ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Erzurum vergide sıra atladı
Erzurum vergide sıra atladı
Gazze'de can kaybı 43 bin 764’e yükseldi
Gazze'de can kaybı 43 bin 764’e yükseldi
Yılsonu enflasyon beklentisi arttı
Yılsonu enflasyon beklentisi arttı
Ücretli çalışan sayısı açıklandı
Ücretli çalışan sayısı açıklandı
Tarım-ÜFE yıllık yüzde 35,46 arttı
Tarım-ÜFE yıllık yüzde 35,46 arttı
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
12 Şubat 2013 Salı - 12:22

Anılarıyla Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları (Eserin Tamamı)

Gençlik yıllarımın en verimli beş yılını feda ettiğim bu yorucu yıpratıcı mücadele sonunda; maddî ve manevi kaybımın dışında hiçbir kazancım olmadı.

Anılarıyla Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları (Eserin Tamamı)

Anılarıyla “Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları”

 Dr.Lütfi SEZEN                                                     

 

ÖZ GEÇMİŞ

            Dr. Lütfi Sezen, 1947 yılında Erzurum’un Horasan ilçesinin Akçataş köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Horasan’da, lise tahsilini Erzurum’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni kazandı(1967). Üniversiteden mezuniyetini müteakiben (1971) Tokat, Gazi Osman Paşa Lisesi’inde Edebiyat Öğretmenliği ve yöneticilik, Erzurum, Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nde Edebiyat Öğretmenliği ile Türkçe Bölüm Başkanlığı görevlerinde bulundu.

            Başvurusu üzerine 1979 yılında, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturmak amacıyla, Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan Van Fen – Edebiyat Fakültesi, Fakülte Sekreterliği görevine atandı. Bu görevi yanında, Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarında görev aldı. Üniversite için tahsis edilen yaklaşık 5 milyon metrekarelik arazinin istimlâk işlemlerini hiçbir pürüz bırakmadan, üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde neticelendirdi.

            20 Temmuz 1982 tarihinde yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnâme ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi resmen kurulunca, vekâleten Üniversite Genel Sekreterliği görevine getirildi. Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’la malî konularda anlaşamayınca, bu görevden alınarak Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin çeşitli birimlerinde görevlendirildi. En son atandığı uzmanlık görevinden ayrılıp Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde Okutmanlık görevine başladı(1984). 1993 yılı sonlarına kadar sürdürdüğü okutmanlık görevi süresince; Tıp, İlahiyat, Diş Hekimliği ve Mühendislik fakültelerinde Türk Dili dersleri okuttu.

            1986 yılında başladığı yüksek lisans çalışmasını, 1988’de tamamladı. Halk Edebiyatında Hamzanâmeler konulu bu çalışması, Kültür Bakanlığı’nca 1991 yılında Devlet Kitapları serisinde yayımlandı. 1993 yılında tamamladığı Erzurum Şehir Folkloru konulu doktora çalışmasını ise, 1994 yılında Erzurum Kalkınma Vakfı yayımladı.

            1993 yılından beri, Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Dr. Lütfi Sezen’in Halk Bilimi ve Derleme Metotları isimli ders kitabı 1995 yılında Atatürk Üniversitesi’nce yayımlanmıştır. 1996 yılında 2. baskısı, 2000 yılında 3. baskısı, 2003 yılında 4. baskısı, 2005 yılında (Ankara Kurmay Yayınevi tarafından) 5. baskısı yapılan bu eser, çeşitli üniversitelerin eğitim ve fen edebiyat fakültelerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.

            Kendi olanakları ile kısa bir süre için gittiği Almanya ve Hollanda’da altmışa yakın işçi ailesi ile yüz yüze görüşerek onların yaşam biçimlerini, sorunlarını ve beklentilerini dile getiren İşçi Ailelerinin Gözüyle Batı Avrupa’daki Türkiye konulu bir araştırma yaptı. Bu araştırması 2004 yılında Ankara’da Kurmay Yayınevi tarafından kitap olarak bastırıldı.

            1971-1978 tarihleri arasında edebiyat öğretmenliği yaptığı Tokat, Gazi Osman Paşa Lisesi’nde Tokat yöresinden derlemeler yaptı. Yaptığı derlemeler, daha sonraki yıllarda çeşitli dergilerde yayınlandı. Bu derlemelerinden manilerle ilgili olanlar, 2005 yılında Tokat Valiliği Kültür ve Sanat Vakfı’nca, Manilerle Tokat adıyla kitap olarak bastırıldı.

            1994 yılında Erzurum Kalkınma Vakfı tarafından yayınlanan Erzurum Şehir Folkloru isimli kitabının yeniden düzenlenmiş olan ikinci baskısı , Atatürk Üniversitesi’nin Kuruluşunun 50. Yılı Anısına Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü tarafından 2007 yılında Erzurum Folkloru adıyla yayınlandı.

            Türk Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu tarafından verilen “2007- Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü” nü aldı.Yeni kurulan üniversitelerdeki sorunları dile getiren, “Anılarıyla Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları” isimli kitabı Ankara’da Belen Ofset tarafından yayınlandı (2008). Sezen, ayrıca yurt dışında düzenlenen uluslararası çeşitli sempozyum ve kongrelere katılarak alanı ile ilgili bildiriler sunmuştur.     

             Evli üç çocuk babası olan Dr. Lütfi Sezen’in yayımlanmış dokuz kitabı, çeşitli konularda yazılmış çok sayıda makale, inceleme, derleme ve araştırmaları vardır.

 

İletişim adresleri :

Yrd.Doç.Dr. Lütfi Sezen

Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi

Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi

Telefonlar         :

İş         : 0442 213 70 11-16   Cep: 0.537.4851900

www.lutfisezen.8m.com

lsezen@atauni.edu.tr

lutfisezen@yahoo.com

 

 Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için hakikî mefkûre ne ise onu görecek o hedefe yürüyeceksin, herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen bunda mütehammil olacaksın, önüne nihayetsiz mânialar yığacaklardır.

Kendini büyük değil, küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek kimseden yardım gelmeyeceğine kani olarak bu mâniaları aşacaksın.

Bundan sonra sana büyüksün derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.     ATATÜRK

 

Atatürk diyor ki: “Sevgili arkadaşlarım; yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi millî, şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesi’nin tekâmülü, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dahilinde, Van Gölü Havzası’nda kurulması mesaisine hızla ve ehemmiyetle devam edilmektedir.” (T.B.M.M.’nin 5. Dönem 4. Toplantısı Açış Nutku 1.11.1937)

 

 

İTHAF

Kuruluşunun gerçekleşmesi için ölesiye çalışıp meslek yaşamımın en verimli beş yılını heba ettiğim, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde verdiğim mücadelede bana her zaman destek olan eşim Esma’ya, o dönemde çocuk yaşta oldukları için yapılan haksızlıkların yeterince farkında olmayan, ancak sonradan başarılı birer öğrenci olarak tahsillerini tamamlayıp Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yaşadığım sıkıntılı ve karanlık günleri unutturan çocuklarım, Dr. Hakan, Peyzaj Mimarı Dr. Işık ve Uz. Ecz. Esen’e karşılaştıkları engeller karşısında yılmamaları, ilkelerinden taviz vermemeleri, çıkarlarının esiri olmamaları ve beni iyi anlamaları dileği ile…

 

ÖN SÖZ

Cumhuriyet dönemi Türk Millî Eğitimi’nin tarihî gelişimine bakılacak olursa en karanlık dönemin 1970’li yıllara rastladığı görülür. Partiler arasındaki cepheleşmeler, Türk Millî Eğitimi’nde bugün bile telâfisi mümkün olmayan derin yaralar açmıştır. Öğrencilerin pek çoğununun okumayı öğrenmeden üniversiteye gelişlerinin başta gelen nedenlerinden birisi de o yılların çarpık eğitim anlayışıdır.

Yine en büyük tahribat, o dönemlerde Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan eğitim enstitülerinde olmuştur. Bu okullara yüksek öğrenim yapmaları ve öğretmen yetiştirilmeleri için alınacak öğrencilerin, okul idaresince görevlendirilen jüri üyeleri tarafından yapılan mülâkat sonucuna göre seçilmesi, büyük istismarlara neden olmuş, merkezi sınavdan çok yüksek puan alan adaylar açıkta kalırken, en düşük puanı alan öğrenciler başarılı sayılabilmişlerdir. Daha da ileri gidilerek eğitim enstitüsüne alınacak öğrencilerin listesi iktidardaki partilerin il başkanlıklarında düzenlenmiş, bu listelere giren adaylar, aynı partinin atadığı yöneticiler tarafından oluşturulan jüri üyelerinin yaptığı göstermelik sınavlar sonucunda başarılı(!) sayılmışlardır.

İktidar değişiklikleri ile önceden yapılan yanlış uygulamalara, yeni yanlışlarla cevap verilmiş, bu sefer de aynı yöntemle alınan öğrencilere, üç aylık kısa bir süre içerisinde yüksek öğrenimleri tamamlatılarak öğretmen diploması verilmiştir. Bu yanlış uygulamalarla birlikte öğretmenlik mesleği itibarını kaybetmiş, veliler okulda başarısız olan çocukları için; “Çocuğum, hiçbir şey olamazsa, öğretmen olur” ümidi ile iktidar partisi merkezlerini aşındırmaya başlamışlardır. Bu okullara özenle seçilerek (!) alınan öğrencilerin derslerine giden öğretmenlerin zayıf not vermemesi, daha doğrusu her öğrenciye geçer not vermesi koşullar arasında yer almış, bu uygulamaya karşı çıkan öğretmenlere okul idaresi ve öğrenciler iyi gözle bakmamaya başlamışlardır.

Bu çarpık uygulamalar, iktidarlara piyon olmak istemeyen, kişilikli, ilkeli, mesleğine gönül vermiş pek çok öğretmeni üzmüş, çeşitli kurumlarda farklı işler aramaya yönlendirmiştir. O dönemlerde kokuşmuş olan bu eğitim kurumunda meslek onuruma daha fazla zarar vermemek için ben de iş aramaya koyuldum. Atatürk Üniversitesi Van Fen Edebiyat Fakültesi, Fakülte Sekreterliği görevini (yaklaşık 50/100 maaş kaybını göze alarak) kabul ettim.

Üniversiteleri cazip hale getiren en önemli unsur siyasî baskılardan uzak olması idi. Birçok arkadaşımız, değil fakülte sekreterliği, üniversitede sıradan bir memurluğu bile öğretmenliğe tercih eder duruma gelmişlerdi. Fakat ben, yeni kurulan bir fakültenin kurucu sekreteri olmanın zorluklarını ve çok sevdiğim mesleğimden ayrılmakla ne kadar büyük hata yaptığımı ancak Fakülte Sekreterliği görevine başladıktan sonra kavrayabildim.

Artık olan olmuştu. Bütün enerjimi yeni görevime vermeli ve bu yolla başarıya ulaşmalı idim. Kitabımızın içeriğinde görülebileceği gibi, yeni bir üniversitenin çekirdeğini oluşturan bu fakültenin gelişmesi ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne dönüşmesinde gençlik yıllarımın enerjisini sonuna kadar kullandım. Yağmurdan kaçanların doluya yakalanabileceklerini hesap etmeden, acele ile verilen bir kararla bana tamamen yabancı olan bir iş ortamında yer almamın faturasını çok ağır bedellerle ödemek zorunda kaldım.

Daha önce görev yaptığım bütün kurumlarda emeğimin karşılığını fazlası ile alıp takdir ve ilgi görmeme rağmen, gençlik enerjimi, bütün maddî ve manevî gücümü ortaya koyarak gerçekleşmesi için ölesiye çalıştığım Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde tek amacım yöre insanının eğitim düzeyinin yükseltilmesine bir katkıda bulunmak olmasına rağmen, hayatımın en zor günlerini yaşadım, büyük haksızlık ve ihanetlerle karşılaştım. Tek tesellim hayatım boyunca hiç kimseye ihanet etmeyişim ve ihanetin vereceği vicdan azabını tatmayışımdır.

Bugün, Öğretim Üyeliği görevini yürüttüğüm Atatürk Üniversitesi’nde de verdiği emeğin karşılığını alabilen, yöneticileri, arkadaşları ve öğrencileri ile uyum içinde çalışan bir elamanım. Fakat Van’da yaşadıklarımı, unutmak istememe, hatta mezara götürmek gibi bir düşüncem olmasına rağmen, bir türlü unutamadım. 60’lı yaşlara girdiğim şu günlerde; içimden bir ses; “Bu yaşadıklarını başkalarının ve özellikle genç kuşakların okuyup ders almalarını sağlamalısın.” diye uyarır oldu. Bu sesi; “vicdanımın sesi” olarak düşünüyor, 25 yılı aşkın süredir kendi içimde yaşadıklarımı, bilgi, belge, doküman ve anılarıyla birlikte bilgilerinize sunuyorum.

Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bu kitabın, yazılmasının yararlı olacağı konusunda, bana destek veren dostlarıma, arkadaşlarıma ve emeği geçen herkese içten teşekkürler. Erzurum, Ocak 2008   /    Dr. Lütfi Sezen  

 

 

GİRİŞ

Giriş ve üç bölümden oluşan bu çalışmamızın birinci bölümünde; Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluş çalışmaları anlatılmış, konuyla ilgili pek çok doküman ve yazışmaya yer verilmiştir. Bu belgelerle Yüzüncü Yıl Üniversitesi için kimlerin neler yapıp neler yapmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.

Gönül arzu ederdi ki hizmetlerimi hiçe sayarak beni, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden dışlayan ilk yönetimin bu vefasızlığını daha sonraki yönetimler telâfi etsinler. İkinci Rektör Prof. Dr. Nihat Bayşu’dan başlayarak en son görev yapan Prof. Dr. Yücel Aşkın’a kadar pek çok yöneticiye kuruluş sırasında yaptığım çalışmalarımla ilgili bilgi ve doküman sunmama rağmen, sunduğum dosyalar okunmamış olacak ki hiçbirisi ciddiye alınmadı. Cevap dahi verilmedi..

Öyle sanıyorum ki benim bu başvurularım, “İsminin başında prof, doçent vb. gibi akademik unvanı olmayan, daha doğrusu sıradan bir sekreterin hezeyanı” olarak düşünüldü. Geri kalmış ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde unvanın ve makamın elde edilmesinde tesadüflerin ve çeşitli ilişkilerin önemli rol oynadığı unutuldu.

Şöyle ki; Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin ilk Rektörü Prof. Dr. Hakkı Atun’un ambar memurluğuna uygun gördüğü Sekreter Lütfi Sezen, önceden kendisine verilmeyen akademik çalışma olanağını elde edince, 40 yaşında başladığı yüksek lisans ve doktora çalışmasını 45 yaşında tamamlayıp “doktor” unvanını aldı.

 Akademik çalışma yapma olanağı sağladığım tarihten itibaren yazmış olduğum 9 kitap, onlarca makale ve yüzlerce araştırmam, Türk Folklor Araştırmaları Kurumu tarafından bana verilen “2007 Yılı Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü”nü elde edilen her başarıyı unvan ve makam sahiplerine mal etmeye çalışan zihniyetin temsilcilerine sunuyorum.

Kitabımızın ikinci bölümü; kamu görevlisi olmanın sorumluluğunu taşıyıp kanun ve yönetmelikler doğrultusunda hareket etmemin doğurduğu problemler ve bunların sonuçlarına ayrılmıştır. Yapılan yazışmalar dikkatle okunduğunda; görevden uzaklaştırılmama sebep olan nedenler açıkça ortaya çıkacak, kişileri karalamanın ve emeğini hiçe saymanın ne kadar kolay olduğu görülecektir.

Bürokrasiye karşı hak aramanın çetin bir yol, sonuç almanın ise olanaksız olduğu bu bölümde dikkatinizi çeken diğer bir nokta olacaktır. Unvan ve makamını kendisine ters düşen kişileri yargılama ve cezalandırmada bir araç olarak kullanmaktan zevk alanlar, onlara yaranmak için gerçekleri saptıranlar da bu bölümde gözünüzden kaçmayacaktır.

İkinci bölümde; dikkatle incelenmesi gereken bir nokta da kişilerin görev anlayışındaki farklılıklardır. İyi hesap edilmeden atılan bir adımın (iyi niyetle atılsa bile) insanın başına ne gibi belâlar açtığının örnekleri de yine bu bölümde gözünüze ilişecektir.

Üçüncü Bölüm; anılara ayrılmıştır. Bilindiği gibi anılar; yeni kuşaklara ders ve ibret vermek amacıyla yazılan yazılardır. Anılarda, birtakım tecrübelerin başkalarıyla paylaşılması isteği vardır. Bir bakıma, olayların insan belleğinde bıraktığı izlerden hareketle geçmişi yaşamaktır. Anıya konu olan olaylar ve kişiler gerçek olduğu için yazar bunları değiştiremez.

Anıları yaşayanların, bu yaşadıklarını, yaşadıkları dönemin gençlik heyecanı ile değil, belli olgunluk döneminin mantığı ile yazmaları gerekir. Ben de bu yoldan hareket ederek yaşadığım olayları, 25 yılı aşan bir zaman süreci içinde değerlendirerek doğru olan şekliyle aktardım. Örneğin; dönemin Van Valisi Yurda Uğur Ünal’ın Kitabımın Anılar Bölümü’nde değindiğim 1980 yılında vermiş olduğu nasihat, o zaman benim hoşuma gitmemişti. Daha sonraki dönemlerde yaşadıklarım, Sayın Vali’nin söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Böylece, olayları belli deneyimler sonucunda daha gerçekçi biçimde dile getirme fırsatını yakaladım.

