MURAT HOROZ
İSTANBUL (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in (BM), Esed rejimine her gün onlarca, yüzlerce insanı öldürme konusunda cesaret verdiğini belirterek, BM’nin adalet üzerine reforme edilmesi gerektiğini vurguladı. Erdoğan, “20 yıl önce yüzbinlerce insanın katline seyirci kalan BM’nin, bugün Suriye’de de acizlik içinde olduğunu görüyoruz” dedi.
Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü (KDK) ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) işbirliğiyle düzenlenen “İstanbul Küresel Forumu”, İstanbul Kongre Merkezi’nde başladı. “Adalet” temasıyla toplanan İstanbul Küresel Forumu’na Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile çok sayıda ülkeden temsilci katıldı.
Forumun açılış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan, adaletin sadece bireylerin huzuru ve güvenliği için değil, toplum düzeninin ve yönetimlerin bekası bakımından da hayati öneme sahip bir kavram olduğunu söyledi. Erdoğan, forumun zamanlamasına da dikkati çekerek, “Bölgemizde ve dünyada etkileri derinden hissedilen çok yönlü ve güçlü değişim, dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Bunun yanında 5. yılına giren küresel ekonomik krizin özellikle batıda giderek derinleşen siyasi, sosyal ve ekonomik yansımalarına şahitlik ediyoruz. Yine aynı şekilde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan tarihi dönüşümlerin çok boyutlu etkilerini yakından hissediyoruz. İç içe geçmiş tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik boyutları bulunan değişim dalgasını anlamak için dikkatle üzerinde durmamız gereken hususlardan birinin de adalet olduğunu düşünüyorum” dedi.
Erdoğan, Mevlana’nın adalet tarifini paylaşarak, adaletle zulüm arasında ince bir sınır olduğunu belirterek, “Bizler bu sınırın adalet tarafında yer almayı şiar edinmiş kişiler olarak burada buluştuk” ifadelerini kullandı.
Partisinin adında da “adalet” kelimesinin yer aldığına işaret eden Erdoğan, aynı şekilde dünyanın pek çok yerinde ismini adalet kavramından, adalet özleminden alan partiler bulunduğunu söyledi. Erdoğan, “Biz partimizin adına adaleti koyarken, ülkemizin genelinde 42 bin kişiyi kapsayan bir kamuoyu araştırması yaptık. Onun neticesinde partimizin adının adalet ve kalkınma olmasına karar verdik. Çünkü o özlem demek ki adeta ülkenin genelini kapsıyordu. Bu durum tesadüf veya küresel bir moda anlayışından kaynaklanmıyor. Bu durum bütün insanlığın adalet özlemi içinde olduğuna, adalet arayışı peşinde olduğuna işaret ediyor” şeklinde konuştu.
Erdoğan, insanlık tarihinde destansı mücadelelerin neredeyse hepsinin zulme başkaldırı için, adaleti tesis etmek için girişilen çabaların ifadesi olduğunu belirterek, “Yakın tarihe baktığımızda şunu göreceğiz; Gandhi’yi, Mandela’yı, Malcolm X’i, Aliya İzzetbegoviç’i görürüz. Bu muhteşem mücadele adamlarının zulme başkaldırmakla talep ettikleri şey kendi toplumlarının nezdinde bütün insanlık için adalet değil miydi? Filistin’de İsrail buldozerlerinin paletleri arasında parçalanarak katledilen Rachel Corrie zulme karşı adaletin safında yer aldığı için orada değil miydi?” dedi.
“BM’NİN ADALET ÜZERİNE REFORME EDİLMESİ ŞART”
İnsanlık var olduğu sürece dünyada zulmün eksik olmayacağını ve dolayısıyla da adalet arayışının da asla son bulmayacağını belirten Erdoğan, “Adaletin safında yer alanlar daima hayırla, minnetle yad edilirken, zalimler zulüm uygulayanlar lanetle, nefretle anılmaya devam edecek” ifadelerini kullandı.
Başbakan Erdoğan, küresel düzeyde yaşanan değişim sürecinin en önemli boyutlarından birisini siyasi ve ekonomik adaletsizliklerin oluşturduğunu belirterek, günümüz dünyasında adaletsizliğin yapısal bir hürriyet kazandığını söyledi.
BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere pek çok uluslar arası kuruluşun işleyişinde bu yapısal adaletsizliğin açıkça görüldüğünü kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
“Kimse BM’nin yapısının adil bir anlayış üzerine bina edildiğini söyleyemez. 5 tane daimi üye, 10 tane geçici üye. 10 tane geçici üyenin bir anlamı var mı? 5 tane daimi üyeden bir tanesi çıkıp hayır dediği zaman mesele bitiyor zaten, oradan karar çıkarmak mümkün değil. Öyleyse BM niye? BM’nin reforme edilmesi, adalet üzerine reforme edilmesi şart. Bunun çözülmesi lazım. Bu konuşmayı BM Genel Kurulu’nda da yaptığım için rahatım. 5 üye ne derse o oluyor. Demek ki dünyayı bu 5 üyenin insafına bırakmış durumdayız. Peki, bu 5 üyenin inancından, etnik yapısından, düşüncesinden başka dünyada yapı yok mu, bakış yok mu? Var. Peki, bu küresel yapıyı, bu tüm insanlığı kapsıyor mu bu temsil. Verilecek cevap hayır. Öyleyse BM’nin reforme edilmesi şart. Uluslar arası barış ve güvenliği emanet ettiğimiz BM Güvenlik Konseyi, maalesef geçtiğimiz yüzyıldan kalan güç dengelerine mahkum edilmiş durumda. Eski düzenin hamileri sorumluluğu diğer ülkelere yüklemeye çalışırken karar alma mekanizmalarını kendi kontrollerinde tutmaya devam ediyorlar. Dünyadaki siyasi ve ekonomik değişimlerde giderek artan sorumluluk üstelenen ülkelerin bu süreçleri etkileyen karar alma mekanizmalarından ısrarla uzak tutulmalarını kabul etmemiz mümkün değil. Bilhassa yükselen güç olarak ifade edilen Türkiye, brezilya, Hindistan, Endonezya gibi ülkeler için bu adaletsiz işleyiş sürdürülebilir olmaktan çıktı.”
“BM, SURİYE’DE ACİZLİK İÇİNDE”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslar arası kuruluşlarının yapılarının değişme zamanı geldiğini ifade ederek, Suriye’deki olaylar karşısındaki tutumu nedeniyle BM’yi eleştirdi. Erdoğan, “Suriye’de 20 aydır bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden insanlık dramına bütün çabalarımıza rağmen BM Güvenlik Konseyi müdahale etmemiştir. Şu anda Suriye’de 30 bini aşkın insan öldürülmüştür, yediden yetmişe, kadın erkek demeden. 250 bin insan ülkesinin dışındadır. Bunun 100 bini şu anda Türkiye’de. Bu kardeşlerimiz bizim misafirimizdir. Ülkesinin içinde 2,5 milyon Suriyeli evlerinden ayrı yerlerde kaçak göçek yaşamaktadırlar. Her an korku içindedirler” dedi.
“Bu Esed rejimine her gün onlarca, yüzlerce insanı öldürme konusunda cesaret veren, adeta yeşil ışık yakan bir tutum var ortada. Bu tutum nedir? Bunun kaynağı nerede?” diyen Erdoğan, uluslararası kuruluşların sesinin ciddi anlamda çıkmadığını vurguladı. Başbakan Erdoğan, “Sıradan bazı ifadelerle günü kurtarmanın hiçbir anlamı yok. Burada olması gereken neyse bunun yapılması gerekiyor. Eğer biz 5 tane daimi üyeden bir tanesi, iki tanesi ne der diye beklersek o zaman Suriye’nin akıbeti gerçekten çok tehlikeli ve insanlık, tarihe bunu unutulmayacak ifadelerle kazıyacaktır” diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 20 yıl önce Balkanlar’da, Saraybosna’da, Srebrenitsa’da ve Tuzla’da yüzbinlerce insanın katline seyirci kalan BM’nin, bugün Suriye’de de acizlik içinde olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“20 yıl önceki bu gaflet uluslararası toplumun soğuk savaşın bitimiyle ortaya çıkan sorunlarla hazırlıksız yakalandığı şeklinde izah ediliyordu. Peki, bugün Suriye konusunda sergilenen acizliğin, adaletsizliğin nasıl bir açıklaması olabilir. Suriye’deki olaylar karşısında etkin bir politika ortaya koyamayan Güvenlik Konseyi’nin, dünyanın diğer bölgelerindeki mağdurlar, mazlumlar nezdinde hızla meşruiyetini kaybettiğinin bilinmesini istiyorum. Adalet Suriye halkının da hakkıdır. Adaleti tayin yetkisi Esed’in değildir, Suriye halkınındır. Suriye’de yaşananlar bu ülke halkının özgürlük, refah hak mücadelesinden başka bir şey değildir. Türkiye bölgeyi ve giderek dünyayı giderek tehdit eden bu sorun karşısında en baştan beri adalete, hakkaniyete, kardeşlik hukukuna uygun bir politika izlemiştir, izlemeye devam edecektir. Uluslararası kuruluşlardan da biran önce aynı adaletli, hakkaniyetli, duyarlı tutumu benimseyip gereğini yapmasını bekliyoruz.”
