Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Ülkesi başka ülkelerle savaşa girse, diğer ülkelerin safında yer alacağını söyleyecek kadar ileri giden yaklaşımlara tanık olduk" dedi.
Çavuşoğlu, konuşmasında, paralel yapının ülkemizin birliğini tehdit ettiğini söyledi.
8. Büyükelçiler Konferansı başladı. Konferansın bu seneki teması 'Kriz Yönetimi ve İnsani Çözümler’ olarak belirlendi. Konferansa Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, eski Dışişleri bakanları, milletvekilleri, yabancı misyon şefleri ve büyükelçiler katıldı.Konferans şehitler için saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşının okunmasıyla başladı. Sonra Bakan Çavuşoğlu, Büyükelçiler Konferansı açılış toplantısında bir konuşma yaptı.
Dünyanın dört bir yanına dağılmış diplomatik misyonlarla 24 saat görev başında olan bir kurum olduklarını vurgulayan Çavuşoğlu, büyükelçilerin Latin Amerika’dan Uzak Doğu’ya; Balkanlardan Afrika’nın en ücra noktalarına kadar her bölgede Türkiye’nin, ülkemizin gözü, dili ve kulağı olduklarını kaydederek, "Bu toplantı vesilesiyle Bakanlığımızı, Anadolu ve Trakya’yla buluşturuyor, her yıl bir ilimizin havasını teneffüs ediyoruz. Ülkemizin dertleriyle yüzleşmeden; kederine, coşkusuna ortak olmadan, vazifelerimizi layıkıyla yerine getiremeyeceğimizi çok iyi biliyoruz. Mevlana misali, bizim pergelimizin bir ucu bütün insanlığı kucaklayacak şekilde dünyayı dolaşırken, bir ucu da değerlerimize sabitlenmiştir. İşte bu anlayışla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın omuzundaki şefkatli el olduğumuz kadar Antalya’da ‘yörük’, Erzurum’da ‘dadaş’, İzmir’de efeyiz."
Bakan Çavuşoğlu, yaşanmakta olan insani krizlere bakıldığında ne yazık ki büyük bir felaketle karşı karşıya olduklarını kaydederek, son yirmi yılda, doğal afetler sonucu yardıma muhtaç hale gelen insan sayısı 218 milyon olduğunu açıkladı.
MÜLTECİ AKINI
"BM rakamlarına göre bugün 60 milyon insan, çatışma ve şiddet nedeniyle evlerini terk etmiş durumda" diyen Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:"Dünya tarihinde hiçbir zaman bu kadar insan sığınmacı durumuna düşmemişti. Bu rakamlara sadece birer istatistik olarak bakanlar ciddi bir yanılgı içindedir. Bu duruma sebep olan insani, siyasi, ekonomik ve sosyolojik faktörler göz ardı edilmemelidir. Halkımız bugün, büyük bir özveriyle 2,5 milyondan fazla Suriyeli ve yaklaşık 200 bin Iraklıyı ağırlıyor. Bugün, dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke Türkiye’dir. Yaptığımız harcamalar 8 milyar doları aştı. Uluslararası camiadan bize gelen yardım miktarı sadece 455 milyon dolar."
Çavuşoğlu, Suriye, Irak, Yemen ve Filistin’e yardım ederken, insan kaçakçıları tarafından Andaman denizinde mahsur bırakılan binlerce Bengalli ve Rohingalının imdat seslerine de kulak verdiklerini söyledi. Sel felaketi yaşayan Malezya ve Tacikistan’a, kasırgadan etkilenen Vanuatu’ya, deprem felaketine uğrayan Nepal ve Afganistan’a yardım eli uzattıklarını anlatan Çavuşoğlu, "Ebola virüsü salgınından etkilenen Sierra Leone, Benin, Gine ve Liberya’nın yardımına ilk koşanlardan olduk. Ülkemiz son beş yılda, 54 ülkede çeşitli afetlerin mağdur ettiği insanlara ulaştı. İnsan odaklı diplomasinin, dış politikamızın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini gururla vurguluyoruz."