Böyle deneyimleri yaşamamın bana büyük yararı oldu. Sonraki yıllarda insanlarla ilişkilerimde, bu deneyimlerden çıkardığım dersler bana yol gösterdi. 

Anıların en önemli özelliği gelecek kuşaklara ders vermesi ve iyi örnek olmasıdır. Bu da anı yazarının duygusal olmadan olayları doğru şekliyle aktarması ile mümkün olur. Okuyucularıma sunmaya çalıştığım anıların pek çoğunda gençlik yılları heyecanımın bana yaptırdığı hataları da açıkça görebilirsiniz.

Bütün bu yaşadıklarımdan ve deneyimlerinden şu sonuca vardım ki; yeni kurulan üniversitelerde birtakım sancıların olmasında, haksızlıkların, yanlışlıkların uygulama alanı bulmasında, herkesin kabahati vardır. Bütçesine ödenek koymadan üniversite açanlar, üniversitenin ihtiyacı olan öğretim elemanlarını önceden yetiştirmeyenler, hiçbir idarî deneyimi olmayan veya meslek hayatı boyunca başarılı olamamış, memuriyetteki yaş sınırını doldurmuş elamanları bu yeni kurulan üniversitelere yönetici olarak atayanlar asıl sorumlulardır.

Kitapta ortaya konulan doküman, bilgi, belge ve anıların tamamını okumadan yapılacak değerlendirme eksik olacaktır. Birilerini yargılayıp hesap sormak gibi bir amacımız yoktur. Bütün bölümler dikkatle okunacak olursa, daha çok kendimi eleştirdiğim, daha doğrusu öz eleştiride bulunduğum görülecektir.

Amacımız, gelecek kuşakların, yaşanan olaylardan, yapılan yanlışlıklardan ders alması, aynı hataları yapmamasıdır.

 

BİRİNCİ   BÖLÜM

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ’NİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI

ATATÜRK’ÜN DOĞU’DA ÜNİVERSİTE KURULMASI FİKRİ VE SONRASI

 

Doğu’da üniversite fikri ilk defa 1 Kasım 1937 nutukları ile Atatürk tarafından ortaya atılmıştır. Aynı nutukta üniversite kurulmasına uygun şehrin de Van olması gerekliliğini belirtmişlerdir.

Atatürk’ün 1937’de ortaya attıkları Şark Üniversitesi fikri 1 Kasım 1950 nutukları ile dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar tarafından tekrarlanmış ve Doğu’da üniversite kurma girişimleri başlatılmıştır.

Büyük Önder Atatürk’ün vasiyeti gereğince, akla gelen ilk yer Van olmasına rağmen; Erzurum, Elazığ, Diyarbakır gibi diğer doğu illeri de kurulacak üniversitenin kendi illerinde gerçekleştirilmesi için yoğun çaba göstermişlerdir.

İbrahim Hakkı Konyalı, Abideler ve Kitabelerle Erzurum Tarihi, Ercan Matbaası, İst.1960, İsmail İsfediyeroğlu, Erzurum’da Atatürk Üniversitesi,Tarih Yolunda Erzurum Dergisi, Sayı: 2, Yıl: 1, Mart 1959, Prof. Dr. Zeki Başar’ın Mektuplarım ve Konuşmalarım İst. 1948, Prof. Dr. Zeki Başar, 17 Kasım1958 (Atatürk Üniversitesi’nin Eğitim ve Öğretime Başlaması), Tarih Yolunda Erzurum Dergisi, Sayı: 4, Yıl: 1, Aralık 1959, vd. kaynaklara baktığımızda; İllerine üniversite kurulması konusunda, Erzurumluların daha istekli olduklarını ve yoğun çaba gösterdiklerini görüyoruz. Şöyle ki: 41.000.000 metrekarelik (kırk bir bin dönümlük) büyük bir alanı kaplayan 1148 parsel (tarla) çok sembolik bir fiyatla üniversiteye devredilmiştir. Binlerce sahibi olan on binlerce dönümlük araziden sadece, 18 parsel (tarla sahibi) dava açmıştır.

Erzurumluların bu ilgisine karşılık, Vanlılar bu dönemde illerine üniversite kurulması fikrine fazla ilgi göstermemişlerdir. Özellikle yer saptanması konusunda bazı güçlükler çıkartılmıştır. Hatta; bazı mülk sahipleri üniversite kurulmasını engelleme yollarına bile başvurmuşlardır.

Van’a üniversite kurulmayışını siyasî nedenlere bağlayanlar da vardır. Bu görüşün haklı olmadığını, daha sonra yaptığımız kuruluş çalışmalarında karşılaştığımız ilgisizlik doğrulamıştır.

Erzurum’da kurulan üniversiteye “Atatürk Üniversitesi” adının verilmesi, Atatürk’ün vasiyeti olan “Şark Üniversitesi” fikrinin Erzurum’da gerçekleştirildiğini gösteriyor.

İlim yuvası olan, ilimle ilerlemeyi sağlayan üniversitelerin amacı; ülkenin ihtiyaç duyduğu çağdaş, çalışkan, üretken beyinleri yetiştirmektir. Üniversitelerin bulundukları illerde (hatta, coğrafî bölgelerde) ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler olması zorunludur. Bu değişimlerin olmaması o üniversitenin amacına ulaşmadığını gösterir.

Van’da üniversite kurulması fikrinin yeniden ivme kazanması; 11 Aralık 1973 – 31 Ekim 1977 tarihleri arasında Van Belediye Başkanlığı’nı yapan, Tayyar Dabbağoğlu tarafından başlatılmıştır. O dönemlerde aynı zamanda Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanlığı yapan Dabbaoğlu’nun Başbakanlık, Millî Eğitim Bakanlığı, Atatürk Üniversitesi, yöreden seçilmiş senatörler, belediye başkanları nezdinde bir çok girişimleri oluyor. Bunu elimizde mevcut olan yazışmaların suretinden anlıyoruz.

Tayyar Dabbağoğlu’nun gösterdiği çabalara ilk olumlu yaklaşım Atatürk Üniversitesi Rektörlüğünden geliyor. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu’nun imzası ile (24/04/1975 gün ve 020.1/4046 sayılı) Van Belediye Başkanlığı’na gönderilen yazıda Atatürk Üniversitesi Senatosu’nun 10/04/1975 gün ve 6 sayılı toplantısında üniversiteye bağlı olarak Van’da Fen-Edebiyat Fakültesi kurulmasının kararlaştırıldığı belirtiliyor.

Atatürk Üniversitesi Senatosunca alınan bu kararın Yüksek Öğretim Kurulu’ndan olumlu çıkması için de Tayyar Dabbağoğlu’nun yoğun çalışmalarına rastlıyoruz. Nihayet 08/08/1975 günü İstanbul’da toplanan Yüksek Öğretim Kurulu Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak Van’da açılacak Fen-Edebiyat Fakültesini olumlu olarak karara bağlıyor. Karar Yüksek Öğretim Kurulundan olumlu çıkınca Atatürk Üniversitesi’nin teklifi üzerine 1750 saylı yasanın 43. maddesi uyarınca Millî Eğitim Bakanlığı 24/11/1975 gün ve 42363 sayılı onayı ile Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Van’da Fen-Edebiyat Fakültesi açılmasını uygun buluyor.

25/05/1976 gün ve 15597 sayılı Resmi Gazetede Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Van Fen-Edebiyat Fakültesi Kadro Kurumunun çıktığını görüyoruz. Bununla; Van Fen-Edebiyat Fakültesinin kuruluşu yasal yönden gerçekleştirilmiş oluyor.

Tayyar Dabbağoğlu’nun 31/10/1977 günü bir kaza sonucu vefatı- bir müddet için- üniversite kuruluş çalışmalarını da etkiliyor. 1979 yılına kadar gözle görülür bir gelişme olmamasını buna bağlamak yerinde olur görüşündeyim.

                       

1977 YILINDA GÖRÜLEN GELİŞMELER

1977 yılında görülen gelişmeler arasında 05/10/1977 gün ve 7/14260 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Van Fen-Edebiyat Fakültesi için ihdas edilen 78 memur kadrosunu görebiliriz. 25/05/1976 gün ve 15597 sayılı resmi gazetede yürürlüğe giren 252 öğretim üyesi ve yardımcısı kadrosuna ilave edilen 78 memur ve hizmetli kadrosu ile fakültenin toplam kadrosu 330’a yükselmiş oluyordu.

1977 yılında Van Fen-Edebiyat Fakültesi için mali yıl bütçesine 8.015.000 TL ödenek konulmuştu. Ne yazık ki bu bütçe fakülte örgütü kurulmadığı için tenkis (iade) edilmiştir. Doğrusu bütçenin harcanması ve fakülte örgütünün kurulması konusunda ciddi bir çaba (Atatürk Üniversitesi’nce) gösterilmemiştir.

1977 mali yılı bütçesine konulan ödenek tenkis(iade) edilince 1978 mali yılı bütçesinde kesinti yapıldığını görüyoruz. Bu yıl bütçeye konulan ödenek sadece 3.127.00 TL dir.

1978 YILINDA VAN FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ’NİN DURUMU

1978 yılında fakülteye ilk dekan atanması dışında önemli bir gelişme göremiyoruz. Van Fen-Edebiyat Fakültesi’nin bu aşamalardan sonra kurulması gerekliliğine inanan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul fakülteye ilk kurucu dekan olarak Prof. Dr. A. İhsan Türek’i atıyor. Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek başkanlığındaki ilk fakülte kurulu şu üyeler oluşturmaktadır.

Prof. Dr. Suavi Yalvaç

Doç. Dr. Suphi Kırım

Doç. Dr. Halûk İpekten

Doç. Dr. Fahri Işık

Doç. Dr. İhsan Dağ

 

İLK KURUCU DEKAN PROF. DR. AHMET İHSAN TÜREK

            Prof. Dr Ahmet İhsan Türek, art niyeti olmayan çabuk sinirlenip çabuk sakinleşen dürüst bir insandır. Ancak, bende bıraktığı izlenime göre dekanlık yapacak konumda birisi değildir. Geçirmiş olduğu ağır bir trafik kazasının etkisinden henüz kurtulamadığından olacak ki yapılacak işlerin ve karşılaşılan sorunların çözümünde yetersiz kalmakta, kararsızlığa düşüp olayları şüpheci bir tavırla değerlendirmektedir. O tarihlerde, Atatürk Üniversitesi bünyesindeki Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sühavi Yalvaç dışında başka profesör olmadığından, Van Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı görevi zorunlu olarak Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek’e verilmiştir.

            Öyle sanıyorum ki; bu görevlendirmede, fakülte yönetim kurulu üyelerinin kendisine yardımcı olacağı görüşünden hareket edilmiştir. Van’da kurulacak bir fakülte veya üniversite; asli görev yeri Atatürk Üniversitesi olan öğretim üyelerini büyük ölçüde ilgilendirmediğinden, çalışmaları sırasında kendisine gereken destek verilmemiştir.

            Zaman zaman Van’ı da ziyaret eden Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek hiçbir gelişme sağlanamadan 1978 yılını da sona erdirmiştir. Bu yıl mali yılı bütçesine konan 3.127.000 TL ile de hiçbir işlem yapılmadan tenkis(iade) edilmiştir.

            Ancak; 10/ 07/ 1978 tarihinde Van Valiliği’ne atanan Doğan Pazarcıklı’nın üniversite konusuna eğilmesi, sonraki gelişmelerin ilk belirtisi ve başlangıcı olarak kabul edilmelidir. 1979 yılı sonlarına kadar valilik görevini yürüten Doğan Pazarcıklı’nın üniversite konusunda samimi çalışmaları olmuştur.

 

1979’DA KURULUŞ ÇALIŞMALARINDA ÖNEMLİ GELİŞMELER OLDU

            Eski Belediye Başkanı Tayyar Dabbaoğlu’nun sonrası Van’a üniversite kurulması yönünde ilk gerçekçi ve samimi çabalar 1979 yılı sonlarına kadar Van’da valilik görevini yürüten Doğan Pazarcıklı tarafından gerçekleştirilmiştir.

            Doğan Pazarcıklı valiliğinin ilk günlerinden itibaren üniversite konusunu ciddiyetle ele almıştır. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul ile de diyalog kurarak fakülte kurulması konusunun hız kazanmasını sağlamıştır.

İlk olarak kurulacak üniversitenin yerinin saptanması konusu ele alınmıştır. Vali Doğan Pazarcıklı’nın konuya eğilmesi ve dönemin Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’la irtibata geçmesi, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’nün konuyu ilk defa ciddi bir biçimde ele almasını sağlamıştır. Yapılan ilk iş kurulacak üniversitenin yerleşim alanı ile ilgili çalışmalar olmuştur. Konuyla ilgili fakülte kurulu kararını aynen aktarıyorum:

 

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ VAN FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ

YÖNETİM KURULU KARARI

 

Oturum Tarihi              :           30/07/1979

Oturum Sayısı              :           15

 

KARAR 1- Yüksek Mühendis Ahmet Özkan, Dr. Ali Bilgin, Asistan Suat Boynukalın, Emlâk İstimlâk Şefi Alaaddin Ağyurt, Topoğraf Erdal Tüzemen’den oluşan teknik heyetin Van’da Fen-Edebiyat Fakültesi için hazırlamış olduğu 25/ 07 /1979 günlü raporu okundu. Ayrıca; heyet davet edilerek şifahi olarak en ince detayına kadar kamulaştırılması düşünülen alanlar hakkında bilgi alındı. Kamulaştırılması düşünülen yerlerin fizikî vasıfları, jeolojik özellikleri, hukukî yönleri, alt yapı hizmetleri yönünden olanaklar gözden geçirildi.

Ayrıca; Bardakçı Köyü Muhtarlığı (Köy idari heyetinin imzalarına havi) yazıları da dikkate alınarak; Teknik komisyonun 25/07/1979 günlü raporuna uyularak pafta ve parsel numuneleri ile ekte krokisi bulunan Bardakçı Köyü mevkiindeki alanın kamulaştırılmasına,

Kamu Yararı kararının alınmasını müteakip kıymet takdiri komisyonunun tayin edeceği değerleri ve kamulaştırılacak arazinin maliklerinin belirlenmesini müteakip istimlâke ilişkin işlemleri tamamlamak ve gerekli yasal ödemeleri yapmak üzere İta Amiri Dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek’e yetki verilmesine,

KARAR 2- Fen Fakültesine bağlı Hidro Biyoloji Enstitüsü ile Fen Fakültesinin uygulama alanlarında kullanılmak üzere ekteki krokide gösterilen Çarparuk yanı sıra alanının 150000 m2 lik kısmının da kamulaştırılmasına, işlemleri tamamlamak, gerekli yasal ödemeleri yapmak üzere İta Amiri Dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek’e yetki verilmesine oybirliği ile karar verildi.

KARAR 3- a) 01/08/1979 gününden işin bitimine kadar Topoğraf Erdal Tüzemen’in kamulaştırma ön hazırlıklarını tamamlamak ve kendisine verilecek iş çizelgesine sonuna kadar izlemek üzere Van’da görevlendirilmesine,

b) Dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek’in de Van Valiliği ile bağlantıyı kurmak üzere yukarıda belirtilen sürenin uygun bir sırasında yolluk ve gündelik alarak Van’da 5 gün görevlendirilmesine oy birliği ile karar verildi.

Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek    Prof. Dr. Suavi Yalvaç Doç. Dr. Suphi Kırım

Dekan Üye      Üye

(İmza) (Bulunmadı)     (İmza)

 

Doç. Dr. Halûk İpekten           Doç. Dr. Fahri Işık       Doç. Dr. İhsan Dağ

Üye      Üye      Üye

( Bulunmadı)    ( İmza) ( İmza)

 

 

Böylece; bunun sonrası sunacağım raporun ışığında Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek, Doç. Dr. Suphi Kırım, Doç. Dr. Fahri Işık ve Doç. Dr. İhsan Dağ’ın katıldığı fakülte yönetim kurulu yerleşme alanının kararını vermiş oluyordu.

 

VAN FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ YER SEÇİMİ İLE İLGİLİ RAPOR

Üniversiteye bağlı olarak Van’da kurulan Fen-Edebiyat Fakültesi’nin arazi kamulaştırma işlemleri için, Van Fen-Edebiyat Fakültesi yönetim kurulunun 12/07/1979 gün ve 14 sayılı kararı ile görevlendirilen aşağıda isimleri yazılı heyetimiz 17/07/1979 tarihinden itibaren Van’da gerek ilgili fakülte dekanı ve yönetim kurulu üyesi yetkililerce gösterilen ve gerekse bilahare müstakilen yapmış olduğu araştırma sonucu tespit ettiği unsurları tetkik ederek kanaatlerimiz aşağıdaki rapor ile açıklanmıştır.

İstimlak edilecek arsanın daha önce alınmış Fakülte Yönetim Kurulu kararınca yaklaşık 2000-2500 dönüm mesafesinde, göl kıyısında ve Van-Gevaş arasında olması benimsenmektedir.

Buna uygun olarak önceki heyetçe tespit edilen:

 

HİDROELEKTRİK SANTRALİ İLE GEVAŞ ARASINDA VAN-GEVAŞ DEVLET KARAYOLU VE SAHİL İLE ÇEVRİLİ ARSA

Fizikî Vasıfları:

 Yeri: Şehir merkezine 30 km mesafede, merkeze bağlantıyı sağlayan asfalt kenarında ve sahil şeridi boyunca uzanmaktadır.