Suriye’deki kayıpları sadece istatistiki bir bilgi olarak gören anlayış değişmedikçe, insanlığın vicdanının huzur bulamayacağını anlatan Erdoğan, “Suriye’de her gün onlarca, yüzlerce insan ölürken, hala bu durumdan nasıl bir çıkar sağlayabilirim düşüncesiyle hareket edenler bulundukça, insanlığın yüzü kızarmaya devam edecektir. Masum çocukların, kadınların, insanların kanı kirli siyasi hesapların üzerinden akıp gitmeye devam ettikçe, kimse huzur bulamayacaktır” ifadelerini kullandı.
“ADALETİ TÜM ALANLARDA SAĞLAMAK DURUMUNDAYIZ”
Erdoğan, aynı şekilde terörizmle mücadelede de “senin teröristin, benim teröristim” ayrımı yapanlar oldukça kimsenin kendi geleceğinden emin olmayacağının altını çizdi. “İnsan hayatı karşısında ortak değerler ve politikalar oluşturup, uygulayamayan küresel düzenin adalet, hakkaniyet, özgürlük iddiası inandırıcı olabilir mi?” diye soran Erdoğan, “Bunun için dünyanın bilhassa uluslararası düzende belirleyici konumda olan ülkelerin ve kuruluşların yapısal reformlarla beraber köklü bir zihniyet değişimine ihtiyaçları olduğunu düşünüyoruz. Adaleti siyasi karar alma mekanizmaları ile beraber ekonomide, sosyal konularda, kültürel iliklilerde ve hayatın diğer tüm alanlarında da sağlamak durumundayız” dedi.
Gelişmiş ülkeler diye ifade edilen karar mekanizmalarını ellerinde bulunduran devletlerin, dünyada ağırlık merkezlerinin artık değiştiğini, yeni ağırlık merkezleri ortaya çıktığını kabul etmek mecburiyetinde olduklarının altını çizen Başbakan Erdoğan, “Batı artık dünyanın tek merkezi değildir. Kuzeyi ile, güneyi ile, doğusu ile dünya çok merkezli yapıya dönüştü. Bu gerçekte sadece siyasi çerçeveyle sınırlı değil. Aynı şekilde ekonomik olarak dünya yapısal bir dönüşüm içinde” şeklinde konuştu.
Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemin ekonomik dengeleri üzerine kurulan kurumların artık ihtiyaca cevap veremez hale geldiklerini de belirterek, “Burada da daha adaletli, daha hakkaniyete uygun bir kurumsal dönüşüme ihtiyaç var” dedi.
Bugün dünya nüfusunun yarısının günde 2,5 dolarla yaşamak durumunda olduğunu, her yıl 2,5 milyon çocuğun sırf aşılanmadığı için hayatını kaybettiğini, 120 milyon çocuğun ise herhangi bir eğitim imkanından mahrum şekilde hayatını sürdürdüğünü dile getiren Erdoğan, BM tarafından büyük umutlarla ilan edilen bin yıllık kalkınma hedeflerinin insanlığın büyük bölümü için uzak göründüğünü kaydetti.
Erdoğan, Türkiye’nin az gelişmiş ülkelere yönelik bu yıl ki kalkınma yardımlarının tutarının 1,5 milyar dolara ulaştığını belirterek, “Biz az gelişmiş ülkelere yardım elimizi uzatmayı vicdani sorumluluğumuzun gereği ve insanlığın adalet özlemini giderek giderecek bir misyon olarak görüyoruz” dedi.
