Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Birileri kendini sürecin dışında bırakmak isterse o, partilerin tutumlarıyla ilgili. Ama biz halkın oy verdiği hiçbir partiyi bu anlamda sürecin dışında görmeyiz istişare anlamında" dedi.
AK Parti Genel Merkezi'nde Kanal 7 televizyonunun canlı yayınına katılan Davutoğlu, Mehmet Acet'in sorularını yanıtladı.Hükümet kurma görevi kendisine verildiğine izleyecekleri usul ve yönteme yönelik soru üzerine Davutoğlu, bunun herkesin meselesi olduğunu söyledi.
"Bana görev verildi diye tek başına benim çözebileceğim bir mesele değil" diyen Davutoğlu, kimseye bir şey dayatmayacağını dile getirdi.
Davutoğlu, "Kimsenin bana bir şey dayatmasına izin vermem, gücümün farkındayım. Onun için 258 kişilik gruba sahip olarak meclis başkanlığını talep ettik ve aldık" diye konuştu.
Bu gücü bir kibirle, karşı tarafa bir şeyi empoze edecek, dayatacak şekilde kullanmayacaklarının da bilinmesini isteyen Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Peki ne yapacağız? Herkese bir saygının bir gereği olarak, bütün liderlerle bir ilk tur görüşme yapmayı planlıyorum. Bir parti ile görüşüp bir netice alıp almamaya göre, diğer partiye gitmek, bence diğer partiye yapılabilecek haksızlık olur. Yani A partisi, B partisi hangi parti olursa olsun. Bütün partilerle bir ön görüşme, ilkesel bir görüşme yapmanın siyasi olarak da, etik olarak da daha doğru olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu görev memleketi hükümetsiz bırakmama görevi, hepimize verildi. HERKESE BU ŞANSI VERMEK LAZIM.
İlk turda yaptığımız görüşmeler sonrasında hangi partiyle daha yoğun bir görüşme aşamasına geçme imkanımız olacağını, bir muhakeme edip gördükten sonra orada ilerleriz. Sonra ikinci bir tur yapılabilir, eğer orada ilerlemeler de katedecek mesafeye göre, ikinci bir tur bütün liderlerle yapılabilir. Ama nihayette herkesin sürecin parçası olduğu, kimsenin 'Ya biz sürecin dışında kaldık' demeyeceği bir formül. Birileri kendini sürecin dışında bırakmak isterse o, partilerin tutumlarıyla ilgili. Ama biz halkın oy verdiği hiçbir partiyi bu anlamda sürecin dışında görmeyiz istişare anlamında. Ama nihai olarak hangi partiyle koalisyon yapacağımızla ilgili kanaat bize aittir ve muhatabımız olan partilere tek tek aittir."
Davutoğlu, koalisyon durumunda bakanlıklar ve kimi kritik kurumların belirlenmesine yönelik soru üzerine, koalisyonu bir güç paylaşımı olarak görmemek gerektiğini söyledi.
"Güç paylaşımı olacak tabi o ikinci aşama" diyen Davutoğlu, önce koalisyonda nelerin birlikte yapılabileceğinin, nelerin öncelik olarak ele alınacağının tespitinin gerektiğini vurguladı.
Davutoğlu, ilkesel bir çerçeve oluştuktan sonra sıranın bakanlıklara ve kurumlara geleceğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben geçmiş koalisyon protokollerini de bu anlamda inceliyorum. Niye başarılı olup, olmadıklarına da açıkçası bakıyoruz. İsrail, Suriye görüşmeleri yapılırken 2006'dan 2008'e kadar iki, üç yıl o görüşmenin gizli perde gerisi sürecini yürütürken, 90'lı yıllarda daha önce yapılan bütün İsrail, Suriye görüşmelerinin tutanaklarını ve hatıratlarını okumuştum o görüşmelere katılan diplomatların. Yani şeyi görmek lazım önce malzeme, atmosfer, iklim. Ama benim kanaatim önce psikoloji. Psikolojik altyapısı iyi kurulmamış hiçbir ilişkinin formel ya da kurallara bağlanan çerçevesi işlemez. Burada karşılıklı güvenin ihdas edilmesi lazım, birbirine olan saygının inşa edilmesi lazım. Bunlar olup, psikolojik ortam hazırlandığı zaman ilkesel çerçeve oturduğunda bakanlıkların dağılımı problem olmaktan çıkar. Ama bakanlıkların dağılımından başlarsanız ve güven hali yoksa 'Şu bakanlığı şu parti alırsa, şunu yapar' diye şüphe etmeye başladığınızda, orada çöker koalisyon çalışması. Önce psikolojinin oluşması, güven ortamının, sonra ilkesel çerçevenin oluşması, sonra işleyişle ilgili güç paylaşımının belirlenmesi en doğru yöntem olur."
"MİLLETİN VERMEDİĞİ HİÇBİR ŞEYİ KİMSEYE BİZ VERMEYİZ"
Başbakan Davutoğlu, "Herhalde, 41, 25, 16 rakamları dikkate alarak bir paylaşım olur" sorusu üzerine, adalet esasına dayanmayan hiçbir güç paylaşımının başarılı olamayacağını dile getirdi.