Jeolojik Özellikleri: Saha guarterner yaşlı, yatay killi şilt, şilt ve kil andalanması şeklindedir. Yüzeyde 0,50 m kalınlığında bitkisel toprak, çimentolanmamış şilt arasında ince kilit kartları bulunur. Sağlam zemin derinliği bilinmemekle beraber, yüzeyden en az 15 metreden daha derinde olduğu sanılmaktadır. Su ile temasta çimentosuz şiltlerin akıcı zemin özelliği kahverengi yönle yapıma uygun değildir. Yeraltı suyu imkânı yoktur.

Hukukî Vasıfları: Arsa yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı inşaat yapmaya elverişsiz olduğu tespit edildiğinden; hukukî vasıfları ile ilgili bir çalışma yapılmamıştır.

 

KADEMBAS MEVKİİNDE SUVARTAN KÖYÜ İLE ÇİMENTO FABRİKASI ARASINDAKİ 700-800 M DEVLET YOLU CEPHELİ ARSA

Fizikî Vasıfları:

Yeri: Şehir merkezine 22 km mesafede, Van-Gevaş yolu üzerinde Gevaş istikametinde yolun sol tarafı ve üst kısmındadır. Ortasından yola paralel doğrultuda Şamran Kanalı geçmektedir. Edremit ilçesine 12 km mesafededir.

Jeolojik Özellikleri: Saha tamamı ile 10-15 derece Van Gölü’ne doğru eğimli travertenlerle kaplıdır. Arazinin genel eğimi 15-20 derece ile tabakalanmaya uygundur. Çoğunlukla kaya ile kaplı olan sahada yer yer görülen toprak örtü 0,20 metreyi geçmez. Yüzeyde sert olan travertenler yer yer erime boşluğu ve kalker tüfü özelliği gösterirler. Doğuda oldukça kalın olan travertenlerin anılan sahada kalınlığı pek bilinmemekle birlikte incelendiği gözlenmiştir. Birinci derece deprem bölgesi sayılan yörede travertenleri doğuda, kuzey-güney yönde ve güneyde, doğu-batı yönünde sınırlayan fayların stabilite yönünden olumsuz etkiler sunacağı sanılmaktadır. Ayrıca; erime boşlukları ve kalker tüfleri zeminin taşıma gücünün düşmesine sebep olabilir. Yer altı suyu imkânı bulunmayan alanda yamaçlar hemen hemen aynı eğimdeki travertenler de geçici de olsa yağmur suyunun bina temellerini etkileyeceği gözden uzak tutulmamalıdır.

İnşaat Yapımı ile İlgili Özellikleri: Yapım mühendisliği açısından yukarıda jeolojik özellikleri belirtilen zeminin cinsi sert kaya olarak nitelendirilmektedir. Bu nevi zeminlerde kazı yapılmasının zorluğu yanında, yine belirtildiği şekilde fasını bir tabakalaşmanın olmayışı bazı kısımlarının çok sert bazı kısımlarının ise; kalker tüfü şeklinde yumuşak bir yapıya sahip olması zaten çok pahalı olan temel çözümünü daha da güçlendirecek belki de imkânsız hale getirecektir. Ayrıca yine aynı arsa topoğrafik oluşumu itibari ile de mevcut karayoluna doğru % 15’lik bir meyile haizdir. Halbuki bina inşa edilecek arsada arzu edilen maksimum eğim nispeti % 10’dur. Çünkü b.. ve set yapı inşaatlarından arazinin asgari tesviyesi fazla meyilli unsurlarda çok zor, hele bu şekilde hem sert kaya ve hem de % 15 meyilli arsalar için imkânsız olabilecek pahalı bir çözümdür. Kaldı ki yine jeolojik özelliklerde belirtildiği gibi arsa doğu ve güneyden faylarla sınırlıdır. Zemin yer altı suyunun olmayışı içme ve kullanma suyunun ancak takriben 50 km mesafede dağlık bölgedeki kaynaklardan temin edilebileceği mahallin Y.S.E. Bölge Müdürlüğü ilgililerince beyan edilmiştir. Kayalık arazide bununda inşa zorluğu ortadadır. Ayrıca; bu havzada kesin bir kaynak etüdündün yapılmamış olması, aynı menbadan yeterli suyun temin edilip edilmeyeceğinin de şüpheli olacağı kuvvetle muhtemeldir. Kanalizasyon deşarjının yerleşim bölgesi yakınında göle verilmesi çevre sağlığı açısından şimdilik mümkün değildir. Kayalık olan arsada foseptik yapılması düşünülse bile sızdırma imkânı çok güç olduğundan çalışmayacaktır. Elektrik enerjisi temini hidro-elektrik santralinden kolaylıkla yapılacaktır.

Hukukî Vasıfları: Mezkur arsanın Van-Gevaş yoluyla Şamran kanalı arasındaki alanı yaklaşık 450 dönüm, Şamran kanalı üzerindeki Van yoluna bakan kısmı 400 dönüm, diğer kısmı daha tepede ve göle hakim değildir. Hukukî bilgiler daha önce Vilayet Makamı’ndan elde edilen krokiye göre Tapu Sicil Muhafızlığı’ndan ada, parsel numaraları ve malikleri zikredilerek ilişikteki liste ile sunulmaktadır. Buna göre anılan yerde kamulaştırılması düşünülen 2000-2500 dönüm arsanın 460 dönümü şahıs arazisi 1678 dönümü köy tüzel kişiliği arazisi olmak üzere ancak 2141 dönüm kadarını kapsamaktadır. Belirtilen köy tüzel kişiliğine ait 1678 dönüm mera vasfındaki arsanın kamulaştırılması için evsaf değişikliği de ancak bakanlar kurulu kararı ile yapılabilmektedir.

 

B-HEYETİMİZCE TESPİT EDİLEN VE KAMULUŞTIRILMASI TEKLİF EDİLEN:VAN-ERZURUM ASFALTI, BARDAKÇI KÖYÜ, ZEVE YOLU AKPINAR DERESİ VE VAN GÖLÜ İLE ÇEVRİLİ ARSA

Fizikî Vasıfları:

Yeri: Ekli 1/25000 ölçekli kroki ve 1/5000 ölçekli kadastro planında görüldüğü gibi, kuzeybatıdan Van-Erzurum asfaltı, doğuda Akpınar deresi, güney ve güneybatısı Van gölü ve Van ili merkez Bardakçı köyü ile çevrili, şehir merkezine yaklaşık 10 km mesafede ortalama 1,5-2 km sahil şeridi bulunan Bardakçı köyü sınırları içindeki arsa olup, imar planı dışında mücavir alan içindedir. İstimlâk gerçekleştiği takdirde mevzii imar planı yapılarak gerektiğinde fakültenin mutasavver gelişmesi için rezerv alan bırakılabileceği Van Belediyesi İmar Müdürlüğü yetkililerince beyan edilmiştir.

Jeolojik Özellikleri: Saha Neojen yaşlı, karasal kum-çakıl ve kilden oluşmaktadır. Yüzeyde 0,50-2 m arasında da kitlesel toprak yer yer daha kalın olabilir. Kil katlarının kalın olmadığı yarmalarda gözlenmiştir. Kum ve çakıl seviyeleri iyi çimentoludur. Saha yeraltı suyu yönünden umut vericidir. Bardakçı köyünde birkaç yerde açılan kuyularda 3-4 metrede suya rastlanmıştır. YSE teşkilatınca köyde içme suyu amaçlı 90 m derinliğinde kuyu açılacağı öğrenilmiştir. Bu kuyu yeraltı suyu yönünden kesin bilgiler verecektir. Alanın temel yönünden bina yapımına uygun olduğu düşünülmektedir.

İnşaat Yapımı ile İlgili Özellikleri: Jeolojik yapısında belirtildiği gibi anılan yere ait zeminin cinsi iyi ve altta sıkılıkla kum ve çakıl olarak üniform bir yapıya sahiptir. Gerek kazı kolaylığı ve gerekse; homojen karakterde oluşu muhtemel oturmaların yapıların her tarafında aynı ölçüde olması bakımından inşaat mühendisliği açısından en elverişli zemin cinsi olarak kabul edilmektedir. Yine jeolojik özelliklerinden görüleceği üzere arsa yer altı suyu bakımından iyi durumda ve satıhtan derinliği 3-4 m ile yer altı suyu için kabul edilen en uygun derinliktedir. Mevki itibariyle şehrin meskûn mahallerine yakın olduğundan içme ve kullanma suyunun yapılacak tevsii ile şehir şebekesinden temin edilebileceği Van Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü yetkililerince ifade edilmiştir. Kanalizasyon yakındır. Takriben 6-7 km kadar ve inşa kolaydır. Ayrıca; zemin sızdırma özelliği sebebiyle, ileride yapılacak mukayesesi neticesi daha ekonomik çözüm getirdiği tespit edilince, kanalizasyon deşarjı için foseptik yapılması da mümkündür. Arazinin topoğrafik eğimi bir yönde sabit olmakla birlikte genel olarak % 5’ten azdır. Yani düz sayılabilir. Elektrik ve telefon hattı Van-Erzurum yolunun diğer tarafında ve şehir merkezine 18 km uzaklıktaki Tarım Meslek Okuluna kadar götürülmüştür. Dolayısıyla kolayca temin edilebilir.

b)Hukuki Vasıfları: Ekli 1/25000 ölçekli harita ile 1/5000 ölçekli kadastro paftasında görüldüğü gibi kamulaştırılabilecek yaklaşık 4250 dönüm arsanın 290 dönümü hazine arsası, 300 dönümü kuru dere yatağı olan sahipsiz arazi 825 dönümü köy tüzel kişiliği ve mera arazisi, kalan 3040 dönümü bedeli karşılığı istimlaki gereken şahıslara ait arazidir. Yaptığımız tetkik sonucu yaklaşık yüzölçümleri belirtilen, gerek köy tüzel kişiliğine gerekse şahıslara ait arsa ve araziler olduğu tespit edilerek muhtar, köy ihtiyar heyeti ve şahıslara konu zımnen intikal ettirildiğinde, böyle bir durumda vilayetleri ve köyleri hesabına memnun olacaklarını, hatta bir miktar araziyi gerektiğinde hibe dahi yapabileceklerini beyan etmişlerdir.

Netice: Yukarıda fiziki ve hukuki bilgileri açıklanan arsa veya araziler için heyetimizce yapılan araştırma ve inceleme neticesi, Van ilindeki serbest alım-satım göz önünde bulundurulduğundaki (istimlâklerde değer tespiti buna göre yapılmaktadır) Hidro-elektrik santrali ile Gevaş arasındaki arsaların, Bardakçı Köyü yakınında ki arsalara nispetle çok daha pahalı olduğu tespit edilmiştir. Dolayısı ile fizikî şartları da mukayese edildiğinde (B) paragrafında yazılı olan, heyetimizce tespit ve kamulaştırılması önerilen arsanın her bakımdan daha elverişli ve hazinenin yararına olacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki burada konu istimlâk olduğundan kamu yararına yapılacak bu işlem için değer takdirinin müspet yönde tahakkuku da beklenebilir.

Kamulaştırma ile ilgili olarak heyetimizin tespit ve görüşleri yukarıda açıklanmış olup, tarafımızdan tanzim ve imza edilen rapor ekleri ile birlikte sunulmuştur.

Bilgilerinize saygı ile arz ederiz. 25.07.1979

 

 

Eki: 1. 2 adet 1/ 5000 ölçekli kadastro paftası

 2. 1 adet 1/25.000 ölçekli kroki

 3. 1 adet liste

 

Ali Bilgin

Suat Boynukalın

Ahmet Orhan

 

Dr.Ass.Jeo.Yük. Müh. Ass.Jeo. Yük. Müh      İnş.Yük. Müh.

İmza     İmza     İmza

 

Erdal Tüzemen Alaaddin Ağyurt

Topoğraf          İstimâk Şefi

İmza     İmza

 

YERLEŞİM ALANININ SEÇİMİ

Yerleşim alanı seçimi ile ilgili raporu tam olarak sunmamdaki amaç, bu konudaki çeşitli söylenti ve şüphelere açıklık getirmektir. Çünkü sonradan yaptığımız kamulaştırma çalışmalarında; en çok karşılaştığımız soru “Kamulaştırma alanının neden Edremit Beldesi civarında seçilmediği” doğrultusunda olmuştur.

Rapordan ve raporu hazırlayanlardan edindiğimiz bilgilere göre; yer seçiminde karar vermeye yetkili Van Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu üyeleri, Van’a yaptıkları ilk ziyaret sırasında, yerleşim alanı olarak Van- Gevaş karayolu civarındaki iki bölgeyi seçmişler; bunlardan; birincisi Hidro-Elektrik Santralı ile Gevaş arasında, Van’a 30 km mesafede olan alan, ikincisi ise; Kadembas mevkiinde Edremit ilçesine 12 km mesafedeki alandır.

 Ancak Van Fen-Edebiyat Fakültesi Fakültesi Yönetim Kurulu üyeleri, tespit edilen yerin fizikî ve jeolojik özelliklerini, inşaat yapımına uygun olup olmadığının araştırılmasını uygun görmüşler, teknik bir heyetin görevlendirilmesini istemişlerdir. Söz konusu teknik heyet 17.07.1979 gün ve 14 sayılı Fakülte Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda 17.07.1979 tarihinde ilgili raporun hazırlanması için Van’a gönderilmiştir.

Van’da çalışmalarını yürüten teknik heyet Fakülte Yönetim Kurulu üyelerinin beğendikleri iki yerleşme alanı için de olumsuz rapor vermişlerdir. Bu iki alan dışında, Van- Erzurum asfaltı üzerinde şehir merkezine yaklaşık 12 km mesafedeki Bardakçı Köyü arazisini önermişlerdir. Hazırladıkları yeni teknik raporda, bu bölgenin her yönüyle yerleşme alanı için uygun olduğu sonucuna varmışlardır.

Teknik heyetin hazırladığı rapor, 25.07.1979 tarihinde Van Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu’na sunulmuş, 30.07.1979 gün ve 15 sayılı oturumda Teknik Heyet’in hazırladığı rapor doğrultusunda Bardakçı Köyü ve Şemsibey Mahalelesi civarındaki arazinin yerleşme alanı olarak seçilmesi kararı alınmıştır.

Bu çalışmalardan anlaşıldığına göre; yer seçimi kararı tamamen teknik heyetin raporu doğrultusunda alınmıştır. İleri de yapılabilecek eleştirilerin muhatabı da bu teknik heyettir.

 

BARDAKÇI KÖYÜ MUHTARLIĞI İLE YAPILAN PROTOKOL

Teknik Heyet’in, Van Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu’na sunduğu ve hakkında olumlu rapor verdiği Bardakçı Köyü arazisinin üniversiteye devri ile ilgili olarak da ile köy ihtiyar heyetiyle bir protokol imzaladığını görüyoruz. Kamulaştırma işlemlerini yürüttüğüm sırada hiçbir yasal dayanağı olmadığını öğrendiğim bu protokolü aynen sunuyorum:

 

PROTOKOL

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı Van’da kurulması düşünülen Fen-Edebiyat Fakültesi yerleşme sahası olarak Van şehir merkezine, Van-Erzurum şosesine 8 km mesafede asfalttan ayrılan Bardakçı Köyü yoluyla 3-4 km mesafeden itibaren başlayan güneyde Van gölü, kuzeyde köy yolu, batıda Bardakçı Köyü, doğuda Van-Erzurum Devlet Yoluyla sınırlı Bardakçı Köyü’ne ait araziden mera olarak belirtilen 250 dönümlük araziyi bağış olarak, diğer iskân sahası olarak düşünülecek 2000 dönüm araziyi de 2-2,5 TL bedelle köy adına üniversiteye tahsis etmeyi taahhüt ediyoruz. 19.07.1979.

 

Bardakçı Köyü Muhtarı           Eski Muhtar     Aza

 

Sıdık Bora       Yusuf Sargın    Recep Eşme

 

Mühür-İmza     İmza     İmza

 

 

Suat Boynukalın           Dr. Ali Bilgin    Alaaddin Ağyurt           Erdal Tüzemen

Jeoloji Mühendisi         Jeoloji Mühendisi         İstimlâk Şefi     Ablikasyon Şefi

İmza     İmza     İmza     İmza

 

Not: Protokolü yazıldığı gibi aldığım için cümle düşüklüklerini ve imlâ bozukluklarını düzeltme gereği duymadım.

 

VAN İL YÖNETİM KURULU KARARI

Teknik Heyet’in raporu doğrultusunda alınan Van Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu kararı Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’ne sunulmuş, Üniversite Yönetim Kurulu da aynı doğrultuda karar almıştır. Bu karar 1 Ağustos 1979 gün ve 4996 sayılı Rektörlük yazısı ile Van Valiliği’ne bildirilmiştir.

Van Valisi Doğan Pazarcıklı başkanlığında 16.08. 1979 günü toplanan İl Yönetim Kurulu 1120 ve 1121 sayılı kararları ile Bardakçı Köyü ve Şemsibey Mahallesi sınırları içerisindeki özel mülkiyetli (94,5), mera ve köy tüzel kişiliğine ait (10,5) taşınmazın kamulaştırılmasını karara bağlamıştır. İl Yönetim Kurulu şu üyelerden oluşmaktadır:

 

Başkan Üye      Üye      Üye

DoğanPazarcıklı           O.NuriEyövge KemalSümeroğlu         AydınSanal

Vali      Hukuk.İş.Md. Defterdar         MilliE.Md

İmza     İmza     İmza     İmza

Üye      Üye      Üye      Üye

M.ZekiÇelik    İ.EtemUslu       İsmailGöçer     GündoğanŞener

BayındırlıkMd. SağlıkMd.        TeknikZiraatMd.          VeterinerMd.

