Eğitim Bir Sen Erzurum Şube Başkanı Mustafa Karataş, Milli Eğitim Bakanlığı’nda geçmişten kalan sorunların değil, geleceğe ilişkin sorumlulukların konuşulmasını arzuladıklarını söyledi.
2014-2015 eğitim öğretim yılının başlaması dolayısıyla başkan yardımcıları Mükerrem Toraman ve Ahmet Emek ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Şube Başkanı Mustafa Karataş, “2014-2015 eğitim-öğretim yılı, yaklaşık 16 milyon 500 bin öğrencinin ve 874 bin öğretmenin sınıflarla buluşmasıyla başlıyor. İlk defa halkın cumhurbaşkanını seçmesiyle birlikte eski Türkiye defteri kapanmış, vesayet eksenli eski sorunlar değil, yeni sorumluluklar konuşulmaya başlanmış ve yeni hükümetle birlikte yeni dönem, ‘Yeni Türkiye’ ideali ile sloganlaştırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nda da geçmişten kalan sorunların değil, geleceğe ilişkin sorumlulukların konuşulmasını arzuluyor ve Eğitim-Bir-Sen olarak, sorunlardan arındırılmış bir eğitim öğretim yılı arzumuzu öncelikle dile getiriyoruz” dedi.
EĞİTİMDE YAPILACAKLAR, YAPILANLARDAN HER ZAMAN FAZLADIR
“Eğitimde adaletsiz katsayı uygulaması, kesintisiz eğitim dayatması, kız öğrencilerin üniversite önlerinde yaşadıkları dram, Milli Güvenlik dersi aracılığıyla eğitimin vesayet altında tutularak izlenmesi ve eğitim çalışanlarının fişlenmesi, Andımız uygulaması gibi birçok kronikleşmiş sorunun eski Türkiye’de kalmış olması, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından alınmış önemli mesafelerdir” diyen Karataş, “Eğitime bütçenin artırılması, ücretsiz ders kitabı uygulaması, yeni derslik üretiminde alınan mesafe, mevcut öğretmen sayısının yarıya yakınının geçmiş on yıllık süreçte eğitime kazandırılmış olması, her sınıfa akıllı tahta ve her öğrenciye ücretsiz tablet gibi sıralanacak yenilikler ise gelecek açısından şüphesiz önemli yatırımlardır. Fakat eğitimde yapılanlarla yetinme diye bir şey söz konusu olamaz. Dinamik bir süreç olan eğitimde yapılacaklar, yapılanlardan her zaman fazladır.
Dersbaşı yapılmasıyla bu yıl en fazla müfredat eksenli tartışmaların yaşanacağını öncelikle belirtmek isteriz. Kılık kıyafet yönetmeliğindeki “başı açık” ibaresi yüzünden öğrencilerin yaşadıkları mağduriyetler, çerçeve yönetmelikteki bazı antidemokratik yaptırımlar yüzünden kamu çalışanlarının yaşadıkları mahrumiyetler, öğretmenlerin kariyer basamaklarına ilişkin yaşadıkları belirsizlik, ek ders esaslarındaki adaletsizlikler, nöbet görevlerinin ücretlendirilmemesi, öğretmen açığı, eğitim çalışanlarının atama ve yer değiştirme süreçlerinde yaşadıkları problemler, akademik personelin mali durumlarının hâlâ iyileştirilmemiş olması, yükseköğrenim öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarının karşılanmasında imkanlar açısından karşılaşılan yetersizlikler gibi çözüme kavuşturulması gereken hususların 2014-2015 eğitim öğretim yılı içerisinde aşılmasını ümit ediyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bazı önemli başlıklar için çağrıda bulunuyoruz.
MÜFREDATTA TEMEL DEĞİŞİKLİKLERE İHTİYAÇ VAR
4+4+4 eğitim sistemiyle arzulanan sonuçların elde edilebilmesi, insanımızın sahip olduğu ahlaki ve toplumsal değerlerin, müfredatın yeniden belirlenmesi noktasında öncelikle göz önüne alınması elzemdir. Zira değerler; düşünmede ve zihni muhakemede birer araç olarak kullanılmak, kişilerin dikkatini istenen, yararlı ve önemli görülen kültür nesneleri üzerinde odaklaştırmak, ideal düşünme ve davranma yollarını göstermek gibi fonksiyonları icra eder. İnsan davranışlarını belirleme ve insan karakterini şekillendirme noktasında oynadıkları bu çok önemli rol nedeniyle toplumun sahip olduğu bu değerlerin yeni nesle aktarılması, belirli bir düzen, iç tutarlılık ve bir sistem dâhilinde verilmesi gerekmektedir.