Buna yönelik bazı şeylerin basına yansıtıldığını aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Özellikle CHP kanadından bu tür şeyler geliyor. Dönüşümlü başbakanlık. Ya da işte yüzde 50, yüzde 50 paylaşım. Kusura bakmasınlar bu matematiğe de aykırı, mantığa da aykırı, psikolojiye de aykırı. Siyasi ahlak bakımından o tür yaklaşıma da aykırı. Milletin vermediği hiçbir şeyi kimseye biz vermeyiz. Bunu da söyleyeyim. Millet bize yüzde 41 verdiyse, 'Sen evet koalisyon kur ama gücün senin bu' demiş oluyor. CHP'ye de yüzde 25 demişse, 'Gücün senin de bu veya MHP yüzde 16' demişse. Herkesin bu anlamda mutabakata bakması. Ama şöyle bir şey bizim zinhar kabul edebileceğimiz bir tutum değil. 7 Haziran'dan bu yana son derece uzlaşmacı bir tavır sergiledik diye koalisyona muhtaç bir parti durumunda değiliz. Koalisyona en az ihtiyaç hisseden biziz. Bunu da açık söyleyeyim. Ama ülkenin hükümete ihtiyacı olduğu için biz bu çabayı gösteriyoruz. Yoksa AK Parti'nin herhangi bir şekilde 'Hemen koalisyon yapalım' diye bir zorunluluğu, bir mahkumiyeti bu anlamda yok. Ama ülkenin kaybedecek vakti yok. Sınırlarımızdaki gelişmelerden dünya ekonomisindeki gelişmeye kadar bir an önce bizim işleyen bir hükümete sahip olmamız lazım. Herkesin de bu sorumluluk içinde şimdiden muhatabımız olacak olan genel başkanlara bu anlamda bir mesaj olarak da bunu iletmek isterim. Herkes olmayacak şeyi talep ederek, süreci uzatmasın."
"DÖNÜŞÜMLÜ BAŞBAKANLIK, BÖYLE BİR ŞEY OLMAZ"
Davutoğlu, koalisyonda dönüşümlü başbakanlık olmayacağını söyledi.
Adalet ve içişleri bakanlığı gibi bakanlıkların dağılımına yönelik soruyu Davutoğlu, "Onlara girmeyin, onlar orada konuşulur. Bunları ben şimdiden söyleyerek sizinle müzakere ediyor olmayacağım. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli ile konuşacağız bunları" şeklinde cevaplandırdı.
"Elinizi hiç açmadığınız için merak ettiğimiz çok soru var" şeklindeki soru üzerine Davutoğlu, "Elimizi çok açsaydık meclis başkanlığını kazanamazdık. Bazıları ellerini çok açtıkları için meclis başkanlığında bugün sükutu hayal yaşıyorlar. Ne yapacağınızı tespit edeceksiniz ama son ana kadar o atacağınız adım hususunda, karşıdakilerin belki yaklaşımını okuyup onları anlamaya çalışacaksınız ama kendinizin tutumu konusunda karşı tarafa mümkün olduğu kadar vermemek lazım" diye konuştu.
"TEMEL KAYGIMIZ BİR AN ÖNCE ÜLKEYİ HÜKÜMETSİZ BİR DURUMDAN ÇIKARMAK"
Kulislerde "MHP ile koalisyonu tabanın istediği, CHP ile koalisyonun ise cami cemaatine bile anlatılamayacağı" yönünde yorumların olduğunun hatırlatılması üzerine Davutoğlu, cami cemaatinin bu işe karıştırılmaması gerektiğini söyledi.
Cami cemaati içinde her partiden cemaat mensubunun bulunduğunu, onların hepsine saygılarının sonsuz olduğunu kaydeden Davutoğlu, öyle bir kaygının zihinlerinden geçmediğini söyledi.
Kendi tabanlarının, teşkilatlarının benimsediği bir yöntem ve neticenin önemli olduğunu aktaran Davutoğlu, şunları anlattı: "Nihayetinde teşkilatımız bu yükü taşıyacak. Sorularla teşkilatımız muhatap olacak. Bu anlamda da araştırma şirketlerimize bir takım çalışmalar yaptırdık. Şu anda temel kaygımız bir an önce ülkeyi hükümetsiz bir durumdan çıkarmak. Şu anda hükümetsiz değil. Bütünüyle fonksiyonlarıyla icra eden bir hükümetimiz var. Bu konuda hiçbir tereddüdü vatandaşlarımızın olmasın. Bir tek devlet işi aksamaz. Ben Başbakan oldukça, nefes alıp verdikçe, bu görev üzerimdeyken tek bir devlet işinin aksamasına izin vermem.
Ama nihayetinde seçim neticesinde ortaya çıkacak tablo, görevlendirildikten sonra 45 gün içinde hükümet kurmamız gerekir. Onun da sağlanması lazım. Dolayısıyla eğer iyi işlerse bir koalisyon, ülkeye hizmet ederse, koalisyonu oluşturan iki partiye de yarar. İki parti de bundan istifade eder, ülkeye olumlu netice hasıl olursa. Yok olumsuz bir netice hasıl olursa millet bakar bunun sorumlusu kim diye. Ya da koalisyon kurulmazsa millet bakar kimin tutumu sebebiyle koalisyon kurulmadı."
Davutoğlu, teşkilatlarından TBMM Başkanlığı seçimini kazanmaları dolayısıyla çok güzel mesajlar aldığını ancak CHP, MHP ve HDP tabanlarının partilerini bu konuda "Niye böyle bir tutum takınıldı" diye sorguladığını düşündüğünü dile getirdi. Bunların doğal şeyler olduğunu, herkesin kendi teşkilatını sonra da vatandaşların bütününü kuşatan politikalar geliştirmek durumunda bulunduğunu belirten Davutoğlu, "Önemli olan netice, doğru bir koalisyon yapısını, doğru bir yöntemle belirlemek ve doğru işler yaparak milletin huzuruna çıkmak durumundayız" dedi.
