Bulgaristan’ın yetiştirdiği önemli siyaset ve bilim insanı Prof. Dr. Bogdan Filov’un çok önemli bir eseri Türkçeye geçtiğimiz yıl çevrildi. “Rumeli’nin Esaret Günleri” ismiyle yayınlanan kitabı, Bulgar tarihi ve folkloru üzerine uzman olan –sınırlı sayıdaki- çevirmen ve akademisyenlerimizden Doç. Dr. Hüseyin Mevsim çevirmiştir.[1]
Prof. Dr. Bogdan Filov’u Türk okuru bu kitap sayesinde yakından tanıma fırsatı elde etmiş oldu.[2] Arkeolog eğitimi alan Bogdan Filov’un, akademik hayatı oldukça başarılıdır. Doktora eğitimini Almanya’da tamamladıktan sonra 1906’da Sofya Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde görevlendirilir. Daha sonra bu müzenin müdürü olarak (1911–1920) görev yapar. Arkeoloji Enstitü Müdürlüğü, Sofya Üniversitesi öğretim üyeliği, Rektörlüğü, Bulgar Bilimler Akademisi Başkanlığı görevlerinde bulunur.
Siyasi yaşamında Milli Eğitim Bakanlığı, bazı bakanlıklar ve Başbakanlık yapmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında başında bulunduğu kabine Nazi Almanya’sının baskısı altında ABD ve İngiltere’ye savaş açarak Savaşa katılır. Bilindiği üzre Bulgaristan mağlup devlet arasındadır. 1940–44 yılları arasında görev alan bakanlarla birlikte 2 Şubat 1945’te yeni iktidar tarafından kurşuna dizilir. Mal varlığı ve Ordinaryüs Profesörlük dışında bütün akademik unvanları alınır. 90’lı yılların başına kadar akademik ve siyasi hayattan silinir. 1996’da Yargıtay tarafından aklanır.
FİLOV’UN GÜNLÜKLERİ
Bogdan Filov, Bulgar Ulusal Arkeoloji Müzesi sıfatıyla I. ve II. Balkan ile I. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Trakya, Ege ve Vardar Makedonya’sını kapsayan bölgelere geziler yapar. Bilimsel gezi tertip edilen yerlerin çoğunluğu Bulgaristan’a yeni katılan, kotarılan bölgelerdir. Buralardaki eserleri yerinde incelemek, gerekli gördüklerini Ulusal Arkeoloji Müzesine getirmektir, Filov’un amacı. Yazar, 1912–1916 yılları arasında yaptığı bu bilimsel gezilerde günlük tutar.
Kitabın omurgasını söz konusu dönemdeki Filov’un günlükleri oluşturur. Yazarın yetkililere sunduğu raporlar ile çektiği bazı fotoğraflar bulunmaktadır. Ayrıca Filov ve günlüklerinin daha iyi anlaşılmasına yönelik çevirmen-akademisyen Hüseyin Mevsim’in “Bulgar Bilim ve Sanat Adamı Bogdan Filov ve Günlükleri” isimli sunuş yazısı addedilecek yazısı da bulunmaktadır.
Bilimsel geziler dört bölüm halindedir. Trakya Günlükleri 22 Ekim–23 Kasım 1912 ile 16 Aralık–26 Nisan 1913 arasındaki Balkan Savaşları’na tekabül eder. Üçüncüsü Makedonya ve Trakya gezisi oluşturur. 12 Temmuz–12 Ağustos 1915 arasındadır. Son gezi de Makedonya bölgesine olup 12 Temmuz- 12 Eylül 1916 arasına denk gelir. Bu dönem de I. Dünya Savaşı’nın başladığı yıllardır.
I. Dünya Savaşı döneminde yazılmış olan günlükler daha az olmakla birlikte Balkan Savaşı sırasında yazılan bölümlerden daha geniş yer ayrılmıştır. Çevreyle ilgili tasvirler daha çoktur. Bu bölümde yerleşim birimlerinin nüfusu ve insanların uğraş alanından bahseder. Türklerin buralardan arındırıldıktan sonraki virane kalmış yerleri hakkında tespitlerde bulunur. Yazar, Osmanlı Padişahlarından Sultan Murat Hüdavendigar’ın Türbesi’ni de ziyaret eder. Türbede bulunan örtüden dekorasyona kadar her şeyin günümüze ait olduğunu, 500 yıllık türbenin tarihi dokusuyla uyumsuzluğuna dikkat çeker.
