TDED Erzurum Şube Başkanı Murat Ertaş’ın mevlid kandili mesajında şu ifadelere yer verdi:
“Mevlid, tüm insanlığın kurtuluşu ve saadetinin doğum günüdür. Bugün, iki cihan güneşi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) zulmet ve cehalet batağına saplanmış insanlığa ve asra bir müjdeci, bir rehber, bir öğretmen olarak Âlemlerin Rabbi tarafından gönderildiği kutlu gündür.Türk milleti, özel günlerde, sünnet ve düğün törenlerinde, hac dönüşlerinde, asker uğurlamalarında, mübarek gecelerde, hayırlı işlerde, bir ölümün 40. Gününde, depremlerde, afetlerde, sıkıntılı günlerde mevlid okur. Resulullah’ın (s.a.v.) doğumu çağa nasıl müjde olmuşsa ve nasıl ki O’na salâvat getirmek hürmetin ve sevabın kapılarını açıyorsa “mevlid” okumakla insanımız yüreğindeki inşirahı ziyadeleştirme sevdasını gösterir. Mevlid Türk şiirindebir nazım şeklidir. Doğmak anlamına gelir ve Resulullah'ın (s.a.v.) dünyâya gelişini ve onun hayâtındaki resul olma, mîrâca çıkma gibi önemli olayları anlatır. Anadolu insanı bu kutlu doğumu “mevlid-i şerif” yahut “veladed-i Muhammediye” diye adlandırır. Arapça aynı kökten (vld)türeyen “mîlâd” ise Hıristiyan dünyasına Hz. İsa’nın doğum gününü ifade eder ki Hıristiyanlar bugünü “İsa Yortusu” olarak kutlarlar. Türk edebiyatında ilk Türkçe Mevlid, gözleri görmeyen âlim Erzurumlu Mustafa Darir Efendi’ye aittir. İlim aşkıyla Erzurum’dan Mısır’a giden Mustafa Efendi 1388’de kaleme aldığı “Siyer-i Nebî” adlı eserini, o tarihlerde Mısır’da Türkçeyi resmi dil ilan eden Memluklu Sultanı Berkuk bin Anas’ın himayelerinde yazmıştır. Onun Sultan Berkuk’a takdim ettiği Siyer-i Nebi, Yavuz Sultan Selim zamanında İstanbul’a getirtilmiş, 1596’da Sultan 3. Murad tarafından da bütçesi Hazine-i Hümayun’dan karşılanmak üzere minyatürlenmesi sağlanmıştır. Mustafa Darir Efendi bu eseri Resulullah’a (s.a.v.) duyduğu büyük muhabbetin sonucu olarak ortaya koymuş ve insanlara da O’nun muhabbetini, sevgisini yaymak, tanıtmak istemiş, kendisinden sonra gelen siyer müelliflerini de tesiri altında bırakmıştır. Kadı Darir olarak da bilinen Mustafa Darir Efendi kendisinden sonra gelen Süleyman Çelebi’yi de etkilemiştir. Nitekim Vesilet’ün Necât ile Siyer-i Nebi metni arasında birçok yerde benzerlikler veya birebir aynı olduğu kısımları görmek mümkündür. Netice itibariyle Süleyman Çelebi’nin Vesilet’ün Necât adlı ve halk arasında “Mevlid-i Şerîf” olarak bilinen eser daha çok rağbet görmüş ve bugüne kadar okunmaya devam etmiştir. Bugün idrak ettiğimiz bu kutlu gün hasebiyle ümmet-i Muhammed’in mevlid kandilini kutluyor; hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.”