JEOPOLİTİK DENKLEM
Küresel krizlerin büyük bir kısmının, merkezinde bulundukları Avrasya bölgesinde yaşandığına dikkat çeken Çavuşoğlu, şunları vurguladı:"Jeopolitik denklemin yeniden şekillendiği bu süreçte, önemli sınamalarla karşı karşıyayız. Elbette, gelişmeleri olumlu yönde etkilemek, ülkemizin önceliğidir. Bunu gerçekleştirirken, ülkemizin hak ve menfaatlerini de gözetmeye devam edeceğiz. Halkımızın huzur ve refahı, atacağımız her adımda, alacağımız her kararda rehberimiz olacak. Türkiye’nin uluslararası toplumdaki itibarlı konumunu pekiştireceğiz ve varlığımızı dünyanın her köşesinde hissettirmeye devam edeceğiz. Son yıllarda muhalif çevreler tarafından dile getirilen bir eleştiri var: Bize 'hayalcisiniz' diyorlar. Evet, bizim hayallerimiz var. Ülkemize, halkımıza ve insanlığa dair hayallerimiz, hedeflerimiz var."
SURİYE KONUSU
Suriye konusunda ise Çavuşoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bugün Suriye’de yaşanan olaylar, İkinci Dünya Savaşından bu yana karşılaştığımız belki de en büyük felakettir. Ülke nüfusunun neredeyse yarısı, 12 milyon kişi, evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık 5 milyon Suriyeli, komşu ve yabancı ülkelerde sığınmacı konumunda yaşıyor. Biz, 'komşusu açken tok yatan bizden değildir' anlayışını hep aklımızda tutuyoruz. Bu topraklar, tarih boyunca zorda kalan, dara düşen herkese gönlünü, kapılarını açmıştır. Bugün de ecdadımızdan aldığımız bu emanetin gereğini yerine getiriyor olmanın huzuru içindeyiz. Ne yazık ki, uluslararası toplum göç krizi konusundaki uyarılarımızı çok geç duydu. Pek çok ülke, Aylan bebeğin minik bedeninin sahillerimize vurmasından ve göçmenlerin dalga dalga kendi kapılarına dayanmasından sonra işin ciddiyetini anlayabildi. Biz, Suriye’deki zulümden kaçan herkese, hiçbir dini ve etnik ayrımcılık yapmaksızın kapılarımızı açtık ve bütün imkânları seferber ettik."
HALEP’İ, ANTEP’TEN; HAMA’YI URFA’DAN AYIRMADIK
Halep’i, Antep’ten; Hama’yı Urfa’dan ayırmadıklarını anlatan Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tarsuslu bir vatandaşımıza nasıl bakıyorsak, Tartuslu bir kardeşimize de aynı hisle yaklaşıyoruz. Suriye’de yaşanan trajedi ve vahşetin bölgenin istikrar ve huzuruna olan etkisi ortadadır. Biz, ilk günden itibaren Suriye rejimine gerekli telkinleri her düzeyde yaptık. Reform yapması gerektiğini anlattık. Ancak Esad bizi dinlemedi. Kendi halkını ağır silahlarla katletmeye başladı. Biz de diğer birçok ülke gibi tavrımızı açıkça ortaya koyduk. Başka ne yapacaktık? Oturup yaşananlara seyirci mi kalsaydık? Katliamları, kimyasal silah kullanılmasını, klor gazını, varil bombalarını görmezden mi gelseydik? Vicdanlara sığmayan bu vahşet karşısında sabrımızın da elbet bir sınırı olacaktı. Komşumuzda başlayan bir yangının ülkemizin istikrar ve huzuruna zarar vermemesi mümkün mü? Bu çerçevede inisiyatif ve sorumluluk aldık. Bildiğiniz gibi, Riyad’da muhalifler kendi müzakere heyetini seçti, koordinatörünü belirledi. Rejim ve bazı çevreler muhalefeti sulandırmaya çalışıyor. Bu tür girişimler, çözüme yönelik tüm çabaları boşa çıkarabilir. Bu konuda, bütün muhataplarımızı uyarıyoruz. Muhalefet üzerine düşeni yapmıştır. Şimdi de gözler rejimdedir. Viyana sürecine göre, rejimin de müzakere heyetini belirlemesi gerekiyor."
