RESSAM ÜREN’İN HATIRALARI
1897 ile 1984 yılları arasında yaşayan ünlü Türk Ressam Eşref Üren’in hatıraları, 1930’lu yıllarda Erzurum’un sanata olan ilgi ve merakını, gün yüzüne çıkarıyor. Resim yapmaya küçük yaşlarda başlayan ve özellikle de Paris’te tanınmış ressamlarla birlikte çalışma şansını yakalayan Üren, hatıralarında, 1930 yılında öğretmen olarak tayin edildiği Erzurum’da, hayatının sanatla örülü en güzel 4 yılını geçirdiğini ifade ediyor.
PARİS’İN SANATLA ÖRÜLÜ DÜNYASINDAN, ERZURUM’A UZANAN BİR YOL…
Sanayi-i Nefise Mektebi’ni bitirdikten sonra kendi imkanlarıyla Paris’e giden Eşref Üren, burada ünü her tarafa ulaşmış olan Ressam Lhote ile birlikte çalışır. Paris’te iki yıl kalan Üren, burada resim sanatıyla iyice haşır-neşir olurken, kendini yetiştirme imkanı da bulur. 1930 yılının Şubat’ın da aldığı bir telgrafla, Erzurum Muallim Mektebi’ne öğretmen olarak tayin edildiğini öğrenen Ressam Eşref Üren, hatıralarında bu anı şöyle anlatıyor: “…Ben ressam olmayı düşlerken, hem de Erzurum’a tayinim çıkıyor. Bu hal insanda hayal diye bir şey bırakmıyor. Paris’ten sen kalk, Erzurum’da öğretmenlik yap…”
“PALANDÖKEN’E YASLANMIŞ OLAN ERZURUM, KATI BİR GERÇEK GİBİ ÖNÜMDE DURUYOR”
Paris’ten önce İstanbul’a, ardından posta arabasıyla Erzurum’a doğru yola çıkan Eşref Üren, Doğu Anadolu Bölgesi’ne yaklaştıkça, iliklerinin bile donma noktasına geldiğini belirttiği hatıralarında, Zigana’dan sonra Kop’la karşılaştığını, ardından Erzurum şehrini, Palandöken’e yaslanmış olarak gördüğünü aktarıyor. Ressam Üren; “…Paris’ten sonra Erzurum şehri, insanda hayal namına bir şey bırakmıyor. Palandöken’e yaslanmış bir şehir, o kadar katı bir gerçek ki, gözümün önünde duruyor. Montparnasse’ın resim atölyeleri gözümde tütüyor…” diyerek geldiği Erzurum’da, uzunca bir süre bocalayacak, ancak Erzurumlu bir kız öğrencinin soracağı soruyla, dünyası değişecektir.
ÜREN: ERZURUM’UN PLASTİK SANATLARA OLAN İLGİSİNE VURGU YAPIYOR...
Erzurum hakkındaki düşüncelerini tamamen değiştiren olayı, Ressam Eşref Üren, şöyle aktarıyor: “…Bir gün üçüncü sınıftayım, bir çocuk ayağa kalktı ve punduna getirip, klasik resimle modern resim arasındaki farkı anlatmamı istedi benden. Sonra lafı Picasso’ya getirdi aynı çocuk; benden, onun tarzını nasıl bulduğumu anlatmamı istedi…”
Bir şehir hakkındaki önyargılarını tamamen değiştirdiğini belirttiği bu olayın, aslında gözlerini açtığını ifade eden Ressam Üren, sadece o çocuğun değil, Erzurum’un plastik sanatlara olan ilgisinin de farkına vardığını dile getiriyor.
“PARİS’İN BÜYÜLÜ HAVASINI, ERZURUM’DA BULACAĞIMI NEREDEN BİLEBİLİRDİM”
“…Paris’ten ayrılırken, dünya başıma yıkılmıştı. O büyülü şehrin havasını, Erzurum’un soğuk ikliminde yeniden bulacağımı ve teneffüs edeceğimi nereden bilebilirdim…” diyen Eşref Üren, bu olayın ardından Erzurum Kız Muallim Mektebi’nin Resim Atölyesi’ni açtırarak, öğrencilerine resim yaptırmaya başlar. Açık hava ressamı olarak bilinen Eşref Üren, Erzurum’da 4 yıl kaldığını kaydettiği hatıralarında, kışın ortasında Beethoven senfonisi eşliğinde resim yapmanın, Paris’in büyüsüyle bile değişilmeyecek kadar eşsiz bir güzellik olduğunu ifade ediyor. Diğer öğretmenler ve öğrenciler dışında yerel halkın da özel resim dersleri aldığı Ressam Eşref Üren, 1934 yılında ise Sivas’a tayin edilir. Ressam Üren’in, Erzurum’da yaptığı kış resimleri, bugün paha biçilemez değerlerle ifade ediliyor.