Doğu Anadolu Sanayici ve işadamları Derneği (DOSİAD)’ın 10 Ağustosta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olarak gerçekleştirdiği ‘Niçin Erdoğan’ Başlıklı araştırma yayımlandı. Satır başlarıyla milli irade eğiliminin vurgulandığı çalışmada, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde ilk kez cumhurbaşkanının halkın oylarıyla seçileceği, bu ilkte millet devlet buluşmasının yanısıra, halkın feraset, vicdan, irfan ve izanının ifade bulacağı kaydedilerek, ‘ 10 Ağustos sürecinde halkın yüreğiyle sandık buluşacak’ denildi.
TÜRKİYE VE 2053 UFKU
DOSİAD Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aydemir, ‘Niçin Erdoğan’ sunumunda,’Cumhuriyet tarihimizde bir miladı yaşayacağız. Cumhurbaşkanını halkın vekilleri değil, halkın bizzat kendisi seçecek. Demokrası tarihimizde yeni bir çığır açan, Yeni Türkiye ile millet arasında bir köprü oluşturacak bu demokrasi buluşması, süreci ve sonucuyla Türkiye için yeni bir ufuk oluşturacak. Bu tarihi noktada halkımız yüreğiyle aklını birleştirerek, ülkeyi 2053’lere taşıyacak liderini belirleyecektir.’ dedi.
VURGU…
Aydemir, ‘Öncelikle şunu kaydetmek isterim. 12 yıllık bir dönemde Türkiye’de Cumhuriyet Tarihi’nde yaşanmamış, hayata geçirilmemiş ilklerle tanıştıran, ülkeyi içine kapanık bir durumdan dünya vizyonuna sokarak, uluslar arası ölçekte söz sahibi bir konuma taşıyan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın daha ilk turda en az yüzde 70’lere varacak bir çoğunlukla seçileceğinden, feraset sahibi hiç kimsenin şüphesi yoktur. Karizması, tecrübesi, İnsan sevgisi ve halka olan saygı ve yaklaşımıyla Erdoğan kahır ekseriyetin üzerinde uzlaştığı ve yüreğini taşıdığı bir liderdir. Halkımız, 12 yılda çağlar üstü bir yaklaşımla, kendisine hizmetin en mükemmelini sunmuş liderine, kendi vicdan örgüsü içinde vefasını gösterecek, onu seçmekten çok, ona oyuyla şükranlarını sunacaktır. Sayın Erdoğan’ın tarihimiz içindeki müstesna duruşu, onun seçilmesi için kafi ve yeterlidir. Tarihe yön veren lidere tarih de, halk da vefa gösterecektir.”
HATIRLATMA VE HAFIZA TAZELEMESİ
Aydemir, “Biz DOSİAD olarak, ‘Niçin Erdoğan’ başlığıyla vefa temalarını halkımızla paylaşmak istiyoruz. Zira bu seçim tarihi bir dönemeç, tarihi bir karar ve tarihi bir duruşu simgelemektedir. Ana başlıklarıyla Sayın Erdoğan’ın niçin seçilmesinden çok, onun halkın yüreğinde özel bir konumda bulunma sebeplerine atıfta bulunmayı bir görev sayıyoruz. Bunu tarihi bir vecibe olarak görüyor, Halkın irfan ve vicdanıyla vefa ekseninde bir hatırlatma yapmayı vazife telakki ediyoruz’
2001-2014 SÜRECİ
Aydemir, ‘Sayın Erdoğan’ın hizmet adamı olarak tarifi için herkesin 2001-2014 sürecini gözden geçirmesi, hafızasını yenilemesi, hizmet babında vicdanının kabul ettiği duraklarda irfan ve ferasetini devreye sokması mutlaka şarttır. Ekonomiden sanata, spordan siyasete kadar hemen bütün alanlarda kendini tarihi kaynaklarına bağlı kalarak yenileyen 2014 Türkiye’si ile, günü birlik telaşlar için yorulmuş, tüm inisiyatiflerini uluslar arası alanda söz sahibi güçlere terketmiş 2001 öncesi Türkiye’sinin göz önüne getirilmesi, mukayese edilmesi maşeri vicdanımızın harekete geçmesi adına gerekliliktir.
