Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Herkes kendi geleneğini, geçmişini, tohumunu korumaya çalışıyor ve biz eğitimi maalesef hep geçmiş üzerinden tartışıyoruz. Bizim eğer eğitim konusunda bir şey yapmamız gerekiyorsa oturup eğitim kelimesinin etimolojisinden başlayarak yeniden bir inşa hareketine girişmemiz lazım" dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezinde düzenlenen “EDUCCON 2018 Eğitim Konferansı"na katıldı. Konferansta yaptığı konuşmada Bakan Selçuk, “Burası benim için ‘eve gelmek güzel şey’ dediğim bir yer. Gençliğimiz burada geçti diyebilirim. Çok ilginç bir dönemdi, hem 12 Eylül öncesinde okumuş olmak hem 12 Eylül sonrasında okumuş olmak. Bu fakültenin Türk eğitim tarihinde, sisteminde çok özel bir yeri olması gerektiğini, bundan sonra da çok daha derinleşmiş, genişlemiş bir şekilde bu birikimini toplumla paylaşacağını umut ediyorum. Endüstri 4.0 ismi çok fantastik. Bu isim bende şöyle bir çağrışım da oluşturuyor, eğitim 4.0 dediğimizde oradaki rakam kaçsa 4.0 eğitimin kaç sıfır yenik olduğunu hatırlatır bana. Eğitim denildiğinde sadece endüstrinin ihtiyaçları anlaşılıyor ve eğitimin içeriğinin endüstrinin gereksinim duyduğu beceri setleri üzerinden yorumlandığı bir eğitim varsa, sermayenin bu kadar eğitimi yönlendirdiği, yönettiği, iteklediği bir eğitim sistemi varsa bizim bunun üzerinde tekrar düşünmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
“EĞİTİM 4.0 MESELESİ ASLINDA TÜM DÜNYA İÇİN ÖNEMLİ”
“Biz insanı çift kanatlı olarak görmedikçe yani aklı ve kalbi uzlaştıran, birleştiren bir insan olarak görmedikçe ontolojisini ve epistemolojisini birlikte kuramayız” diyen Selçuk, “Maalesef insan yetiştiren kurumlarımızın hiçbirinin web sitesinde ana girişlerinde ya da herhangi bir dokümanında ‘bizim insan yetiştirme anlayışımız şudur’ diye bir ibare görmek çok fazla mümkün değil. Eğitim 4.0 meselesi aslında tüm dünya için önemli. Bizim 2040’lara doğru singularity tekillik çağı dediğimiz bir çağ geliyor. Dijital olanın, biyolojik olanın ve fiziksel olanın bütünleştiği bir çağdan söz ediyoruz. Bir insanın içerisinde aynı zamanda bir dijital içeriğin çipler marifetiyle çalıştığı, aynı zamanda fiziksel içeriğin insanın vücuduna entegre edildiği bir döneme doğru gidiyoruz. Bugün okul öncesine, ilkokula başlayan çocuklarımız bu çağda iş hayatına atılacaklar. Büyük bir ihtimalle işten atılacaklar. Çünkü robotların, makinalaşmanın getirdiği bir yeni sistematikten de söz ediyoruz. Bu mesele gerçekten önemli. Marx’ın teori ve pratiğin buluşturulması hususunda özellikle vurguladığı ‘praksis’ kavramı belki bizim için bir yön verici olabilir. Praksis teori ve pratiği buluşturmanın çok da eylemsel açıklamasını içeriyor. Bu mesele bizim için tarihsel bir problemdi aslında” değerlendirmesinde bulundu.
Ahmet Mithat Efendi ile Namık Kemal arasında geçen bir tartışmadan söz eden Bakan Selçuk, Namık Kemal’in ‘Biz çok cesur, çok idealist, çok vatansever insanlar yetiştirmeliyiz’ dediğini, Ahmet Mithat’ın ise ona ‘Kemal senin bu vatansever, cesur, idealist adamın ne iş yapacak? Bir mesleği yok, becerisi yok, bu adamın bir beceriye ihtiyacı var. Yetmez mi verdiğimiz bu kuşaklar, yetmez mi bu kadar nesili heba ettiğimiz’ şeklinde cevap verdiğini anlatarak, “Bu aslında bizim bugünkü fotoğrafımızı da içeriyor. Bir de Hasip Aytuna’nın bir mektubu vardır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel Bakan olduğu hafta kendisine 3 sayfalık mektup yazar. O mektup aslında bugünün de bir fotoğrafıdır” şeklinde konuştu.