Davutoğlu, partilerin öne sürdükleri ilkelere ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine, muhtevayla ilgili ilkeleri müzakere edeceklerini söyledi. Diyarbakır'da hükümet olmaları halinde ilk yapacaklarını 10 maddelik bir çerçeveyle açıkladığını anımsatan Davutoğlu, "O, 10 madde aynı zamanda şu an ki hükümet çalışmamızda da ışık tutan 10 maddedir. Ona bakılırsa seçimden iki hafta önce yaptığım açıklamadır bu. Seçimlere giderken halkımıza 'Biz şunları yapmayı düşünüyoruz ilk aşamada' bunlar hep bizim benimsediğimiz şeyler. Onlarla ilgili tabi vazgeçmeyeceğim hususlar var, müzakere edebileceğimiz hususlar var" dedi.
Davutoğlu, kapıyı tümüyle kapatmamak gerektiğini, yöntemdeki davranışın daha önemli olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Siz görüşürken takınacağınız tutum, koalisyon müzakereleri, koalisyon işleyişi esnasında belirlenecek esaslar... Bunlar daha önemli ve işleyen bir hükümet, istikrar, güven verecek bir hükümet yapısının oluşması önemli. Bizim için herhangi bir şekilde devlet işleyişini bozacak nitelikteki faaliyetlerin, bunun içine paralel yapı da dahil faaliyetlerin veya herhangi bir vesayet oluşturacak veya bürokrasiyi, siyasetin önüne alacak bir tutumun kabul edilebilir bir tarafı yok. Burada bürokrasiye saygı duyarız ama bürokrasi yerinde olacak. Bu ister askeri bürokrasi, ister sivil bürokrasi ister diğer yapılar olsun. Bunlar hep demokratik kültürün gerektirdiği ilkeler, insan onuruna, özgürlüklere aykırı hiçbir tutumu benimsemeyiz. Kimse de bunu bize 'Şu olmalı' diye 12 yıllık kazanım diye ifade ettiğimiz şeylerden geri dönüşümü önümüze getirecek bir uygulamayı kabul etmeyiz. İnsan hakları konusunda, güvenlik odaklı bir politikayla 'Şunlardan vazgeçelim' diyemeyiz. Ama 'Kamu düzeni mutlaka olmalıdır' deriz. Bu dengeyi biz muhatabımız olan partiyle de her bir partinin ilkesel öncelikleri farklı olabilir. Şu anda nihayet ikisi de bizimle müzakere edecek. Birbirleriyle müzakere etme imkanı yok. Görevi ben almış olduğum için benimle müzakere edecek. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu'na, benden sonra görev düşerse o zaman da Kılıçdaroğlu, o deneyecek bunu. Yani kimsenin yolu kapalı değil. Bu anlamda karşılıklı olarak konuşacağız. Mesela şu da doğru değil. 'Sayın Başbakan'ı gelince dinleyeceğim.' Hayır konuşacağız. O beni dinlemeyecek, ben onu dinlemeyeceğim. Birbirimizi dinleyeceğiz. Herkes birbirine kartlarını, gönlünü açacak ki bir yol bulalım. Bir taraf pasif, bir taraf aktif, bir taraf özne, diğer tarafın nesne olduğu bir koalisyon görüşmesi olmaz."
"AK PARTİ CHP YA DA AK PARTİ MHP KOALİSYONU"
Başbakan Davutoğlu, "Onlar sizinle bir koalisyon yapmak istiyor mu? Bir fikriniz var mı?" sorusu üzerine, "Açıklamaları var. Ben onlar adına konuşmam" dedi.
Hiçbir zaman başka bir siyasi taraf, aktör adına konuşmadığını dile getiren Davutoğlu, "Ama milletin onlara verdiği mesaj şu, 'Uzlaşın ve bir hükümet kurun'. Milleti dinlerlerse bizimle koalisyon yapmaya hazır olmaları lazım. Ya da birbirleriyle yapmaya. Birbirleriyle yapılamayacağı işte meclis başkanlığı seçiminde ortaya çıktı. Koalisyonla alakalı değil o süreç ama o süreç esnasında yaşanılan tartışmalar da Sayın Bahçeli'nin HDP'ye dönük açık tutumu da, matematiksel olarak, üçlü bir koalisyonun ya da ikili bir koalisyonu destekleyen üçüncü bir tarafa dayalı hükümet yapısını mümkün kılmadı. Şu anda ortada matematiksel olarak olabilecek ya AK Parti-CHP koalisyonu vardır ya AK Parti-MHP koalisyonu. Diğer alternatifleri sağ olsunlar yaptıkları açıklamalarla birer birer tükettiler. Bizim görüşmemize gerek kalmaksızın tükettiler" diye konuştu.
Koalisyon kurma çalışmalarının ne kadar süreceğine yönelik soru üzerine Davutoğlu, "Ne kadar sürdüğünden daha çok hayırla neticelenmesi önemli" dedi.
Anayasanın 45 günlük süreyi limit olarak ortaya koyduğunu belirten Davutoğlu, "O süre içinde başarıya ulaşmamız lazım. Hani iki bayram bir arada yapmak isteriz de bayrama yetişeceğiz diye fazla yavaş gitmek de doğru değil, acele edip yanlış bir yapı kurmak da doğru değil. 45 günlük süre makul bir süredir. Çalışma yaptıktan sonra eğer imkansız olduğu ortaya çıkarsa Sayın Cumhurbaşkanımıza görevi iade ederiz ama onun imkansız olduğunun ortaya çıkması için her şeyin denenmesi lazım. Siyasi parti genel başkanlarına çağrım da her şeyi denerken iyi niyetle ve zihin açıklığıyla denemekte fayda var" değerlendirmesinde bulundu.