İmza     İmza     İmza     İmza

 

Van Valisi Doğan Pazarcıklı’nın yukarıdaki karar doğrultusunda Van Tapu Sicil Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıyı aynen sunuyorum:

 

T.C.

VAN VALİLİĞİ

YÖNETİM KURULU KALEMİ

 

Sayı: 74

Konu: Tapu Hk.

 

                        TAPU SİCİL MUHAFIZLIĞINA

 

            İlimiz İskele Şemsibey Mahallesi Morali Mevkisi ile Bardakçı Köyü’nde ve Dibekdüzü Köyü Çapanak Mevkii’ndeki taşınmazların bilumum tapu muamelelerinin ikinci bir emre kadar durdurulmasını rica ederim.

                                                                                            

                                                                                  Doğan Pazarcıklı

                                                                                   VAN VALİSİ

                                                                                          İMZA     

 

İLAN VE TAPU İŞLEMLERİ KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER

Adına kamulaştırma yaptığımız, Atatürk Üniversitesi Van Fen-Edebiyat Fakültesi bütçesine 1979 yılında kamulaştırma bedeli olarak 25 Milyon TL Ödenek konmuştu. İlk ilân 27 Ağustos 1979 tarihinde çıkmıştı. Ertesi gün 28 Ağustos 1979 tarihinde Van’da göreve başladığımda,Vali Doğan Pazarcıklı serbest bırakılan 10 milyon TL’si ile hemen kamulaştırma işlemlerini başlatmamı istedi.

Tapu Sicil Muhafızlığı’na uğradığımda, işlemlerin nasıl yürütüleceği hakkında kimsenin doğru dürüst bir bilgisi yoktu. İşlemler hakkında herkes değişik ve çelişik yorumlar yapıyordu. Üniversitelerin özerk olmaları nedeniyle, kamulaştırma işlemleri diğer kamu kuruluşlarından farklı idi. Üstelik Van’da şimdiye kadar bu derecede geniş kapsamlı bir kamulaştırma işlemi yapılmamıştı. Tapu Sicil Muhafızlığı’nda konuyla ilgili geçmişte yapılan çalışmaları tespite çalıştık. Kayıtlardan Ankara Üniversitesi DTC Fakültesi’nin Van’da bir arsa aldığı tespit edildi. Bu kurumun önceden yaptığı işlemlerden hareket edilerek işlemlerin aynı doğrultuda yürütülmesi kararlaştırıldı.

Tapu Sicil Muhafızlığı’nın her bir taşınmaz için istediği belgeler şunlardı:

1. Kamulaştırılan her taşınmazın(tarlanın) fen memuru tarafından çizilmiş krokisi

2. İl Yönetim Kurulu Kararı

3. Atatürk Üniversitesi Yönetim Kurulu Kararı

4. Fiyat Taktir Komisyonu Kararı

5. Atatürk Üniversitesi Rektörlük Vekâletnamesi

6. Atatürk Üniversitesi Rektörü veya vekâlet verdiği kişinin tapulama işlemlerinin yürütülmesini talep eden resmî yazısı

7. Taşınmaz bedelinin bankaya bloke edildiğini bildiren resmî yazı

Fiyat Taktir Komisyonu’nun taşınmaz bedelleri ile ilgili metre kare birim fiyatı 8 TL olan kararı da 20. 09.1979 ve 27 09.1979 tarihlerinde bir hafta aralıkla mahallî gazetelerde yayınlanınca kamulaştırma işlemleri başladı. Ne var ki kamulaştırılmasına karar verilen 4784 dönümlük yerleşme alanının tamamı 33 milyon TL tutuyordu. 1979 Malî Yılı Bütçesi’ne ise 25 milyon ödenek konmuştu. Bunun da kalan 15 milyonunun serbest bırakılmaması tehlikesi vardı.

6830 Sayılı İstimlâk Kanunu’nun 25. maddesi taşınmaz bedelinin bankaya bloke edilmesi için ilk ilân tarihinden itibaren bir yıl süre tanıyordu. Ayrılan para 105 taşınmazdan ancak 82’sinin bedelini karşılıyordu. Hazine ve köy tüzel kişiliğine ait 10,5 taşınmazla, özel mülkiyetli 13 taşınmazın tapulama işlemlerini 1980 Mali Yılı’na bırakmak zorunda kaldık.

1980 Malî Yılı Fakülte Bütçesi’ne 8 milyon TL konulması halinde ilk ilan tarihimizin geçerlilik süresi olan 27.08.1980 tarihine kadar kamulaştırma alanının tamamını alabilecektik. Bütün ümidimiz 1980 Mali Yılı Bütçesi’ne konulacak bu ödenekti.

Bütün bu işlemlerin yürütülmesi ve her türlü yazışma sorumluluğu, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’un Erzurum 3.Noter’de hazırlattığı 8 Ekim 1979 tarihli ve 17041 sayılı vekâletnâme ile bana verilmişti.

 

KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZLARIN KROKİLERİNİN ÇİZİMİ

 

Tapu Sicil Muhafızlığı tarafından istenilen taşınmaz krokilerinin çizilmesi için Tapu Fen Amirliği’ne uğradığımda Amir N.B.’den şu yanıtı aldım: “Sizin istediğiniz çok uzun bir iş. Yaklaşık üç aya tamamlanır. Çok da masrafınız olur.” Durumu Tapu Sicil Muhafızı Kemal Özel’e ilettim.O da; “Arkadaşın işleri çok sıkı olduğu için öyle bir cevap vermiş. Sen durumu bir de Van Belediye Başkanı ile görüş. Onların Fen Memuru da aynı işlemi yapabilir” dedi. Müdür Kemal Özel Bey’e teşekkür ederek Belediye’ye gitmek üzere Tapu Sicil Muhafızlığı’ndan ayrıldım.

O tarihte Belediye Başkanlığı görevini vekâleten yürüten Nevzat Soydan beni çok iyi karşıladı. Sonradan isminin “Lütfi Sayıcı” olduğunu öğrendiğim fen memuruna talimat vererek bana yardımcı olmasını söyledi.

Fen Memuru Lütfi Sayıcı çalışmalarını bize tahsis edilen büroda yürüttü. Dört günlük kısa bir süre içerisinde de bütün çizimleri tamamladı. Her hangi bir ücret talebinde de bulunmadı. 

 

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SAYMANLIĞI’NIN ÇIKARDIĞI ENGELLER

Lise ve Eğitim Enstitüsü’nde görev yaptığım yıllarda idarî görevlerde bulunmuştum. Fakat Fakülte Sekreterliği farklı bir yönetim biçimi sergiliyordu. İta amiri olan rektöre ulaşabilmek belli bir hiyerarşi gerektiriyordu. Oysa bana Fakülte Sekreterliği görevi dışında çok büyük sorumlulukları ve karışık işlemleri olan Üniversite adına kamulaştırma yapma sorumluluğu da verilmişti.

Yöneticilik yapanlar bilirler. İyi bir yönetici sorunlara kendisi çözüm yolları bulur. Ancak kendisini aşan durumlarda ita amirine başvurur. Oysa Atatürk Üniversitesi Saymanlığı en basit işlemlerde büyük engeller çıkarıyordu. Örneğin; o tarihlerde fakültenin iç hizmet giderleri için her ay 30 bin TL avans verilirdi. Bu avansın ödenmesi bile büyük sorun oluyordu. Bu basit işlem için Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’un yardımına başvurmak zorunda kalıyorduk.

Özellikle kamulaştırma işlemleri büyük ölçüde Saymanlık Müdürlüğü’nü ilgilendiriyordu. Bu konuda bize yardımcı olmaları gerekirken sürekli engel ve keyfi davranışlarla karşılaşıyorduk Başta saymanlık müdürü Cevdet Güllüdağ olmak üzere, konuyla ilgili hiç bir bilgi ve becerisi olmayan bazı görevliler sürekli engel çıkarıyorlardı.

Karşılaştığımız önemli engellerden birisi de kamulaştırma bedellerinin Van’a aktarılması sırasında çıktı. Atatürk Üniversitesi Saymanlığı ödemenin Erzurum’da yapılmasını istiyordu. Saymanlığın önerisi şuydu :“ Tapu senetleri Lütfi Sezen tarafından alınsın. Köylüler Lütfi Sezen ile birlikte Erzurum’a gelsinler. Erzurum’daki işlemleri de tamamlayarak köylülerin paraların ödeyelim.” Kısacası, Atatürk Üniversitesi’nin o dönemdeki saymanının yönlendirmesi ile saymanlıktaki yetkililer halk tabiri ile “ipe un seriyorlardı.” Van’da üniversite kurulması umurlarında değildi. “Az işimiz var başımıza bir de Van çıktı” gibi yakınmalarda bulunuyorlardı.

Atatürk Üniversitesi Saymanlığı’nın teklifini taşınmaz maliklerine iletince şu cevabı aldım: “Müdür Bey, biz paramızı almaktan vazgeçtik. Paramızı Van’da öderseniz ödeyiniz, yoksa Erzurum’a gidip aldığımız parayı da yollarda, otellerde harcayamayız. Verdiğiniz para ne ki bir de bizi süründürüyorsunuz?”

Köylülerin Erzurum’a gitmemekte kararlı olduklarını görünce, sorunlarını Valiliğe iletmelerini söyledim. Vali Doğan Pazarcıklı, köylülerin bu makul isteğini, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a iletiyor. O da yardımcı olacağını söylüyor. Vali’nin görüşmesine müteakiben, Atatürk Üniversitesi Saymanlığı Md. Yrd. Fuat Erdem ve Hukuk Müşaviri Burhan Alakuştekin Van’a geldiler. Bu iki elamanın ilgi ve desteği ile işlemler tamamlandı. Taşınmaz bedellerinin ödenmesine Van’da başlanıldı.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakkı Atun’un beni görevden almasına da büyük ölçüde dönemin Atatürk Üniversitesi Saymanlık Müdürlüğü yetkilileri sebep olmuştur. Çünkü Yüzüncü Yıl Üniversitesi 1982 yılında kurulduğunda ödenek çıkmamıştı. 1983 yılına kadar her türlü ödemenin Atatürk Üniversitesi tarafından yapılacağı hükmü getirilmişti. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü, Atatürk Üniversitesi Saymanlığı’nın engellemelerini benim başarısızlığım olarak görüyordu. Buna başka nedenler de eklenince aramızdaki ilişkiler tamamen koptu.

ÜNİVERSİTE ADINA LOJMAN KİRALANIYOR

Karşılaşılan önemli sorunlardan birisi de görevlilerin kalacakları yerin olmayışı idi. Atatürk Üniversitesi’nde görev yapan öğretim üyeleri ve fakülte sekreterleri için lojman tahsis edilmişti. Van’da görev yapacakların da bu haktan yararlanmaları en doğal haklarıydı. Bu ihtiyaç ancak kiralama yoluyla karşılanabilecekti. Ne var ki yer kiralamada iki büyük sorunla karşılaştık. Birincisi; resmî işlem yapılması durumunda ev sahibi aldığı kira bedelinin % 60’ını vergi vermek zorundaydı. Bu vergi farkını kiraya eklemek istiyordu. İkincisi ise; tutulacak dairelerden birisinin “konukevi” olarak kullanılması isteğimizdi. Apartman sakinleri konukevinin aile arasına giremeyeceğini söylüyor ve buna şiddetle karşı çıkıyorlardı.

Bu iki sebepten dolayı kimse evini kiraya vermek istemiyordu. Bu nedenle ben de DSİ Konuk Evi’nde kalmaya devam ediyordum. Vali Doğan Pazarcıklı’nın devreye girmesi ile Hüsrev Paşa İlkokulu karşısında bulunan inşaatı tamamlanmak üzere olan Güneş Apartmanı’ndan üç daire sözü alındı.

Vali Doğan Pazarcıklı ve Belediye Başkan Vekili Nevzat Soydan’ın ricası ve her türlü sorumluluğu üstlenecekleri sözünü vermeleri üzerine Belediye Başkanı’nın odasında daire sahipleri ile bir ön sözleşme yaptık. Henüz inşaat halinde olan dairelerin teslim tarihi sözleşmenin yürürlüğe girme tarihi olarak belirlendi. Kesin sözleşmenin de Fakülte Dekanı tarafından imzalanacağını bildirdik.

Aylık 10 bin liradan 16 aylık süre için yapılan sözleşme 14.09.1979 tarihinde Dekan Vekili Pof. Dr. Turgut Hatunoğlu tarafından onaylandı. Söz konusu daireleri fakülte olarak ancak 10 Aralık 1979 tarihinde teslim alabildik.

Van’da göreve başladığım 28 Ağustos 1979 tarihinden bu tarihe kadar Van DSİ Konukevi’nde ikamet ettim. Kiralanan dairelerden birisi konukevi, diğeri dekan evi olarak tahsis edildi. Benim için ayrılan daireye de o zamana kadar Erzurum’da ikamet eden eşimi ve çocuklarımı getirerek ben taşındım.

ERZURUM’DAN MEMUR ATAMALARI YAPILIYOR

Kuruluş çalışmalarını yürüttüğüm günlerde Erzurum’dan, yönetime ters düştükleri söylentisi bulunan bazı memurların Van’a gönderileceği haberini aldım. Fazla zaman geçmeden 21 Eylül 1979 gün ve 266.4/ 98 sayılı Rektörlük Kararnamesi ile memurların listesi geldi. Van’da görevi başlatılmaları ve göreve başlayanların isimlerinin bildirilmesi isteniyordu.Adı geçen elemanlar şunlardı:

 

1. Haluk Polatkan    Ziraat Yüksek Mühendisi

2. Mehmet Ay          Teknisyen

3. Bahattin Bayyurt        Teknisyen

4. Necati Küdüm            Büro Şefi

5. Ebrar Bayrak              Büro Şefi

6. Alaaddin Ağyurt        İstimlâk Şefik

7. Alay Altınkaynak      Memur

8. Sebahat Tandırcı       Daktilo

Ziraat Mühendisi Haluk Polatkan dışında hepsi gelip Van’da göreve başladılar. Bunların dışında; askerlik dönüşü Erzurum’da yeniden göreve başlatılmak istenmeyen Teknisyen İbrahim Başar ile Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü tarafından görevine son verildikten sonra Danıştay kararı ile göreve dönen Yüksel Lömenler de Van’da göreve başlatıldılar.

Kısacası, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü yetkilileri Van Fen-Edebiyat Fakültesi’ni bir arka kapı, çalışmaları beğenilmeyen memurların gönderileceği yer olarak değerlendirmeye başlamıştı. Erzurum’a gittiğimde ziyaretlerine uğradığım bazı fakülte sekreterleri ve daire müdürleri elamanlarına kızdıkları zaman “Van’a mı gitmek istiyorsun?” tehdidinde bulunduklarını ifade ediyorlardı.

VAN’A ATANAN MEMURLARIN SORUNLARI

Van’a atanan memurlar beni “idarenin adamı“ olarak görüyorlardı. Hepsi otelde kalıyor, lokantada yemek yiyor, Erzurum’da ikamet eden ailelerinin geçimini sağlamanın sıkıntısını çekiyorlardı. Rektörlük idaresine ve idareyi temsil eden bana karşı içten bir kin ve nefretle hissi taşıdıkları bakışlarından belli oluyordu.Oysa Van’a atanmış olmalarından en büyük rahatsızlığı ben duyuyordum. Bu rahatsızlığımı yöneticilere aktardığım zaman da; “Sen kim oluyorsun da bizim kararlarımıza karşı çıkıyorsun” düşüncesini ima eden “idare olarak böyle uygun gördük” cevabını alıyordum.

Yeni kurulmakta olan bir fakültenin sorunları bu elamanları ilgilendirmiyordu. Daha doğrusu problem çıkartıp tekrar Erzurum’a dönmek gibi bir eğilimleri vardı. Önceden yapmış olduğum öğretmenlik mesleğinin yararını ilk defa bu elemanlarla diyalog sırasında gördüm. Çünkü öğretmenlik pedagojik formasyon isteyen bir meslektir. Bu eğitimi almayanların öğretmenlik yapması güçtür.

Bir gün kendi isteği dışında gelmiş olan bu elamanları toplayarak şöyle bir konuşma yaptım: “Arkadaşlar, hepinizin isteğiniz dışında Van’a gönderildiğinizi ve büyük sorunlar yaşadığınızı biliyorum. Buraya gönderilip sıkıntı içinde yaşamanızdan ben de rahatsızlık duyuyorum. Van’a gönderilmenizden duyduğum rahatsızlığı yöneticilere ilettiğim de onlar da benden rahatsızlık duyuyorlar. Sizden ricam karşılıklı anlayış içerisinde görevimizi yapalım. Erzurum’a dönmeniz hususunda bana düşen bir görev olursa, bunu memnuniyetle yerine getireceğimi bilmenizi isterim”.

Bu konuşmamdan sonra elamanların bana karşı tavırlarında çok olumlu gelişmeler oldu. Van’da bulundukları süre içerisinde aramızda fazla bir sürtüşme olmadı. Bir memur dışında hepsi sonradan Erzurum’a geri döndüler.

1984 yılında ben de Erzurum’a dönmek zorunda bırakıldım. Van’da birlikte görev yaptığımız elamanlardan Alaaddin Ağyurt vefat edinceye kadar Erzurum’da sürekli ziyaretime geldi ve her gelişinde Van’daki tutum ve davranışımdan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

1980 YILINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

1980 yıllında kuruluşla ilgili önemli gelişmeler olmakla birlikte, arzu edilen sonuca vardığımızı söyleyemeyiz. Kuruluşa yardımcı olabilecek kurumların ilgisizliği, Van Valisi Doğan Pazarcıklı’nın görevden ayrılması çalışma hızını düşürdü.