DEAŞ TERÖRÜ
DEAŞ terörünün dünyayı tehdit ettiğini belirten Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Paris’te yaşananlar, Lübnan, Mali ve Libya’daki saldırılar, Suruç ve Ankara’daki menfur terör eylemleri hepimizi derinden yaraladı. Son 40 yıldır, terörden en fazla zarar gören ülkelerden biri Türkiye’dir. Terörün yarattığı acıyı ve tahribatı en iyi biz anlarız. DEAŞ’ı, Türkiye’ye, bölgeye ve insanlığa karşı bir tehdit olarak görüyoruz. Bu terör örgütüyle kararlı bir şekilde mücadele ediyoruz ve bu yöndeki uluslararası çabalara aktif destek veriyoruz. Suriye ve Irak’taki terörist guruplara katılmayı planlayan yabancıların geçişlerini engellemek amacıyla gerekli tüm önlemi alıyoruz. Bugüne kadar 28 bini aşkın kişiye yurda giriş yasağı koyduk. Yaklaşık 2.700 kişiyi de yakalayıp sınır dışı ettik. Eşitli havalimanı ve otobüs terminallerinde kurulan Risk Analiz Grupları 7 binden fazla yabancıyı mülakata aldı. Bunların 1.600’den fazlasının ülkemize girişine izin vermedik.’’
BAŞİKA KAMPI
Aralık ayı içinde çokça tartışılan, Başika kampındaki varlıklarının terörle mücadele çabaları kapsamında attığımız adımlardan biri olduğunu belirten Çavuşoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Irak’ta, DEAŞ’a karşı mücadele etme iradesine sahip kesimlerin, askeri ve siyasi bakımdan yeterince destek alamadığı açıktır. Yapılan askeri yardımların önemli bir bölümü, ne yazık ki bir başka ülkenin güdümündeki Şii milislere gidiyor. Önceki Irak hükümetinin mezhepçi uygulamaları sonucunda, özellikle Sünni kesim Irak güvenlik güçlerine güvenmiyor. Hatta, onları işgalci güç olarak algılıyor. Bu bir vaka. Bunun için, 2015 Mart ayından itibaren Musul yakınındaki Başika bölgesinde ulusal muhafızları eğitmeye başladık. Bu projeyi Musul valisinin talebi ve Irak makamlarının bilgisi dâhilinde gerçekleştirdiğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim. Kampta Türk Silahlı Kuvvetlerince bugüne kadar 2.441 personel eğitildi. Ayrıca, 2.308 peşmergeye de dört farklı merkezde eğitim sağladık. Son dönemde, Başika kampının güvenliği ciddi bir risk altına girmişti. Bu tehdide karşı, Aralık ayı başında Başika’da eğitim için bulunan askerlerimizi korumak amacıyla bir intikal gerçekleştirdik. Bu sevkiyat, üçüncü ülkelerin kışkırttığı abartılı haberlerin de etkisiyle, Bağdat’ta hassasiyet yarattı. Bu hassasiyet karşısında yapıcı adımlar attık."
Çavuşoğlu, Rus uçağının hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle angajman kurallarının uygulandığını vurgulayarak şunları dedi:
"Rus makamlarının aşırı tepkilerine rağmen, gerilimi artıran taraf olmadık. Soğukkanlı ve itidalli bir tutum izledik. Rusya yönetimini aklıselime davet etmeyi sürdürüyoruz. Diğer taraftan, zarara uğrayan şirketlerimizin ve vatandaşlarımızın durumuyla çok yakından ilgileniyoruz. Türkiye olarak her zaman barış ve işbirliğinden yana olduk. Millî güvenliğimize ve egemenliğimize doğrudan bir tehdit olmadıkça, asla güç kullanmadık. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir’ sözünü ilke edindik. Bugüne kadar, çevremizdeki tehditlerden asgari düzeyde etkilendik. Bunu bir taraftan barışçıl dış politikamıza, diğer taraftan da caydırıcı askeri gücümüze borçluyuz."