BU SEVGİNİN SEBEBİ NEDİR?
Halkımızın, cumhuriyet tarihimizde örneği ender görülen bir hal ve şekilde Sayın Erdoğan’a niçin sempati kanallarını açtığı, niçin yüreğini ona adadığının muhasebesi iyi yapılmalıdır. Bu sıradan bir hal ve gelip geçici bir heves ve eğilim değildir. Bu ancak yüksek bir kararlılıktır. Bu kararlılığın satır arasında, ‘ insanı eşrefi mahlukat olarak görmek, yaradılanı yaradandan ötürü sevmek, yüreğini halka hizmete adamak vardır. Halka hizmeti hakka hizmet olarak görmek ve bu perspektifte halkı hak için sevmek vardır. Niçin Erdoğan sualinin birinci ve belkide en önemli cevabı, ‘Hak gerçeğinde halkla buluşmak’ Hak için halkla hemhal olmaktır. Halka seçkinci ve elit bir bakışla değil, içinden biri olarak ve muhabbetle bakmaktır. Siyaseti saltanat ve makam için değil, halka hizmet için yapmak ve böylelikle hakkın rızasını elde etmek için yapmakdır. Halkın yüreğindeki Erdoğan fotoğrafının çerçevesi budur.”
BELEDİYECİLİKTEN BAŞBAKANLIĞA ENGİN DEVLET TECRÜBESİ
Aydemir, ‘Biz 2001 öncesi, sağlık alanında yaşanan çileleri, ekonomide IMF ayarlı yoksullukları, ticarette ithalata kilitlenmiş mecburiyetleri, dükkanı ve tezgahıyla kavga eder hale gelmiş esnaflığı, ziraatte toprağıyla küsmüş çiftçinin perişanlığını, turizmde ‘gösterilmiş adreslere’ yönelme zorunluluğunu, eğitimde gençlerin üniversite kapılarındaki umutsuzluklarını, enerjide dışa bağımlılığı, adalette çaresiz hak arayış dönemlerini, ulaşımda köhnemiş sistemi hatırlatmak istemiyoruz.
Sadece ve sadece halkın haliyle mazisini, bugunkü durumuyla geleceğe bakışını irdelemesini istiyoruz. Belediyecilikten Başbakanlığı uzanan bir çizgide bilgi, birikim, tecrübe, hassasiyet ve imanını halka hizmetle buluştururak, halkını sıradanlıktan farkındalığa taşıyan bir lidere hakkının teslim edilmesini, tarihi bir vecibe olarak sunuyoruz.
ERDOĞAN MODELİ..
İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde, Avrupa ülkelerinin bile örnek aldığı ‘Erdoğan Modeli’nin topluma taşıdığı hizmet değerlerinin göz önüne getirilmesini bekliyoruz. Başbakanlığı sürecinde, 2011’e kadar alalade ve gündelik siyaset anlayışını yerle bir ederek, imanı, bayrağı bir millete yalnız ve yalnız samimi hizmet anlayışı taşıyan dünya liderine milli imanla, cumhurbaşkanlığı seçiminde yalnız oyun değil, gönüllerin sunulması vecibesinin yerine getirilmesini talep ediyoruz.
2001’e kadar ‘öğretilmiş’, ‘belletilmiş’ ve belki de ‘kurgulanmış’ çaresizlik içine terkedilen halkın, 2001-2014 sürecinde yeniden, bir lider önderliğinde, imanını tazeleyerek kendine gelişi ve aslında diriliş destanını 2053’lere taşımasını, aynı kıbleye yönelmişlerin bir sadakat göstergesi olarak Erdoğanla yüreğini buluşturmasını siyasi namus olarak tarif ediyoruz.’
TOPLUMUN TÜM DİNAMİKLERİYLE BARIŞIKLIK VE ORTAK KABÜL GÖRMESİ
Aydemir, ‘Hatırlayınız..inancın sorgulandığı ve inananların ötekileştirildiği dönemleri.