TÜRKİYE’Yİ MACERAYA VE RİSKE SOKMAYIZ
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hiçbir zaman Türkiye'yi maceraya ve riske sokacak bir adıma izin vermeyeceklerini belirterek, "Ama Türkiye'yi oldu bittilere getirecek bir tavra da sessiz kalmayız" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hiçbir zaman Türkiye'yi maceraya ve riske sokacak bir adıma izin vermeyeceklerini belirterek, "Ama Türkiye'yi oldu bittilere getirecek bir tavra da sessiz kalmayız. Bilinsin ki, Türkiye'nin sınır boylarında belli yapıların oluşmasına da izin vermeyiz" dedi. Davutoğlu, "Ankara’da da koalisyon dönemlerinde bir arka plan diplomasisi yürütülürdü, böyle bir şey şu ana kadar hiç olmadı mı?" şeklindeki soruya ilişkin, ilkesel olarak genel başkanlarla görüşmeden herhangi bir parti üyesi ile görüşmeyi doğru bulmadığını söyledi.
Deniz Baykal ile de Meclis Başkanlığına adaylık görevini aldıktan sonra görüştüğüne işaret eden Davutoğlu, Ankara'nın sıcak bir siyasi ortamının bulunduğunu, bu nedenle görevlendirme olmadan da temasların söz konusu olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, bu tip temasların olmadığını söylemenin eşyanın tabiatına aykırı olacağını belirterek, ancak bunların bir bağlayıcılığının olmadığını ve Ankara'da diyalog kapılarının kapanmadığını dile getirdi.
“Neye göre eli en güçlü parti biziz" diyorsunuz. Seçimden sonra herhangi bir araştırma yaptırdınız mı?” sorusunu Davutoğlu, şöyle yanıtladı:"Kendi içinde tutarlı olan parti biziz. Bu otoriter bir parti anlayışından gelmiyor. Oraya girdiğinde kimse kimseyi kontrol etmiyor. Ama bir ortak vicdan ve ortak davranma kültürü var. O bakımdan bir karar alırken istişare yaparız. Son üç hafta içinde sahura kadar istişareler sürdü. Eğer Genel Başkan olarak herkesle medeni bir şekilde yürümezseniz olmaz. Bu anlamda biz rahatız. AK Parti'nin temelleri çok sağlam atılmış. Ancak diğer partilere baktığınızda aynı rahatlığı göremiyorsunuz. Bizim arkamızda 12 yıllık başarı hikayesi var. Biz bir şey ürettik. Halkımızı bu üretilen şeyi görüyor. Kaybedilecek şeyin ne olduğunu da Yunanistan ve Ukrayna üzerinden görüyor.
Halk yüzde 41 oy vermiş bize. O yüzden elimiz güçlü. Yüzde 41 oy almış bir partinin elinin rahat olmasından daha doğal ne olabilir? Birinci partiyiz. Eğer doğru davranmazsak bu oy düşebilir. Halkın oyuna ipotek koyamayız. 'AK Parti bunca yıllık hizmete rağmen, millete saygı duyarak mütevazı bir şekilde koalisyon çalışmalarını yürüttü ama diğerleri buna gereken cevabı vermedi' dendiği anda milletin bize bakışı farklı olur. Bunu dedirtmek için koalisyon görüşmesi yapmıyoruz ama biz iyi niyetle bu süreci yönetirken millet de bunu değerlendirecektir. Bu anlamda biz rahatız, milletin ümitlerine de yön verecek imkanlarımız var. Kendi siyasi geleceğimiz anlamında da bir kaygı taşımıyoruz."
Davutoğlu, oy kaybına yönelik bir istişare ve araştırma yaptıklarına dikkati çekerek, il il sebepler üzerinde durduklarını söyledi.
KONGRE
"Parti kongreniz olacak mı, size rakip çıkacak mı?" sorusu üzerine de Davutoğlu, şunları anlattı:
"İl kongrelerini yaptık, mutat tarihinde de genel kongremizi yapacağız. Ancak şu an ilk gündemimiz Türkiye'nin hükümetsiz kalmaması ve hükümeti kurma çabasıdır. Parti meselesi onun önüne geçerse bu milletin iradesine saygısızlık anlamına gelir. Şu an önce ülkemizin geleceği ile ilgili adımları atalım. AK Parti kongreleri her zaman kardeşlik duygusu içinde seyretmiştir. Bu süreler bitince kongremizi yine o duygularla yaparız. Ancak aday çıkar mı çıkmaz mı? Herkesin aday olma hakkı var. Demokratik bir kongre. Herkes siyasette her türlü iradeyi kullanabilir. O konuda benim herhangi bir sınırlama getirme hakkım da yetkim de yok. Önemli olan AK Parti'nin her kongreden güvenli bir şekilde çıkmasıdır. Genel Başkan olarak benim görevim de budur."
"TÜRKİYE'Yİ SAVAŞ VE BENZERİ RİSKLERİN İÇİNE SOKMADIK"
Davutoğlu, Suriye sınırındaki gelişmelere ilişkin, 4 yıldır Türkiye'nin etrafında bir ateş çemberi olduğunu vurgulayarak, bütün Türkiye’nin bunu görmesi gerektiğini belirtti. 13 yıldır etraftaki savaş atmosferini Türkiye'ye yansıtmadıklarını dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu: "Bu savaş psikolojisinin Türkiye ekonomisine yansımasına izin verdik mi? Daha vidaları sıkan bir siyasi yapıya mı gidelim dedik yoksa özgürlükleri genişlettik mi? Hiç bir zaman paniğe kapılmadık. Türkiye'yi savaş ve benzeri risklerin içine sokmadık. Ama sınır ötesi gelişmelere kayıtsız da kalmadık. Ağır ithamlarla suçlandık, DEAŞ'a destek vermiş gibi. 7 Haziran'dan çıktık hala istikrarlı bir ekonomi seyrediyor. Toplumsal huzur devam ediyor. Bir taraftan Suriye ve Irak'ta deprem yaşanıyor. Yunanistan'da ekonomik deprem var. Herkes rahat etsin, biz hiçbir zaman Türkiye'yi maceraya ve riske sokacak bir adıma izin vermeyiz. Ama Türkiye'yi oldu bittilere getirecek bir tavra da sessiz kalmayız. Bilinsin ki, Türkiye'nin sınır boylarında belli yapıların oluşmasına da izin vermeyiz. PYD ve PKK ilişkileri Türkiye'yi tehdit edecek hale gelirse buna da kayıtsız kalmayız. Suriye içinde de DEAŞ'a karşı en net tavrı biz sergilemişizdir. Hiçbir şekilde terör örgütlerine müsamaha göstermedik. Ama hiçbir zaman Türkiye ne Arap, ne Kürt, ne Şii, ne Sünni fobisiyle hareket etmedi. Hepsi bizim kardeşimiz."
