Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, NTV canlı yayınında Oğuz Haksever’in sorularını cevapladı. Rahmet ve bereket iklimi Ramazan ayının ülkemizde ve dünyanın farklı yerlerinde yeryüzünü bir ibadethaneye dönüştürdüğünü dile getiren Başkan Görmez, Ramazan ayının bitişiyle hüznün ve Ramazan bayramıyla da sevincin yaşandığını kaydetti.
Ramazan ayının kötü duyguların kulu ve kölesi olmamayı öğrettiğini belirten Başkan Görmez, Ramazan ile birlikte hayatın değişime uğradığını söyledi. Başkan Görmez, NTV canlı yayınında Ramazan ayı ve Ramazan Bayramına ilişkin önemli mesajlar verdi:
“MÜMİN MÜMİNE TEBESSÜM VE SEVİNÇ TAŞIMALIDIR”
Bütün güzellikleri getiren Ramazan bizden ayrıldığı için hüzünlüyüz. Aynı zamanda sevinçliyiz, çünkü yarın Bayram. Bayramın en büyük ibadeti sevinç duymak, sevinç taşımaktır. Gönüllerden gönüllere bayramın muştusunu taşımak, evlerden evlere, hanelerden hanelere sevinç taşımak bayramın en büyük ibadetidir. Peygamberimiz (sas) bunun üzerinde çok durur, der ki; En büyük sadaka nedir biliyor musunuz? Kardeşin kardeşine sevinç taşıması. Biz bazen yanlışlar yapıyoruz, birbirimize üzüntü taşıyoruz. Hâlbuki mümin mümine tebessüm taşımalı, mümin mümine sevinç taşımalı.
RAMAZAN BAYRAMININ DÖRT BOYUTU: İMAN, İBADET, AHLAK VE MEDENİYET
Bayramlar kadar inancı, ibadeti, ahlakı, tarihi, kültürü bir sevinç atmosferinde buluşturup ve milletleri bu sevinç atmosferinde tarih sahnesinde sürekli kılan zaman dilimleri yoktur. Ramazan Bayramının bir inanç boyutu vardır. Çünkü bayramlar din dilinde şeair olarak adlandırılır. Şeair Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi diri tutan simge demektir. Cuma, ezan, Kâbe, Safa, Merve, Arafat, bunlar İslam’ın şeairidir, simgeleridir. Bayram da din dilinde şeairdir. O şuurumuzu yenileyen ve bizi, bilincimizi diri tutan, Müslüman olma bilincimizi diri tutan zaman dilimi olduğu için biz ona şaair diyoruz; bu onun inanç boyutu. İbadet boyutu var, yarın hep birlikte bayram namazını kılacağız. Bayram namazını diğer namazlardan ayıran bir farklılık vardır, fazla tekbirlerle biz sevicimizi, neşemizi Rabbimize duyururuz, birbirimize duyururuz. Ahlak boyutu var, çünkü insan ilişkilerini inşa eden bir yönü var. Annemizle, babamızla, komşumuzla, arkadaşımızla, dostumuzla, çocuklarımızla, herkesle gergef gergef insan ilişkilerini yeniden örmemizi sağlar, ilmek ilmek o insan ilişkilerini sevgiyle, muhabbetle onu yeniden inşa etmemizi sağlar. Medeniyet boyutu var, sevinç boyutu var. Milletimize tarih sahnesinde süreklilik kazandıran, hep sevinç duymamız gereken çok müstesna bir gün. Onun için hem hüzünlüyüz, hem de sevinçliyiz, çünkü bayrama kavuşuyoruz.
“İYİLİK DAİMA EGEMEN OLSUN”
Yüce Rabbimizin biz kullarından istediği önemli bir şey var, kötülük iyiliğin önünde olmasın, iyilik daima kötülüğün önünde olsun, iyilik egemen olsun. Bundan dolayı İslam dünyasında olup bitenleri de dikkate alarak, bu Ramazanda iftar sofralarımıza “iyilik sofraları” adını verdik. Afrika’nın kırk noktasında Ramazan boyunca milletimizin açtığı bu iyilik sofralarına öncülük yapmaya çalıştık. Ülkemizin muhtelif yerlerinde, huzurevlerinde, hapishanelerde, bilhassa sevgiye muhtaç olan kesimlerin olduğu yerlerde, çadır kentlerde muhacirlerin olduğu yerlerde iyilik sofraları etrafında insanları buluşturmaya çalıştık. Umarım o iyilik adına atılmış küçük bir adım olur diye düşünüyoruz.
“TOPLUMUN ÖNCELİKLİ İHTİYAÇLARINI DİKKATE ALARAK, HİKMETLİ BİR DİL VE ÜSLUPLA PROGRAMLAR YAPILMASI GEREKİYOR”
Din toplumun çok önemli bir değerler manzumesi olduğu için ve kimliğinin en derininde yaşayan bir değer olduğu için medyanın bu konuya ilgi duyması, insanların ilgi duyması son derece tabiidir. Diyanet İşleri Başkanı olarak bu konuda emek veren herkese şükranlarımı ifade etmek isterim. Son üç yıldır bütün iftar ve sahur programlarını kaydediyoruz ve daha sonra da bunları değerlendiriyoruz. Herhangi bir kimseyi değerlendirmek için değil, kendi vazifelerimizi yeniden değerlendirmek adına bunu yapıyoruz. Şunu söyleyebilirim: Toplumun dini öğrenme adına öncelikli ihtiyaçları ile bu programlarda hocalarımızın topluma dini takdim ederken göz önünde bulundurdukları öncelikler birbirine uymuyor.