Camilerin ayak kokusuyla özdeşleştirilerek tarif edildiği talihsiz zamanları. İnancının gereğini yerine getirenlerin dışlandığı vakitleri..Hatta inanmanın çağdışı bir yaklaşım olarak dayatıldığı, camilerin devletle küstürüldüğü yılları..
’Kabe arabın olsun, Çankaya bize yeter’ fikri cinnetlerinin toplumun tüm katmanlarına yayılmaya çalışıldığı devirleri..Başını inancı için örtenlerin, ‘ucube’ olarak vizyona taşınmaya uğraşıldığı hezeyan süreçlerini..Hatırlayınız..
Tüm inanç argüman ve yaklaşımları sadece musalla taşı önünde taziye sunmak olanların, camiye ve ondan beslenen fikirlere yabancı kalmalarını..Dahası halkı da yabancılaştırmaya çalıştıkları anları, ayları, yılları..
Toplumun düşünce ve inanç noktasında ortak kabul gösterdiği tüm dinamiklerin maşeri hafızadan silinmeye çalışıldığı kayıp yılları hatırlayın..
Ve hafızanızın belkide silmeye çalıştığı, halkın iman, fikir ve teşebbüs gücünün elinden alındığı dönemlerden sonra bugüne bakın ve görün..
Toplumun inanç, fikir ve teşebbüs dinamiklerinin ortak kabul gördüğü, barışık hale geldiği bugünlerin, hangi yüksek maliyet, çaba ve imanla sağlandığını aklınıza getirin ve hakkı teslim edin..”
TEŞEBBÜS, DÜŞÜNCE, İNANÇ HÜRRİYETİ VE MÜELLİFİ..
Aydemir, ‘Sayın Erdoğan’ın halkın önünde açtığı, bir milat olarak teslim ettiği bu ufuk döneminin en bariz tanımı, ‘Ötekileştirilmeye çalışılan hakla demokrasinin, kabından taşması, izan, irfan, vicdan ve yüksek terbiyesini sergilemesi kayıt altına alınmış milletle devletin buluşması’ olacaktır. Herkes için demokrasi ve milletin hizmetinde bir devlet sürecinin öyküsünde bir destansı duruş ve imanlı bir üslup vardır. Ve bunun en beliğ doruk noktası da Tayyip Erdoğan’ın kişiliğidir.
‘Biz bu yola kefenimizle çıktık’ samimiyetinin ifade bulduğu ve belkide ileri demokrasi adına bir kahramanlık olarak tarif bulacak Erdoğan duruşudur..
İnananların çok sıradan insanlar olarak görüldüğü, hatta inançlarını tarif eden isimlerine göre tasnif edildiği, başörtülüye devlet kapılarının kapatıldığı, inancının gereğini yerine getirenlerin adam yerine konulmadığı vakitlerden, bugünlere varışın hikayesi, derin bir iman, yüksek bir irfan ve çağlar ötesi bir izanın eseridir. Ve bu eserin müellifi de mimarı da Erdoğan’dır. Sırf bu gerçek bile, Türk-İslam Dünyasının ender kaydettiği bir lidere vefa vaktinin geldiğini göstermektedir..Ve vakit bu lidere sadakat vaktidir..”
NE İDİK, NE OLDUK… YA DA ERDOĞAN’IN UFUK VE DEVLET ADAMLIĞI
Aydemir, ‘Ne idik? 786 bin kilometrekare içinde, kendi gücünü kendine bile ifade edemeyen, inancı, ufku, öngörüleri, hayalleri, tarihi sindirilmiş sınırlandırılmış bir millet.. İradesini sadece ve göstermelik bir şekil ve halde seçimden seçime gösteren ve seçimden seçime hatırlanan bir halk..Şanlı mazisini adı, yaşatsısı ve duruşuyla ifade etmesi yasaklanmış bir halk..
Geleceğine dair tüm fonksiyon, işlev ve düşünceleri belirli ve dar bir kalıba sığdırılmaya çalışılan bir halk.
Dahası oyuyla belirlediği vekil önünde bile asıl olduğunu ikrar edemez hale düşürülmüş bir halk.