Konu, gerçekte basit bir müfredat değişikliğinin oldukça ötesinde bir ehemmiyeti haizdir. Her şeyden önce, ideolojik endoktrinasyon aracılığıyla tek tip vatandaş yetiştirmeyi hedefleyen bir toplumsal mühendislik projesinin eğitim sistemine biçtiği işlevin, demokratik ve çoğulcu bir toplum tarafından kabul edilebilmesi mümkün değildir. Bunun yanı sıra ‘tarih’, ‘devrim’, ‘Kemalizm’ ve ‘milliyetçilik’ benzeri kavramların kişiselleştirilmesi ve şahıs kültünün pekiştirilmesi amacıyla kullanılması da demokratikleşme çabalarına karşın, otoriterliğin kendisini yeniden üretmesine yol açmaktadır.
Bu itibarla, sadece temel eğitimde değil, yükseköğretim de dahil, eğitim ve öğretimin her kademesinde demokrasilerde ve çoğulcu bir yapıda olmaması gereken ve gerçekte herhangi bir etki de oluşturmayan ideolojik endoktrinasyonun sona erdirilmesini amaçlayan çoğulcu düşünmeyi ve farklılıklara saygıyı, empatiyi hedefleyen bir müfredat değişikliği zorunludur.
Öğrencilerimizin, özgüvene sahip, dürüst ve güvenilir, sorgulayıcı ve eleştirel düşünce yetenekleri gelişmiş, inisiyatif alabilen, rekabetçi, girişken ve iş birliğine açık, toplum sorunlarına duyarlı, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer veren, toplumsal değerlerinin farkına varan ve buna sahip çıkan, doğal varlıklara ve çevreye karşı duyarlı, toplumsal ve kültürel çeşitliliğe saygılı, en az iki dil yeterliliğine sahip insanlar olarak yetiştirilmesi yeni müfredatın temel felsefesi olmalıdır.
KILIK KIYAFET YÖNETMELİĞİNDEKİ ANTİDEMOKRATİK UNSURLAR TEMİZLENMELİDİR
Ülkemizde yıllardır kamusal alan yalanıyla kadınlara ve kız öğrencilere yönelik uygulanan kılık ve kıyafet dayatmaları, sendikamızın çeşitli eylem ve etkinliklerinden sonra başlattığı, kamuoyu desteğini ortaya koyması bakımından bir ilk olan 12 milyon 300 bin imza ve sonrasında ortaya koyduğumuz sivil itaatsizlik neticesinde kamuda çalışan kadınlara yönelik ‘başı açık’ dayatması ortadan kalmış ve kadının kamu hizmetlerine katılımında önemli bir eşik aşılmıştır. Ama ne yazık ki aynı ibare, imam hatip okulları dışındaki örgün eğitim kurumlarında geçerliliğini korumakta, öğrencilerin kılık ve kıyafet yönetmeliğinde yerini korumaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, darbe dönemlerinin dayatması olan bu ibareyi yönetmelikte kökten temizlemeli, öğrencilerin özgür iradelerine ve dini hayatlarına müdahale niteliği taşıyan bu dayatmaya son vermelidir. Kamu personelini ilgilendiren çerçeve yönetmelikte de acilen değişiklikler yapılarak, sivil itaatsizlik gerekçelerimizden olan çalışanlara kılık ve kıyafet dayatmalarından vazgeçilmelidir.
KARİYER BASAMAKLARINDAKİ ÇÖZÜMSÜZLÜK ÇÖZÜM OLMAMALIDIR
2004 yılında kariyer basamaklarında yapılan yasal düzenleme, hedeflenen sonucu vermemiştir. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının gereğinin yapılmaması, kariyer basamakları uygulamasındaki belirsizliği devam ettirmektedir. Tezli yüksek lisans yapanların açtıkları on binlerce dava yerel mahkemelerde öğretmenlerin lehine sonuçlanmış, daha sonra ise Danıştay kararıyla öğretmenlerin aleyhine olacak şekilde reddedilmiştir. Yüz binlerce öğretmen mağdur durumdadır. Bu sorun, daha fazla zaman kaybedilmeden çözülmelidir.
