TOPLANTI KURAN-I KERİM TİLAVETİYLE AÇILDI
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen 'din ve toplum' konulu 4. Din Şurası, Bilkent Otel'de başladı. Şura'ya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Devlet Bakanları Hayati Yazıcı, Faruk Çelik, Selma Aliye Kavas, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile şura üyeleri katıldı. Şura, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Davut Kaya'nın okuduğu Kuran-ı Kerim ile başladı.
BARDAKOĞLU SUNUM YAPTI
Şuranın açılış konuşmasını yapan Bardakoğlu, modernleşme süreçlerinde dinin bazen belli amaçların gerçekleşmesine imkan sunan bir araç kılınarak, bazen de bir meşruiyet sorunuyla karşı karşıya getirilerek sıkıştırıldığını, yapılan müdahalelerle kültürle ve siyasi repliklerle zayıflatılmaya çalışıldığı ve itibar kaybına uğratıldığını kaydetti. Bardakoğlu, böylece her zaman verili dünyayı açıklama iddiasında olan dinin, bu sefer açıklanmaya ve savunulmaya muhtaç bir görüş, kendisine açıkça mesafe konulması gereken bir risk alanı olarak görüldüğünü ifade etti. Bardakoğlu, dinin modernleşme sürecinrin havasına uygun bir şekilde gözden geçirmeye yönelen pek çok ülkede oldukça acımasız sayılabilecek örneklerin hafızalarda yerini aldığını belirterek, dine mesafeli bir nesil yetiştirmek isteyenler kadar, onu kendi iktidarını tahkim eden bir dile dönüştürenlerin de aynı referans dünyasından beslendiğini kaydetti. Batı'da dinin Fransız Devrimi'nin açtığı eşikler üzerinden sorgulanma sürecinin, kilise tarihinde karşılığını bulan, kimi uygulamaları kendine gerekçe gösterdiğine işaret eden Bardakoğlu, "Batı toplumlarında kilise-siyaset ilişkisinde yaşanan güç gösterisi ve med-cezir, dinin gündelik hayattan çekilmesi ya da etkisini azaltılması yönündeki beklentiler ve bu sürecin ortaya çıkardığı gerilimler, bugün laiklik diyebildiğimiz bir uzlaşı dilinin doğmasına ve kurumsallaşmasına yol açmıştır" diye konuştu.
KURTULUŞ VE DİRİLİŞ ÇAĞRISI
Dinin, insanı kendisini varlığı ve var edeni tanıtarak anlamlı bir hayat sunan ve insanı kamil olma yolunda ona rehberlik yapan bir rahmet, kurtuluş ve diriliş çağrısı olduğunu vurgulayan Bardakoğlu, şunları kaydetti: "Bunu gözardı ederek, onu insanın ve toplumun hayatını zehir eden katı ve ruhsuz yorumlara ve dünyevi amaçlara mahkum edenler, kutsalı temsili düzeyde kurumsallaştırıp kişi ile yüce yaradan arasında perde olanlar, dinin bütün zamanları kuşatan davetini hergün yeniden inmişçesine yorumlamayı ihmal edenler, sonuçta dinin öğütlerini tam bir tehdit olarak karşılayan kutuplaşmalara, dini ve beraberindeki ahlaki değerleri önemsizleştiren tutumlarara da yol açmıştır. Dinleri deruni ve külli muhtevasından
kurtarıp bunu ideolojik söylem stoku olarak değerlendirmenin ya da dine kültürel bir obje olarak bakmanın faturaları oldukça ağır olmuştur."
ÇEKİŞMELİ ÜST SINIR
Bardakoğlu, din alanının bugüne kadar çekişmeli bir üst sınırda tartışılıyor olmasının bugün kendilerine hem paha biçilmez bir deneyim hem de ileriye yönelik daha sağlıklı bir bakış açısı kazandırdığını düşündüğünü ifade ederek, "Din şuramızın böylesine bir kavşakta yapılmış olmasını da bunun için hayli önemli bir statüde görüyorum" ifadesini kullandı.
"Bir din olarak İslam'ın, Yahudi ve Hıristiyan geleneklerinin muhatap olduğu suçlamalara ortak edilmesi, batılılaşma politikalarımızın en sorunlu alanlarından biridir" diyen Bardakoğlu, "Dini, ithal sorunlar ve çözümlemeler eşliğinde tartışmak, ne yazık ki hala vazgeçemediğimiz bir alışkanlık, bir yanlışlığımızdır" görüşünü ifade etti.
LAİKLİK
Günümüzde, din konusunun her zaman bir laiklik tartışmasıyla birlikte ele alınmasının iki yönlü bir talihsizliği de içinde barındırdığına işaret eden Prof. Dr. Bardakoğlu, şöyle devam etti: "Öncelikle laiklik tüm dinleri hesaba katan bir denge arayışının nitelikli bir ürünüdür. Laiklik, devletin herhangi bir dinle kendi gerektirdiklerini karşılayacak bir talepkarlık içinde ilişkiye geçmemesini, toplumun dinle kuracağı bağlara müdahale etmemesini öngören, hatta bu sınırları garantiye alan, dini de kamusal hayatı bütünüyle kuşatan bir siyasi proje kılınmasını önleyen bir kontrat olarak okunmalıdır. Ne yazık ki, zaman olmuş, modernleşme sürecinde, dini eskisinin ve geleneğin alamet-i farikasıolarak görme yanlışlığını, dinin ve dindarlığın tabi bir sonucu olarak davranışlara akseden ve toplumsal hayatta görünür olan yansımalarını siyasal okumaya tabi tutma ve yeni duruma tehdit olarak algılama şeklinde ikinci bir yanlışlık izlemiştir. Dini varlığı ve tezahürleri konusunda ölçüsüz bir radikalizme ihtiyaç duyan yeni bir karşıtlık teması da bu ortamdan hayli beslenmiştir. İşte bu noktada, devletin laik yapısıyla toplumun dini hassasiyetleri arasında tansiyon ve gerilime yol açacak, insanları bunlardan birini tercihe zorlayacak, söz, tavır ve davranışlardan kaçınma hepimizin sorumluluğudur."
LAİKLİK-DİN TARTIŞMALARI
Bardakoğlu, artık bu çağda laikliğin, dinle toplum, dinle devlet arasında sık sık tekrarlanan tartışmaların parçası ya da dine karşı tutumların referansı olmaması gerektiğini vurgulayarak, "Her siyasi görüş ve düşünce gündelik hayatın işleyişi konusunda, birbirinden farklı tezler üzerinden kendi projesini üretebilir, takip edebilir. Bu kendisini bağlayacaktır. Kimileri hayattaki dini vurguları yadırgarken, kimileri de bunu azımsayabilir. Bu konudaki ilgiler demokratik bir toplumun özgürlük toplumunun şartları içinde konuşulabilir, tartışılabilir" şeklinde konuştu.
DİN VE SİYASET
Dini konuların her türlü, siyasi mülahazanın ve çıkar hesabının üstünde tutularak, ele alınmasının sadece laikliğin değil, dine saygının da bir gereği olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bardakoğlu, "Ancak dine bağlılığın gerekliklerini, gizliliğe zorlayan veya dinin sosyal hayatı, ahlaki bir zeminde iyileştirmeye yönelik telkinlerine muhtevası değil, sırf dinden kaynaklanıyor olması sebebiyle karşı çıkılması da bu zemini kayganlaştırmaktadır" görüşünü dile getirdi.