Davutoğlu, Suriye'de zalim bir rejim olduğunu ve halkını katlettiğini, Türkiye'nin bu zalim devletin faturasını ödemek zorunda bırakıldığını kaydetti.
Türkiye'nin DAEŞ ve Suriye'deki yönetimin yaptığı zalimliklere her türlü duyarlılığı gösterdiğini, Suriye halkına destek sağladığını, Suriye'de kendi halkını koruyan ılımlı muhalefete destek göstermekte tereddüt etmediklerine işaret eden Davutoğlu, şunları anlattı: "Zamanla Suriye yönetimi ile DEAŞ öyle bir taktik yaptılar ki koalisyon anlamında Suriye yönetimi ılımlı muhalefete havadan saldırılarda bulundu. Ilımlı muhalefetin boşalttığı yerlere de DEAŞ girdi. Suriye yönetimi, PYD ve DEAŞ arasında çok değişik taktikler de yaşandı. Kesinlikle Suriye'deki Kürtler ile bir sorunumuz yok, Araplar ve Türkmenlerle olmadığı gibi. Biz sınırlarımızda Türkiye'yi tehdit etmeyecek şekilde bir yapılanma isteriz. Türkiye ile Halep arasındaki koridorun, Halep halkının güvenliği için kapanmamasını isteriz. Kapanırsa Halep'te yaşayan yüz binlerce insan ya aç kalacak ya da Türkiye'ye mülteci olarak gelecek. Kendi sınırlarımızı korumak amacıyla sınır hattında güvenlik tedbirleri aldığımız doğrudur. Sınır ötesinde Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek bir durum söz konusu olursa bunun için gerekli tedbirleri alma talimatı verildi. Asker ile hükümet arasında ihtilaf oldu şeklindeki iddialar doğru değil. Türkiye demokratik bir ülkedir, askerimizin, dışişlerinin ve istihbaratın kanaatini alırız. Ama nihayette kararı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti verir. Hesabı kim verirse kararı da o verir."
Davutoğlu, sınır boylarında Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek her türlü yapılanmaya karşı gereken tedbirin alınması konusunda direktif verildiğini belirterek, "Buradan kastedilen öncelikle DEAŞ terör örgütüdür. Suriye rejiminin bazı Türkiye'yi rahatsız edecek faaliyetleridir. Eğer Türkiye'yi tehdit edecek niteliğe dönüşürse veya bu tür faaliyetler içine girerse, tabi PYD ve ilgili bütün yapılar, terör örgütlerinin her türlüsüne veya Türkiye'ye mülteci akınına sebebiyet verecek her türlü gelişmeye karşı her türlü senaryo ile ilgili olarak hazırlıklarımızı sürdürdük" diye konuştu.
Türkiye'nin cuma günü Suriye'ye gireceğine ilişkin haberler çıktığının hatırlatılması üzerine, Davutoğlu, şunları söyledi: "Tekrar söylüyorum, Türkiye'nin yarın, kısa bir dönem içinde Suriye'ye gireceği gibi bir beklenti içine kimse girmemelidir. Spekülatif şeylerdir bunlar. Eğer Türkiye'ye dönük bir güvenlik saldırısı olursa veya Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir durum söz konusu olursa o zaman yarını da beklemeyiz, bir dakika sonra da. Bütün tedbirlerimiz hazırdır ama böyle bir güvenlik riski oluşturacak durum yoksa da Türkiye'nin her hangi bir şekilde, tek taraflı bir müdahaleyi yakın bir zamanda yapacağı gibi bir beklenti oluşturmak da doğru değil. Oldu bittiye izin vermeyiz, maceraya hiçbir şekilde sürüklenmeyiz. Bu konuda da halkımız huzurlu olsun. Tansiyonu yükseltecek açıklamalardan da bu anlamda veya kamuoyu psikolojisinden uzak durmak lazım. Türkiye bu etrafındaki ateş çemberinin içinde nasıl istikrarını korumuşsa, önümüzdeki dönemde de buna devam edecektir."
Davutoğlu, Suriye bölgesinde başka riskler nedeniyle koridorun kapatılması veya Halep'le bütün bağlantının kesilmesi halinde neler yaşanacağına ilişkin soru üzerine, şunları dile getirdi:
"Onun olmaması içinde gerekli tedbirler alınır ama bu tedbirler Türkiye'nin doğrudan müdahalesi anlamına gelmeyebilir. Yani Türkiye'nin Halep ile irtibatını kesecek, Türkiye'nin güneyinde bir oldu bitti şeklinde DEAŞ'ın, PYD'nin, başka yapıların veya rejimin bir takım yapılanmalar içine girmesine sebebiyet verecek gelişmeleri engellemek için gereken tedbirler alınır ama bu tedbirlerin hepsi mutlaka müdahale edeceği anlamına gelmeyebilir. Bunu herhalde yorumlayacak olanlar ne demek istediğimi anlarlar."