1979 yılı sonlarında Van Valiliği görevine atanan Yurda Uğur Ünal’ın Van’a üniversite kurulması konusuna, önceki vali Doğan Pazarcıklı kadar sıcak bakmadığı izlenimini edinmiştim. Üniversite kuruluşu ile ilgili yarım kalmış işler için yardımına başvurduğumuzda yeterince ilgi göstermiyordu.

Ben ise, 1979 yılında yarım kalmış işlerin bir an önce tamamlanması çabası içindeydim. Örneğin yeterince ödeneğimiz olmadığı için 13 özel mülkiyetli taşınmazın parasını bankaya bloke ettirememiştik. Bu taşınmazların alınabilmesi için 1980 Malî Yılı Bütçesi’ne 8 Milyon TL ödenek konulması gerekiyordu. Kamulaştırılmayan bu 13 taşınmaz (tarla) kamulaştırılan alanın sınırları içinde kalmıştı. Bu da ileride sınır anlaşmazlıklarına sebep olacaktı.

Van Fen-Edebiyat Fakültesi olarak 1980 Mali Yılı Bütçesi’ne kamulaştırma bedeli karşılığı olarak 8,5 milyon TL konulmasını teklif etmiştik. Bunun gerçekleşmesi için Van Valisi ve milletvekillerinin desteği gerekiyordu. Her ziyaretine gittiğimde konunun ciddiyetini Vali Yurda Uğur Ünal’a aktarmamdan rahatsızlık duyduğunu hissetmiyor değildim.

 Mali Yılı Bütçesi’ne konulmasını teklif ettiğimiz 8,5 milyon TL tutarındaki ödenek teklifinin Bütçe Karma Komisyonu’nda kabul edilmemesi endişelerimizi doğruladı. Artık kamulaştırma işlemi yarım kalacaktı. Fakat bunu bir türlü kabullenemiyordum. Mutlaka bir çözüm yolu bulunmalıydı. Ama nasıl?

Karşılaştığımız bu sorunun önemini vurgulayan aşağıdaki resmî yazıyı önce Fakülte Dekanlığı’na yazdım. Dekanlık da bu talebimi Rektörlüğe iletti. Rektörlük istimlâk ile ilgili konularda bana doğrudan yazışma yapma yetkisi verdiği için konuyla ilgili olarak Van Valiliği’ni de bilgilendirdim. Fakültesi Dekanlığı ile Van Valiliği’ne gönderdiğim resmî yazının Van Valiliği başlıklı olanını aynen sunuyorum:

 

ATATÜRK ÜİNİVERSİTESİ

VAN FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI

 

Sayı: 1005

Konu: Kamulaştırma

                                                 

                                 İL MAKAMINA                              31.03.1980

                                                    VAN

 

İl Yönetim Kurulu’nun 16.08.1979 gün ve 1121 sayılı kararı ile Van’ın Şemsibey Mahallesi ile Bardakçı Köyü’nde 4.784.324 metrekarelik bir alan Fakültemiz adına kamulaştırılmıştır.

Fiyat Takdir Komisyonu 18 Ağustos 1979 tarihli kararı gereğince; (metrekaresi 8-8,5 TL’den) kamulaştırma alanının tamamı 31. 253.931 TL tutmaktadır. 1979 Malî Yılı Bütçesi’nden   ayrılan 25.000.000 TL karşılığı ancak; 3.098.868 metrekare özel mülkiyetli taşınmaz alınabilmiştir. 895.906 metrekarelik taşınmaz da hazineye ait olduğundan, kamulaştırılması kesinleşen alanın tamamı 3.994.774 metrekaredir.

Tahsis edilen para yeterli olmadığından; 789.550 metrekarelik özel mülkiyetli taşınmaz bedelini ve taşınmaz giderlerini karşılamak üzere; Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’nce; 1980 Malî Yılı Bütçesi’ne 8.500.000 TL. ödenek konulması teklifinde bulunulmuştur. Fakat teklif edilen para 1980 Mali Yılı Bütçesi’ne konulmamıştır.

6830 Sayılı İstimlâk Yasası’nın 25. maddesi gereğince; fiyat takdir komisyonu kararı ilk tebligat tarihinden itibaren bir yıl geçerlidir. İlk tebligat 27.08.1979 günü yapıldığından , 27.08.1980 gününe kadar, kalan 789.550 metrekarelik alan, aynı fiyatla (metrekaresi 8-8,5 TL’den) kamulaştırılabilmekte, bu da toplam olarak 6.316.400 TL tutmaktadır.

Kalan 13 parselin bedeli olan 6.316.400 TL sözü edilen tarihe kadar sağlanmaması halinde, kamulaştırılması Fakültemiz için çok zorunlu olan ve ileride büyük ölçüde sınır anlaşmazlıklarına neden olabilecek bu kısmı bırakmak zorunda kalacağız. Yeniden kamulaştırılmasını istememiz halinde ise (üniversite arazisi içinde kaldığından) ekonomik değere yükselecek ve fahiş fiyatla almak zorunda kalacağız.

Gereken ödeneğin sağlanması konusunda, yardım ve ilgilerinizi saygılarımla arz ederim.  

 

EK. 1. Taşınmaz Listesi                               Lütfi Sezen

       2. Kroki                                            Fakülte Sekreteri

 

Sonuç: Vali Yurda Uğur Ünal, Van’a üniversite kurulması konusuna fazla ilgi göstermediğinden, bu yazımıza cevap verilmedi. Ancak, Fakülte Dekanımız Prof. Dr. Gülağa Şimşek’in konuyu, Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a iletmesi üzerine Atatürk Üniversitesi tarafından, 1980 Mali Yılı Bütçesi’ne para aktarılması ile ilgili girişimlere başlanıldı.

REKTÖR PROF. DR. HURŞİT ERTUĞRUL

KAMULAŞTIRMA SORUNUNA EL ATIYOR

Konunun önemi Dekan Prof. Dr. Gülağa Şimşek tarafından Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a iletilince; üniversite bünyesinde çözüm yolları araştırıldı. Yapılan araştırma sonucunda; 1980 Mali Yılı Bütçesi’nde; Atatürk Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi Bütçesi’ne bina satın alınması veya yapılması için 50.000.000 TL ödenek konulduğu tespit edildi. Önceden ihalenin yapılmaması ve Erzurum’da yaz mevsiminin kısa olması nedeniyle bu ödeneğin 1980 Mali Yılı içerisinde İslâmi İlimler Fakültesi tarafından kullanılması şansı yoktu. Kullanılamayacağı için de yıl sonunda tenkis (iade) edilecekti. Buna rağmen, İslâmi İlimler Fakültesi Dekanlığı, paralarının Van Fen-Edebiyat Fakülte’sine aktarılmasını istemiyorlardı.

Fakülte olarak bizim yaptığımız girişimler olumlu sonuç verdi. Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’un imzası ile İslâmi İlimler Fakültesi Bütçesi’nden, Van Fen Edebiyat Fakültesi Bütçesi’ne 15.000.000.TL aktarılmasını talep eden, yazıyı Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’na sunmak üzere benim elden götürmem kararlaştırıldı. Ankara’ya elden götürdüğüm yazıyı aynen sunuyorum:

 

T.C.

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 110/91                                                                                       07.05.1980

Konu: Aktarma Hk.

 

        

DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞINA

                                                                                               ANKARA    

 

          İlgi: 2.05.1980 gün ve 712/501 - 2708 yazımıza

 

İlgide kayıtlı yazımızla Üniversitemiz bütçesinin 157-11-2-001-710 faslında bulunan 50.000.000. TL’lik miktar için vize istenmiştir.

Erzurum’daki inşaat mevsiminin kısa olması , Bütçe’nin 157-11-2-001-710 faslındaki 50.000.000 TL’nin kullanılması kısıtlanmıştır. Diğer taraftan Van Fen-Edebiyat Fakültesi için kamulaştırılamayan 789.550 metrekarelik 13 taşınmaza ödenek yoktur.

6830 Sayılı Yasa’nın 25. maddesi uyarınca fiyat takdir komisyonu kararı ilk tebligat tarihinden itibaren bir yıl geçerlidir. İlk tebligat tarihi 27.08.1979 olduğundan, 27.08.1980 tarihine kadar sözü edilen 789.550 metrekarelik arazi aynı fiyatla (metrekaresi 8TL’den) kamulaştırılabilecektir. Aksi halde bugün tamamlanmış olan işlemler yeniden tekrar edilecek, çok büyük para ödenmesi zorunluluğu doğacaktır.

Çeşitli nedenlerle kuruluşu yeterince gecikmiş olan Van Fen-Edebiyat Fakültesi‘nin daha fazla gecikmeden kuruluşunu tamamlayabilmesi için 15.000.000 TL’nin 163-11-2-001-910 faslına aktarılmasına müsaadelerinizi saygı ile rica ederim.

 

EKİ: 2 kroki ve doküman        Prof. Dr. Hurşit ERTUĞRUL

İmza

Rektör

 

PARA AKTARILMASI İLE İLGİLİ ANKARA’DAKİ ÇALIŞMALARIM

Konunun öncelikle Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nda çözümlenmesi gerekiyordu. Atatürk Üniversitesi Rektörü Hurşit Ertuğrul’un Ankara’ya gittiğimde DPT uzmanlarından Tuna Yurtseven’le görüşmemi söyledi. 07.05. 1980 günü Yurtseven’i ziyaret edip Rektör Bey’in selâmını ilettim. Beni çok iyi karşıladı. Fakat konunun kendisini aştığını, Müsteşar Bey’le görüşme olanağı bulmam gerektiğini önerdi.

Van’da bazı parlamenterler ve üst düzey yöneticiler, büromuzu ziyarete geldiklerinde, bir sorun olduğu zaman kendilerine uğramamı her türlü desteğe hazır olduklarını söylemiş, adres bırakmışlardı. Kendilerine uğrayıp sorunla ilgili bilgi vermeme, yerinde bulamadıklarıma not bırakmama rağmen, hiçbirinden gereken desteği göremedim.

Erzurum eski milletvekillerinden Av. Adnan Şenyurt Erzurum’dan iyi tanıdığım ve çok saygı duyduğumuz bir dostumuzdu. Ankara’da kendilerini ziyarete gittiğimde konuyu açtım. O da beni Ferit Melen’le görüştürebileceğini,Melen’in yardımıyla bu sorunun çözümlenebileceğini söyledi.

Telefonla konuyu izah edince Ferit Melen, Av. Adnan Şenyurt’a beni beklediğini söyledi. Ziyaretine gittiğimde Ferit Melen konuyu dikkatle dinledi. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekili Hasan Celal Güzel’i arayarak benim için randevu talebinde bulundu. Bana da; “Konuyu bana izah ettiğin gibi Müsteşar’a da izah edersen sana yardımcı olurlar kanaatindeyim” dedi.

Müsteşar Vekili Hasan Celal Güzel’i ziyaret ettiğimde; konunun TBMM’nin işi olduğunu çok geç kaldığımızı söyledi. Ben de kendilerine; “Bu iş olmasa bile, konunun önemini size izah etmek istiyorum. Bana biraz zaman ayırabilir misiniz? Dedim. O da; “Buyurunuz” dedi.

Sorunu şöyle dile getirdim: “Sayın Müsteşarım, krokide gördüğünüz gibi(krokiyi göstererek) üniversite adına kamulaştırdığımız arazi içinde kalan 13 tarlanın bedeli ödenememiştir. Metrekaresi 8 TL’den aldığımız bu araziyi 6830 sayılı yasaya göre bir yıl içinde aynı fiyattan alabiliyoruz. Aksi takdirde 27.08.1980 tarihinden sonra işlemlerin yeniden başlatılması ve yeni fiyat verilmesi zorunluluğu vardır. Kamulaştıramadığımız tarlalar üniversite arazisi içinde kalacağından vatandaşlar yüksek fiyatla satın alabileceklerdir. Bu da aynı araziyi ileride çok yüksek fiyatla almamıza neden olacaktır. Bir maliyeci olarak Devlet’in ileride ödemek zorunda kalacağı zararı önlemenizi istiyorum.”

Bu açıklamamdan sonra Hasan Celal Güzel; “Konuyu çok güzel izah ettiniz.” Diyerek bana yardımcı olacağını söyledi. Konuyla ilgilenecek elamanlarını çağırarak bana yardımcı olmalarını söyledi. İki gün sonra DPT’nin 15.000.000 TL’nin Van Fen-Edebiyat Fakültesine aktarılması ile ilgili olumlu görüşü Maliye Bakanlığı’na bildirildi.

Maliye Bakanlığı’nda da bazı zorluklar çıkartıldı. Ancak, Müsteşar Yardımcısı Turan Başkurt’un yardım ve ilgileriyle buradaki sorun da kısa zamanda çözüme bağlandı. Fakültemiz bütçesine aktarılan bu para ile kamulaştırma işlemleri tamamlandı. Kamulaştırmadan artan paranın bir bölümü ile de harita çalışmalarını başlattık.

HARİTA ÇALIŞMALARI

Van Fen - Edebiyat Fakültesi Bütçesi’ne aktarılan 15.000.000 TL’den 8.000.000 TL’si artınca; bu parayı lojman alımında değerlendirmeyi düşündük. Ancak 12 Eylül 1980 harekâtı gerçekleşince bütün ödemeler durduruldu. Daha önceleri İller Bankası 14. Bölge Müdürlüğü’ne kamulaştırılan arazinin haritasının yapımı için başvuruda bulunmuştuk.

Ödemeler serbest bırakılınca, mevcut paranın 2.000.000 TL’sini harita çalışmalarının peşinatı olarak İller Bankası 14. Bölge Müdürlüğü’ne ödendi.

Yetkililerin Van’a gelip gerekli girişimde bulunmamaları ve Atatürk Üniversitesi Saymanlık Müdürlüğü’nün sorun çıkarması nedeniyle Lojman alımları zamanında gerçekleştirilemedi. Geriye kala 6.000.000 TL de 1980 Mali Yılı sonunda tenkis(iade) edildi.

 1981 YILINDAKİ GELİŞMELER

 

            1981 Mali Yılı Bütçesi için teklif ettiğimiz ödeneklerde büyük ölçüde kısıntı yapıldığı için istenilen hedefe ulaşıldığını söyleyemeyiz. Buna rağmen eğitim öğretim hizmetleri açısından bazı gelişmeler oldu. Araştırma görevlisi sayısı 9’a yükseltilirken, Biyoloji ve Matematik bölümlerine alınan 35 öğrenci Erzurum’da öğrenimlerine başlatıldı. Alınan yeni elamanlarla idarî personel sayısı 19’a çıkartıldı.

12 Eylül 1980 İhtilâli sonrası, Van Fen-Edebiyat Fakültesi’nin üniversiteye dönüştürülmesi konusunda, Van Valiliği ile Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği’nin olumlu çabaları olmuştur. İhtilâl sonrası Van Valiliği’ne atanan Nazmi İyibil’in Büyük Önder Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı(1981) münasebetiyle oluşturduğu İl Kutlama Komitesi’nin 28.01.1981 gün ve 4 sayılı oturumunda alınan kararlardan birisi de “Van Fen-Edebiyat Fakültesi’nin üniversiteye dönüştürülmesi konusunda il çapında gerekli girişimlerin başlatılması” başlığını taşımaktadır.

Böylece, Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı kutlamaları, onun Van’da üniversite kurulması yönündeki vasiyetinin gerçekleştirilmesi konusundaki çabalara hız kazandırmış oluyordu.

Eski belediye başkanlarından Tayyar Dabbağoğlu Van’da üniversite kurulması ile ilgili çalışmaları yürütürken, bir de dernek kurmuştu. Bu derneğin ismi “Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği” idi.

1977 yılı Ekim ayında Tayyar Dabbağoğlu’nun vefat etmesi üzerine, dernek başkanlığına Dr. Özçelik Okayer getirilmişti. Ben Van’da göreve başladığımda, yönetim kurulu şu üyelerden oluşuyordu:

 

1.Uz.Dr. Özçelik Okayer (Başkan) Dahiliye Uzmanı

2. Aydın Perihanoğlu (Sekreter) Eczacı

3. Oğuz Hacırüstemoğlu (Sayman)

4. Dr. Saadettin Özok (Üye) Diş Doktoru

5. Dr. Özger Yalım (Üye)    Diş Doktoru

6. Özdemir Zırlıoğlu (Üye)    İş ve İşçi Bulma Kurumu Md.

7. Atilla Sönmez (Üye) Bankacı

 

Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanı Dr. Özçelik Okayer, Van’a üniversite kurulması konusunu ciddiye alan bir Vanlı idi. Zaman zaman bizimle de irtibat kuruyordu. Başlangıçta kuruluş çalışmalarımızı pazar yerinin ortasında bulunan terk edilmiş olan Eski İnönü İlkokulu’nda yürütüyorduk. Vali Doğan Pazarcıklı’nın girişimi ile kaloriferli bir bina olan Yeni İnönü İlkokulu’na taşındık ve okulun bir bölümünü bize verildi.

Bir yılı aşkın bir süre İnönü İlkokulu’nda ikamet ettik. Daha sonra bu bina da elimizden alındı. 12 Eylül 1980’de kapatılan, kaloriferi çalışmayan Eğitim Enstitüsü binasına gönderildik. Bu taşınmalar sırasında tahsis edilen binaların tamir ve onarımına, boya ve badana işlemlerinin yürütülmesine Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği’nin (az da olsa) katkıları oluyordu.

