geçen yüzyıl da farklı olması, 20 sene sonra farklı olması bizim ölçtüğümüz şeyin zeka olduğunu gösterir mi? Ölçtüğümüz şey o zamanki tanımdır veya onun içeriğidir. Burada bir paradoksal konu var.''
''EĞER BÜTÜN KONULARI YENİDEN ÇERÇEVELEYİP ÜZERİNDE DÜŞÜNÜRSEK KAVRAMLARIMIZI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİRSEK MESAFE ALMAMAMIZ İÇİN BİR SEBEP YOK''
Birlikte düşünüp eleştirileri paylaşarak bir olma noktasında yolculuk yapılabileceğinin altını çizen Selçuk, ''Doğu bilgeliği der ki, ''En yüksek zeka zihni durdurabilende vardır'' der. Yani insan zihninin durdurabilyorsa artık zekanın doruğuna ulaşmıştır. Bunun karşısına baktığımızda da zihnin en çok çalıştığı duruma, işte en zeki durum diyoruz. Bu bizi oldukça sınırlıyor bu tanımsal çerçeveler. Mesela ben okullara gittiğimde hiç 200 alan çocuk görmedim. En fazla 100 alıyorlardı. Aslında bizim sınıflarımızda 200-300 alacak çocuklarımız var. Fakat biz onlara diyoruz ki, en fazla notumuz 100 sen de onlarla idare et. Aslında çocuk ''Ben dünya çapında birisi olabilirim, sıçrama yapabilirim'' demek istiyor. Fakat biz onu 100'le sınırlandırıyoruz. Bir general krala diyor ki ''Ben içinden çıkamayacağım hiçbir güçlükle karşılaşmadım'' diyor. Kral da diyor ki, '' Ben içinden çıkma ihtiyacı duyacağım hiçbir güçlükle karşılaşmadım.'' Hangisi daha zeki? Bu paradoksu gerçekten kurmamız lazım. İlkel toplumlarda niye deliren insan yok? Bunu anlamamız lazım. Kavramsal bir çerçeveye ihtiyacımız var. Bu kavramsal çerçeve bizim ilgiyle ilişkimizi yeniden düzenlememizi gerektiriyor. Bu coğrafyadan bağımsız olarak olmuyor. Batı'nın algı çerçevesi. Doğu ısrarla işin özüyle ilgileniyor. Biz insanı yarım insan olarak görmek istemiyoruz. Biz çocuğun hizasına bakmak istiyoruz. Eğer bütün konuları, yetenek konusunu, zeka konusunu, eğitim konusunu yeniden çerçeveleyip üzerinde düşünürsek, kavramlarımızı yeniden gözden geçirirsek mesafe almamamız için bir sebep yok. Çünkü kavramlar, kelimeler karnından doğdukları topluma hizmet ederler öncelikle. Ondan sonra diğer toplumlar bunan yararlanırlar. Bizim özgün kelimelerimizi oluşturmamız, kavramlarımızı üretmemiz gerekiyor'' şeklinde konuştu.
''TÜRKİYE EĞİTİMDE NİCEL OLARAK ÇOK CİDDİ MESAFELER ALDI''
Türkiye'nin eğitimde nicel olarak çok ciddi mesafeler aldığını ve artık amacın nitelikle ilgili olduğunu vurgulayan Selçuk, ''Eğitimin nereye gitmesi gerektiği aslında bürokratik bir işin çok ötesinde. Türkiye eğitimde nicel olarak çok ciddi mesafeler aldı. Artık hevesimiz nitelikle ilgili ve Türkiye’nin bunu başarmaması için hiçbir sebep yok. Sizin hayalleriniz, beklentileriniz hepsi bizim geleceğimiz için bir tuğla. Biz bunu birlikte yapabiliriz. Ama bunu bir başarı başarısızlık denklemine sokmamamız lazım. Bu uğraşarak, didinerek yapılacak bir iş. Biz küçük küçük adımlarla işlerimizi yapalım. Bunun için de ön göreceğimiz yol haritası elbette eksiktir, elbette sıkıntıları vardır ama hep beraber düşünerek, hep birlikte bu eleştirileri paylaşarak bir olma noktasında bir yolculuk yapabiliriz. Çok pratik, çok işlevsel ve mevcut durumu çok daha verimli kullanabileceğimiz bir noktaya geleceğiz. Maksimizasyon bir derdimiz yok biz optimizasyonla ilgiliyiz eğitimde. Optimal koşulları oluşturmakla ilgiliyiz. Bir sistem tasarısı içinde bakmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki süreçte de erken çocukluktan başlayan ve üniversiteye kadar olan dönemde ne yapmak istediğinizin sadece özünü paylaşma fırsatınız olacak. Bu bir yolculuk. Lütfen bu beklentiyi biraz rasyonel hale getirelim. Siz bize kolay gelsin, deyin kolay gelir'' şeklinde konuştu.