Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Akdeniz'in karanlık sularında kaybolup giden on binlerce kadın ve çocuğun arkasından timsahın gözyaşlarının döküldüğünü gördük. Samimi ortamda gözyaşı dökmeyenlerin gerçek birer kadın hakları savunucusu olduğuna nasıl inanabiliriz. Bunlardan kadın hakları savunucusu olur mu? Bunlar sadece şovmen. Asla kadın hakları savunucusu değil" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Arena Spor Salonu'nda düzenlenen "HAK-İŞ Dünya Kadın Günü" programına katıldı. Türkiye’deki ve dünyadaki tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik ederek konuşmasına başlayan Erdoğan, “8 Mart sizin gününüz olduğu gibi yılın geriye kalan 364 günü de sizindir. Bizim kadınlarımızın hikayeleri sadece bir tek güne sığdırılamayacak kadar çok ve zengindir. Cennetin ayakları altına serildiği tüm annelerimizin ellerinden öpüyorum. Kendi validem başta olmak üzere ahirete irtihal etmiş tüm annelere Rabbimden rahmet diliyorum. Kendi eşim başta olmak üzere hayatımıza anlam katan, iyi ve kötü her günümüzde yanımızda yer alan eşlerimize saygılarımı sunuyorum. Kendi kızlarım, torunlarım başta olmak üzere gözümüzün nuru kız evlatlarımıza sevgilerimizi iletiyorum. Tüm kız kardeşleri, ablaları hürmetle selamlıyorum. Tüm kadınlarımıza hayat mücadelelerinde başarılar diliyorum. Şehitlerimizin anneleri var. Evlatlarıyla birlikte canlarından bir parçayı da toprağa veren şehit annelerine özellikle şükranlarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı.
“BİZİM KADINLARIMIZIN, ANNELERİMİZİN, EŞLERİMİZİN TARİHE ALTIN HARFLERLE KAZINACAK HİKAYELERİ VAR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bizim annelerimiz dünyanın en fedakar anneleridir. Bizim kadınlarımız dünyanın en fedakar kadınlarıdır. Yeri gelir Erzurum'da Kara Fatma olur. Balkanlar'dan Kafkaslar'a kadar cephe cephe dolaşır. Yeri gelir Hafız Selman olur. Kadınlarla birlikte tüm şehri organize eder, cepheye lojistik destek sağlar. Yeri gelir Şerife Bacı olur. Bu yolda kendisi de şehadete yürür. Yeri gelir Nene Hatun olur. Yıldız Gürsoy olur, 15 Temmuz'da hain darbecilerin karşısına yiğitçe dikilerek şehadete ulaşır. Yeri gelir Şenay Aybüke Yalçın öğretmen olur. Öğrenciler için çırpınırken teröristlerin kurşunlarıyla son nefesini verir. Bizim kadınlarımızın, annelerimizin, eşlerimizin, kız evlatlarımızın, kız kardeşlerimizin böylesine tarihe altın harflerle kazınacak hikayeleri var. Tarihimizin ve bugünümüzün tüm fedakar kadınlarını tazimle yadediyorum.”
“Biz önce kadınlar arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırdık"
Kadınla erkeğin fiziksel özelliklerinin ve fıtratlarının farklı olduğunu ama aynı bütünün parçaları olduğunu kaydeden Erdoğan, “Unutulmamalıdır ki erkek Hazreti Adem ise kadın da Hazreti Havva'dır. Erkeğin sıfatı her ne olursa olsun yanı başında kadını vardır. Kadının sıfatı ne olursa olsun yanı başında erkeği vardır. Kadınlara yönelik ayrımcı davranışlar hiç eksik olmamıştır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda dahi kadınlara yönelik yüz kızartıcı adaletsizliklere şahit oluyoruz. Ülkemizde daha düne kadar eğitim kurumlarından dahi zorla uzaklaştırılan kızlarımız vardı. Evlatlarının en mutlu günlerini uzaktan seyretmek zorunda bırakılan annelerin gözyaşlarını unutmadık, unutmayacağız. Onlar bizim azmimi, kararlılığımızı artırmıştır ve artıracaktır. Okulunda olduğu gibi iş yerinde ve hatta sokakta taciz edilen kadınımızın yürek acısını unutmadık. Ülkesinde ailesinin dizinin dibinde eğitim öğretim imkanı, çalışma imkanı bulamadığı için yurt dışına gitmek zorunda olan kadınlarımızın hikayelerini unutmadık. Yaşanan bir takım hadiseler sebebiyle bugünlerde kadına şiddeti konuşuyoruz. Okulunun kapısı önünde, sınıfında, mezuniyet töreninde, hak aramak için çıktığı yollarda, meydanlarda şiddete maruz kalan kadınları hatırlıyor muyuz? Kadın meselesini tüm boyutlarıyla konuşacaksak önce samimi olmamız gerekir. Kadın ve erkek arasındaki ayrımcılıktan daha tehlikelisi kadınlar arasında ayrımcılık yapmaktır. Erkeklerle birlikte kadınların bir kısmının rahatça girip okulunu okuduğu, çalıştığı, dilediği gibi hareket ettiği bir yerde diğer bir kısmı kadınları dışarıda bırakamazsınız. Bir anneyi evladının yemin törenine dahi almamaya kalkarsınız milletin vicdanında yaralar açarsınız. Türkiye bu sıkıntıları yaşamıştır. Dünyanın başka yerlerinde de özellikle son yıllarda benzer sıkıntılara, utanç manzaralarına rastlıyoruz. Biz önce kadınlar arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırdık. Kadını hayatın her alanında hak ettiği konuma çıkartacak tedbirleri aldık, imkanları sağladık. Bunun için bize çok saldırdılar. Akla hayale gelmeyecek ithamlarla, provokasyonlarla, iftiralarla uğraşmak zorunda kaldık. Sırf bu sebepten partimizi kapatmaya dahi kalktılar. Allah’ın yardımı, milletimizin desteğiyle tüm bu zorlukların üstesinden gelmeyi başardık” diye konuştu.
