MÜGE ÇEVİK
ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uludere bölgesinde 16 adet el yapımı bombanın ele geçirildiğini belirterek, “Dikkat ederseniz kaçakçıların hiçbiri bu bombalara basmadı. Bu iş çok büyük dikkat, çok büyük hassasiyet gerektiren bir iş. Harita kimlerin elinde? Bakın burası çok hassas. Bu haritayla beraber kaçakçılar pek de bunarın üzerine basmıyor, rahatlıkla gidip gelebiliyorlar. Bu iş siyasetin malzemesi olamayacak kadar, istismar malzemesi olamayacak kadar, medyanın elinde oyuncak olamayacak kadar hassas ve gerilimli bir iş” dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis Grup Toplantısı’ndaki konuşmasının büyük bölümünü Uludere olayına ayırdı. Güroymak’ta, Norşin’de 9’u Kürt 11 kişiyi katleden teröristin cesedinin Malatya’ya gönderildiğini, teröristin babasının Bitlis Valisine ‘Ben bu cesedi bu BDP’lilere vermek istemiyorum, alıp gizlice gömmek istiyorum’ dediğini anlatan Başbakan Erdoğan, “BDP’liler, biri de milletvekili, teröristin cesedini babasından almak için her türlü çirkinliği yaptılar. Ama o ceset babasına verildi. Ve babası de teröre lanet okuyarak gitti cenazesini gömdü. Bunlar ceset avcısı, bunlar Malatya morgunun önünden çıkan cesetleri anaların, babalarından ailelerin elinden alıp kaçırmakla meşhurlar. Uludere’yi dillerinden düşürmeyenler Norşin’deki bu olayı hatırlamazlar. Uludere ile yatıp kalkanlar, 15 kadın teröristi yalnız bırakıp kaçan korkanları hiç gündeme getirmezler. Uludere’yi istismar edenler, çoğu Kürt kökenli vatandaşımız olan ve 30 yılda verdiğimiz 40 bin canı hiç ama hiç umursamazlar” diye konuştu.
“BOMBALARIN HARİTASI KİMİN ELİNDE?”
Başbakan Erdoğan, 24 Mayıs’ta GATA’da Uzman Çavuş Burak Ulukaya’nın şehit olduğunu belirterek, Ulukaya’nın, 19 Mayıs’ta Uludere’de Gülyazı köyüne 5 kilometre ve Uludere olayının gerçekleştiği yere de 3 kilometre mesafede teröristlerin döşediği el yapımı bomba ile yaralandığını anlattı. Bölgede 16 el yapımı bombanın daha ele geçirildiğini bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu iş öyle anlatıldığı gibi kolay değil, çok zor. Fakat dikkat ederseniz kaçakçıların hiçbiri bu bombalara basmadı. Bu iş çok büyük dikkat, çok büyük hassasiyet gerektiren bir iş. Harita kimlerin elinde? Bakın burası çok hassas. Bu haritayla beraber kaçakçılar pek de bunarın üzerine basmıyor, rahatlıkla gidip gelebiliyorlar. Bu iş siyasetin malzemesi olamayacak kadar, istismar malzemesi olamayacak kadar, medyanın elinde oyuncak olamayacak kadar hassas ve gerilimli bir iş.”
“DAHA KAÇ KERE ‘HATA’ DİYECEĞİZ?”
Baştan beri ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözünün ilkeleri, rehberleri olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, “Her ne sebeple olursa olsun, yitip giden her can canımızdan bir parça oldu. Biz masum canlar kadar, kandırılan, aldatılan, kullanılan canlar içinde üzüldük” dedi.