Kıyafetinden düşüncesine, imanından ameline kadar insani tüm telakki ve edası sorguya mecbur hale getirilmiş bir halk..
Ufuksuzluk, vizyonsuzluk ve sıradanlık..
Eziklik, siliklik ve içine kapanıklık..
Sadece dualara teslim edilmiş özlemler, hayaller ve dilekleriyle halk..
Daha acı tarifiyle insan olmaktan öte, seçkinler ve elitler tarafından ‘yığın’,’kalabalık’ olarak görülen halk..
Kendi, inanç, hayal, düşünce ve özlemlerini belirli elitlere harcetmeye mecbur bırakılmış bir halk…
Yani ‘Seçkinler’ ve ‘ötekiler’
Kabul ediniz ki böyle idik..
GERÇEKLE BULUŞMA
Hemen herkesin imanıyla karşılık vermesi gereken ise ‘Ne olduk’ gerçeğidir..
Bu karşılık ya da cevap halkın bir gerçekte, değişmeyen bir adreste buluşmasıdır, yani Erdoğan’yla yüreğini birleştirmesidir.
Her türlü inancının gereğini yapabilen, her şekilde düşünce ve öngörüsünü ifade edebilen, her hayali için yol bulabilen, her teşebbüsü saygıyla karşılanan, imanı gereklerine hizmet edilen bir halka varışın önderi, tüm aklı selim sahiplerinin teslim edeceği gibi, Recep Tayyip Erdoğan’dır.’
VİCDANINIZ NE DİYOR?
Aydemir, ‘Bir vakitler, yine sistemin dayatmacıları olan elitin, seçkinlerin tarifiyle, en yüksek mertebesi ‘çarıklı erkan’ olan halk, bugün ‘Önce insan’ odağında eşrefi mahlukata layık hizmetlere muhatap olarak düşünülür ve iradesi devlet ve milletin yol haritası halinegetirilmişse, merhum Ahmet Kabaklı’nın tarifiyle aynı kıbleye yönelmiş milletin ‘Temellerinin duruşması’ yapılarak itibarı iade edilmişse, bunun ardında, ‘bir iman adamı’’ ‘Hak çerçevesinde halka bakan bir hizmet sevdalısı’, öngörü ve hizmetleri 15 asırlık bir yüce davanın sevdası olan lider aranmalıdır. Bu lider elbette ve elbette hakkıyla Erdoğan’dır.
TESADÜF MÜ, İMANLI BİR HAREKET SONUCU MU?
Çok değil, bundan on iki yıl evvel, çıkanın yanacağı kırmızı çizgilerle hudutu belirlenmiş halktan, kırmızı çizgisini kendi tarihi birikim ve imanıyla ifade edebilecek bir halka varışın tesadüfen ve sıradan bir durum olmadığını, vicdanı olan herkes ve her kesim elbette teslim edecektir.
Biz geçmişte imanı prangaya vurulmuş bir halkın acılarını elbette tazelemek istemeyiz.
Ancak nereden nereye geldiğimizi, hangi adreste devlet-millet buluşmasının gerçekleştiğini de hatırlatmayı vefadan beslenen vicdanlara hatırlatmayı tarihe karşı bir vazife, mamtaz bir simaya sadakat ve benliğimize saygı olarak gördüğümüzü vurgulamak isterim.’
BİR ANEKDOT
Burada bir anekdotu hatırlatmak da yarar görüyorum..
12 Eylülle gelmiş bir dayatma hareketinin öncüsü , milli iman, vicdan ve izanın adresi halindeki erzurum’da halka, hem de herkesin oruçlu olduğu bir zaman diliminde şöyle diyordu: ‘Eskiden kadınlar başlarını yemeğe saç telleri düşmesin diye örtüyordu. Şimdi kuaför var, başörtmenin gereği kalmadı’ diyordu..
Halkın özlemini iradesine dönüştürerek, liderliğine taşıdığı, 12 yıllık diriliş hareketinin önderi ise, yine aynı şehirde, ‘inancı gereği başını örten analarımız, bacılarımız, kardeşlerimize saygı duyuyoruz. Devlet herkesin olduğu gibi onlarında hizmetindedir’ diyordu.