“Dünyamızı dini inanışlar üzerinden bölmeye çalışanlar her şeyden önce bu barış ve adalet arayışına zarar veriyorlar” diyen Erdoğan, Avrupa’da ekonomik ve sosyal şartların ağırlaşmasına bağlı olarak aşırı unsurların etkinliklerinin artmasının yabancı düşmanlığını ve özellikle İslamafobiyi kaygı verici boyutlara taşıdığını kaydetti. Erdoğan, benzeri sürecin 11 Eylül saldırıları sonrasında da ABD’de yaşandığını belirterek, şöyle devam etti:
“Amerika ve batılı ülkeler İslam ile terör ve şiddeti özleştirmek gibi vahim bir hataya düşerek kendi vatandaşları arasında Müslümanlarla ilgili önyargılar oluşmasına yol açıyor. İslamafobi bir başka açıdan ırkçılığın tezahürü olarak görülüyor. Bu çarpık anlayış sadece batılı ülkeler için değil, bütün dünya içinde giderek büyüyen bir tehlike haline geldi. Kelime anlamı itibariyle barış yani silm barış anlamına geliyor. Barış anlamına gelen bu kelimeyi dolayısıyla bu dini terörle özdeş hale getirme gayreti içerisine girenler aslında dünyadaki terör anlayışına terörizme destek veren anlayışlardır. Her dinin her inancın mensupları arasından teröristler çıkabilir ama o inancın içerisinden o düşüncenin içerisinden bir teröristin çıkması o dinin terörizmi teşvik ettiği anlamına gelmez. Her iki taraftaki unsurlar bu şüphe ve kutuplaşma ortamını genişletmek derinleştirmek için her türlü çabayı gösteriyorlar. İslam’a ve peygamberimize hakaret içeren bu haliyle nefret ve kışkırtma aracı olmaktan başka bir şey gütmeyen bir filmden dolayı yaşananlara hep birlikte şahit olduk. Masum insanları yönelik şiddeti hiçbir şekilde kabul edemeyiz, mazur göremeyiz ama düşünce özgürlüğü adı altında Müslümanların inançlarına kutsal değerlerine hakaret edilmesini de aynı şekilde kabul edemeyiz.”
“BİZİMKİ SİPARİŞ ÜZERİNE BİR İMAN DEĞİLDİR”
İslamafobi eğilimleri kullanılarak nefret suçları işlenmesine, adalet ve hakkaniyet ilkelerini benimsemiş hiçbir devletin izin veremeyeceğini ve vermemesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, bu tür olayların sadece vukuu bulduğu ülkeleri etkilemekle kalmadığını, bütün dünyanın barış ve istikrarını tehdit edecek boyutlara ulaşabildiğini söyledi. Erdoğan, “Biz sevgili peygamberimizin peygamberliğine iman ettiğimiz gibi Hz. İsa’nın da peygamberliğine iman ederiz, Hz. Musa’nın da peygamberliğine, Hz. Davud’un peygamberliğine de iman ederiz. Farklı inançlarda olanlar iman etmeseler de biz iman ederiz. Çünkü bizimki sipariş üzerine bir iman değildir, bu inancımızın gereğidir” ifadelerini kullandı.
Aşırılığın hiçbir zaman adalet üretmeyeceğini ve adaletin ancak denge ve orta yol ile sağlanabileceğini aktaran Erdoğan, “Biz bütün dinlerin ve mensuplarının açıkça tahrikin nefret suçu olarak kabul edilmesini bunun önüne geçecek tedbirler alınmasını istiyoruz. İfade özgürlüğü ile insanların inançları kutsal değerlerinin korunmasını bir arada sağlamanın mümkün olduğuna inanıyoruz” dedi.
Erdoğan, Kanuni Sultan Süleyman’ın adalet üzerine söylediği sözlerine de konuşmasında yer verirken, çeviriyi yapan görevliyi ise sözlerini dikkatli çevirmesi konusunda uyardı. “Simültane de bir sıkıntı yaşamayalım. Tercümeyi yapanlar burayı dikkatli tercüme etsinler” diyen Erdoğan, “Meyve dalına konsa bir karınca, vebali olur mu karıncayı kırınca’ diye sorulunca, Kanuni’nin cevabı, ‘yarın hak divanını kurunca, Kanuni’den hakkın alır karınca’ olur” dedi.
Sanatın toplumu etkileme gücünün, adalet duygusuyla birleştiğinde etkisini kat be kat artıracağına inandığını dile getiren Erdoğan, “Sazın tınısından, ressamın tualinden, yönetmenin vizöründen, aktörün mimiklerinden özü adaletle yoğrulmuş eserler çıkmasına ihtiyacımız var. İnsanlık kritik bir yol ayrımında. Karşımızda büyük riskler ve belirsizlikler yanında büyük fırsatlar da var. Bu sürecin herkesin yararına olacak şekilde yönlendirilmesi, küresel vicdanın insanların adalet beklentilerini karşılayacak şekilde harekete geçirilmesine bağlı. Bu konuda hepimize düşen sorumluluklar bulunuyor” diye konuştu.