“PARLAYAN NESNELER SENDROMU DİYE BİR SENDROM VAR"
Bakan Selçuk, konuşmasına şöyle devam etti: “Bunu şunun için söylüyorum, bizim kavramlar ve kelimeler konusunda çok duyarlı olmamız lazım. Çünkü kelimelerle kavramlar karnından doğdukları medeniyete hizmet ederler öncelikle. Eğer biz literatürden uygulamaya doğru gelmekte ısrar edersek uygulamadan literatüre gidecek bir kavram üretimimiz olmaz. Türkiye’deki bütün eğitim fakültelerinin Türkiye’ye özgü ve dünyaya kattığı kaç tane kavram var diye sorarsak bunun yanıtını çok daha özgün bir şekilde verme imkanımız olacaktır. Bu kavramlar elbette önemli. Eğitimin bu kadar yozlaştırılmasının ve tamamen tüketim ve hazzın hizmetine verilmesinin elbette nedeni var. Bilimin insanlığı kontrol etmek amacıyla kullanılıyor olması elbette kötü. Ama bizim bilimin dışında da bir metodolojimiz yok. Bunu düzeltmenin yolu da bilimden geçiyor. Bilim zihniyetini, aklı son derece güçlü bir şekilde yeni nesillere izah etmemiz ve öncelikle kendimizden başlayarak bunu içselleştirmemiz ön koşul. Çünkü kelimelerde bir büyü de var son zamanlarda benim gördüğüm. Dikkatimiz çok dağılıyor. Parlayan nesneler sendromu diye bir sendrom var. Bu çağ PNS çağı. Sürekli bir şey parlatılıyor, sürekli bir şey moda haline getiriliyor ve dikkatimiz dağılıyor. Asla odaklanmamıza fırsat verilmiyor. Bu çocuklarda benim çok rahat gördüğüm çeşitli dijital araçlarla, telefon veya başka araçlarla da bu PNS’nin giderek güçlendiği bir döneme doğru da geliyoruz. Aslında bu mesele idealizmle de alakalıysa bizim küçük küçük çukurlar kazmak yerine kuyu kazmamız, derinleşmemiz, odaklanmamız lazım. Kuyu kazmazsak su bulamayız. O sebeple çocukları da daldan dala birçok alanda çeşitli becerilere yönlendirmek yerine 1-2 alanda derinlemesine çalıştırmak hususunu öne çıkarmak zorundayız. Bu kavramların büyüsünü dikkatle ele almak zorundayız."
"EĞİTİM KELİMESİNİN ETİMOLOJİSİNDEN BAŞLAYARAK YENİDEN BİR İNŞA HAREKETİNE GİRİŞMEMİZ LAZIM"
Big data kavramıyla ilgili konuşan Selçuk, "Arkasında tanrısal bir güç atfında bulunulan bir kavram. Artık bütün varlığıyla big datayla biz anlayabilir ve yönetebiliriz meselesi. Bu insanı sadece hayvan tabiatı içerisinde psikosomatik bir düzeyde ele alma gafletini gösteren bir şey bu. Bizim geleceğe yönelik olarak bir uygarlık oluşturacaksak big datanın enformasyona dönüşmüş hali enformasyonun bilgiye, canlı bilgiye dönüşmüş hali, onun da bilgeliğe dönüşmüş hali. Bizim big datadan, big knowledge ve big wisdom’a doğru giden bir ufkumuz olması lazım. Bu ufkumuz olmazsa uygarlığı anlamak konusunda bile çelişkilerimizi asla yenemeyiz, kontrol edemeyiz. Bu sorunsalın çözümü bence yeni bir kuramlar kuşağına ihtiyaç var. Halihazırdaki eğitim kuramları bizim var olan hadiseleri anlamamız hususunda son derece kısır ve pozitivizmin doruk noktada olduğu 1800 yılların sonu, 1900’lü yılların başındaki basit nedensellik kurgusuyla anlayamayacağımız bir yere götürüyor bizi eğitim alanında. Bizim çoklu nedensellik üzerinden yeni kuramlar kuşağına ihtiyacımız var. Bizim yeni bir felsefeye ihtiyacımız var. Ama bunun bu topraklardan doğması gerekiyor. Bu otu biz burada büyütmezsek, yeşertmezsek, elimizde korumaya çalıştığımız tohumlar bizim için çözüm değil. Herkes kendi geleneğini, geçmişini, tohumunu korumaya çalışıyor ve biz eğitimi maalesef hep geçmiş üzerinden tartışıyoruz. Eğitim aslında çocuğu şimdiye uyandırmaktır. Bizim eğer eğitim konusunda bir şey yapmamız gerekiyorsa oturup eğitim kelimesinin etimolojisinden başlayarak yeniden bir inşa hareketine girişmemiz lazım. Bu fakülte hiçbir abartıya, hiçbir tarafgirliğe yer olmaksızın bu fakülte tam da onun merkezi. Buradan bizim bir tohumu yeşertmemiz lazım” dedi.
BAKAN SELÇUK MÜZİK DİNLETİSİNE EŞLİK ETTİ
Programa Bakan Selçuk’un yanı sıra Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatma Bıkmaz ve Prof. Dr. Selahiddin Ögülmüş’te katıldı. Programın başında öğrenciler tarafından müzik dinletisi sunuldu. Bakan Selçuk, öğrencilerin söylediği şarkılara zaman zaman tempo tutarak eşlik etti. Programda çeşitli robotlar da sergilendi.