Asıl sorun, bağlı olduğumuz Atatürk Üniversitesi Saymanlığı’nın bize yeterince destek olmayışından kaynaklanıyordu. Saymanlık aylık masraf için yalnız 30 TL avans veriyordu. Bu da fakültenin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktı.

İkinci sınıf fakülte muamelesi görmemizin en büyük sebebi de taşrada olmamız, yeni bir üniversite olacağımız izlenimi ve atanan dekanların Erzurum’da ikamet etmeleriydi. Dekanlar 5 - 6 ayda bir birkaç günlüğüne Van’a geiyorlardı.. İdareye ters düşen memurlar Van’a gönderiliyor, buradaki mahrumiyet ortamından ders almaları isteniyordu.

Bütün bu olumsuzlukların tek bir muhatabı Fakülte Sekreteri Lütfi Sezen idi. Atatürk Üniversitesi yetkilileri Van’da Üniversitemizi iyi temsil etmemi istiyorlar, Van’dakiler de Atatürk Üniversitesi yetkililerinin Van Fen-Edebiyat Fakültesi’ne yeterince destek olmayışlarının sebebini bana soruyorlardı. İki su arasında kalmıştım. Bir tarafta; temsil ettiğim Üniversiteyi savunma sorumluluğu, diğer tarafta Vanlıların beklentilerine cevap vermekti.

 Benim bu sıkıntılı durumuma Van’da en çok tanık olanlardan birisi Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanı Dr. Özçelik Okayer’dir Çünkü Tayyar Dabbağoğlu’ndan sonra Van’da üniversite kurulması için en çok çaba gösteren birisidir.

Van’a üniversite kurulması konusunda Okayer’in Ankara’daki yetkililerle bulunduğu girişimler neticesinde, Kenan Evren’in sınıf arkadaşı olan İzzettin Sarımurat’ın aracılığı ile 21 Mart 1981 günü için Van’a üniversite açılması konusunda Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nden randevu alındı. Devlet Başkanı Kenan Evren’le görüşen heyet şu kişilerden oluşuyordu: Dr. Özçelik Okayer, Dt. Sadettin Özok, İzzettin Sarımurat ve Yıldız Sarımurat. Yapılan görüşmede Van’a üniversite kurulması sözü alındı ve yine bu görüşmede kurulacak üniversitenin adının da “Yüzüncü Yıl Üniversitesi” olması kararlaştırıldı. Ertesi gün Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam Van Millî Eğitim Müdürü Necmettin Çaldağ’ı arayarak Devlet Başkanı Kenan Evren’in sözlü emirleriyle, kurulacak yeni üniversitelerle ilgili YÖK tasarısına Van’da “Yüzüncü Yıl Üniversitesi” adıyla bir üniversite eklendiğini müjdeledi.

21 Aralık 1981 gün ve 17751 sayılı Resmi Gazete’de çıkan atama kararı ile oluşan YÖK Başkanlığı’nın almış olduğu ilk karar arasında, Van’da Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kurulacağı ifadesine yer verilmesi, Van’da üniversite kurulmasını isteyen çevrelerde büyük sevinçle karşılandı.

TEKNİK RAPORLARIN HAZIRLANMASI

Kamulaştırılan taşınmazlarla ilgili her türlü yasal işlem (ileride kurulacak üniversiteye devredilmek üzere) Atatürk Üniversitesi adına yapılıyordu. Taşınmazların üniversite adına tescil edilmesi ile her iş bitmiyordu. Bu taşınmazları kullanabilmek için ilgili bakanlıklardan izin almak gerekiyordu. Özellikle İmar İskân Bakanlığı yetkilileri, üzerinde iskân yapılacak taşımazların tarım arazisi olmamasını şart koşuyorlardı. Oysa bizim kamulaştırdığımız taşınmazlar, 1.sınıf tarım arazisinden oluşuyordu.

Yeni kurulacak üniversitede tarım arazisinin Ziraat ve Veteriner fakülteleri tarafından amacına uygun olarak değerlendirileceği tezinden hareketle hazırladığımız rapor, 9 Mayıs 1981 İmar İskân Bakanlığı Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü’nde yapılan toplantıya tarafımdan sunuldu.

Aynı toplantıda kamulaştırılan arazi içerisinde kalan hazine kayıtlı 11 taşınmazın durumunu görüşmek için 23 Temmuz 1981 tarihinde yeniden toplantı yapılması kararı alındı. Söz konusu toplantıda ise adına kamulaştırma yaptığımız Atatürk Üniversitesi’ni Fakültemiz dekanı Prof. Dr. Gülağa Şimşek temsil ettiler.

Yukarıda söz konusu olan toplantılardan sonra Van’a gelen İmar İskân Bakanlığı yetkilileri taşınmazları kamulaştırılan alanı yerinde görerek bizim ortaya koyduğumuz tezler doğrultusunda olumlu rapor verdiler.

Teknik raporların hazırlanışı sırasında DSİ Genel Müdürlüğü’nün verdiği rapor su sıkıntısı olabileceğini dile getiriyor, 27 Ağustos 1981 gün ve 363.65/3502 sayılı yazı ekinde gelen raporda, kamulaştırılan alanda kaynak su bulunmadığı, yeni kurulacak üniversitenin suyunun ancak Karasu’dan temin edileceği belirtiliyordu.

Kamulaştırılan alanla ilgili İmar İskân Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü raporları Maliye Bakanlığı’na sunuldu. İlgili Bakanlığın 14 Eylül 1981 gün ve 3121 - 27409 / 81 Şb. 3/2 Dd. 24660 sayılı yazısı ile hazine arazisinin Üniversitemize devri gerçekleşmiş oldu.

EYLÜL 1981 TARİHİNDE YAPILAN

İDARİ PERSONEL SINAVI SONRASI

            İdarî personel sayısı ileride doğacak ihtiyaçlara cevap verecek sayıda değildi. Bu nedenle 1981 Malî Yılında serbest bırakılan kadrolara elaman alınması Dekanlıkça uygun görüldü. Serbest bırakılan kadrolar 3 memur, 1 daktilo, 3 teknisyen, 2 kaloriferci, 2 bekçi, 1 müstahdemden oluşuyordu.

            Fakültemizin Dekanlığı’nın Erzurum’da, Sekreterliği’nin Van’da olması her iki ilde de çok sayıda kişinin sınava başvurmasına neden olmuştu. Özellikle alınacak 3 memur adaylığı için 100’e yakın başvuru yapılmıştı. Yapılan yazılı ve sözlü sınav sonucunda alınan elamanlar şunlardı:

 

             Adı soyadı                            Görev Unvanı    Doğum Yeri

          

            1.Celâl Bülbül                                      Memur             Erzurum

            2. M.Ali Akyüz                                   Memur             Erzurum

            3. Ufku Sandalcı                                  Memur             Erzurum

            4. Sema Perihan                                  Daktilo Van

            5. Yaşar Arpa                                     Teknisyen        Van

            6. Mehmet Demir                                Teknisyen        Van

            7. Mehmet Güngör                              Müstahdem      Sivas

            8. Binali Sinan                          Bekçi               Erzurum

            9. Mehmet Aktaş                                Bekçi               Van

            10. Hivil Ateş                                      Kaloriferci        Van

            11. Fevzi Tahran                                 Kaloriferci        Van

 

            Özellikle memur kadrosuna alınan adayların tamamının Erzurum doğumlulardan seçilmesi, sınavı kaybedenlerin Valilik ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na şikâyette bulunmalarına neden oldu. Bu gibi sınavlarda kaybedenlerin şikâyet etmelerinin doğal olduğu ve herhangi bir usulsüzlük yapılmadığı için, yapılan şikâyetler ilgili kurumlarca fazla ciddiye alınmadı.

            İlgili komisyonda sadece bir üye olmama rağmen, Atatürk Üniversitesi’ni Van’da temsil etmemden dolayı yapılan şikâyetlerin ilk muhatabı ben oluyordum.

 

İNÖNÜ İLKOKULU’NDAN ÇIKARTILIYORUZ

            1979 yılı sonlarında Vali Doğan Pazarcıklı’nın uygun görmesi ile İnönü İlkokulu’nun bir bölümü Fakültemize tahsis edilmişti. 1981 yılı sonlarına kadar çalışmalarımızı bu binada yürüttük. O yıllarda Van Vilayet Konağı’nın ihtiyaca cevap vermeyişi Müdürlükler arasında yer tartışmasına neden oluyordu. Dönemin Van Millî Eğitim Müdürü Necmettin Çaldağ bizim hizmet binası olarak kullandığımız İnönü İlkokulu’na kendilerinin taşınacağını, çıkmamız gerektiğini söylemesi üzerine şu cevabı verdim: “Sayın Müdürüm, hizmet verdiğimiz okula sizin ihtiyacınız varsa, zorla oturmayız. Çalışmalarımızı yürüteceğimiz bir bina bulunuz, biz de taşınıp okulu size devredelim”.

            Millî Eğitim Müdürü, Eğitim Enstitüsü yatakhane binasının boş olduğunu, oraya taşınabileceğimizi söyledi. Ben de adı geçen binanın kalorifer tesisatının çalışmadığını, bu binanın önceden bize devrinin düşünüldüğünü, Bakanlık ve Valilik oluru alındığını, ancak kalorifer tesisatının çalışabilmesi için 15 milyon TL keşif bedeli çıkartıldığını, bu para temin edilmediği için binanın atıl durumda kaldığını belirttim. Bu açıklamamı Millî Eğitim Müdürü Necmettin Çaldağ anlayışla karşıladı. Ne var ki o sırada tesadüfen yanımızda bulunan 30 yıldır yöneticilik yaptığını söyleyen, 1981 Sakatlar Yılı Dayanışma İl Koordinasyon Kurulu Üyesi olduğunu bildiğim bir ilkokul müdürünün tepkisi büyük oldu. Hiç kendisini ilgilendirmediği halde, şöyle bir öneride bulundu: “Hocam, söz konusu binanın kaloriferi çalışmıyorsa, duvarı delip soba yakarsınız. Müdür Bey’in yere ihtiyacı var. Sizin yer sorununuz bizi ilgilendirmez.”

            Uzun yıllar yöneticilik yapmakla öğünen okul müdürüne benim cevabım ise şu oldu: “Sayın Hocam, muhatabımız siz değilsiniz. Millî Eğitim Müdürlüğü ile bizim aramızda olan bir konuyu tartışıyoruz. Sorunu biz kendi aramızda çözeriz. Sizi ilgilendirmeyen bir konuya neden taraf olarak tepki gösteriyorsunuz.” O sırada yanımızda bulunan defterdar Veysi Baybars da bana destek olunca okul müdürü susmak zorunda kaldı.

            O dönemde Van Valisi olan Nazmi İyibil’in de Millî Eğitim Müdürlüğü’nün bize tahsis edilen binaya taşınmalarını sıcak bakmadığı izlenimini edinmiştim. Çünkü Van Valiliği’nden binayı terk etmemiz konusunda her hangi bir yazılı emir almamıştık.

             Ancak Millî Eğitim Müdürlüğü’nün girişimleri sonucunda, Van Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 5 Ekim 1981 gün ve 7130 – 391 - 81(391) yazılı emirleri ile Eğitim Enstitüsü’nün kaloriferleri çalışmayan yatakhanesine taşındık.

ERZURUM’A GERİ DÖNMEMİZ KARARI ALINIYOR

            Kuruluş çalışmalarını yürüttüğümüz İnönü İlkokulu’ndan isteğimiz dışı çıkartılmamız üzerine Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü, Sekreterliği Erzurum’a taşınması kararını aldı. Dekan Prof. Dr. Gülağa Şimşek’in 13.10. 1981 tarihli teklifi üzerine Fakültemiz Van bürosundaki demirbaşlarını Erzurum’a götürmek üzere Atatürk Üniversitesi iki kamyon gönderdi. Eşyalar yüklenirken ben de vedalaşmak için Vali Nazmi İyibil’i ziyarete gittim.

            Veda ziyaretine gittiğim Sayın Vali Nazmi İyibil, Erzurum’a dönme kararımıza büyük tepki gösterdi. Gidemeyeceğimizi, durumu Bakanlığa gerekirse Devlet Başkanı’na ileteceğini söyledi. Ben de kendilerine bu konuda yetkim olmadığını, Üniversitemiz Rektörü ve Fakültemiz Dekanı ile görüşmesi gerektiğini ifade ettim.

            Vali Nazmi İyibil, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul ve Van Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülağa Şimşek’i ayrı ayrı arayarak tahsis edilen binanın onarımına yardımcı olacağını, personeli kışın üşütmeyeceğini söyledi.

            Vali Nazmi İyibil’in ricası ve yardım sözü vermesi üzerine, kamyonlar boş olarak Erzurum’a geri gönderildi.

TAŞINDIĞMIZ YATAKHANE BİNASINI ONARDIKTAN SONRA BİR BÖLÜMÜ ELİMİZDEN ALINIYOR

            Önceden yurt olarak kullanılan bina, oturacak gibi değildi. Bir bölümün birinci katı dışında kalorifer tesisatı tamamen bozuktu. Bina Milli Eğitim Bakanlığı’nın 22.04.1881 gün ve 17916 sayılı oluru ile Fakültemize devredilmişti. Ancak Van İli Bayındırlık Müdürlüğü’nün hazırladığı teknik rapora göre, oturulabilir konuma gelmesi için 15 milyon TL’ye ihtiyaç vardı. Fakültemiz bütçesinde ise bu fasılda ödenek bulunmamakta idi.

            Van Valiliği’nin DSİ, Bayındırlık, Karayolları Bölge Müdürlüğü, İller Bankası Bölge Müdürlüğü, Topraksu Bölge Müdürlüğü gibi vd. çeşitli kurumlardan sağladığı destek ve kendi personelimizin bir ayı süren yoğun çabası ile binanın bir bölümü oturulabilir konuma getirildi.

            Ne var ki bazı okul müdürleri yine Van Milli Eğitim Müdürlüğü’nü yönlendirip Van Sıkıyönetim Komutanlığı’nı devreye soktular. Sıkıyönetim Komutanlığı’nın sözlü emri ile onardığımız binanın bir bölümü öğretmenlere verildi. “Öğretmenevi” olarak hizmete girdi. Bu da yetmiyormuş gibi, fakültemiz dekanlık odasındaki demirbaş eşyanın tamamı ile diğer demirbaşların bir bölümüne, yine Sıkıyönetim Komutanı’nın sözlü emirleri ile öğretmenevi yetkilileri el koydular. Gerekçe olarak da dekanın Erzurum’da ikamet etmesini gösterdiler.

            Durumu Dekanlığa bildirdim. Dekanlık Van Valiliği ile irtibata geçti. Yeni atanmış olan Vali Behçet Eren’in girişimleri sonucunda (birkaç ay sonra) el konulan demirbaşlar iade edildi.

DEKAN EVİ SORUN OLUYOR

            1979 yılı sonlarında kiralanan üç daireden birisi “dekan evi” olarak tahsis edilmişti. Atanan dekanlar Erzurum’da kalmayı tercih ettiklerinden, dekan evi boş tutuluyordu. 1981 yılında bu daha da sorun haline getirildi. Konu Sıkıyönetim Komutanlığı’na intikal ettirilmiş olacak ki beni Makamına çağıran Sıkıyönetim Komutanı şunları söyledi: “Sekreter Bey, sizin dekanınız Erzurum’da dubleks lojmanda kalıyormuş, Burada kendisine tahsis edilen lojmana el koyuyorum. Vali Muavini İ.Ç. gelip görecek. Kendisine tahsis edersin.”

            Benim cevabım ise şu oldu: “Sayın Paşam, bu konuda ki yetki Dekanlığımıza aittir. Ben konuyu dekanlığa ilettikten sonra İ. Bey’e cevap veririm.” Komutan da, “gerekeni yap” diyerek gidebileceğimi söyledi.

            Dekanlık talebi yerine getirmemi söyledi. Ancak taşınmak için daireyi ziyarete gelen Vali Muavini’nin eşi, tahsis edilen dairenin beşinci kat olduğunu, beşinci kata çıkamayacağını, birinci katta bulunan misafirhanenin beşinci kata taşınıp kendilerine birinci kattaki dairenin tahsis edilmesini istedi. Ben de: “Misafirhanenin beşinci katta olmasına apartman sakinlerinin izin vermediğini, bu nedenle birinci katın misafirhane olarak düzenlendiğini, misafirhaneyi beşinci kata taşımamız halinde apartman sakinleri ile sürtüşme olacağını, bu nedenle birinci kata taşınma isteklerini yerine getiremeyeceğimizi, arzu ederlerse beşinci kattaki dekanlık lojmanının tahsis edebileceğimizi” söyledim.

            Benim bu açıklamamı Vali Muavini Sıkıyönetim Komutanı’na “Sekreter daireyi bize vermekte zorluk çıkartıyor” şeklinde aktarmış. Duruma fena halde sinirlenen Komutan beni tekrar makamına çağırarak “Sen kim oluyorsun da benim emirlerime karşı geliyorsun!” şeklinde bir çıkış yaptı. Ben de konuyu olan şekliyle izah ettim. Bu sefer, “Sen haklısın Sekreter Bey, o adama lojman vermeye değmez!” dedi.

             Daha sonra yine Sıkıyönetim Komutanı’nın sözlü emirleri ile dekan evi Emniyet Müdür Yardımcısı M. Ali Bulut’a tahsis edildi.