"TÜRKİYE'NİN HER ZAMAN HAZIRLIĞI OLMUŞTUR"
Davutoğlu, Türkiye'nin hangi şartta, hangi senaryoda ne yapacağını tespit ettiklerini ve bu konuda hiçbir tereddüdün hasıl olmaması gerektiğini ifade ederek, "Bakın 4 yıldır Suriye'de bu zulüm başladığı andan itibaren Türkiye'nin her zaman hazırlığı olmuştur. Son bir yıl içinde DEAŞ terör örgütünün faaliyetleri dolayısıyla bu hazırlıklar en üst düzeye de çıkartılmıştır" şeklinde konuştu.
Bir konuya da çok gündeme geldiği için dikkati çekmek istediğini belirten Davutoğlu "Suriye'nin demografik yapısını değiştirmek suretiyle, herhangi bir şekilde Suriye'nin siyasi geleceğini belirlemek istemek şeklinde bir şey olursa, yani Sünni, Nusayri dengesi, Müslüman, Hristiyan dengesi, Arap, Kürt ve Türkmen dengesi sadece tek başına bir denge değil. Bunların da doğurabileceği başka iç çatışmalar olacağı için onları da arzu etmeyiz" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de misafir edilen bir milyon 700 bine yakın mültecinin de geri dönmesini istediklerini aktaran Davutoğlu, demografik yapı değişikliklerinin bu mültecilerin geri dönmesini engelleyeceğini, bu nedenle bu tür yapı değişikliklerine izin verilmemesi gerektiğini vurguladı.
Sünnilerin Humus'tan neredeyse tümüyle çıkarıldığını aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Humus yüzde 80 Sünni, yüzde 20 Nusayri'ydi. Kuzeyde de Türkmenler, Araplar bazen Kürtler'in de kendi içinde çıkartıldığı yerler oldu. Türkiye'ye sığınan ilk Suriyeli Kürt grubu PYD'den kaçan, daha KDP yani Barzani'ye yakın tutumları sebebiyle PYD tarafından sürülen Kürt gruplardı. On binlercesi böyle geldi önce bize. Çatışmalar tek yönlü Arapların Kürtlerle, Kürtlerin Türkmenlerle yaptığı çatışma, birçok yönüyle süren çatışma. Bizim her an bu tabloyu görmemiz, değerlendirmemiz, ona göre de tavır almamız lazım."
Gazeteci Acet'in Suriye'deki rejimin artık değiştiği şeklinde haberler olduğunu aktarması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti: "Özellikle nisan ve mayıs aylarında muhaliflerin, ılımlı muhalefetin İdlib'i, Cisr-eş Şuğur'u ve Eriha'yı alması sonrasında Lazkiye'ye 30 kilometre kadar yaklaşmışlardı. Onun üzerine Lazkiye'ye binlerce Şii milisler, bölge ülkelerinden çabalarla gelenler oldu. Aynı şekilde Hama ve Humus civarında ve Dera'da güneyde, rejim çok sıkıştı ve rejimin bu anlamda uluslararası gözlemcilerde, takatinin tükendiği yerde rejim DEAŞ'la görüşme yaptı. İşte bizim sınır üzerindeki baskının sebebi o. Bakın tarihini de veriyorum, yerini de söylüyorum. 28-30 Mayıs arasında DEAŞ ile rejim Haseke'de, PYD kontrolündeki Haseke'de bir araya geldiler ve belli şeylerde anlaşıp hep beraber özgür Suriye ordusu ve muhalif güçlerin zayıflatılmasına dönük bir alışverişte bulundular."
Davutoğlu, kendilerini tedirgin eden durumun da bu olduğunu kaydetti.
"TEDBİR ALMAMIZDAN DAHA DOĞAL BİR DURUM OLMAZ"
Davutoğlu, Türkiye'nin etrafında terör grupları görmek istemediklerini vurgulayarak, "Biz etrafımızda ne terör grubu görmek istiyoruz, ne de rejimin zulmünü görmek istiyoruz. Bu anlamda da tedbir almamızdan daha doğal bir durum olmaz. Onun için bütün bu koridor. Yoksa rejim kendini güçlü hissetse, DEAŞ'la oturup bunları konuşmaya ihtiyaç hissetmeyebilirdi. Şu anda DEAŞ'la rejim arasında taktik ve işbirliği var. PYD'de bu işbirliğine göre bazı yerleri kazanıyor, bazı yerlerden çıkıyor" diye konuştu.
Bu üçlü işbirliğinin Suriye halkına ve Türkiye'ye karşı çok büyük riskler içerdiğini düşündükleri için belli tedbirler alma ihtiyacı hissettiklerini aktaran Davutoğlu, "Türkiye kendi güvenliği için bir tehdit alırsa ne rejime sorar, ne de herhangi bir başka ülke ya da topluluğa sorar. Kendi tedbirimizi gerektiğinde alırız. Ama şu anda böyle bir tedbir gerektirecek durum var mı sorusuna, Türkiye'nin fiili bir askeri müdahalesi gerekmesi halinde hazırlıklarımız var" diye konuştu.
Davutoğlu, şu anda kimsenin böyle bir beklenti içinde olmaması gerektiğini ifade ederek, böyle bir durum söz konusu olduğunda gündeme gelecek senaryoların belli olduğunu kaydetti.
HER KOŞULDA AK PARTİ’Lİ HÜKÜMET OLACAK
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bütün bu siyasi tablo gösteriyor ki her halükarda AK Parti'li bir hükümet olacak" dedi.