Devletin intikam duygusuyla, yok etme güdüsüyle hareket etmeyeceğini ve böyle bir intikam duygusuna, yok etme duygusuna asla müsamaha etmeyeceklerini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:“Ta başından beri Uludere ile alakalı olarak burada bir hatanın olduğunu, Genelkurmay Başkanımız da, şahsım da, ilgili arkadaşlarımız da ifade etmemize rağmen hala işte ‘Başbakan bir hata edilmiştir’ deseydi… Ya dedik ya, kaç kere diyeceğiz? Otomata mı bağlayacağız bu işi. Bir otomatik mekanizma mı oluşturacağız da böyle sürekli bunu söyleyeceğiz. Kusura bakma, bizim sizleri sürekli olarak arzularınız istikametinde hareket etmek suretiyle kaybedecek vaktimiz yok. Bizim işimiz çok. Biz terörle mücadele de ne kadar kararlıysak, bu mücadeleyi insani ve hukuki hassasiyetlerde sürdürmekte de o kadar kararlıyız.” “ŞİMDİ DE ÇIKIYOR, ‘O ARACI NEDEN DURDURAMADINIZ?’ DİYOR. İŞTE BU DİLLE, BU TAVIRLA TERÖRLE MÜCADELE EDİLMEZ”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kayseri’de bir polisin şehit olduğu bombalı saldırıyla ilgili olarak, ‘O aracı neden durduramadınız?’ diye soran CHP Genel Başkanı kemal Kılıçdaroğlu’na cevap verdi. Erdoğan, “Bu tavır terör konusundaki cehaletin, aymazlığın, vurdumduymazlığın ve istismarın tarihi nitelikte itirafıdır. Eğer o araç imha edilse, içinden siviller çıksa, aynı CHP Genel Başkanı çıkacak ‘yargısız infaz yapıldı’ diyecekti. Şimdi de çıkıyor, ‘o aracı neden durduramadınız’ diyor. İşte bu dille, bu tavırla terörle mücadele edilmez” dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis Grup Toplantısı’ndaki konuşmasında birilerinin ‘Uludere’de siz Türk bayrağı mı götürdünüz de tabutlara Türk bayrağı sarılmadı’ dediğini belirterek, “Lafa bak ya. Oranın bir kaymakamlığı var. Böyle bir hassasiyet olduğu anda bunlar sarılır. Ama siz bu yavruların Türk bayrağına sarılmaya layık olduğunu düşünmüş olsanız, terör örgütünün bayrağını o tabuta sardırmazdınız” dedi.
DUYGULANDIRAN MEKTUP
Ne kadar acı ve trajik olsa da size bir mektubu aktarmak istediğini belirten Erdoğan, Astsubay Çavuş Serhat Gencer’in Şırnak’ta görev yaptığı sırada, bir akşam arkadaşına bir mektup uzattığını ve ‘Ben dedemi çok severdim, bugün rüyamda gördüm, beni yanına çağırdı. Eğer ben şehit olursam bu mektubu aileme gönder’ dediğini aktardı. Serhat Gencer’in o gece şehit düştüğünü belirten Erdoğan, Gencer’in mektubunda şu satırların yer aldığını söyledi:
“Bu mektup ancak ben öldükten sonra elinize geçebilir. Beni asla unutmayın, hep kalbinizin bir köşesinde saklayın. Şunu asla unutmayın, Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası alamaz. Bu yüzden üzülmeyin. Yalnız size söylemek istediğim bir şey var. Ben Burcu’yu çok seviyorum ve bu sevgiyi de mezara götürüyorum. Ben burada öldümse, Allah yolunda, vatan, namus ve millet yolunda öldüm. Benimle gurur duyun ve gülün, asla ağlamayın. Eğer ağlarsanız ben yattığım yerde rahat edemem. Dedeme de hepiniziz selamını söylerim. Sizleri çok seviyorum. Hepinizi çok özledim. Yazacak başka bir şey bulamıyorum, Oğlunuz Serhat.”
“KILIÇDAROĞLU’NUN TAVRI, İSTİSMARIN İTİRAFI”
Televizyondan ahkam kesmenin, gazete köşelerinden akıl vermenin, siyaset kürsülerinden istismar yapmanın kolay olduğunu belirten Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da, ‘Göksun’dan bu araç Pınarbaşı’na kadar nasıl gitti?’ diye sorduğunu hatırlattı.