2547 SAYILI ÜNİVERSİTELER KANUNU YÜRÜRLÜĞE GİRİYOR

            O yıllar YÖK ve yeni üniversitelerin kurulması ile ilgili kanunu üniversite kurulmasını isteyen Vanlılar büyük bir heyecanla bekliyorlardı. 6 Kasım 1981 gün ve 17506 sayılı Resmi Gazete’de yürürlüğe giren 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nda yeni kurulacak üniversitelerle ilgili olarak net bir açıklama yoktu.

            Geçici 28. maddede şöyle diyordu: “Bu kanun yürürlüğe girdiğinde, mevcut olan akademi, fakülte, enstitü ve yüksek okulların durumları, bu kanuna göre Yüksek Öğretim Kurulu’nun kurulmasına müteakip bu kurulca incelenerek bunların üniversiteye dönüştürülmeleri, üniversitelere veya bakanlıklara bağlanmaları, üniversitelerin içerisinde; fakülte, enstitü veya yüksek okul şeklinde teşekkül ettirilmeleri veya kaldırılmaları hususları tespit edilerek gerekli yasal düzenlemeler yapılmak üzere, bu kanun yürürlüğe girdikten itibaren altı ay içinde Millî Eğitim Bakanlığı’na sunulur. Bu kuruluşların 1982-1983 Eğitim-Öğretim yılında yeni hüviyetleri ile eğitim ve öğretime başlamaları için gereken önlem alınır”.

            6 Kasım 1981 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun, üniversite kurulmasını isteyen diğer illerde olduğu gibi Van’da da büyük bir heyecan ve beklentiye sebep oldu.

BEHÇET EREN’İN VAN VALİLİĞİ GÖREVİNE BAŞLAMASI VE SONRASI

            15 Eylül 1981 tarihinde yapılan idari personel sınavında alınan elamanların bir kısmının Erzurum doğumlu olması, dekanın Erzurum’da ikamet etmesi özellikle sınavı kaybedenlerin yakınları tarafından sürekli gündeme getiriliyordu. 16.11.1981 tarihinde Van Valiliği görevine başlayan Behçet Eren’e de konu intikal ettirilmiş olacak ki; göreve başladıktan birkaç gün sonra beni makamına çağırarak, Dekan’ın Erzurum’da bulunması, adına kiralanan lojmanın boş bekletilmesi ve Eylül ayında yapılan idari personelin bir kısmının Erzurum doğumlulardan alınmasının, ziyaretine gelen Vanlıların yakınmalarına

 neden olduğunu söyledi ve söz konusu konular hakkında benden açıklama yapmamı istedi..

            Ben de söz konusu iddialarla ilgili açıklama yetkim olmadığını, Van Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülağa Şimşek’le görüşmesi gerektiğini, kuruluş çalışmaları ile ilgili sadece doküman verebileceğimi söyledim.

             Bu ilk görüşmemizde Vali Behçet Eren’in üniversite konusunu çok ciddîye aldığı izlenimini edinerek makamından ayrıldım.

1982 YILINDAKİ GELİŞMELER      

 

            1982 yılı gündemi, Vali Behçet Eren’in Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’na yazdığı 19.01.1982 tarihli mektubu ile başladı. 21.01.1982 tarihinde Van’daki mahallî basında yayınlanan mektubu aynen sunuyorum:

 

 

VAN VALİLİĞİ

19.01.1982

ÖZEL

                                  

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞINA

                                                                                      ANKARA

          

            Büyük Atatürk’ün 1 Kasım 1937’de T.B.M.M. beşinci dönem dördüncü toplantısında; Van gölü civarında üniversite kurulması hususundaki görüşlerini aynen sunuyorum: “Sevgili arkadaşlarım, yüksek tahsil gençlerini, istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi, millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmemiz için, İstanbul Üniversitesi’nin tekâmülü, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde VAN GÖLÜ HAVZASINDA kurulması mesaisine hızla ve ehemmiyetle devam edilmektedir.”

            Atatürk’ün emri “Van gölü havzası” olmasına rağmen, Doğu’da; Erzurum, Diyarbakır, Elazığ bölge üniversitelerine sahip olmuşlar, büyük bir potansiyele sahip olan Van bundan mahrum bırakılmıştır.

            Henüz öğretime Erzurum’da devam eden, Van Fen-Edebiyat Fakültesi ise, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 24.11.1975 gün ve 42363 sayılı olurları ile Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak açılmış, 25 Mayıs 1976 gün ve 15597 sayılı Resmî Gazete’de çıkan kadro kanunu ile toplam 252 öğretim üye ve öğretim üyesi yardımcısı (asistan, okutman, uzman, çevirici vs.), Bakanlar Kurulu’nun 05.10.1977 gün ve   7/14260 sayılı kararı ile de 78 memur ve hizmetli kadrosu ihdas edilmiştir. Böyle geniş kadro ihdas edilmesindeki gaye, Van’da kurulması düşünülen üniversiteye hazırlıktır.

            1978 yılından beri kurucu dekan atanmasına rağmen, henüz Van’da öğretime başlanamamıştır. 1979 yılında kurucu sekreterin atanması ile istimlâk işlemlerine başlanmış, Van İli İl İdare Kurulu’nun 16.08,1979 gün ve 1220-1221 sayılı kararları ile (6830 Sayılı İstimlâk Kanunu’nun hükümlerine göre) Şemsibey Mahallesi ve Bardakçı Köyü civarında 4784 dönümlük arazi kamulaştırılmış, 1979-1980 Malî Yılı Fakülte Bütçesi’ne konan ödeneklerle söz konusu yerin tapu tescil işlemleri tamlanmış durumdadır.

            Kamulaştırılan yerin topoğrafik haritasının yapımını ise, İller Bankası 14. Bölge Müdürlüğü hazırlamış bulunmaktadır. Ancak, 1981 Malî Yılı Fakülte Bütçesi’ne “Alt Yapı Yatırımları” ile ilgili ödenek konulmadığından, Fakülte’ye ait yapı tesislerinin yapımına başlanamamıştır. Eğitim ve öğretime Van’da başlanması halinde, bu hizmetlerin daha iyi yürüyeceği kanaatini taşımaktayız.

            Halen, Fakülte kurucu dekanı ve fakülte sekreteri ile birlikte; 10 asistan, 10 memur, 8 hizmetli görev yapmaktadır. 1981-1982 öğretim yılında Matematik Bölümü’ne 20, Biyoloji Bölümü’ne 15 öğrenci alınmış olup bu öğrenciler Erzurum’da öğrenimlerini sürdürmektedirler. Sekreterlik ise Van’da görev yapmaktadır. Dekanlığın Erzurum’da, Sekreterliğin Van’da olması hizmetlerin yürütülmesinde hizmetlerin yürütülmesini aksattığı gibi, kuruluşu da geciktirmektedir.

            Van’da Fen- edebiyat Fakültesi’nin açılması çok iyi düşünülerek verilmiş isabetli bir karardır. Doğu Anadolu’nun sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan kalkındırılması amaç edinilmiştir.

            F.K.B. derslerinin genellikle Fen fakültelerinde okutulması, ileride Ziraat, Veteriner, Tıp fakültelerinin kurulmasına da yardımcı olacaktır. Edebiyat Fakültesi ise; bölgenin kültürel yönden gelişmesine yarar sağlayacak, ayrıca ihtiyaç duyulan yabancı dil öğrenimini karşılayacaktır. Bölgenin tarım, hayvancılık potansiyeli ile sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç söz konusu fakültelerin kurulmasını zorunlu hale getirmiştir.

            Van, Doğu Anadolu Bölgesi’nde bölge hizmeti veren belli başlı illerimizden birisidir. Ağrı, Muş, Hakkari, Bitlis, Siirt gibi illerin her yönden hizmet merkezi durumundadır. Hemen hemen tüm kuruluşların Bölge Başkanlıkları (Müdürlükleri) Van’da bulunmaktadır.

            Atatürk’ün gösterdiği hedefe ulaşmak için kuruluşa başlanılmasına rağmen, Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne bağlı bir fakülte olarak gelişmeler sürekli geciktirilmiştir.

Dekanlığa atanan kişiler bu görevi maddî yönden tatmin olma amacıyla kullanmışlar, çeşitli bahanelerle Van’a gelmeyi (kendilerine lojman kiralandığı halde) reddetmişlerdir. Yakından müşahede edilen bu durumlar yörede bezginliğe neden olmuştur.

            Van Fen-Edebiyat Fakültesi’nin geliştirilmesi ve (Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle) “Yüzüncü Yıl Üniversitesi” haline getirilmesi arzusu Van halkını temsilen Ankara’ya gönderilen bir heyet tarafından 23 Mart 1981 günü Devlet Başkanımız Sayın Kenan Evren’e sunulmuş, bu arzu Devlet Başkanımızca da olumlu karşılanmıştır. Fen- Edebiyat Fakültesi’ni geliştirilip hatta bağlanacak bazı yüksek okullarla “Yüzüncü Yıl Üniversitesi” adını alacağı birçok kez basına da intikal etmiştir.

          

            SONUÇ

 

1. Kuruluş çalışmaları tamamlanan Fen-Edebiyat Fakültesi’nin açılacak diğer bölümleri ile (vakit geçirilmeden) Van’da eğitim ve öğretime başlaması, hem Atatürk’ün gösterdiği hedefe ulaşması, hem de Sayın Devlet Başkanımızın sözünün yerine getirilmesi bakımından önemlidir

2. Dekanlığın ve öğrencinin Erzurum’da, Sekreter ve idarî personelin Van’da olması hizmetlerin yürütülmesini aksattığı gibi, kuruluşla ilgili güveni sarsmaktadır. Bu aksaklığın giderilmesini istiyoruz.

3. Seçilen dekanın öğretim üye ve yardımcıları ile birlikte Van’da oturmayı kabullenmeleri halinde; Fen-Edebiyat Fakültesi’nin eğitim, öğretim ve yönetim hizmetleri aksatılmadan yürütülecektir.

            Konunun Başkanlığınız ve Sayın YÖK üyeleri tarafından en iyi şekilde değerlendireceğinizden kuşkumuz yoktur. Mümkün olursa bizzat Başkanlığımda bir heyet, katılmadığım takdirde görevlendireceğim arkadaşlarım sizleri ziyarete gelmek arzusundayız. Görüşme imkânı bulabileceğimiz bir zamanın Valiliğimize telefonla veya mektupla bildirilmesini arz eder, saygılar sunarım.

                                                                                              Behçet EREN

                                                                                               Van Valisi

                                                                                                  İMZA

                                 

 

MEKTUBUN YANKILARI

                        Vali Behçet Eren’in 19 Ocak 1982 tarihli mektubuna YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın (o günler mahallî basında yer alan) 03. 02. 1982 gün ve 289 sayılı cevabını aynen sunuyorum:

          

                        Sayın Behçet EREN

                                    Van Valisi

 

İlgi: 19 Ocak 1982 tarihli yazınız

 

            Yükseköğretim Kurulu 2547 Sayılı Kanunun geçici 28. maddesi gereğince akademi, fakülte, enstitü ve yüksek okulların üniversiteye dönüştürülmeleri, üniversite veya bakanlıklara bağlanmaları, üniversitelerin içinde fakülte, enstitü veya yüksek okul halinde teşekkül ettirilmeleri veya kaldırılmaları hususlarını tespit etme çalışmalarını sürdürmektedir.

Van-Fen Edebiyat Fakültesi’nin durumu ile ilgili yazınız bu çalışmalarda dikkate alınacaktır.

Bilgilerinizi rica ederim.

                                                                                                          Saygılarımla

AA/SB/1.2.8.2                                               Prof. Dr. İhsan Doğramacı

Yükseköğretim Kurulu Başkanı

İMZA

 

Sonuç: Vali Behçet Eren’in 19 Ocak 1982 tarihli mektubunda istenilen randevu talebi de kabul edilmiş,YÖK Genel Sekreterliği’nce Van Valiliği’ne telefon açılarak Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın görüşme için 13.03.1982 tarihini uygun gördüğü ifade edilmiştir.

 

Van Valisi Behçet Eren aynı tarihte Diyarbakır’da düzenlenen Bölge Valileri toplantısına katılmak zorunda olduğu için YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile görüşmek üzere, Van’a Üniversite Kurma Yaşatma Başkanı Dr. Özçelik Okayer ile Van Yöresi Kalkınma Vakfı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Akyürek gönderilmişlerdir.

Vali Behçet Eren’in söz konusu toplantıya katılamaması dolayısı ile görüşme yapacak heyetle Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya gönderdiği mektubu aynen sunuyorum:

VAN VALİLİĞİ

                                       ÖZEL                         13.03.1982

                                   Sayın Prof. Dr. İhsan Doğramacı  

                                    YÖK Başkanı             ANKARA

 

19.01. 1982 tarihli mektubumuza verdiğiniz cevap hem şahsım, hem de mahalli gazeteler vasıtasıyla duyurduğumuz Van halkı tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.

Genel Sekreteriniz vasıtasıyla istemiş olduğumuz randevu için 13.03.1982 tarihini uygun görmüşsünüz. Ancak bu tarih ve hemen akabinde Diyarbakır’da düzenlenen bir toplantıya icabet etmem gerektiğinden, çok istememe rağmen, sizinle bu kez görüşme imkânı bulamayacağım.

Sizinle temas edecek arkadaşlarım, konuyu yakınen bilmektedirler. Bu bakımdan sizlere gerekli açıklamaları ben bulunmadan da yapabilecek bilgilere sahiptirler.

Yüce Atatürk’ün vasiyeti doğrultusunda göndereceğiniz çabaya inanıyorum. Sayın Devlet Başkanımızın da önerileri ile Van ve Van yöresine hizmet verebilmesi amacıyla daha önceki kanun tasarılarında mevcut olan Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kurulacağı müjdesini bekler, şahsım ve Vanlılar adına saygılar sunarım.

                                                                                              Behçet EREN

                                                                                              VAN VALİSİ     

                                                                                                    İMZA

 

 

ÜÇ YÖK ÜYESİNİN VAN’I ZİYARETİ VE SONRASI

Van Valiliğince gönderilen heyetin YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’yı ziyaretini müteakiben 14 Mayıs 1982 tarihinde üç YÖK üyesinden oluşan bir heyet kurulacak bir üniversitenin ihtiyaçlarını karşılayacak şartların oluşup oluşmadığını gözlemlemek üzere Van’a geldiler. Bu heyet, Vecdi Gönül, Prof. Dr. Gürol Ataman ve Prof. Dr. Selâhattin Gürtürk’ten oluşmuştu.

Heyete Valilik ve Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği tarafından gereken ilgi gösterildi. Vali Behçet Eren üniversite kurulması doğrultusunda bir potansiyel oluştuğunu ifade ederken, daha geniş bilgileri benim verebileceğimi ifade ettiler. Ben de kurulacak üniversitenin çatısını gerçekleştirecek potansiyelin oluştuğuna dair, bilgi, belge ve dokümanı heyet üyelerine birer dosya halinde sundum. Kamulaştırma işlemleri tarafımdan gerçekleştirilmiş olan üniversite arazisi gezdirildi. Kamulaştırılan alanda inşaat gerçekleşinceye kadar kurulacak üniversitenin kullanımına uygun olan Eğitim Enstitüsü binası, Van’ın Edremit beldesinde “hastane” olarak yapılan fakat atıl durumda olan bina ve Ziraat Meslek Lisesi gezdirildi.

Heyet üyeleri mevcut binaların kurulacak üniversitenin şimdilik ihtiyacını karşılayacak potansiyele sahip olduğu izlenimini edindiklerini memnuniyetle ifade ettiler. Ayrıca Van’a üniversite kurulmasının yararlı olacağı kanaatini taşıdıklarını da belirterek oldukça iyi izlenimle Van’dan ayrıldılar.

Heyetin Van’dan ayrılmalarını takiben, Vali Behçet Eren’in YÖK başkanlığına hitaben yazdığı mektubu aynen sunuyorum:

T.C.

VAN VALLİLİĞİ

24.05.1982

Sayı: 1201                Özel Kalem Müdürlüğü

Konu:

Y.Ö.K BAŞKANLIĞINA

ANKARA

 

14 Mayıs 1982 günü Prof. Dr. Gürol Ataman, Vecdi Gönül ve Prof. Dr. Selâhattin Gürtürk’ten oluşan Sayın Y.Ö.K. üyelerinin Van’ı ziyaret etmeleri, ilimizde büyük memnuniyete vesile olmuştur.

Üniversitenin kendi arazisi üzerinde binaları yapılıncaya kadar Van’da kullanılmaya müsait birçok yerin mevcut olduğunu sayın üyeler de müşahede etmişlerdir.

Kullanılmaya uygun yerden birisi de Van- Edremit yolu üzerinde Van’a 20 km mesafede sürekli Belediye Otobüsleri çalışan, 14.400 metrekarelik arazi üzerinde sahile kurulmuş 200 yatak kapasiteli Göğüs Hastanesi’dir. Onarımı tamamlanmak üzere olan hastane, iki ay sonra Yapı İşleri 13. Bölge Müdürlüğü’ne teslim edilecektir.

Söz konusu yerin mimari projesi, Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü Mimarî Bürosu’nda bulunduğundan, Sayın Y.Ö. K. Üyelerine sunulamamıştır. İlimize uçak seferlerinin (şimdilik) olmayışı nedeniyle ilgili projeyi Van’a isteyip tekrar sizlere göndermemiz zaman kaybına neden olacaktır. Kurulunuzca, mimarî projeye ihtiyaç duyulması halinde; yukarıda belirtilen adresten temini mümkündür.

Kanaatimizce bu bina, kurulacak 100. Yıl Üniversitesi’nin büyük ölçüde ihtiyacını karşılayacak durumdadır. İlimize gösterdiğiniz ilgiye teşekkür eder, saygılar sunarım.