EK DERS ESASLARINDAKİ EŞİTSİZLİK GİDERİLMELİ, DERS ÜCRETLERİ ARTIRILMALIDIR
Uzun süre öğretmenlerin ek ders ücretlerinde iyileştirme yapılmamıştır. Bakanlık, iki yıl önce sendikalardan da görüş alarak ek ders esaslarında yapmayı planladığı değişikliği bir türlü yapamadı. Ek ders esaslarında ücret dengesizliğine ve mağduriyete neden olan hükümler, uzun bir zaman geçmesine rağmen hâlâ değiştirilmemiştir. 2006 yılında köklü bir değişikliğe uğrayan ek ders esasları, sekiz yıla yakın bir süredir uygulanmakta ve değiştiği günden beri bazı adaletsizlikler devam etmektedir. Sendika olarak hazırlayıp bakanlığa sunduğumuz taslak dikkate alınmalı, gerekli mevzuat değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır. Öğretmenlerin branşlarına göre ek ders ücretlerindeki adaletsizlik, okul türlerine göre yöneticilere verilen ve izahı mümkün olmayan ek ders ücreti farklılıkları çözüme kavuşturulmalıdır. Hâlâ 10 TL’nin altında olan ek ders birim ücreti, en az 15 TL’ye yükseltilmeli, öğretmenlerin girebilecekleri ek ders saati üst limiti yeniden gözden geçirilerek, ihtiyaçlar doğrultusunda artırılmalıdır.
ÖĞRETMEN NÖBET GÖREVLERİ ÜCRETLENDİRİLMELİDİR
Kamu kurumlarında yapılan her nöbet görevinin bir karşılığı varken, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarında nöbet görevinin bir karşılığının olmamasının izah edilecek bir tarafı yoktur. 2012-2013 yılı toplu sözleşme masasına da taşıdığımız, ‘Eğitim kurumlarında görevli yönetici ve öğretmenlerce fiilen yerine getirilen nöbet görevi karşılığında, nöbet tutulan her gün için 4 saat ek ders ücreti ödenir’ şeklindeki haklı talebimizin karşılanmalıdır.
YENİ ÖĞRETMEN ATAMASINDA 40 BİN RAKAMININ ÜZERİNE ÇIKILMALIDIR
40 bin öğretmen ataması için müracaatlar başlamıştır. Yeni öğretmen atamasında 40 bin sayısı azımsanacak bir rakam değildir fakat öğretmen ihtiyacı dikkate alındığında bunun yeterli olmayacağı açıktır. Eğitim sistemindeki reformları kalıcı kılacak olan, okullarda boş ders kalmaması ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin olmasıdır. 40 bin atama sonrası yeni öğretmen atamasında 100 bin rakamına ulaşmak için imkânlar zorlanarak, öğretmen açığı nedeniyle yaşanan problemlerin önüne geçilmelidir.
ÖĞRETMEN ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME YÖNETMELİĞİ YAYINLANMALI VE ATAMA SÜREÇLERİNE İLİŞKİN BELİRSİZLİKLER YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINDA KÖKTEN ÇÖZÜLMELİDİR
Öğretmen atama ve yer değiştirme işlemlerinde yaşanan belirsizliklerin nedeni, yönetmeliğin yayınlanmamış olması ve neyin ne zaman yapılacağının belirli bir takvime bağlanmamış olmasıdır. Bakanlık, bir an önce yönetmelik ile ilgili hazırlıklarını tamamlamalı, yetkili sendikanın katkısını alacak şekilde paylaşıma sunmalı ve 2013-2014 eğitim-öğretim yılında yaşanan belirsizliklerin 2014-2015 eğitim-öğretim yılında da yaşanmaması için yönetmeliği yayınlamalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, bu yıl il içi atama, il dışı atama, resen atama ve özür grubu atamalarında çözüm endeksli yaklaşımlar sergilemiş fakat zamanında norm güncellemelerini yapıp, bir adım sonrasında yaşanabilecek muhtemel durumları kestiremediğinden bazı sıkıntılar yaşanmıştır. 2014-2015 eğitim-öğretim yılı bu anlamda sorunsuz geçmelidir.
OKULLARA YÖNETİCİ GÖREVLENDİRMENİN YAZ DÖNEMİNDE BİTİRİLEMEMESİNİN EĞİTİMİ DAHA FAZLA OLUMSUZ ETKİLEMEMESİ İÇİN TAKVİM SIKIŞTIRILMALIDIR
Milli Eğitim Bakanlığı, görevde 4 yılını dolduran müdürlerle ilgili değerlendirmelerini tamamlamıştır. Devamına karar verilmeyen müdürlerin boşalttıkları kadrolara görevlendirme yapılması süreci devam etmektedir. Yaz döneminde yapılması gereken bu iş ve işlemlerin eğitim-öğretimin içerisine sarkması kısa süreliğine de olsa eğitimi olumsuz etkileyecektir. İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü, yönetici görevlendirme takviminin ivedi bir şekilde sonuçlandırılması için gerekli önlemleri almalıdır.