O HAYIR DEDİ.. DAYATMAYA HAYIR
İnananlara kamunun açılma devrimini tarihe kazıyan ve toplumda inanan, inanmayan herkesin hoşgörü, saygı ve sevgi ortamında buluşmasını sağlayan bu liderin adı tek..
Milli irade bu lideri Recep Tayyip Erdoğan olarak tarif ve kabul ediyor..
İnanların öndeki tüm engelleri, bir daha geri dönmeyecek şekilde tarihe gömen önderi Recep Tayyip Erdoğan olarak seslendiriyor.
‘Niçin Erdoğan’ sualinin cevabını böyle veriyor..’
BİR ZAMANLAR BİZ DE MİLLET HEM NASIL MİLLETMİŞİZ ÖZLEMİ..
Aydemir, ‘Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz’ diyor merhum Akif.. Bir zamanlar dört kıtaya adaleti, iyiliği, doğruluğu ve hakkı taşıyan bir millet olduğumuzu unutturmaya çalışmışlardı.
Dünya koşuyorken, biz ecdadımızın heyecanını önümüzdeki asırlara taşıyamıyor, yerimizde saymaya zorunlu bırakılıyorduk..
İslam alemi, şirazesi kopmuş bir halde, kendisine yön verecek, ufuk çizecek bir lideri arıyordu..
Ne ki, Fatihçe düşünmek, Kanunice üsluba bürünmek gericilikle yaftalanmıştı.
Küresel güçlerin, küresel taşeronu haline gelmiş, kendi benliğimizi inkara yöneltilmiştik.
Gerek Türk ve gerekse İslam alemi kısır döngülere mahkum kalmış, islam ülkeleri arasında dayanışma, ortak ülkü ve hedeflerde buluşma imkansız hale dönüştürülmüştü.
NELERİ YİTİRMİŞTİK NELERİ…
Hatırlamalıyız..
Ne ortadoğu politikamız, ne Avrupa yaklaşımımız vardı..
Uluslar arası alanda dayatılan kabüllerle idare etmeye mecburduk..
12 yılılk süreçte belki de en önemli zihni reform bu alanda hayata geçirildi..
Yeryüzüne adaleti ve hakkı taşıyan millet yeniden uyandı..
Sudan’dan Somali’ye, ürdün’den Maldivlere, Endonezya’dan Tunus’a, söyleyecek sözü, çizeceği hedef, göstereceği ufuk, taşıyacağı adresi olan bir Türkiye’de yeniden uyandık..
Hepimiz Musır, Hepimiz Filistin, hepimiz Somali olduk..
Filistinlilerin gözyaşlarını, Somalililerin feryatlarını, Mısır Rabia meydanından yükselen nidaları duyan ve onların imdadına koşan bir Türkiye var artık..
Bu yükselişin sırrı, bir milletin kendi imanıyla yeniden buluşmasıdır..
Ve bu imanın ifade edilişine yol açan bir liderle milli iradenin özdeşleşmesi…
Ertuğrul, Osmangazi,Fatih, Süleymanların yeniden hayat bulmasıdır…
Daha beliğ bir ifadeyle:
‘Türk-islam aleminin umuduna kavuşmasıdır’
ONE MİNUTE’LERİ NE KADAR ÖZLEMİŞTİK..NE KADAR..
Aydemir, ‘Küresel dayatmalara ‘one minute’ diyebilecek yüreklerin suskun olduğu, ya da susturulduğu devirleri bir hatırlayınız..
Türkiye’ye sığınmış azeri kardeşlerimizin, bile bile küresel siyaset uğruna ölüme teslim ediliş dönemlerini unuttuk mu?
Ya da kendi devletini kurmak, insanca yaşamak, evrensel insan haklarıyla buluşmak adına haykıran filistinli kardeşlerimizin ‘terörist’ diye adlandırıldığı devirleri hatırımızdan mı çıkardık?
‘Ne Şam’ın şekeri, ne arabın yüzü’ ifadesiyle islam aleminin alay edilerek dışlandığı yılları aklımızdan attık mı?
