Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER) Başkanı Vedat Eğilmez, “Erzurum’un Bânisi Kanûnî’yi anlamak Erzurum kimliğini anlamaktır” dedi.
Eğilmez, tarih boyunca mezhep çatışmaları, Moğol istilaları, Timur’un hışmından nasibini alan ve defalarca fetret yaşayan, ıssızlaşan ve insansızlaşan Erzurum'u belli bir amaç doğrultusunda yeniden kuran ve mamur hale getiren Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın Erzurum’a gelişinin 485. yıl dönümünde olduğumuzu hatırlatarak Erzurum’un Türk tarihi açısından nasıl bir misyona sahip olduğunu kavramak bakımından 5 Eylül’ün bu şehirde yaşayan insanların, şehri yönetenlerin hafızasına kazınması gerektiğini söyledi.
Vedat Eğilmez açıklamasına şöyle devam etti: “Hafızamızı kaybettiğimizden dolayı kendimizi tanımlamakta zorlanıyoruz. Önümüze gelen tarihi kesitleri veya tarihten günümüze kadar bozulmadan gelen çoğu olgu ve olayları hakkıyla konumlandıramıyoruz. Birtakım insanların, kurumların yönlendirici çalışmaları, sözde bilimsellik adına tarihte tarafsız olma gayretleri ve bu sınırlandırmaların ilmî kurumlarda yasalaştırılması bizi bu toprakların hakikatinden çok uzaklarda bir noktaya getirdi. Şimdi biz Erzurumlu olmanın ne demek olduğunu, 1900 metre rakımda, ortalama eksi otuz derece soğukta ve zor şartlarda ısrarla neden yaşamaya devam ettiğimizi kendimize izah edemiyoruz. Bu boşluğu oluşturanlar ise hakikatin yerini tarihten seçtikleri bazı önemsiz noktaları milatlaştırarak doldurmaya çalışıyorlar. Yeni nesil, büyük AVM’lerin açılış yıl dönümlerini kutlamakla kendini idrake zorlanıyor.
Bu şehrin Gavurboğan adında bir mahallesi vardı. Büyük merkez ilçelerinden birinin adının bu olması gerekirken Gavurboğan ismi o mahalleye de nasip olmadı. Şimdi bu ismi duyan Erzurumlu gülümsüyor. Ehramı yadırgıyor genç kızlarımız. Eski kadınların erkeklerinin birkaç adım gerisinden yürümesini aşağılık bir şey olarak görüyor, anlamlandıramıyor. Ramazan ayında açıktan oruç yiyenlerin dayak yemesinden müteessir oluyor. Atasını anlamıyor ve sonuç olarak da kendine hakkıyla bir tanım getiremiyor.
Bu şehrin büyük bir ruha sahip olduğu dile getirdiğimiz bu uyumsuzluklarla zaten ortada. Bunu anlamak gelecek nesillere aktarmak için tarihimizi hakkıyla bilmek zorundayız. Tarihte bilimsel tarafsızlığın bir tuzak olduğunun ancak geçmişimizi hakkıyla bilerek farkına varabiliriz. Bilimsel tarafsızlığı aslında küresel sermayenin tarafı olduğunu anlamak zorundayız.
Tarih boyunca hudut şehri özelliğini muhafaza eden Erzurum, yine tarih boyunca yaşadığı huzursuzluktan Avrupalının “Muhteşem Süleyman” dediği ve Erzurum’a gelişiyle şehrin talihinin değiştiği Kanuni ile kurtuldu.
Moğol istilalarından, Türk beylikleri arasındaki savaşlar ve mücadeleden sonra Erzurum harabeye dönmüştü. Öyle ki İran üzerine giden Yavuz ıssız şehir Erzurum'da değil, Hasankale taraflarında bir yerde ordusuyla konakladı. Yavuz'dan sonra da Erzurum ve çevresinde Sünni-Kızılbaş çatışmaları durulmadı. Erzurum yine Osmanlı şehri olamadı.