Davutoğlu, Acet'in "Geçici başbakan, geçici hükümet, belki de kısa süre sonra bir koalisyon hükümeti kurulacak. Böyle zamanlarda askerin de istemediği, 'Yeni hükümet kurulsun. Eğer çok ciddi radikal kararlar alacaksak ondan sonra alalım' şeklinde bir tutum sergilediği yönünde haberler de çıktı. Böyle oldu mu gerçekten? şeklinde yönelttiği soruya ilişkin, şunları söyledi: "Söz konusu değil. Bu hem Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bir ithamdır, hem de Türk demokrasisini anlamamaktır. Etrafımızdaki gelişmeler öylesine dinamik seyrediyor ki, bir dakika bile bazen önem taşıyabiliyor. Gece yarıları kalkıp müdahil olmamız gereken durumlar olabiliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu tür ihmallerle milletin ve devletin bekası için doğabilecek riskleri gözardı ederek, siyasi iradeye direniş sergiler mi? O eski dönemlerdeydi. Türkiye'de kararı siyasi irade verir. Demokratik bir ülke olarak, istişaresini bütün kurumlarla yapar. Bu tamamıyla gerçek dışı ve demokratik siyasetimize de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleneklerine de aykırı bir algıdır. "
Davutoğlu, bugün bu konuları Genelkurmay Başkanı ile detaylı olarak masaya yatırdıklarını ve nere için ne tür hazırlıkların yapılması gerektiğini de gözden geçirdiklerini vurguladı.
Başbakan Davutoğlu, Genelkurmay Başkanlığı'yla örnek bir ortak çalışma prensipleri olduğunu belirterek, "Ama nihai karar her zaman millete hesap vermek durumunda olan siyasi otoritededir. Bunun çok güzel örneklerini de Genelkurmay Başkanlığımız şimdiye kadar göstermiştir" dedi.
"HER HALÜKARDA AK PARTİ'Lİ BİR HÜKÜMET OLACAK"
Davutoğlu, "Türkiye'de şu anda meşru bir hükümet vardır. Her zaman söylüyorum, 10 yıl, 20 yıl iktidarda kalacağımızı bilsek de, 10 dakika ya da 10 saniye kalacağımızı bilsek de psikolojimiz değişmez. Ülke çıkarı neyi gerektiriyorsa hiç tereddütsüz o adımı atarız. Kaldı ki bütün bu siyasi tablo gösteriyor ki her halükarda AK Parti'li bir hükümet olacak" dedi.
Gazeteci Mehmet Acet'in, "Her durumda Başbakan siz olacaksınız eğer bir koalisyon kurulsa da" sözleri üzerine Davutoğlu, bu durumu milli iradenin belirleyeceğini, bu senaryoda başka bir alternatifin söz konusu olmadığını, bunun gereğini yapmakta da tereddüt etmeyeceklerini dile getirdi.
SİVAS OLAYLARININ 22. YILI
Davutoğlu, Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te çıkan olaylara ilişkin Başbakan olarak söylemek istediklerinin sorulması üzerine, vefat edenlere taziyelerini ilettiğini belirterek, "Çok acı hatıralardı ülkemiz için, yakın siyasi tarihimiz için" diye konuştu.
Bir daha benzer olaylarla karşı karşıya kalınmaması için bu olaylardan çıkarılacak dersler olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ben 1993 yılında yurtdışındaydım. Daha soğukkanlı bir şekilde oradan takip ediyordum ve ciddi bir kaygı hissediyordum. Olayların arka arkaya oluş seyrine şimdi baktığımızda dikkat edin. 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu öldürüldü. 5 Şubat 1993 Adnan Kahveci öldürüldü. 17 Şubat 1993 Eşref Bitlis öldürüldü. 23 Mart, PKK ilk defa yürütülen bazı müzakerelerle ateşkes ilan etti. 17 Nisan Turgut Özal vefat etti. 25 Mayıs'ta bu ateşkes uygulamaları söz konusu olacakken, 33 askerimiz Bingöl'de şehit edildi. Tam bu terörün sonuna doğru yaklaşılıyor dendiği anda bu gelişmelerde önemli rol oynayan bütün siyasi kişilikler vefat etti ya da öldürüldü. Arkasından 33 askerimiz şehit edildi. Hala arkasında sır perdesinin açılması gereken bir durumdur. Arkasından bu askerlerimizin şehit edilmesiyle birlikte yürütülen çalışmalar durdu ve Türk, Kürt çatışması alevlendirilmek istendi ve 2 Temmuz'da Madımak olayıyla bu sefer Sünni, Alevi çatışması çıkarılmak istendi. 5 Temmuz'da da Başbağlar ile bu daha da tahrik edildi. Sonra da 22 Ekim'de Tuğgeneralimizin vefatı."
Davutoğlu, bu olaylara bakıldığında Türkiye ne zaman bir iç barışa doğru gitse, mutlaka bir takım zıtlıklar üzerinden kaos çıkarıldığını vurgulayarak, "2013 yılında Mayıs ayında hemen hemen benzer tabloyla tam çözüm sürecine ilişkin ciddi adımlar atılıp, silahlı gruplar Türkiye'den çıkacakken, paralel yapı, gezi olayları o günden bugüne 2 yıldır Türkiye türbülansta tutulmak istendi. Çünkü iç barışı kimse istemiyor dışarıdaki aktörler itibarıyla ve içeride onlarla bir şekilde çıkar ilişkisine girenler bunu engellemeye çalışıyor " şeklinde konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'de Sünni, Alevi, Türk, Kürt herkesin aynı gemide aynı kaderi paylaştığını belirterek, "Deprem Sakarya'da olduğunda aynı apartmanda o depremden Sünni'de vefat etti, Alevi'de vefat etti. Kürt'te vefat etti, Türk'te. Balkan muhaciri de, Kafkas muhaciri de vefat etti. Müslüman'ı da , Hristiyan'ı da. Bu ülke hepimizin. Bu ülkeyle ilgili olarak herhangi bir tuzak, karşıtlık üzerinden bir gerilim üretmek isteyen kim varsa, hepsine karşı hepimiz ortak bir tavır sergilemeliyiz" ifadelerini kullandı.