"BUNLARDAN KADIN HAKLARI SAVUNUCUSU OLUR MU? BUNLAR SADECE ŞOVMEN"
“Bugün Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar kadın hakları bakımından da ileri düzeydedir” ifadesini kullanan Erdoğan, “Milletimize o zulümleri yaşatanların hiçbirinin artık bu ülkede esamesi dahi okunmuyor. Ama kadınlarımız burada olduğu gibi hayatın her alanında dimdik ayaktalar. Erkek ve kadın arasındaki üstünlük tartışması beyhude bir tartışmadır. İnsanları bölmeye yönelik her tartışma yeni bir zulüm kapısının aralanması anlamına gelir. Afrikalı kardeşlerimizi yaşadıkları yerlerden kopartıp uzak diyarlara taşıyarak kendilerine köle yapanların geride sadece zulüm bıraktığını görüyoruz. Sanayi devriminde adeta bir eşya muamelesi gören kadınlardan, çocuklardan artık geriye sadece acılar, utançlar kalmıştır. Şu anda dahi Asya’nın izbe köşelerinde daha çok ve daha ucuz üretim için en kötü şartlarda çalıştırılan kadınların varlığını biliyoruz. Kadınları tüm kötülüklerin kaynağı olarak şeytan, iblis olarak gören, onları çarmıha geren, işkence eden, yakan güya dini anlayışlar asırlarca bu dünyada hüküm sürmüştür. Dün çarmıha gerdikleri kadınları bugün farklı yöntemlerle aşağılamaya devam edenlerin cilalarını kazıdığımızda altından yine aynı zihniyet çıkıyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bugün dünyada kadın hakları diye ortalığı inletenlerin Suriye’deki, Doğu Guta’da son birkaç ayda katledilen binlerce kadın için tek bir söz ettiklerini duydunuz mu? Suriye’de çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 1 milyon insanın alçakça katledilmesi karşısında kıllarını kıpırdatmayanların kadın hakları konusunda söyledikleri sözlerin ne anlamı olabilir. Ben bunların hepsiyle konuşuyorum, hepsine bu soruyu soruyorum. Buyurun bu konuda da konuşun. Siz Afrin’e Türk ordusunun girmesini konuşamazsınız. Biz Afrin’e işgal gücü olarak girmedik. Afrin’deki teröristleri temizlemek için girdik. Bizim durumumuz budur. Afrin’i o teröristlerden temizleyip, ardından sahiplerine teslim etmek için oradayız. Biz 3.5 milyon Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yapıyoruz ey dünya. Siz acaba ne kadar Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyorsunuz? Sizin konuşmaya hakkınız yok ama bizim konuşacağımız çok şey var. Akdeniz'in karanlık sularında kaybolup giden on binlerce kadın ve çocuğun arkasından timsahın gözyaşlarının döküldüğünü gördük. Samimi ortamda gözyaşı dökmeyenlerin gerçek birer kadın hakları savunucusu olduğuna nasıl inanabiliriz. Bunlardan kadın hakları savunucusu olur mu? Bunlar sadece şovmen. Asla kadın hakları savunucusu değil. Myanmar'da yaşadıkları yerde zulümlere uğrayan, kamplarda hayatlarını sürdüren kadınlara el uzatmayanlar nasıl kadın haklarından söz edebilir? Srebrenitsa'daki o katliam sırasında şuraya bakın, 'Çocukları küçük mermilerle öldürürler değil mi anne?' diyen o sabiyi ve annesini duymayanların kalplerinde bırakınız kadınları, insana dair hiçbir sevgi filizleniyor olamaz. Birkaç asır öncesi Avrupa'sında kadınların toplum piramidinin en altında yer almasıyla bugünün kadınları aşağılayan o zihniyeti arasında hiçbir fark yok. Her iki tutum da kadının nisa, yani insan sıfatını kavrayamamış veya kabul edememiş anlayışların ürünüdür.”