Bu günlükler hakkında bazı değerlendirmelerde bulunulabilir. Günlüklerden öğrendiğimize göre yazar, tarihi eserleri incelerken yerine göre fotoğrafını çekmekte, bazen eserlerin kopyasını almaktadır. Adeta bölgedeki tarihi eserlerin envanterini çıkarmaya çalışmaktadır. Savaş sırasında yağmalanan, hor kullanılarak yıkılan ve tahrip edilen tarihi eserlerin ezici çoğunluğuna ulaşmaya çalışır. Filov, tahribatın engellenmesine yönelik nüfuzunu kullanır. Yetkililere sunduğu raporlarda bunu açıkça ifade eder. Gördüğü her tarihi eser hakkında ayrıntıya girmeden bazı teknik bilgiler verir.
Ulusal Arkeoloji Müzesi’ne materyal toplarken bazen önemli gördüklerini parayla satın alır. Özellikle de Türklerden kalan tarihi eserleri söz konusu müzeye taşımaya yönelik çırpınır. Tarihi eser kategorisine girecek materyaller arasında hiçbir ayrıma gitmez. Taşınabilen değerli ve önemli gördüğü halı, heykel, yazma eserler, silah vb. gibi her türlü eseri müze için toplar.
Söz konusu dönem dünyada milliyetçiliğin sözü geçtiği, Balkan Milliyetçiliğinin renk ve tonunun saldırgan ve fanatizm koktuğu yıllardır. Kara propagandaya en fazla müracaat edilen dönemlerden biridir. Filov’un yazdıklarının bütününe bakıldığında akademik soğukkanlılığını hiç elden bırakmadığı hemen fark edilir.[3] Sanat tarihçileri için mümbit bir coğrafya olan bölgelerde Traklara, Romalılara, Bizanslılara ve Osmanlı Türklerine ait dini ve mimari abidelere hep aynı gözle bakar. Sanat değeri taşıyan eserlerin etnik, dini kimliğini ayırt etme yoluna gitmez.
Sanat değeri taşıyan dini ve mimari eserlerin sadece birisinin dahi başına kötü şey gelmesine gönlü razı değildir. Bu eserlerin nadan eline düşmemesi için, yağmalanmaması için didinip durur. Eserlere yönelik şuursuz davrananları özellikle de resmi Bulgar çevrelerini eleştirmekten geri durmaz. Örneğin tarihi Osmanlı halılarının bazı konsolos yetkililerince sıradan bir halı gibi bile kullanılmadığını, bunların üzerine ayakları çamur biçimde girildiğini, bazı yetkililerin masalarının altına çifter çifter konulduğunu bu şekilde bir yaklaşımın tehlikeli olduğunu raporda beyan eder. Öbür taraftan Edirne Selimiye Camii’nin korunması için -Bulgar Ordularının Edirne’ye girmeden önce- Bulgar Genelkurmay Başkanlığı nezdinde girişimde bulunur. Önemli belgeler içeren camiinin kütüphanesinin korunması, yağmaya uğramaması, yakılıp yıkılmaması için yetkililerce hemen kapatılıp kayıt altına alınmasını önermiştir. Bu ve buna benzer talepleri yetkililerce göz önünde bulundurulmuştur.
Akademisyen Filov, camilerin Kiliseye çevrilmesine şiddetle karşı çıkar. Mimarî açıdan önemli olan camilerin devlet malı edilip Türklerin kullanmalarına izin verilmesini ve ziyarete de açık olmasını istemektedir.
Osmanlı Devleti’ne ait tarihi, dini ve mimari eserlerin bazılarının yok olup gitmemiş ise bunda Filov gibi insanların fedakâr tutum ve gayretleri inkâr edilemez. Diğer taraftan bu günlükler aynı zamanda söz konusu eserlerin Bulgarlarca aşırıldığını göstermektedir. Tabii ki bunun hesabı savaş sırasında sorulamamıştır.
