Halil İbrahim Buluşmalarına katılmak üzere Şanlıurfa’ya giden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Hz. İbrahim’in İnsanlığa Mesajı” konulu konferansta yaptığı konuşmada son günlerde Avrupa’da tekrar gündeme gelen sünnet tartışmalarına cevap verdi.
GÖRMEZ’İN KONUŞMASI
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Bu kadar büyük bir kitlenin inancının bir simgesi haline getirdiği bir uygulamayı her hangi bir mahkeme veya bir meclis “Siz neden böyle bir şey yapıyorsunuz?” diye onlara sormadan, anlamları üzerine düşünmeden böyle bir karar alma hakkına sahip olabilir mi? Hazreti İbrahim’den bu yana uygulana gelen, arkasında pek çok dini, manevi anlamlar ve semboller taşıyan bir uygulamayı hem de annenin ve babanın “çocuğunu yaralaması” gibi bir suç olarak telakki etmenin bir akıl tutulması anlamına geldiğini düşünüyorum. Bu bir akıl tutulmasıdır. Bir an önce bundan vazgeçileceğine inanıyorum. Çünkü makes bulmaz, doğru değildir. Tartışılmaya dahi müsait değildir” dedi.
Konuşmasında Hz. İbrahim’in hayatından bölümler aktaran Diyanet İşleri Başkanı Görmez, insanlığın bugün yeniden İbrahim peygamberin çağrısına ihtiyacı olduğunu kaydetti. Başkan Görmez’in konuşmasından başlıklar şöyle;
“İNANAN İNSANLARIN DİNLERİNİ, TARİHLERİNİ, KÜLTÜRLERİNİ YOK SAYARAK ALINAN KARARLAR DOĞRU DEĞİLDİR...”
Bugün bizler bütün dinlerin, bütün din mensuplarının birlikte yaşadığı bir dünyada yaşamaktayız. Gerçekten tarihin hiçbir döneminde bu küreselleşme çağında olduğu gibi bütün insanların bütün dinlerin bütün kültürlerin bütün medeniyetlerin birlikte yaşadığı dönemler çok az olmuştur. Şimdi öyle ki hiçbir ülke yoktur ki o ülkede Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, Budist veya başka din mensupları birlikte yaşamasın. Bunların hepsi birlikte yaşıyor. Onun için bu uygulamaları ortaya koyarken inanan insanların değerlerine saygılı olmak gerekir. Onların dinlerini, tarihlerini, kültürlerini yok sayarak alınan kararlar doğru değildir. Biz İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (sas)’den sonra çok kısa süre sonra ve hatta O hayatta iken dahi ateşe tapan tebamız olmuştur. Hazreti Ömer döneminde dünyanın muhtelif yerlerinde Müslümanlarla birlikte yaşamayı kabul eden onlarla zimmet aktiyle bağlanan ateşperest topluluklar olmuştur. Fakat Resul-i Ekrem (sas)’in “Ehli Kitaba nasıl muamele ediyorsanız ateşperestlere öyle muamele edin.” buyurduğu için bir hukuk ortaya çıkarmışız. Biz “Madem bunlar ateşe tapıyor, bunların ateşlerini söndürelim, atalım bunları ateşe.” hiçbir zaman dememişiz. Onlar zimmet aktiyle bağlanmışlar. Ve özgür bir şekilde ateşlerine tapmaya devam etmişler Müslümanların yaşadığı bölgelerde.
“ŞU ANDA İBRAHİM’İN BÜTÜN İNSANLIĞA GETİRDİĞİ O BÜYÜK MESAJA İHANET EDEN MÜSLÜMANLARIN DA VARLIĞININ FARKINDAYIZ.”
Biz böyle bir medeniyetin mensuplarıyız. Onun için böyle bir dünyada kararlar alınırken dinleri, kültürleri, o dinlere ait simgeleri ve sembolleri yok sayarak kararlar almak doğru değildir. Birkaç yıl önce Löven Üniversitesi’nde pek çok farklı din mensubunun olduğu bir toplantında böyle bir kürsüde konuşurken Resul-i Ekrem (sas)’in bir hadisini zikrettim. Buyuruyor ki Resul-i Ekrem “Her kim Müslümanlarla birlikte yaşamayı kabul etmiş, zimmet aktiyle onlara bağlanmış bir zimmiye gayr-i Müslim azınlık mensubu birisine eziyet ederse bana eziyet etmiş olur, bana eziyet etmiş olan Allah’a eziyet etmiş olur.” Biz böyle bir medeniyetin çocuklarıyız. Evet şu anda o noktada olmadığımızı biliyoruz. Şu anda İbrahim’in bütün insanlığa getirdiği o büyük mesaja ihanet eden Müslümanların da varlığının farkındayız.