Filistin halkına destek vermeye devam ettiklerini kaydeden Çavuşoğlu, şunları söyledi: "Filistin’in 137 devlet tarafından tanınmasında önemli katkılarımız oldu. Bu yönde atılan adımlardan biri de Filistin bayrağının BM’de göndere çekilmesiydi. Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu bu törene bizzat katılarak, kardeşlerimizin haklı davasına verdiğimiz desteği bir kez daha gösterdi. İsrail’le olan ilişkilerimiz de, son dönemde sıkça gündeme geliyor. Mavi Marmara katliamından sonra yaşananları çok iyi biliyorsunuz. Bu vesileyle Mavi Marmara şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yâd ediyorum. Ruhları şâd olsun. İsrail’le ilişkilerimizin normalleşmesi için görüşmeler sürüyor.’’
İran’ı bölgesel konularda yapıcı politika izlemeye teşvik ettiklerini söyleyen Çavuşoğlu şunları kaydetti:
"Suudi Arabistan-İran ilişkilerinde yaşanan gerilim, bölgemizdeki mevcut sorunları daha da derinleştirecek bir potansiyel taşıyor. Bunun için, sağduyuyla hareket edilmesi, diplomatik kanalların sonuna kadar işletilmesi gerekiyor. Bölgenin yeni çatışmalara değil, uzlaşı ve işbirliğine ihtiyacı var. Ülkemiz iki ülke arasındaki sorunların giderilmesi için her türlü gayreti göstermeye hazırdır. Elbette, Suudi Arabistan’la ilişkilerimize de çok önem veriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın Aralık ayı sonunda Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyarette, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kurulması kararını aldık. Böylelikle, ilişkilerimizi daha yüksek bir seviyeye çıkarmış olduk."
Ülkemizi ilgilendiren her konuda, başta ABD olmak üzere, müttefik ve dostlarımızla çok yakın istişare, işbirliği ve dayanışma içinde olduklarını anlatan Çavuşoğlu, şöyle konuştu:
"ABD’yle ilişkilerimizi, sürekli değişen bölgesel ve uluslararası ortama uyumlu kılmak için birlikte çaba sarf ediyoruz. Başta terör olmak üzere, küresel sınamalara karşı dayanışmamızı güçlendiriyoruz. 2016 ABD için seçim yılı olacak. Bazı adayların İslam karşıtlığını körükleyen ve Müslümanları hedef alan açıklamalarından rahatsızlık duyuyoruz. İslamofobi illetinin Avrupa’dan ABD’ye sıçramasını istemiyoruz. Avrupa’nın da bu illetten kurtulması için merkez partilerine ve hükümetlerine önemli görev düşüyor. Bu vesileyle, bu partilere ve hükümetlere seslenmek istiyorum. Terör, ırkçılık, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele için, Avrupa’nın değerlerini her zamankinden daha fazla, daha güçlü savunmalısınız.’’
Çavuşoğlu, Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinin stratejik bir hedef olduğunu yineleyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
"64. Hükümet Programımızda, reform konusunda atacağımız adımlara detaylı bir şekilde yer verdik. 2002’den bu yana olduğu gibi, hükümetimizin en önemli gündem maddesi yine reform süreci olacak. Biz, AB’yle ilişkilerimizi, gündelik siyasi gelişmeler ışığında şekillendirmiyoruz. Türkiye-AB ilişkileri kısa vadeli acil planlarla değil; sağlam, tutarlı ve uzun vadeli bir vizyonla yürütülmelidir. AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı sadece göç konusuyla sınırlı değil. AB’nin Türkiye’ye dün de ihtiyacı vardı; bugün de ihtiyacı var; yarın da olacak. Dolayısıyla, AB’nin bizimle olan ilişkisine günübirlik bakmaması lazım. AB bağlamında gündemimizdeki en önemli konulardan biri vize serbestisi başlığıdır. Vize serbestisini Ekim 2016’da hayata geçirmek için gayret gösteriyoruz. Aynı zamanda, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için, ilgili diğer Bakanlıklarımızla beraber çalışıyoruz. Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu Toplantısının ilkini 2015’te yaptık. İkincisini de bu ay içinde düzenleyeceğiz."