Peki şimdi neredeyiz?’
ÇARESİZLERİN ÇARE KAPISI TÜRKİYE SÜRECİ
Aydemir, ‘Ortadoğu başta olmak üzere, Tüm islam aleminin değerleriyle, saygınlığıyla dünyaya hatırlatılıp kabul ettirildiği bu dönemin banisi kimdir?
Çaresiz islam alemi için sadece ağlayan bir milletten, çaresizlerin çaresi haline gelen bir Türkiye’nin oluşturulmasını kim sağlamıştır?
Ekmeğini Somalili, Mymarlı kardeşleri için bölen ve bunu sınırlar ötesinde yardımlarıyla ifade eden bir duruma geliş sürecini kim sağlamıştır?
Türkiye’nin Uluslararası düzeyde bir saygınlık kazanmasında kimin mührü vardır?
Dünyanın mevcut konjonktüründe ortadoğu başta olmak üzere çözümcü yaklaşımlar sunan ve bunu hayata geçiren Türkiye’ye dönüşümde kimin mührü görülmektedir?
Tüm bunlara vereceğiniz cevabın içinde eğer hala niçin Erdoğan şüphesi varsa, aynı lisanı konuşmuyor ve aynı halde buluşmuyoruz demektir ki..
Bu tarihe de, dünyayada zül olacaktır..
Ve bu milil irfan ve vicdanın buluşacağı adres değildir..
Ve asla değildir…’
UNUTMAYALIM..
Aydemir, ‘Niçin Erdoğan sulanınin bir diğer cevabı da, ‘Nabucco, TANAP, BTC gibi küresel hacim, çap ve içerikteki projeleri artık hayal ediyor değil, projesini bizim hayata geçirmemizdir..
Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu gibi, tüm dünya dikkat ve ilgisinin yoğunlaştığı devasa projelerin altında imzamızın olmasıdır.
Tarihi ipek Yolu’nun yeniden diriliş rüyasının gerçeğe dönüşmesidir..
Irak’tan Çin’e, Almanya’dan ABD’ye kadar dünyanın hemen tüm ülkelerine insanımızın projelerini taşıması, küresel ekonomide güçlü, söz sahibi bir Türkiye vizyonunun sahnelenmesidir.
Borç alan bir ülkeden, borç veren bir Türkiye kredisine kavuşulmasıdır..
Dünyanın her yerinde, uluslararası boyuttaki tüm girişimler için ‘Türkiye ne der’ anlayışının kabül görür hale getirilmesidir.
Danışılan, ufkuna ihtiyaç duyulan, gücüne muhtaç olunan bir Türkiye’nin, Dünya sahnesinde varlığını kabul ettirmesidir..
Afrika’da, Asya’da çaresizllik içine düşürülen, aynı imanı paylaştığımız ülke ve insanların ‘kimim var’ acizliğinden, ‘artık Türkiyem var’ çaresini bulmasıdır.
Ve Türkiye’nin değerleri, potansiyeli, imkan, kabiliyet ve cesametiyle yüzleşerek, Dünya’da artık ‘ben de varım’ demesidir..’
BİR VAKİTLER…
Aydemir, ‘Gençlerimiz Üniversiteye girmek için harcadıkları emeklerin zayi olması karşısında suskunluğa, hayatlarının kararması karşısında çaresizliğe, umutsuzluğa mahkum değil miydi? Türkiye’de sayısı bir elin parmakları kadar olan, ancak imkanı iyi olan gençlerin gireceği üniversitelerimiz önünde, yüzbinler ah çekmiyor muydu?
SSK’lımız, Bağkurlumuz, emeklimiz, çalışanımız en temel hakkı olan sağlık hizmetlerini alabilmek için kuyruklarda ömürlerini tüketmeye mecbur bırakılmamış mıydı?
Avrupalının dünyanın herhangi bir köşesinde kendi insanına ambulans uçaklarla ulaşmasına gıpta etmiyor muyduk?
Uçağa binmek dar gelirlinin, ücretlinin ancak hayal edebileceği bir konumda değil mi idi?
Ülkemizin tüm üretim dinamikleri durmuş, atıl bırakılmamış mıydı?