Kılıçdaroğlu’nun bu tavrının son derece manidar ve ibretlik bir tavır olduğunu ifade eden Erdoğan, “Çünkü bu tavır terör konusundaki cehaletin, aymazlığın, vurdumduymazlığın ve istismarın tarihi nitelikte itirafıdır. Eğer o araç imha edilse, içinden siviller çıksa, aynı CHP Genel Başkanı çıkacak ‘yargısız infaz yapıldı’ diyecekti. Şimdi de çıkıyor, ‘o aracı neden durduramadınız’ diyor. İşte bu dille, bu tavırla terörle mücadele edilmez. Tam tersine bu dil, bu tavır BDP ile teröre kan veren, can veren, güç veren bir tavırdır. Allah aşkına buradan o medyaya, CHP’ye, MHP’ye, BDP’ye soruyorum, -ki MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli bu düşünceleri aynen paylaştı, aynı düşünceleri ben de kendisiyle paylaşıyorum” diye konuştu.
“GÜROYMAK NEDEN UNUTULDU?”
Daha 9 ay önce Bitlis Güroymak’ta yaşanan acı hadisenin hatırlanmadığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:“En az Uludere kadar vahim, trajik o Güroymak saldırısını kim hatırlıyor? O saldırı neden unutuldu? Oradaki şehitler neden unutuldu. 5 polis memurumuzu taşıyan zırhlı araca saldırdılar. 5 polisimiz orada şehit oldu. Arkalarından gelen ailenin tüm fertlerini taşıyan bir araç, aynı şekilde tahrip oldu ve 6 vatandaşımız hayatını kaybetti. Şimdi bütün Türkiye’ye sesleniyorum: Ferit 13 yaşındaydı, buyurun çocuk. Elif 12 yaşındaydı, Esra 14 yaşındaydı. Sadece vatandaşlar değil, şehit 5 polisin 3 tanesi de Kürt kökenliydi. Ben BDP’lilere farklı sıfatlar kullanınca yaraları olduğu için gocunuyorlar. İstediğiniz yerde istediğiniz konuşun. Tehditleriniz, edebi, adabı aşan kullandığınız diller hiçbir zaman AK Parti iktidarını yıldırmaz, yıldırmayacaktır. O sizin olmayan kalitenizi ortaya
“TÜRKİYE ARTIK BDP’Lİ KALLEŞLERİN, PKK’LI KALLEŞLERİN, BENİM SUBAYIMI, ASKERİMİ ARKADAN ŞEHİT ETTİĞİ BİR ÜLKE DEĞİLDİR”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uludere konusunda adli idari sorgunun devam ettiğini belirterek, “Türkiye artık CHP dönemlerinde olduğu gibi ne askerin sivilin kulağını çektiği, ne de sivilin askerin ensesine vurduğu bir ülke değildir. Ne de BDP’li kalleşlerin, PKK’lı kalleşlerin, açık söylüyorum, benim subayımı, askerimi arkadan şehit ettiği bir ülke değildir. Türkiye bir hukuk devletidir. Hata yapan bedelini öder” dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis Grup Toplantısı’ndaki konuşmasında, terörle mücadelede ne kadar kararlılarsa, bu mücadeleyi insani ve hukuki hassasiyetlerle sürdürmekte de o kadar kararlı olduklarını söyledi. Terörle mücadelede, demokrasi, insan hakları ve hukukun çiğnenmeyeceğini belirten Erdoğan, “Güvenlik güçlerimiz hem büyük fedakarlıkla, canı pahasına bu mücadeleyi sürdürüyor, hem de demokratik bir toplumdaki şeffaflık içinde harekete diyor. Biz hiçbir hatayı örtmeye çalışmayız. Ama hiçbir hata yüzünden de yargısız infaz yapmayız. Bu yüzden soruşturmaların nihayete ermesini beklemek en doğru olandır” dedi.