Bölgenin huzura kavuşmaması ve Kızılbaş tehdidinin devam etmesi üzerine Kanûnî Sultan Süleyman Irakeyn Savaşı'na çıktı. Acem Irakı denilen İran üzerine giderken Fahrettin Kırzıoğlu'nun "Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi" kitabında belirttiği gibi (16 Safer 941) 5 Eylül 1534'te Erzurum'da konakladı. Şehrin perişan halini gördü. Erzurum Kalesi'ni konak yapan Kanuni Sultan Süleyman buradan fetihler ile ilgili fetihnâmeler gönderdi. Padişah Erzurum'da medfun azizleri ziyaret ve dua'da bulunduktan sonra, kimsenin ileri gitmemesini emredip "Erzurum o gün nazar-ı iltifât-ı pâdişahi ile manzurolub, ta'mirine ferman olundu.
Evet, Cihan Padişahı Kanûnî'nin fermanıyla Erzurum'un tamirine başlandı. Padişahın damadı Rüstem Paşa ile birlikte Ayas (Mehmet) Paşa şehri mamur etmeye başladılar. Şehir mamur hale gelince Tebriz'den Sünni Türkler getirilip şehre yerleştirildi. Erzurum Sünnileştirildi. Bir sene sonra da Erzurum, Bitlis'te toplanan divanda alınan kararla beylerbeyliği ilan edildi. Şehrin tamiri bitene kadar, yaklaşık üç yıl Erzurum'un ilk Beylerbeyi Dulkadirlu Mehmet Bey Bayburt'ta ikamet etti.
Erzurum'un Bânisi Kanuni Sultan Süleyman'ın Erzurum'a hizmetlerini şöyle özetleyebiliriz:
40 yaşındayken 5 Eylül 1534'te Erzurum'a geldi, daha sonra iki defa daha geldi.
-Erzurum'u kesin olarak ve muhkem bir şekilde Osmanlı toprağına katmıştır.
-Erzurum'u beylerbeyliği ilan etmiştir. Erzurum tüm doğunun eyalet başkenti, merkezi olmuştur.
-Issız ve virane Erzurum'un yeniden mamur hale getirilmesi için ferman yayımlamıştır. Damadı Rüstempaşa ile dönemin en kudretli paşalarını Ayaspaşa'yı ve İbrahim Paşa'yı Erzurum'un imarı için görevlendirmiştir. Erzurum'a bu dönemde beylerbeyi ve birçok paşa sarayı, camiler, medreseler, hanlar, bedestanlar, çeşmeler yapılmıştır. Bugün bu eserlerden ayakta kalıp en bilinenleri RüstempaşaBedestanı (Taşhan), Ayaspaşa Cami, Şabahane Cami Bu vesileyle tüm tarihçilerin ortak görüşüyle "Erzurum Bânisi" sıfatı kazanmıştır.
-Erzurum'a Tebriz taraflarından sünni nüfusu getirip yerleştirerek şehre insan kaynağı kazandırmış, şehri şenlendirmiştir. Erzurum'un "ehlisünnet ve'lcemaat" olarak kalmasını sağlamıştır.
-Erzurum'u medrese şehri haline getirerek, şehri sadece askeri değil ulema ile de güçlendirmiş, müstahkem hale getirmiştir. Erzurum dindar şehir kimliğini Kanûni’yle kazanmıştır.
-Erzurum'a Osmanlı ordusunu yerleştirerek şehri doğudan gelecek saldırılara karşı garnizon yapmıştır.
- Erzurum-İstanbul yolunu (bugünkü dere yolu-Erzincan-Suşehri-Tokat-Amasya-İstanbul) güvenli ve kullanılır hale getirerek Erzurumla İstanbul'u / Payıtaht'ı ticari ve askeri açıdan birbirine kolay ulaşılabilir hale getirmiştir.
-Erzurum'un şehir planını çizdirmiştir. Matrakçı Nasuh'a...
-Bir alperen olan Pir Ali Baba'yı Erzurum'a yerleştirmiştir. Bin bir hatimler okunmaya başlanmıştır. Ezanlardan sonra Resulullah'a selam ve salât getirilmeye başlanmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Erzurum’u yeniden inşa için bu şehre gelmesinin 485. yıl dönümü dolayısıyla böyle bir basın açıklaması yapmanın yanında farklı etkinliklerin de olması gerekirdi. Olmadı maalesef. Bu ruhu tekrar kavramak maksadıyla ŞEHİRDER olarak bu açıklamayı yapmak şehrimize ve kendimize bir vazifedir, mesuliyettir.”