Balkan felaketi öncesine kadar bazı Osmanlı aydınları Bulgaristan’ı küçük gören bir yaklaşım içerisindedir. “Sütçü Bulgarlar” bir şeyden anlamaz tarzında yaklaşılır. Oysaki Filov gibi insanların adanmışlık duygusuyla çalışmaları bireysel olarak yorumlanabilir. Yazarın teklif ve önerileri daha üst makamlarca hep ciddiye alınmıştır. Savaşın ortasında bunu hesap eden bir ülkenin şüphesiz küçümsenmemesi gerekir.
Kitabın vermek istediği en önemli mesajlardan biri de; adanmışlık duygusuyla hareket eden insanlar tarih yazmaya devam etmektedir. Bogdan da bu kategoride değerlendirilebilir. Yazarın savaş ortasında yaptığı bu geziler çok zor şartlar altında gerçekleşmiştir. Filov, yeri gelir tren garında soğukta tir tir bekleyerek sabahı beklemektedir. Yeri gelir 20’ye yakın askerle aynı odada kalarak uyumaktadır. Salgın hastalıkların bölge nüfusunu erittiği bir dönemde, yağmur çamur demeden, uykusuz kalarak bu çalışmaları yapmıştır Bogdan. Çevirmen Mevsim’in de belirttiği gibi bütün bunlara rağmen heyecanından bir şey kaybetmemiştir. Günlükler bizlere bir şeyi daha söylemektedir. Filov’un böylesi çalışma ahlakı ileriki yıllarda akademik hayatında başarılı geçeceğini de vaat etmektedir.
Bilim ve akademik hayatın erişilebileceği en yükseklere kadar çıkan Bogdan, siyasî yaşamı hiç beklenmeyen ve istenmeyen bir şekilde son bulmuştur. Farklı alanlarda başarılı olmuş kişiler siyasette de çok başarılı olurlar önermesinin her zaman aynı sonucu doğurmadığına da Bogdan’ın ömrü çok güzel bir örnektir. Burada kastettiğim yanlış anlaşılmasın. Yazarın siyasî yaşamı başarısızdır demiyorum. Siyasi hayata atılmasıydı, böylesi bir sonla ömrü bitmeyebilirdi anlamında söylüyorum.
Son olarak Bulgar Bilim ve Siyaset Adamı Bogdan Filov’un (1883-1945) günlüklerinin bir özeti sayılabilecek çok önemli bir alıntıyla satırlarıma son veriyorum. Filov, Edirne’de 5 Nisan 1913 tarihli günlüğüne şu cümleleri yazacaktır:
“Bu sabah kütüphanenin ve halıların listesini yapmak için Selimiye’ye (Camii) gidecektik, ama Binbaşı Mitov yine gelmedi. Bir Fayton alarak Beyazıt Camisi’ne gittik ve karşılığında belge düzenleyerek buradan küçük halıların dördünü ve iki eski Kuran-ı Kerim’i aldık. Türkler hiç itiraz etmedi. Hatta biri, büyük Kuran-ı Kerim’i faytona kadar taşıdığından dolayı bahşiş bile koparttı. Akşam da Popstoilov, herhangi bir olay çıkmadan, kilitleri kendisinde bulunan Eski Cami’den güzel Kuran-ı Kerim’i almış. Öğleden sonra Selimiye’nin Kütüphanesi 44 adet süslemeli elyazması seçtik, bunların listesini yaptık ve hemen depomuza taşıdık.” (s.86)
Not: Bu yazı Türk Yurdu Dergisi’nin Nisan 2012 tarihli, 296. sayısında yayınlanmıştır.
[1] Bogdan Filov, “Rumeli’nin Esaret Günleri”, Yayına Hazırlayan ve Çeviren: Hüseyin Mevsim, 144 sayfa, 2010, İstanbul, Timaş Yayınevi
[2] Kitabın Türkiye’de yayınlanmasından önce bahse konu olan günlükler hakkında bir makale yayınlanmıştı. Hüseyin Mevsim, “Bulgar Bilim ve Siyaset Adamı Bogdan Filov’un (1883–1945) Balkan Savaşları’nda Tuttuğu Trakya Günlükleri” Toplumsal Tarih Dergisi, sayfa 26–32 arası, sayı 180, Aralık 2008, İstanbul
[3] Günlüklerde tarafgirlik olarak yorumlanacak sadece bir cümle vardır: “Höyüğün tepesinde 1913 yılındaki savaşta öldürülen üç askerimiz gömülmüştür.”(s.110)