“PEŞAVER’DE YAŞANAN OLAYLARIN İSLAM’LA ALAKASI OLAMAZ...”
Ve son günlerde İslam dünyasında olup bitenlere baktığımızda üzülmemek mümkün değil. Peşaver’de topu topuna 92 tane Hıristiyan var. 82 tanesini bir kilise içerisinde öldürdüler. Bunun İslam’la bir ilişkisi kurulabilir mi? Böyle bir uygulamanın İslam’la irtibatı olabilir mi? Resul-i Ekrem (sas) Medine’ye hicret ettiği günden itibaren Medine’de Medine Sözleşmesi’nin ilk maddesi “Medine’de yaşayan Yahudiler, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve gayri Müslimler tek ümmetin farklı parçalarıdır. Aynı ümmetin parçalarıdır.” diye karar alacak ve uygulamalar öyle başlayacak.
“BÜTÜN İNSANLIĞIN YENİDEN BİR AKL-I SELİME İHTİYACI VAR...”
Müslümanlar tarihleri boyunca nereye gittilerse oralarda bulunan gayri Müslimlerin kendi dinlerini ve kendi inançlarını özgürce yaşamaları için her türlü hukuku ortaya çıkardılar, her türlü imkanı sağladılar. Dolayısıyla bu işgal dönemlerinde bir takım bilinç yaralanmalarının ortaya çıktığı bölgelerde mesela Kenya’da bir AVM’ye giriyor ve orada ilan ediyorlar. “Müslüman olanlar çıksın, gayr-i Müslimleri öldüreceğim.” Kim veriyor sana bu yetkiyi! Bu uygulamaların hiçbirisinin dini mübin-i İslam’la zerre kadar bir ilgisi olamaz. Ama üzülerek belirteyim ki sadece İslam dünyasında değil dünyanın muhtelif yerlerinde bu sıkıntılar yaşanmaya devam ediyor. Biz kendi dertlerimizle ve bölgemizin dertleriyle ilgilenmeye devam ederken iki senedir Arakan’da ve bütün dünyaya bir barış inancı olarak gösterilen Budizm’in nasıl bir terör estirdiğini hepimiz unuttuk. Arakan’da, Burma’da Müslümanlara kendi vatanlarının nasıl bir hapishaneye dönüştürüldüğünü adeta unuttuk. Bir ara gündemimize geldi ve sonra tekrar unutmaya başladık. Çünkü yanı başımızda Suriye’de, Irak’ta ve dünyanın muhtelif yerlerinde meydana gelen daha büyük hadiseler orasını gölgede bıraktı.
Bütün bunları niçin söylüyorum. Bütün insanlığın yeniden bir akl-ı selime ihtiyacı var. Bütün insanlık Hazreti İbrahim’in o büyük çağrısına muhtaçtır. Hazreti İbrahim’in o büyük çağrısını okuyan toplumlar okuyan milletler farklı inançların, farklı dinlerin, farklı milletlerin birlikte yaşabilmesinin imkanını hukuk çerçevesinde sağlarlar.
“AVRUPA BİRLİĞİ’NİN SÜNNET İLE ALMIŞ OLDUĞU KARAR BİR AKIL TUTULMASIDIR...”
Hazreti İbrahim (as)’dan bu yana başlayan nice insani uygulamalar vardır. Bu uygulamaların hepsi medenidir. Bu uygulamaların hepsi aslında medeni bir toplum olmanın, medeni bir insan olmanın göstergeleridir. Onun için ben bu vesileyle Avrupa Parlamentosu’nun aldığı bu kararın son derece yanlış bir karar olduğunu, bir buçuk milyar Müslümanın ve hatta Yahudilerin Hazreti İbrahim’den bu yana uygulaya geldikleri arkasında pek çok dini, manevi anlamlar ve semboller taşıyan bir uygulamayı hem de annenin ve babanın yani velinin “çocuğunu yaralaması” gibi bir suç olarak telakki etmesinin bir akıl tutulması anlamına geldiğini düşünüyorum. Bu bir akıl tutulmasıdır. Bir an önce bundan vazgeçileceğine inanıyorum. Çünkü makes bulmaz, doğru değildir. Tartışılmaya dahi müsait değildir.