Turizmde zenginliklerimizden kendimiz bile mahrum değil miydik?
Uluslar arası ölçekte sportif, ekonomik, tarımsal organizasyonların ülkemizde yapılması bir hayal halinde değil miydi?
Ülke ekonomisini ayakta tutmak için küresel odaklar önünde el oğuşturan, temanna çakan bir ülke konumumuz yok muydu?
Nerelerde ve ne haldeydik..
YA ŞİMDİ..
Karadan gemi yürüten Fatih’in torunları, denizler altından ‘Marmaray’ yürütüyor artık..
On üniversitesi olan ülkede iki yüze yakın yüksek öğretim kurumu her ilde, ilim, irfan dağıtıyo, gençlere kapılarını ardına kadar açıyor..
Ameliyat olmak için doktora para vermek zülünü yaşayan insanımız Şehir Hastanelerinde, Sağlık kampüslerinde sadece kimliğini vererek tedavi olabiliyor.
Eskiden merkezden çevreye doğru verilen eğitim hizmetleri artık eşit ve adil bir dağılımla çevreden merkeze ‘Eğitim kampüsleri’yle sunuluyor.
Olimpiyatlar başta olmak üzere tüm uluslar arası büyük organizayonlarda adres olarak gösterilen bir Türkiye var..
HAYAL’DEN GERÇEĞE..
Her şehri havaalan ve limanlarına kavuşmuş Türkiye’de hava ulaşımı artık hayal değil..
Hızlı trenler zaman ve mesafe kavramını ötekileştirdi..
Otoyolların sadece birkaç metropolde olduğu Türkiye’den, baştan başa otoyollarla donatılmış bir Türkiye ulaşım vizyonuna kavuştuk.
Ovitler, Cankurtaranlar, Bolular, Koplar artık, emsali ancak çok gelişmiş birkaç ülkede görülebilen geçitlerle ulaşım imkanı veriyor.
Mezrada hastalanan çaresiz insanımız için ‘hava ambulans’ları hizmet dağıtıyor..
Dar gelirli, yoksul artık sahipsiz değil..Devlet imkanlarını halkıyla, yoksuluyla paylaşıyor..
Belediyeler kanalizasyon, yol ve su hizmetleri gibi dar kalıba sığdırılmış rutinden, büyük yatırımlara, insanca yaşama şimkanları sunan hizmetlere odaklanarak, halkla bütünleşiyor..
İş ve meslek edinme artık torpille değil, İŞKUR’un önderliğindeki kurslarla, isteyen herkese sunuluyor..
Belediyeler için yol haritası olan ‘Erdoğan Modeli’ ile çevre ve şehircilik yatırımlarında şehirler yarışıyor.
Köhneliğe terkedilmiş şehirler, tarihlerini çağdaş mimari örgüsü içinde kentsel dönüşümle ifade edebiliyor..
Toprağına küsmüş çiftçi, devlet destekleriyle toprağıyla barışıyor, üretime yoğunlaşıyor.
Esnaf, tezhahı, tornası ve dükkanında atılım ve yatırım hesapları yapıyor..
Doğan her çocuk sağlık sigortasıyla, eğitim imkanlarıyla, sağlık hizmetleriyle devletin koruması altında artık..
Her yerde, her işte yeniden bir diriliş var..
Yüzyıllık bir rüya..
Yüzyıllık bir hülya..
Yüzyıllık bir umut..
Devlet her alanda milletiyle bütünleşiyor..
Kaynaşıyor..
Buluşuyor…
Bu reformların altında tek ve değişmez bir imza var..
Recep Tayyip Erdoğan..’
Aydemir, ‘ Azeri Şair Nebi Hezri’nin Anası için yazdığı bir şiir var..
Diyorki Hezri şiirinde,
‘Çetine düştüm mü, onu anıram..
Anıram..
Sanıram,
Kanatlanıram..
O menim arhamda bir dağ kimindir’
Sözün özü..
Artık Türkiye’de milli iradenin, halkın tek kanati var Erdoğan için:
‘O bizim arkamızda bir dağ gibidir..’