Uludere olayının terörle mücadelenin hassasiyetinden dolayı çok ciddi şekilde istismar edildiğini belirten Erdoğan, “Şimdi soruyorum, Silvan’da 13 şehit, Çukurca’da 26 şehit, yine Çukurca karayolunda 11şehit, Reşadiye’de 20 şehit, Aktütün’de 15, Olukpınar’da 9, Güngören’ de 18, Dağlıca’da 12. 90’lı yıllara gitmiyorum. Peki bu saydıklarımı niye konuşmuyorlar acaba? Niye bunlar gündeme getirilmiyor? Neden? Çünkü ucunun nereye dokunduğu belli de ondan. Ben milletimin hassasiyetine özellikle burada ifademle yaklaşmak istiyorum. Biz terör örgütünün istismarını anlarız, işleri bu, BDP’nin de istismarını anlarız, çünkü zaten onların iradeleri yok, ipleri terör örgütün elinde. Ama CHP’nin, ama medyanın, hatta uluslararası medyanın bu meseleyi istismar etmesi kabulleneceğimiz bir durum değildir” şeklinde konuştu.
“WSJ, ABD YÖNETİMİNİ SIKINTIYA DÜŞÜRMENİN GAYRETİNDE”
Wall Street Journal Gazetesi’nin Uludere’de istihbaratın ABD’den geldiğine yönelik haberine gönderme yapan Başbakan Erdoğan, “Sana ne ya, sana ne oluyor? Seni kim rahatsız ediyor? Sen nereden gocundun? Olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek senin neyine? Biliyoruz ki şu anda ABD’de yaklaşan bir seçim var. Bu seçimde o da bireye çalışıyor. Bir yere çalıştığı için mevcut yönetimi sıkıntıya düşürmenin gayreti içinde. Niye? Mevcut yönetimin Türkiye ile münasebetleri iyiymiş de onun için. Neden? Çünkü Yahudi lobisi de rahatsız. Bakın, tezgah içinde tezgahlar kuruluyor. Bunların hepsine evelallah Türkiye gerekli cevabı sandıkta her zaman verdi, veriyor ve verecek” diye konuştu.
“BDP’Lİ KALLEŞLER…”
Devletin de hükümetin de Uludere’de şu ana kadar yapılması gerekenleri misliyle yaptığını belirterek, hadisenin hassasiyetiyle orantılı olarak son derece dikkatli takip edildiğini söyledi. “Hiçbir şeyin üzerinin örtüldüğü, kapatıldığı yok” diyen Erdoğan, Uludere konusunda adli idari sorgunun devam ettiğini kaydetti. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türkiye artık CHP dönemlerinde olduğu gibi ne askerin sivilin kulağını çektiği, ne de sivilin askerin ensesine vurduğu bir ülke değildir. Ne de BDP’li kalleşlerin, PKK’lı kalleşlerin, açık söylüyorum, benim subayımı, askerimi arkadan şehit ettiği bir ülke değildir. Türkiye bir hukuk devletidir. Hata yapan bedelini öder, ödüyor ve ödeyecektir. Ama güvenlik güçlerini her olayda yargısız infazla suçlayanların, ama terör örgütü tarafından yapıldığı zaman hepsi beraber sarılıyorlar. Burada güvenlik güçlerimize yargısız infaza biz müsaade etmeyiz, kusura bakmayın, buna da kimsenin hakkı yok.”
Başbakan Erdoğan, “6 aydır Uludere’nin gündemde kalması acaba kime yarar sağlıyor, kime neye zarar veriyor?’ sorusunun çok önemli olduğuna işaret ederek, “Bu konunun böyle istismar edilmesinden, kim rant elde ediyor, bu konuyu sürekli gündemde tutanlar faturayı AK Parti’ye kesmek istenler acaba öbür taraftan kimin ekmeğine yağ sürüyorlar? Norşin katliamını, 15 kadın teröristin kendi deyimleriyle ‘korkak tavuklar tarafından yalnız bırakılmasını’, teknik takipte var bu, mağarada infaz edilen teröristleri, 30 yılda ölmüş 40 bin vatandaşı konuşmayanlar, sorgulamayanlar acaba bugün Uludere’de neden bu kadar hassaslar? Eğer bu soruların cevabı verilirse işte Uludere anlaşılır” dedi.
“GENÇLERİN KANIYLA BESLENEN BDP’YE , AKIL TUTULMASI YAŞAYAN CHP’YE İNAT”
Medya ve muhalefet partilerinin de yargı sürecine saygı durmak zorunda olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:“Uludere üzerinden AK Parti’ye, hükümete, hem de terörle mücadele karşı son derece sistemli bir operasyon yürütülüyor AK Parti’nin hükümetin terör sorununu çözmemesi, Kürt kökenli vatandaşların sorunlarını çözmemesi için son derece planlı bir kampanya yürütülüyor. Ben bugün milletime konuştum, bundan sonra da sadece milletime konuşacağım. Biz Kürt meselesiyle ilgili 2005’te Diyarbakır’da konuştuk ve üzerimize düşeni yaptık, yapıyoruz. Terör konusunda da sadece milletimizle yürüyeceğiz. Partimizin programında Doğu ve Güneydoğu sorunuyla ilgili iki sayfalık metin var. Orada bizim bu politikamız bellidir. Buradan hareketle Milli Birlik ve Kardeşlik Projemizi oluşturduk ve bununla yola devam ediyoruz. Bizi hedef alan, kardeşliğimizi hedef alan bu kampanyalara karşı çok dikkatle olacağız. Gençlerin kanıyla beslenen BDP’ye inat, akıl tutulması yaşayan CHP’ye inat, birilerinin elinde oyuncak olan medyaya inat biz 14 Ağustos 2001’deki samimiyetimizle, cesaretimizle, gönül dilimizle, fitneye, fesada mahal vermeden çözüm için mücadeleye devam edeceğiz.”
“TERÖRLE MÜCADELE EDENİN DE İNSAN OLDUĞUNU UNUTMAMAK GEREKİYOR”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1914’te Osmanlı ordusuna ait iki tümenin birbirini düşman zannederek 4 saat çatıştığını ve 2 bin şehit verildiği olayı anlatarak, “Dünyanın her ordusunun tarihinde buna benzer trajik hadiseler var. Bugün de bütün ileri teknolojiye rağmen, en modern teçhizata rağmen buna benzer hadiseler dünyanın her yerinde zaman zaman yaşanıyor” dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda AK Parti’nin ne kendi arasında, ne de milletle aracılar vasıtasıyla konuşan bir kadro olmadığını belirterek, partilerini kurdukları 14 Ağustos 2001 tarihinden itibaren kendi aralarında da milletle de sadece gönül diliyle konuştuklarını kaydetti. Medya aracılığıyla iletişim kuran bir kadro da olmadıklarını vurgulayan Erdoğan, “Biz, kendi arasında da aziz milletle de devletin diliyle, bürokrasinin veya siyasetin diliyle konuşan, yapmacık ve göstermelik söylemlerde bulunan bir hareket değiliz” dedi.
Neşet Ertaş'ın 'Dost elinden gel olmazsa varılmaz… Rızasız bahçenin gülü derilmez… Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez… Gönülden gönülle gider, yol gizli gizli' dizelerini okuyan Başbakan Erdoğan, “Evet biz kalpten kalbe, o görülmeyen yol ile iletişim kurduk. Bu aziz milletimizle, dilimizden öte gönlümüzle iletişim kurduk. Bakın ben bugün burada, bu kürsüden de medyaya veya siyasetçilere konuşmuyorum. Bugün buradan sadece ve sadece ekranları başında bizleri izleyen milletime hitaben konuşuyorum. Bugün burada bir kez daha, siyasetin dilinden öte, kalbimle, yüreğimle, bütün samimiyetimle ve gönülden konuşuyorum. Biliyorum ki milletim bizi anlıyor. Biliyorum ki milletim, bizim ne söylediğimizi, neyi kastettiğimizi, arzumuzu, maksudumuzu anlıyor. Daha en başından beri 75 milyonla gönül diliyle iletişim kurduğumuz için milletim bizim samimiyetimizi, hasbiliğimizi görüyor. Din üzerinden bize müdebbirlik yapanlara, dindarlığımızı test etmeye kalkanlara, kendince bize efendilik yapmaya kalkanlara zerre miskal kıymet vermeyiz.”
AK Parti olarak suyun akışına kapılan, reel politikanın dehlizlerinde kaybolan, kendisine ve milletine yabancılaşan bir hareket olmadıklarını belirten Erdoğan, “Attığımız her adımda değerlerimizi kuşanırız, ilkelerimizi gözetiriz, milletimizin değer ve düşünce dünyasını esas alır, milletimizin rotasında yürürüz” dedi.
İNSANİ HASSASİYET
AK Parti’nin siyasi hesaplarla değil, insani hassasiyetlerle yol yürüyen bir iktidar olduğuna vurgu yapan Erdoğan, “Biz; iktidara gelmeyi ve iktidarda kalmayı amaç olarak görmeyiz. Bizim için amaç, milletimiz için adaleti, hakkı, hukuku, refah ve huzuru sağlamaktır. İnsanımız mutluysa, huzurluysa, özgürse, müreffehse işte o zaman biz kendimizi başarılı görürüz. Biz başarıyı seçimlerde aldığımız oyla değil, milletimizin mutluluğuyla, ülkemizin refah ve selametiyle ölçeriz. Bunun takdirini yapacak olan ise sadece aziz milletimizdir” şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan, 10 yıldan beri millete 'Medyanın, siyasi partilerin bu tavrıyla terör meselesi çözülemez. Yapay gündemlere takılıp giderek, istismar siyasetlerine aldanarak, istismarcıların tuzağına düşerek akan kan durmaz, akan gözyaşı dinmez' dediğini anlattı. Erdoğan, işte bunun için her zaman gönül diliyle konuştuklarını belirterek, “Biz doğru soruları sorduk, biz doğru sorulara doğru cevaplar aradık. İstismarla, oy kaygısıyla, rant hırsıyla değil; anaların göz yaşını dindirmek, gençlerin akan kanını durdurmak için kendilerinin her zaman samimiyetin diliyle konuştuk. Bugün de aynı şekilde samimiyetin diliyle konuşuyor, hiçbir şeyi gizlemeden, hiçbir şeyin üzerini örtmeden, asla ve asla geçiştirmeden, sadece ve sadece gerçekleri milletimize aktarıyoruz” dedi.
“DEVLETİ ŞAMAR OĞLANINA ÇEVİRMEK İSTEYENLER…”
Başbakan Erdoğan’ın, AK Parti kadrosunun cumhuriyet döneminin en karanlık dönemlerini aydınlığa kavuşturmak için canını ortaya koymuş bir kadro olduğuna yönelik sözleri büyük alkış aldı. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: “Dersim'in üzerindeki karanlığı siz kaldırdınız. 27 Mayıs'ın üzerindeki karanlığı siz kaldırdınız. 12 Eylül'ü yargıya siz taşıdınız. 28 Şubat'ı sizler yaşadınız, 28 Şubat’la yine sizler, bizler hesaplaştık. 27 Nisan bildirisi karşısında, milletin emanetine en güçlü şekilde sizler sahip çıktınız, biz sahip çıktık. Faili meçhullerin, karanlık cinayetlerin, karanlık suç örgütlerinin üzerine hep birlikte gittik. Tabuları yıkan, Türkiye'yi evrensel standartlarla tanıştıran, hak ve özgürlükleri geliştiren parti, AK Parti'dir. Buna inanan AK Parti kadrolarıdır, sizlersiniz. Biz devletin diliyle değil, biz milletin diliyle konuşuruz. Ne milli iradeye gölge düşürmek ve bu gölge düşürmek gayreti içinde olanlara izin veririz ne de devleti şamar oğlanına çevirmek isteyenlere çanak tutarız.”
“DÜNYANIN HER ORDUSUNDA BENZER HADİSELER VAR”
Tarihten trajik bir olayı hatırlatmak isteğini belirten Erdoğan, bu anlamlı ve manidar olayın 98 yıl önce yaşandığını söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
“1914 yılında Erzincan'da, Osmanlı 3. Ordusu, Doğu'ya hareket ediyor. Sarıkamış'ı düşmandan kurtarmak, oradan Kafkaslar'a akmak için, yüz binlerce Mehmet, yüz binlerce nefer, heyecan içinde, iman içinde, şahadet arzusuyla Allahu Ekber Dağları'na doğru ilerliyor. Biz o dağlarda, soğuktan, maalesef on binlerce askerimizi şehit verdik. Rahmetli dedem de o dağlarda donarak şehit oldu. Ama Allahu Ekber Dağları'na ulaşmadan, Oltu yakınlarında 23 Aralık 1914'te çok talihsiz bir olay yaşanıyor. 31. Tümen, yan tarafından gelen saldırıya hemen karşılık veriyor. İki taraf tam 4 saat şiddetli şekilde çarpışıyorlar. Taraflar birbirine yaklaşınca, ortaya korkunç bir gerçek çıkıyor. Tarafların düşman olmadığı, 31. ve 32. Tümenlerin, 4 saat boyunca birbiriyle savaştığı anlaşılıyor. Mehmetçikler, silahı bırakıyor, birbirlerine koşuyor, sarılıyor, ağlaşıyorlar. Ne var ki geride 2 bin şehit kalıyor. Dünyanın her ordusunun tarihinde buna benzer trajik hadiseler var. Bugün de bütün ileri teknolojiye rağmen, en modern teçhizata rağmen buna benzer hadiseler dünyanın her yerinde zaman zaman yaşanıyor. İşte daha 38 yıl önce, Kıbrıs Harekatı'nda, Kocatepe Muhribimiz, maalesef kendi uçaklarımız tarafından batırıldı. Biz 30 yıldır terörle mücadele ediyoruz. Size çok sıradan gibi gelebilir. Ama o bölgeyi bilmeyenlerin, tanımayanların, terör örgütünün nasıl kalleşçe vurup kaçtığını görmek istemeyenlerin, terörle mücadeleyi anlamalarına imkan da yoktur, ihtimal de yoktur.”
“TERÖRLE MÜCADELEDE KİMİ ZAMAN ÇOK VAHİM HATALAR YAPILDI”
“Terörle mücadele esnasında, kimi zaman çok vahim hatalar yapıldı” diyen Başbakan Erdoğan, yakın tarihlerde, Bingöl Karlıova'da, 'dur' ihtarına uymayan bir vatandaşın, canlı bomba sanıldığı için vurulduğunu söyledi. 2010 yılında, Hatay'ın Hassa ilçesinde kekik toplamak için dağda bulunan yaşlı amcaların vurulduğunu belirten Erdoğan, Mardin Nusaybin'de, Aydın ve Antalya'da benzeri olaylar yaşandığını söyledi. Şu anda, benzer olaylarda müdahalede bulunan onlarca polisin, 'kasten adam öldürmek' suçundan, ömür boyu hapis cezasıyla yargılandıklarını belirten Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:“Hatayla bu tür üzücü olaylara sebep olan görevliler hakkında her türlü işlem yapıldı, yapılıyor. Bir de kasıtlı olarak, kastı mahsusa ile yapılan yanlışlıklar oldu. 1980, 1990'larda, maalesef son derece sert, hukuksuz, özensiz müdahaleler nedeniyle, bölgedeki vatandaşıma ağır faturalar yüklendi. Terörle mücadelede yanlış politikalar, yanlış uygulamalar, vahim sonuçlar ortaya çıktı. Ama şu anda biz bir şey söylüyoruz; demokrasiden taviz vermeden, hukuktan taviz vermeden terörle mücadele ettiğimizi ifade ediyoruz. Valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, komutanlarımız, altlarındaki ekiplerine, 'yüzde yüz emin olmadan müdahale etmeyin'' diye kesin talimatlar verdiler ve veriyorlar. Ama mesele, bu kadar basit değil.”
“GÜVENLİK GÜÇLERİ ÜZERİNDEKİ PSİKOLOJİK BASKI…”
Salondaki erkek milletvekillerinin hepsinin askerliğini yaptığını ve hapsinin az ya da çok bu gerilimi yaşadığını belirten Başbakan Erdoğan, milletvekilleri ve tüm vatandaşlardan bir şey rica ettiğini söyledi. Erdoğan, “Kendinizi, lütfen, bir anlığına, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesine doğru ilerleyen aracı takip eden polis veya jandarmanın yerine koyun. Bir anlığına lütfen bunu düşünün. Önünüzde bir araç gidiyor. Jandarma kontrolünde durmamış, hatta orada bir askerimize çarparak yaralamış, Kayseri'ye, Ankara'ya doğru hızla ilerleyen bir aracı takip ediyorsunuz. Allah aşkına, orada nasıl bir gerilimin yaşandığını hissedebiliyor musunuz? Güvenlik güçleri o aracı yolda imha edebilir, uçaklar, helikopterler kalkıp vurabilir. Ama ya içinde sigara kaçakçısı varsa? Ya içinde uyuşturucu kaçakçısı varsa? Ya mazot kaçakçısıysa? Ya kaçan kişi, sadece arabanın ruhsatı, ehliyeti yanında olmadığı için kaçıyorsa? Ya o aracın içinde, babasından gizlice anahtarları alıp, dolaşmaya çıkmış, 15 yaşında, ehliyetsiz, haylaz bir çocuk varsa? Ya içindeki sadece bir araç hırsızıysa? Aracı takip eden güvenlik görevlisinin gözünün önüne, bu arada kendi çocukları geliyor, başkalarının çocukları geliyor, hata ile öldürülmüş terör kurbanları geliyor. Aracı takip eden güvenlik görevlisinin gözünün önüne, amirinin, komutanının söylediği, 'yüzde yüz emin olun' talimatı, ömür boyu hapisle yargılanacağı mahkeme geliyor. Güvenlik güçleri üzerinde öyle bir psikolojik baskı oluşturuluyor, öyle bir gerilim üretiliyor ki adeta hata yapmaları için ortam hazırlanıyor. Hatırlayın ‘çoban sandık’ diyerek teröristi vurmayan generalle haftalarca alay edildi. Vurgun yiyen karakoldaki gaziler, yerden yere vuruldu. Aktütün'de 25 yavrumuz şehit oldu. Taşdelen'de 27 şehidimiz odu. Kolunu bacağını kaybeden Mehmetçik, kendi derdini düşünmeden, yanı başında şehit olan arkadaşının üzüntüsünü atlatamadan medyanın eleştiri oklarıyla sorgulanıyor, hesaba çekiliyor. Terörle mücadele edenin de insan olduğunu unutmamak gerekiyor. Teröristin üzerinde hukuk baskısı, yargı baskısı olmayabilir, ama güvenlik mensubu hukuk kurallarıyla hareket eden ve insaniyetini yitirmeyen kişidir. Yani bir tarafta öldürmeyi amaç edinen, diğer tarafta yaşatmayı amaç edinen iki taraf var. İşte insani hassasiyeti yitirmemiş olan aynı polisin, aynı askerin gözünün önüne bir başka şey geliyor. Ne geliyor biliyor musunuz? Kumrular Sokak'ta, bir telefon bayiinde, daha işe başladığı gün, yanında patlayan bir bombayla parçalanan Mustafa Bingöl geliyor. Patlayan bombayla can veren 60 yaşındaki Dürdane Beyhan geliyor. Ailesine destek olmak için orada bir dükkanda çalışan, daha 18 yaşındaki Orhan Güzel aklına geliyor. Terör örgütünün hunharca katlettiği canlar, masumlar, insanlar geliyor.”