OKULLARIN BÜTÇE SORUNUNA ÇÖZÜM GETİRİLMELİDİR
Okullara bütçe verilmemesi nedeniyle yaşanan problemlere köklü çözüm getirilmelidir. Okulların zaruri harcamaları için okul aile birliklerince üretilmeye çalışılan çözümlerin yetersiz kaldığı görülmelidir. Okul yöneticilerinin eğitim liderliği yapmalarının önündeki en büyük engel olan okulların bütçe sorunu; öğretmeni, yöneticiyi ve veliyi karşı karşıya getirmekte, bundan en fazla zararı yine okul yönetimleri görmektedir. Merkezi bütçeden, öğrenci başına ödenek uygulamasına geçilmeli, okullarda tahsildarlık dönemi artık tarih olmalıdır.
ÖĞRETİM ELEMANLARININ MALİ DURUMLARI İYİLEŞTİRİLMELİ VE BAZI ÜNİVERSİTELERDE GELİŞTİRME ÖDENEĞİ UYGULAMASI KAPSAMI GENİŞLETİLEREK DEVAM ETTİRİLMELİDİR
Toplu sözleşme masasında üzerinde çalışma yapılması noktasında karar alınan öğretim elemanlarının mali durumlarının iyileştirilmesi konusunda sendika olarak hazırladığımız ve YÖK ile birlikte kamuoyuna deklare ettiğimiz ‘Öğretim Elemanlarının Mali Hakları’ başlıklı rapordaki tespit ve teklifler bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu itibarla, söz konusu raporda da dile getirildiği üzere, üniversite ödeneği oranlarına, müteakip iki yıl için 100’er puan artış sağlanmalıdır.
657 sayılı Kanun dışında kendi özel personel rejimi ve mevzuatı bulunan hâkim ve savcılar için maaşlarında seyyanen bin 155 TL artış yapılmasına ilişkin teklif Meclis’e gönderilmiştir. Benzer bir maaş artışı akademisyenler için de yapılmalıdır. Diğer taraftan, öğretim elemanlarının maaşlarında önemli bir kalem olan ‘geliştirme ödeneği’, birçok üniversitede 15.12.2014 tarihi itibarıyla sona erecektir. Yine eğitim-öğretime başladıktan sonra 15 yılını dolduran üniversitelerde de 15. yılın sonunda ödeme sona erecektir. Bilindiği üzere, geliştirme ödeneği, diğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyo-ekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde öğretim yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumları ile bunların bölümlerinde görevli öğretim elemanlarına, söz konusu kurumlarda görev yapmalarını teşvik amacıyla yapılan bir ödemedir. Bu amaçla, söz konusu geliştirme ödeneğinin, 15 yıllık sınırlama da kaldırılmak suretiyle, idari personeli de kapsayacak şekilde 15.12.2014 tarihinden sonra da ödenmesine devam edilmesi yönünde ilgili Bakanlar Kurulu kararında gerekli düzenleme yapılmalıdır.
YÜKSEKÖĞRENİM ÖĞRENCİLERİNİN BARINMA İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASI İÇİN HÜKÜMET ACİLEN KAPASİTE ARTIRIMINA GİTMELİDİR
Son yıllarda üniversite sayısındaki artışla orantılı olarak öğrenci sayısındaki artışın ortaya çıkardığı barınma hizmetlerinde kapasite artırımı aynı oranda yürümediğinden sorunlar yaşanmakta, aileler eğitim-öğretim yılı başında büyük bir telaşın içerisine sürüklenmektedir. 17 Aralık Küresel Operasyonu’nda rol üstlenen bir kesime ait özel yurtların millet nezdinde itibar kaybetmesi nedeniyle, devlet yurduna geçmeye çalışan öğrencilerin talepleri karşılanmalı, aileler ve gençler telaştan kurtarılmalıdır. Devlet yurtları ise, sadece otel hizmeti sunmanın ötesinde sosyal ve kültürel faaliyetlerin de yer aldığı kültür mekânlarına dönüştürülmelidir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, başta öğretmenler ve öğrenciler olmak üzere, yeni eğitim-öğretim yılının tüm eğitim çalışanlarına ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, sorunları bir yıla yayılmış değil, sorunlardan bir dönemde arındırılmış bir yıl diliyor, 62. Hükümet’ten ‘Yeni Türkiye’ idealine uygun adımlar bekliyoruz.”