Tabloya siyaset bilimi açısından baktığında "Yüzde 87 katılım, yüzde 95 temsil" olduğunu gördüğünü kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti: "Doğrusu koalisyon müzakerelerine başlarken şunu demeyi arzu ederdim, olabilirse atmosfer beni sadece memnun eder. Gelin hep beraber bu yüksek temsille yeni bir anayasa, yeni bir Türkiye'nin ufkunu açacak yeni ortak bir perspektif çizelim. Bunu tartışmak isterdik. Ama onlar, maalesef diğer partiler böyle bir ortak kader bilinciyle davranmak yerine AK Parti'yi dışlayan bir blok kurmaya kalktılar. Koalisyon müzakerelerine şimdiden çağrıda bulunuyorum. Yüzde 95 temsil mükemmel bir temsilse hep beraber eteğimizdeki taşları, zihnimizdeki kalıpları, inşa edilmeye çalışılan blokları kıralım. Oturup hep beraber bu ülkenin geleceğiyle ilgili nasıl daha iyi bir anayasa yazarız, nasıl daha etkin bir yönetim kurarız, nasıl insan haklarını, özgürlükleri derinleştiririz, nasıl herkesin onur duyacağı bir siyasi ve ekonomik ortamı sağlarız bunu konuşalım."
Davutoğlu, bu nedenle Madımak olayının yıl dönümünde bütün o provokasyonların arkasındaki faktörleri değerlendirmenin vakti olduğuna dikkati çekerek, bu 20 yıl içinde yaşananlardan istifade edilerek, bu tablonun doğru okunması gerektiğini vurguladı.
"çIKSINLAR VE TERÖRE KARŞI OLDUKLARINI İFADE ETSİNLER"
Davutoğlu, kim "karşılık" siyaseti yapıyorsa ona karşı çıkılması gerektiğini ifade ederek, "Onun için HDP'ye çağrıda bulunuyorum. Madem bir başarı sağladınız, geldiniz. Çıkın gür bir sesle 'Artık bu topraklarda silah istemiyoruz, teröre karşıyız' deyin. HDP'ye barış için oy verdiğini söyleyen kardeşlerime sesleniyorum. HDP'nin yöneticileri üzerinde bu anlamda kendi hakkınızı talep ederek baskı kurun. Çıksınlar ve teröre karşı olduklarını ifade etsinler. Aynı şekilde Alevi, Sünni çatışmasını kim tahrik ederse ona hep beraber kaşı çıkalım" şeklinde konuştu.
Başbakan Davutoğlu, AK Parti olarak bütün bu karşıtlıklara karşı, kim işbirliği yapmak ve beraber yürümek isterse, herkesle beraber yürümeye hazır olduklarını dile getirdi.
HER PARTİNİN BELLİ BÖLGELERDEN OY ALMASI
Gazeteci Acet'in, "Seçimden önce sizinle yaptığımız yayında bir muhtemel tehlikeden bahsetmiştiniz. Siyasette bir bölgelere ayrılma, her partinin belli bölgelerden oy alması. 'Bunu bir tek AK Parti engelliyor, bütün bölgelerden oy alabiliyor, bir birliğin bütünlüğün çimentosu' demiştiniz. AK Parti Kürt coğrafyasında ciddi bir oy kaybına uğradı. Bu ciddi bir tehlikeye işaret etmiyor mu?" şeklinde yönelttiği soruya da Davutoğlu, şu şekilde yanıt verdi:"Bir şeyi düzeltelim. Türkiye Cumhuriyet topraklarında Kürt coğrafyası, Türk coğrafyası yok. Bir coğrafya var. Yani dilimiz buna alışırsa yavaş yavaş... İstanbul'da yaşayan Kürtler Türkiye coğrafyasının bir parçası. Bütün bu coğrafya, tek bir coğrafya, vatan coğrafyası. Bütün Türklerin, bütün Kürtlerin, bütün Sünnilerin, bütün Alevilerin, bütün Müslümanların, gayrimüslimlerin hepsinin vatanı bu topraklar. Terminolojik olarak buna alışmaya başlarsak, şey olur. Böyle bir kaygımız yok. Bunu birisi, birileri yapmaya çalışıyor. Buna karşı bizim tutum sergilememiz lazım. Biz bu ülkenin her yerinde sonucu ne olursa olsun, var olmaya devam edeceğiz AK Parti olarak söylüyorum."
Başbakan Ahmet Davutoğlu, her ilde, her bölgede, her ilçede, her köy ve mezrada AK Parti olarak var olacaklarını ifade ederek, bir taraftan koalisyon çalışmaları ve parlamento başkanlığı çalışmaları devam ederken, Türkiye'nin değişik bölgelerinde sembolik olarak iftarlara katılacağını aktardı.
Van'ın Tuşpa ilçesinde, Şanlıurfa'da, Trabzon'da, Konya'da iftar programlarına katılacağını kaydeden Davutoğlu, "Bizim hiçbir şehirle, hiçbir bölgeyle gönül bağımızı kimse koparamaz. Ne olursa olsun her yerde siyasetimizi, düşüncemizi, mefkuremizi, ideallerimizi savunmaya, yaşatmaya devam edeceğiz" diye konuştu.