Kıbrıs sorununun çözümü için Türk tarafının sorunun çözümü yıl içinde gerçekleşmesi için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini belirten Bakan Çavuşoğlu, "Adil ve kalıcı bir çözümün, yalnızca Ada’daki taraflara değil, başta Doğu Akdeniz olmak üzere geniş bir coğrafyaya da olumlu yansımaları olacağına inanıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın Ekim ayında açılışını yaptığı, asrın projesi olarak değerlendirilen 'barış suyu' ile Doğu Akdeniz havzasının huzur ve istikrarına katkıda bulunacağız" şeklinde konuştu.
G20 toplantısında birçok ilke imza attıklarını kaydeden Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Düşük gelirli, gelişmekte olan ülkeler konusunda bir çerçeve belgesi kabul edildi. Kadınların ekonomide hak ettikleri yeri almaları konusunda ilk defa Kadın-20 açılım grubu oluşturuldu. G-20 tarihindeki ilk Enerji Bakanları toplantısını düzenledik. G-20 Liderleri ilk kez bir bildiri kabul etti. Terör ve mülteci krizi de kuvvetli bir şekilde Antalya Zirvesi Sonuç Bildirgesinde yer aldı. Dönem başkanlığımız süresince 10 tanesi Bakan düzeyinde olmak üzere yaklaşık 60 resmi toplantı düzenledik. Antalya Zirvesinde 10 binden fazla katılımcıyı ağırladık. Çoğu yabancı olmak üzere 2.500 basın mensubu zirveyi izledi" diye konuştu.
PARALEL YAPIYA DİKKAT ÇEKTİ
Bakan Çavuşoğlu, Türkiye aleyhine yürütülen operasyonla ilgili ise şu değerlendirmede bulundu:
"Ülkemizi, dünyanın dört bir tarafına mesnetsiz ve çirkin iftiralarla şikâyet edenler ve uluslararası arenada yalnızlaştırmaya çalışanlar hiçbir zaman başarılı olamadı, olamayacak. Bu çabalara değinmişken, Türkiye’de kaos çıkarmaya çalışan paralel yapıya özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Bakınız, Milli Güvenlik Kurulumuz bu örgütü ‘legal görünümlü illegal yapı’ olarak tanımladı. Milletimizin samimi duygularını istismar ederek, parasını ve inancını sömürmeye çalışan bu yapı, ülkemizin birliğine ve dirliğine yönelmiş açık bir tehdittir. Bu yapının hedef aldığı en önemli alanlardan biri de dış politikamız oldu. Yurt dışında ülkemiz aleyhine hangi kampanyayla karşılaşsak, hangi kirli planı deşifre etsek, arkasında hep bu paralel yapıyı gördük. Bakanlık olarak paralel yapıyla mücadelede çok önemli adım attık, atmayı da sürdüreceğiz. Üzerimize düşeni yapıyoruz, yapacağız. Yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da bu örgütle mücadelemizdeki kararlılığımızı büyükelçilerimize ve yurt dışı misyonlarımıza ifade etmiştim. Bu konudaki tavrımız, talimatımız açık ve nettir."
"Dış politikada siyasi partilerin farklı görüşleri, farklı yaklaşımları olabilir, bu doğaldır" diyen Bakan Çavuşoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak, milli menfaatler söz konusu olduğunda, tüm siyasi partiler ortak bir noktada buluşmalıdır. Herkes ülkesinin çıkarı için gereken desteği vermeli, adeta kenetlenmelidir. Bugün, dış politikamızın, bazı çevreler tarafından gündelik siyasi tartışmaların içine çekildiğine üzülerek şahit oluyoruz. Ülkesi başka ülkelerle savaşa girse, diğer ülkelerin safında yer alacağını söyleyecek kadar ileri giden yaklaşımlara tanık olduk. Türkiye’de huzur ve barışın önüne çukur kazarken, Rusya’yla yaşadığımız sorunda soluğu Moskova’da alanların ihanetine de şahit oluyoruz. İnşallah bundan sonraki süreçte bu tür yaklaşım millet nezdinde olduğu kadar, mensubu oldukları siyasi partiler tarafından da dışlanır. Dış politikayı milli menfaatler doğrultusunda ele alan yaklaşımın bütün siyasi partilerimiz tarafından benimsendiğini görmek isteriz."