Dil ve üslup çok önemlidir. Bütün dünyada biz Müslümanlar dinimizi yorduk. Dinimizden olmayan nice hususları bizatihi dinin sabitelerine dönüştürerek yorduk. Din bize merhameti önerdi, biz oradan bir şiddet üretmeye kalkıştık. Bizim bunu dikkate alarak bu programlarda toplumun öncelikli ihtiyaçlarını dikkate alarak hikmetli bir dil ve üslup ile nasıl programlar yapılabileceği üzerinde çokça konuşmamız gerekiyor.
“DİNİ KENDİ HEGEMONYAMIZIN, KENDİ İDEOLOJİMİZİN BİR PARÇASI HALİNE GETİRDİĞİMİZ ZAMAN DİNİ YORUYORUZ.”
İslam dini, kaynaklarını her mümine açan bir din olmuştur. Din ile hayat arasında, dini metinler ile hayat arasında doğru bir ilişki kurmak; akılla nakil arasında, gönülle akıl arasında, dünya ile ahiret arasında o köprüleri kurma konusunda İslam’ın kurduğu medeniyetler bir usul, bir metodoloji bırakmıştır. Bu metodolojinin dışına çıkıldığı zaman enformatik cehalet, öğretilmiş cehalet üretiliyor. Buna saptığımız zaman dini yoruyoruz ve dini sinelerde bir yüke dönüştürüyoruz.
“İNSANIN KENDİSİNİ YALNIZLIĞA MAHKUM EDEREK, BAYRAMI BİR TATİLE DÖNÜŞTÜRMESİ DOĞRU DEĞİLDİR”
Bayram bilinci bayram sevinciyle buluşursa sorun olmaz. Mühim olan o bayramın sevincini bütün o insanlara taşımaktır. İnsanın kendisini yalnızlığa mahkum ettiği bir tatile dönüştürmek doğru değildir, ama tatile gitse dahi bayramın o sevincini, neşesini, muştusunu kalbinde, yüreğinde beraber götürerek oradaki bütün insanlarla bu sevinci paylaştığı takdirde ona diyebileceğimiz bir şey söz konusu olmaz. Tabi bunu yaparken bir de bayramda olmaz olmazlarımız var. Eğer onları terk ederek bunu bir tatile dönüştürürsek bu da doğru olmaz. Anne, baba, komşular, akrabalar, bütün bunları bir tarafa bırakarak bayramda onlara karşı o bütün vazifelerimizi ihmal ederek eğer kendimizi sadece dinlenmeye, sadece yalnızlaştırmaya mahkum ettiğimiz bir güne dönüştürürsek bu doğru olmaz. Bayramda yapacaklarımız vardır. Mutlaka anne, babalar, büyükler, bayramda onlara karşı vazifelerimiz var. Bayramın en önemli ibadeti diyebileceğimiz şey bayram yapamayanlara bayram yaptırmaktır.
“ÇOCUKLARIMIZI BAYRAM NAMAZININ COŞKUSUYLA TANIŞTIRILMASI, BAYRAMIN BİZE YÜKLEDİĞİ VAZİFELERDEN BİRİDİR”
Bayramdaki görevlerimizde çocukları unutmamak gerekiyor. Bayram namazının o coşkusuyla her Müslüman’ın kendi çocuğunu tanıştırması, ona bunu öğretmesi, bu bilinci ona kazandırması gerekiyor. Onların ellerinden tutarak camiye getirmemiz, camide o Müslümanların coşkusuyla tanıştırmamız yine bayramın bize yüklediği vazifelerden bir tanesidir.
“CAMİLERİMİZİ, HANIMEFENDİLERİN KATILIMI SAĞLAYACAK ŞEKİLDE YENİDEN DÜZENLEMEMİZ GEREKİYOR”
Sevgili Peygamberimiz’in (sas) mescidine baktığımız zaman sevgili Peygamberimizin mescidinde Medine’de inşa ettiği mescitte kadınsız kılınan bir tek vakit namazı yoktur, bir hadis talebesi olarak bunu söylüyorum. Daha sonra gelenekler dinin önüne geçtiği için biz camilerimizi Allah’ın kadın kullarına kapatmış vaziyetteyiz, ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Camilerinin kapılarının daima kadınlarımıza, hanımefendilere açık olması gerektiğini, gençlere, çocuklarımıza açık olması gerektiğini hep söyleyegeldim. Camilerimizi ona göre de inşa etmemişiz onun için genelde camilerin izbe mekânlarına hep hanımları hapsetmişiz, mahkûm etmişiz bundan dolayı hep mahcubiyet duyuyorum. Ama düzeltmek içinde hep bir çaba içerisinde olduk. Eski camilerimizi hanımefendilerin de o ibadet mekânına en güzel bir şekilde katılımını sağlayacak şekilde yeniden düzenlemeye çalışıyoruz. Yeni yapılan bütün camilerin mimarisinin bu açıdan gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyorum.