Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Ramazan ayı ile birlikte yayın hayatına merhaba diyen Diyanet TV’de, canlı olarak yayınlanan “İftar’ı Beklerken” programına konuk oldu.
Başkan Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığının hiçbir zaman sıradan bir televizyon kanalı kurmak gibi bir hevesin peşinde olmadığını belirterek, “Diyanet İşleri Başkanlığı sadece kendisine verilen görevi hakkıyla topluma iletebilmek için daha aktif hangi kanalları kullanabileceğini düşünmüştür.” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığının bir yasal görevleri bir de İslâm’ın yüklediği vazifeleri bulunduğunu hatırlatan Başkan Görmez, “Diyanet İşleri Başkanlığımız daima, toplumsal yönü yasal yönünün önünde olan bir kurum olmuştur.” diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şunları söyledi:Öncelikle Diyanet Televizyonumuz hayırlı olsun. İnşallah bu yeni kanalımız hikmetli bir dil ve üslup ile yasaların başkanlığımıza verdiği, “Toplumu din konusunda aydınlatma” görevini hakkıyla yerine getirir. Diyanet İşleri Başkanlığı, daima toplumsal yönü, yasal yönünün önünde olan bir kurum olmuştur. Çünkü hem doğumda, hem vefatta, hem de düğünde kısacası her an toplumun yanında olan bir kurumdur Diyanet İşleri Başkanlığımız. Böyle olduğu için de toplumun kurumumuza yönelik çok büyük beklentileri olmuştur.
Tabi bir de hem yasaların hem de din-i mübini İslâm’ın yüklediği vazifeler var. Bu görevlerin en başında da toplumu din konusunda aydınlatma görevi geliyor.
Toplum, sürekli değişiyor, nesiller değişiyor ve bilgiye olan ihtiyaç, sürekli artıyor. Kurumlar da tıpkı insanlar gibi kendilerini yenilemedikleri takdirde; söylemlerini yenilemedikleri, hikmetli bir dil ve üslup geliştirmedikleri takdirde toplumun gerisinde kalırlar. Dolayısıyla başkanlığımız da kendisine verilen bu vazifeyi bütün teknik imkânlardan, bütün kitle iletişim araçlarından yararlanmak suretiyle ancak hakkıyla yerine getirebilirdi. Doğrusu Diyanet İşleri Başkanlığı, hiçbir zaman sıradan bir televizyon kanalı kurmak gibi bir hevesin peşinde olmamıştır. Sadece ‘Bana verilen vazifeleri hakkıyla topluma iletebilmek için daha aktif kanalları nasıl kullanabilirim?’ kaygısının peşinde olmuştur. Diyanet Televizyonu da işte bu endişenin bir gereği olarak ortaya çıkmıştır.”
“DİYANET TV, 20 YILLIK BİR BEKLENTİNİN ÜRÜNÜ”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Türkiye’de ilk dinî programın 1952 yılında radyoda gerçekleştirildiğini, daha sonra 70’li yıllarda buna televizyon programlarının eklendiğini hatırlatarak, Diyanet İşleri Başkanlığının daha sonraki dönemlerde müstakil programlar geliştirmek suretiyle dinî programlara öncülük ve rehberlik ettiğini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığına televizyon kanalı kurulması yolundaki en büyük isteğin Asya, Avrupa ve Balkanlardaki soydaş ve dindaşlardan geldiğini kaydeden Başkan Görmez, İslâm’ın ve İslâm dünyasının içinden geçtiği süreçler dikkate alındığında hikmetli bir söze olan ihtiyacın evrensel bir ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şöyle devam etti:Tarihe bakıldığı zaman Diyanet İşleri Başkanlığının televizyon kurması, 20 yıl önceden beri dile getirilen bir istek olmuştur. Hatta ilk defa 1952 yılında radyoda zamanın Diyanet İşleri Başkanının bir konuşma yapması istenmiştir. Konuşmadan önce de Kur’an’ı Kerim okunmuştur. Diyanet ile TRT’nin ilk işbirliği de o tarihte olmuştur. Daha sonra 70’li yıllarda televizyon programları başlamıştır. Ancak müstakil olarak programlar geliştirmek suretiyle, ya da var olan programlara rehberlik ederek Anadolu’nun değişik yerlerinde yayın yapan televizyonlara da bunları vermek suretiyle bir öncülük yapılıp yapılamayacağı düşüncesi 20 yıl önce seslendirilmiş, ancak bu şimdi mümkün olabilmiştir. Ben özellikle TRT Genel Müdürlüğüne de bu güzel işbirliğinden dolayı teşekkür etmeyi bir vazife olarak addediyorum. Mühim olan bu tür hayırlı işlere başlamak değil, neticenin hayırlı olmasıdır. İnşallah neticesi de hayırlı olacaktır.”
“DOĞRU DİNÎ BİLGİYE ULAŞMAK, EVRENSEL BİR İHTİYAÇ”
“Toplumun doğru bilgiye, hikmetli bir söze olan ihtiyacı artarak devam ediyor. Sadece bizim toplumumuz değil, gönül coğrafyamızda yaşayan bütün kardeşlerimiz, Orta Asya’da, Balkanlarda ve Avrupa’da yaşayan tüm kardeşlerimiz yeni bir doğru dinî bilgi ile birlikte yüzyıl sonra kendi kimliklerini yeniden oluşturmaya çalışıyorlar. Buna ihtiyaçları var. Doğrusu biz yurtiçinden ziyade yurtdışındaki kardeşlerimizin bu konudaki istekleri ile karşı karşıya kaldık. Yurtdışında 6 milyona yakın millet varlığımız var ve onların buna gerçekten ihtiyacı var. İslâm dininin batıda içinden geçtiği zor bir süreç sözkonusu. İslamofobia dediğimiz, İslâm’ın bir korku olarak kalplere salındığı bir dönemi yaşıyoruz. Hikmetli bir yöntemle, hikmetli bir sözle bu meydan okumalara karşı koyma ihtiyacı var. İslâm dünyasının içerisinde bulunduğu durumu dikkate aldığımızda aslında bu ihtiyaç, sadece İstanbul’da, sadece Türkiye’de milletimizin seslendirdiği bir ihtiyaç değil, ayı zamanda evrensel bir ihtiyaç.”
“MİLLETİMİZ RAMAZANI KENDİ AİLESİNDEN BİR PARÇA OLARAK OLARAK GÖRÜYOR”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, programda Ramazan ayının anlam ve önemi üzerinde de durdu. Başkan Görmez, şöyle konuştu:“Kültürümüzde medeniyetimizde Ramazan, çok ötelerden, yücelerden her yıl gelip kapımızı çalan bir misafirdir ve bize sevinç getirir, müjde getirir. Herhalde sayılacak olursa milletimiz içerisinde onbinlerce belki de yüzbinlerce Ramazan vardır. Çünkü biz onu kendi ailemzden kendi milletimizden bir parça olarak görmüşüz. Tabi bu güzel kutlu misafir eli boş gelmiyor. Birbirinden güzel hediyelerle geliyor. Her sene her mümine Kur’an’ı yeniden getiriyor. Bize imsakı getiriyor ve imsakla birlikte her türlü kötülükten korunmayı öğretiyor. Bize orucun himayesini getiriyor. Bize iftarın sevincini, coşkusunu getiriyor. Bize teravihin huzurunu getiriyor. Bize gecenin teheccüdünü getiriyor. Bize sahurun bereketini getiriyor. Bize fıtır sadakamızı, varlık sadakamızı getiriyor. Bize kadrimizi yücelten, Kadir Gecesi’ni getiriyor. Bize bayramı getiriyor. Önemli olan bayramla birlikte bizden ayrılırken de bizden dolu dolu gitmesidir.”
“RAMAZAN, BİZİ FITRATIMIZA DÖNMEYE DAVET EDER”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şöyle devam etti:İnsanoğlu öyle bir varlık ki kendisine kendisini düzeltmek ve değiştirmek için gelen ilahî kitapları ve dinleri bile değiştirdi. İnsanoğlu böyle bir varlıktır. Onun için Ramazan her yıl, bizi değiştirmeye, kendi özümüze yaklaştırmaya, kendi fıtratımıza dönmeye ve kendi mayamızla bizi başbaşa bırakarak olumlu yönde değiştirmeye geliyor. Ramazan aynı zamanda bizi değiştirmeye gelen bizim içinde kendimizi değişime tabi tuttuğumuz bir okul, bir mektep, bir medrese ve bir üniversitedir. Onun için yapılacak şey, bizim kendimizi Ramazanın bütün ruhaniyetine teslim etmemiz, olumlu yönde değişebilmemiz için kendimizi Ramazana teslim etmemizdir. Ama zamanla insanlar ibadetleri bile değiştirmeye kalkışıyor. Hz Aişe validemizden gelen bir Hadis-i Şerif’te Resuli Ekrem (SAS) Efendimiz ‘Her kim bu dine bu dinden olmayan bir şey sokarsa o bizden değildir.’ diyor. Onun için bid’at diyoruz, hurafe diyoruz. Dolayısıyla Ramazanın müfredatı bellidir, programı bellidir. O müfredata, o programa dışarıdan bir şey katmaya kalkışmak, onun bizi değiştirmesinin önünde kendi kendimiz için bir engel oluşturmak demektir. Son yıllarda özellikle bir şölen havası estiriliyor. Şölen havası, çocuklarımız için, onların Ramazan sevincini doya doya yaşaması için elbette olacak. Ramazanın coşkusu, sevinci elbette olacak. Ama bu, ibadetin sevinci, ibadetin coşkusu olacak. Ramazanı bir karnavala, bir festivale, şatafatlı iftar sofralarına, bir gösteriye ve gösterişe dönüştürmememiz gerekiyor. Ramazanın bu yönüne Resul-i Ekrem (SAS) çok dikkat çekiyor. “Nice oruç tutan kimseler vardır ki tek kârları, aç kalmaktır.’ buyuruyor. ‘Eğer siz, dilinizi kötülükten, kalbinizi, gözünüzü kötülükten korumayacakasanız Allah’ın sizin aç kalmasına hiç ihtiyacı yoktur.’ diyor. Ramazanın bize kazandırmak istediği en güzel vasıflardan bir tanesi de tevazudur. Biz Ramazanla kibirlenmemeliyiz. Oruçla kibirli mümine dönüşmemeliyiz. Şatafatlı iftar sofralarımızla o kibrimzi etrafa yaymamalıyız. Onun için ‘Ramazan bizi değiştirsin, biz ona teslim olalım ama biz Ramazanı değiştirmeyelim, Ramazanın müfredatına, programına asla müdahale etmeyelim.’ diyoruz.
“GÖNÜLLERİMİZDE VE CAMİLERİMİZDE ÇOCUKLARA DA YER AÇALIM”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Ramazan münasebetiyle ilk defa camilere gelen ve cami ile tanışan çocuklara da ihtimam gösterilmesini istedi.
Başkan Görmez, şöyle konuştu:“Ramazan münasebetiyle camilere müdavim olan büyüklerimize, cemaatimize de özellikle bir konuda hatırlatmada bulunmak istiyorum: İlk defa Ramazanın coşkusunu hissederek teravih namazı ile, cami ile tanışmaya gelen çocuklarımız oluyor. Ramazanın o mektep boyutu, bir taraftan da çocuklarımıza İslâm’ın bütün ibadetleri ile tanışma imkanı sunuyor. Bu açıdan da pek çok çocuk, camiye ilk kez teravih namazı ile gider ve cami ile tanışır. Ben özellikle camiye müdavim olan büyüklerimize, camiye ilk defa gelen küçüklerimize özellikle yer açmalarını, onlara çok daha büyük bir ilgi göstermelerini, çok daha büyük bir şefkat ve merhametle yaklaşmalarını, hatta ufak tefek yaramazlıklarına göz yummaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Daha önce sert bulunsa da ben burada yine tekrarlamak istiyorum: Eğer herhangi birimiz cami ile ilk defa tanışmaya gelen çocuklarımızın muhayyilesinde cami ile, namaz ile ilgili acı bir hatıra bırakacak şekilde kendimize hakim olamayacaksak, evimizde teravihi kılmamız daha doğru olacaktır. Ama camiye gidiyorsak o takdirde ilk defa camiye gelen çocuklarımıza çok daha büyük bir itina ile yaklaşmamız, özen göstermemiz lazım. Biz Resu-i Ekrem (SAS)’in minberde hutbe irad ederken kendisine doğru gelen torunlarını kucağına alarak hutbeye devam ettiğini biliyoruz. Hatta namazda secdeye eğildiğinde üzerine çocuk bindiği zaman onun düşmemesi için secdesini uzatan, arkasında çocuk ağladığı için namazı çok kısa kesen, yani camide çocuğun varlığını daima dikkate alan ve ihtimam gösteren bir Peygamberin ümmetiyiz. Onun için camiye ilk defa gelen çocuklarımıza çok büyük bir dikkat ve itina ile yaklaşmamız gerekiyor.”
diyanet.org.tr