 

                                                                                     Behçet EREN

                                                                                       Van Valisi

                                                                                                       İMZA

 

PROF. DR. HÜMEYRA ÖZGER’E REKTÖRLÜK TEKLİF EDİLİYOR

Elazığ, Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hümeyra Özger 3 Temmuz 1982 tarihinde üç-dört kişiden oluşan bir heyetle Van’ı ziyaret ettiler. Bu ziyaretleri sırasında; 14 Mayıs 1982 tarihinde Van’a gelen YÖK üyelerinin Ankara dönüşü Fırat Üniversitesi’ni ziyaret ettiklerini, kendisine yeni kurulacak olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne kurucu rektörlük teklifinde bulunduklarını Vali Behçet Eren’e bildiriyor ve kurulacak üniversite hakkında bilgi edinmek için Van’a geldiğini söylüyor.

Vali Behçet Eren beni makamına çağırarak Prof. Dr. Hümeyra Özger’le tanıştırdı ve kendilerine detaylı bilgi vermemi rica etti. Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği başkan ve üyeleri de haberdar edilmiş olacak ki dernek üyeleri tarafından gelen heyete Akdamar Oteli’nde akşam yemeği ziyafeti verildi.

Yemek sırasında kurulacak üniversite ile ilgili ümit dolu güzel şeyler konuşuldu. Gerek Vali Behçet Eren, gerekse dernek üyeleri benim bu aşamaya gelinceye kadar yaptığım hizmetlerden sitayişle söz ettiler. Prof. Dr. Hümeyra Özger de tebrik ederek şunları söyledi: “Lütfi Bey, sayın Vali ve sayın dernek üyeleri görüştüğümüz süre içerisinde her vesile ile bu üniversitenin kuruluşunda büyük emeğinizin olduğunu dile getirdiler. Birlikte çalışmak nasip olursa bu emeklerin karşılığını alacağını bilmeni isterim.” Ben de gösterdikleri iyi dileklerinden dolayı kendilerine teşekkürlerimi bildirdim.

Ne var ki 25 Temmuz 1982 tarihinde yayımlanan TRT haberlerinde yeni kurulan üniversitelerden Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne 1916 Kıbrıs doğumlu Prof. Dr. Hakkı Atun’un en yaşlı rektör olarak atandığı duyuruluyordu.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ RESMEN KURULUYOR

20 Temmuz 1982 gün ve 17760 sayılı Resmi Gazete’de yürürlüğe giren KHK / 41 karar sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnâme ile Van’a “Yüzüncü Yıl Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulması talebi resmen gerçekleşti.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ’NE REKTÖR ATANIYOR

20 Temmuz 1982 gün ve 17762 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 82/20 karar sayılı atama emri ile yeni kurulan üniversitelere rektör atamaları yapıldı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Hakkı Atun’un atandığı görüldü.

Prof. Dr. Hakkı Atun göreve başladığı ilk günden itibaren aramızda bir iletişim eksikliği görüldüğünden, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin resmen kurulmasından sonra benim hizmet verme şansım kalmamıştı.

Bu iletişim eksikliğini fırsat bilen bazı çevreler, 14 Ekim 1982 görevden uzaklaştırmamı sağlayarak kontrolü tamamen kendi ellerine alıp Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’u istedikleri gibi yönlendirmeyi başardılar. Artık Yüzüncü Yıl Üniversitesi, kurulmasına karşı çıkanların denetimine geçmiş oluyor, onlar Rektör Bey’in, Rektör Bey de onların her türlü taleplerini yerine getiriyor ve uyum içinde çalışıyorlardı.

Kitabımızın II. Bölümü (Yazışmalar) ile III. Bölümü (Anılar) başlıklarında sunmaya çalıştığım bilgi, belge, dokümanlardan anlaşılacağı gibi, bu tarihten sonra benimle ilgili gelişmeler, Anılar Bölümü’nde kendilerini andığım, Van eski valilerinden Yurda Uğur Ünal ile öğrencim Nezir Kabakuş’un tahminleri doğrultusunda gerçekleşmiş oluyordu.

 

İKİNCİ BÖLÜM

GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILMAM SONRASI RESMÎ YAZIŞMALARI

 

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

REKTÖRLÜĞÜ

VAN

 

Bölüm :                                                                                                                        14/10/1982

Servis   :

Sayı     : 246

Konu  : Göreviniz Hk.

 

 

Sayın Lütfi SEZEN

Genel Sekreter Vekili,

 Fen Edebiyat Fakültesi

Fakülte Sekreteri

 

            Üzerinizdeki bütün görev ve yetkiler alınmıştır. Yeni düzenlenmekte olan üniversite hizmetleri içindeki göreviniz ilerde bildirilecektir. O zamana kadar Eğitim Yüksek Okulundaki öğretim görevine devamınızı rica ederim.

Prof. Dr. Hakkı ATUN

       REKTÖR

                                                                                              İMZA

 

DAĞITIM :

Van Valiliği

Van Sıkıyönetim K.

YYÜ. Eğitim Yüksek Okulu Müdürlüğüne

Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığına

Selânik Cadde 40, Kızılay/ANKARA

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Muhasebe Müdürlüğüne

 

 

 

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

          VAN

 

            İlgi : 14/10/1982 gün ve 246 sayılı yazınız.

 

            İlgi yazınızla üzerimdeki tüm görev ve yetkilerin alındığı belirtilerek yeni düzenlemeye kadar Eğitim Yüksek Okulu’nda öğretim görevi yürütmem istenmiştir.

            Yükseköğretim Denetleme Kurulu Teşkilat Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin 25. maddesinde görevden el çektirme nedenleri belirtilmiştir. 25/b maddesi ile ifade edilen nedenlerden biri de görevden el çektirilen memurun irtikap, rüşvet ve zimmete para geçirme zanlısı olmasıdır.

            Yine 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 139. maddesine göre görevden uzaklaştırılan    memur hakkında 10 iş günü içinde soruşturma açılması şartı vardır. Belirtilen süre içinde hakkımda herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Oysa ilgi yazınızla görev yetkilerimin alınması ve görevden uzaklaştırılmam şeref ve haysiyetimle uğraşılacak kadar çirkin söylentilere neden olmuştur.

            “Zimmetime para geçirdiğim için görevden uzaklaştırıldığım” söylentileri evime kadar gelmiştir. Bu gibi söylentilerin muhatabı olmak bir devlet memuru için en büyük isnattır. Üstelik çevredeki söylentiler sadece benim değil aile ve yakınlarımın da töhmet altına girmesine ve huzurlarının kaçmasına neden olmaktadır.

            11 yıllık memur olarak daima devletin yanında olmuş, devletin çıkarlarını kendi çıkarlarımdan üstün tutmuşumdur. Kanaatime göre Devlet memurunun hırsız olmaması yeterli değildir. İyi bir memur devletin çıkarlarını korumayı esas görev bilir. Görev anlayışım, görev yaptığım kuruluşlardan ve 20 Ağustos 1979 yılından beri üniversite hizmetlerini yürüttüğüm Van’da her çevreden soruşturulabilir. Bunun farkında olan ve beni yıpratmakla birtakım özel çıkarları olabilecek bazı kişi ve çevreler bu gibi söylentiler yayma yoluna bile gitmektedirler.

            Hakkımdaki iddia ve isnatların doğru olup olmadığının soruşturulmasına ve görevden alınış nedenimin açıklanmasına müsaadelerinizi saygı ile arz ederim. 30/11/1982

 

                                                                                  Lütfi SEZEN

İMZA

 

            Sonuç: Soruşturma açılmasını talep ettiğim 30.11.1982 tarihli yukarıdaki dilekçeme Rektörlükçe cevap verilmemiştir.

 

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

VAN

            Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Üniversitemiz Fen- Edebiyat Fakültesi’nde münhal bulunan 4. derece “Öğretim Görevlisi” kadrosuna Türk Dili Edebiyatı veya Halk Edebiyatı Bilim Dalında 2547 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun 32. maddesine göre atanmamın yapılmasına, atanma yapılması halinde, üzerimde bulunan Üniversite Genel Sekreter Vekilliği ile Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreterliği görevlerinin alınmasına müsaadelerinizi arz ederim. 14.10.1982

 

                                                                                  Lütfi Sezen                 

                                                                                      İMZA

Eki:

1- Öz Geçmiş

2-Yayınlanmış eser ,araştırma makale ve

    çalışmaların listesi(örnekler)

3- Referans Listesi

 

 

            Sonuç: Yukarıdaki dilekçe Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un sözlü talimatı üzerine yazılmış, fakat 20.10. 1882 gün ve 291 sayılı Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun imzası ile verilen cevapta talebin işleme konulmayacağı belirtilmiştir.

 

 

 

 

 

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

REKTÖRLÜĞÜ

VAN

 

 

Bölüm :                                                                                                                        20/10/1982

Servis   :

Sayı     : 291

Konu  : Başvurunuz Hk.

 

 

 

 

Sayın Lütfi SEZEN

VAN

 

 

 

 

 

            İlgi : 14/10/1982 tarihli dilekçeniz.

 

            Üniversitemize bağlı Eğitim Yüksek Okulu’nun gerek kadroları ve gerekse öğretim kadrosunun intibak esasları henüz belli olmamıştır. Açıklığa kavuşunca başvurunuz işleme konulacaktır.

            Bilgilerinizi rica ederim.

 

 

 

 

Prof.Dr.Hakkı ATUN

    REKTÖR

                                                                                        İMZA

 

 

SIKIYÖNETİM KOMUTAN YARDIMCILIĞINA

                                                                           VAN

 

            Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreteri olarak Üniversite Genel Sekreterliğini vekâleten yürüttüğüm sırada Rektörlüğün 14/10/1982 gün ve 246 sayılı yazıları ile tüm görev yetkilerimin alındığı belirtilmiştir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 45. maddesine aykırı olarak Eğitim Yüksek Okulu’nda derslere girmem emredilmiştir.

Ayrıca; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 139. maddesinde görevden uzaklaştırılan memur hakkında 10 iş günü içinde soruşturma açılması şartı vardır. Belirtilen süre içinde hakkımda herhangi bir soruşturma açılmamıştır.

Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Hakkı Atun, yetkilerimin alınması kararını makam şoförü İsmet Güler’den aldığı bilgiler üzerine vermiştir. Adı geçen şoför kendi saygısızlığından doğan basit bir tartışmayı Rektöre değişik biçimde intikal ettirince, gerekli soruşturma yapılmadan görev yetkilerimin alınmasına karar verilmiştir.

Tamamen keyfi ve hissi olarak verilen bu kararda önceden birtakım usulsüz ödemelere karşı çıkmamın rolü olmuştur. Rektörlük makamının öneminin bilinci içinde olduğumu belirtmek isterim. Ancak bir devlet memurunun olsun, yöneticinin olsun başta gelen görevi devleti düşünmektir. Devlet imkânlarını kişinin özel menfaatlerine harcamayı hiçbir zaman düşünmemişimdir. Bunun mücadelesini verdiğim için bir şoförün basit bir tartışmadan doğan şikâyeti yetkilerimin alınmasına yetmiştir.

Devleti düşünen, tarafsız görev yapan devlet memurunun en büyük güvencesi Devlet olduğuna inandığım için bazı usulsüz ödemelere hayır demişimdir. Bunun hesabını vermeye hazırım.

Görev anlayışım 1972-1978 yılları arası lise öğretmenliği ve yöneticilik yaptığım Tokat Milli Eğitim Müdürlüğü’nden, önceki görev yerim olan Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’nden ve 1979 yılından beri görev yaptığım Van’da Üniversite olarak ilişkimiz olan her kuruluştan sorulabilir.

Üniversitede tarafsız görev yapmamı kendileri için engel gören bazı kişi ve çevreler telkinleriyle, sayın Rektörümüzü yönlendirerek kendi istekleri doğrultusunda kararlar vermesini sağlamışlardır.

Komutanlığınızca gerekli kovuşturmanın yapılmasına müsaadelerinizi arz ederim.

                                                                        01.12. 1982

              Yüzüncü Yıl Üniversitesi

             Fen-Edebiyat Fakültesi                 Sekreteri/VAN

Lütfi Sezen

İMZA

 

 

            Sonuç: Dönemin Van Valisi Behçet Eren, beni makamına çağırarak Van Sıkıyönetim Komutanlığı’na yazdığım 01.12.1982 tarihli dilekçem hakkında şunları söylemiştir: “Sıkıyönetim Komutanı, dilekçeni bana getirdi. Rektörün yaşlı olduğu için Ankara’dan birileri tarafından kendisine emanet edildiğini, olaya karışmak istemediğini söyleyip, benim çözüm bulmamı istedi. Bildiğin gibi benim üniversiteyi denetleme yetkim yok. İstersen haksızlığa uğradığınızı YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya bir yazı ile bildireyim.” Benim cevabım ise şu oldu: “Sayın Valim, YÖK Başkanı benim hizmetlerimden haberi olmadığı için sizin devreye girmenizi hoş karşılamayabilir. Üstelik Sayın Doğramacı’nın özel kalem müdürü Rektör Bey’in yakın akrabası. Dilekçemi işleme koymayınız.”

            Sıkıyönetim Komutanı Van’a yeni(1981) atandığından, benim üniversitenin kuruluşu ile ilgili çalışmalarımdan yeterince bilgi sahibi olmadığı için de konunun Van Valiliği’ne intikal ettirildiğini düşünüyorum.

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

              VAN

            14/ 10/ 1982 gün ve 246 sayılı Rektörlük yazısıyla üzerimdeki bütün görev ve yetkilerin alındığı belirtilmiş 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 45. maddesine aykırı olarak Eğitim Yüksek Okulu’nda öğretmenlik görevi verilmiştir. 21/ 12/ 1982 tarihinde bu görevden alınmamı müteakip Fakülte Sekreterliği yetkilerim resmen verilmemiştir. Fakültemiz Dekanı Sayın Prof.Dr.Birol Emil yönetiminde denenme dönemi geçirmekteyim.

            Yetkilerimin alınmasında keyfi ve hissi hareket edildiği kanaatini taşıyorum. 12 yıla yakın memuriyet hayatımın yaklaşık altı yılı yöneticilikle geçmiş, hiçbir amirimle sürtüşmem olmamıştır. Yalnız 20 gün birlikte çalıştığımız Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Hakkı Atun tarafsız ve dürüst görev yapmam menfaatlerine dokunan bazı çevrelerin telkinleriyle yetkilerimi almışlardır.

20 gün birlikte çalışabildiğim zaman boyunca Sayın Rektörümüze daima saygı duymuşumdur. Ancak idari konularda bilgi istemeleri ve bu bilgileri gerçek yönleriyle aktarmam yanlış anlamalara neden olmuştur. Şöyle ki, Rektör evinin piyasadan alınacak en kaliteli mefruşatla hemen donatılması istenmiş, 1982 mali yılı bütçesinde ödenek olmadığından bunu hemen gerçekleştirmenin mümkün olamayacağı tarafımdan açıklanmıştır. Kendilerine 1982 mali yılı bütçesinde gerekli ödeneğin olmadığını birkaç ay beklemeleri durumunda istenen malzemenin teklif veya ilan yoluyla 1983 mali yılı içinde alınabileceği açıklanmıştır. Şöyle ki Yüksek Öğretim Kuruluna bağlı kurumlarda 30.000 TL yi aşan harcamalar için en az üç firmaya teklif 500.000 TL yi aşan satın almalar için de ilan şartı vardır. Bütün bu açıklamalar benim görevi aksattığım biçiminde yorumlanarak yetkilerimin alınmasına sebep teşkil etmiştir.

Yetkilerimin alınmasına müteakip bedeli birkaç milyonu bulan malzeme tanıdık ve eş dost esnaftan veresiye olarak satın alınmıştır. 1982 mali yılı içinde alınan bu malzemelere teklif verilmiş midir? Yoksa 1982 mali yılında alınan malzemeye 1983 mali yılında mı teklif yapılacaktır. Satın almaların devletin çıkarı doğrultusunda usulüne uygun yapılması o kadar önemli değil midir? Bu konuların açıklığa kavuşması yönetimimizin görev anlayışının belirlenmesi bakımından çok önemlidir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 7.maddesinde “Devlet memurunun Devletin menfaatini koruması görevidir.” denilmektedir. Bu görevi yerine getirmenin mükâfatı yetki alınması mıdır?

Aylardan beri huzursuzluğuma sebep olan hatta aile ve yakınlarımın sağlıklarının bozulmasına kadar varan hakkımdaki uygulamanın yasal olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasını saygılarımla arz ederim. 29/ 12/ 1982

 

 

Lütfi SEZEN

      İMZA

 

Sonuç: Yukarıda sunduğum 29.12.1982 tarihli dilekçeme Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü’nce cevap verilmemiştir.

 

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

             FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞINA

                                                                                          

                                                                                        VAN

          

            30.06.1983 gün ve 436 sayılı Dekanlık yazısı ile Fakülte Sekreterliği görevinden alınarak fakültemizde kadrosu dahi olmayan idare amirliği görevine verildim.

             657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 139. maddesi ve Yüksek Öğretim Kurumları yönetici ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin 28. maddesine göre, görevden uzaklaştırılan memur hakkında 10 iş günü içerisinde soruşturma açılması şartı vardır. Belirtilen yasal sürede hakkımda herhangi bir soruşturma açılmamıştır.

            Fakülte Sekreterliği görevine dönmem hususunda, gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                     

                                                                                  23.08.1983

                                                                                      Lütfi Sezen

                                                                                       İMZA

Adresim:

Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreteri-VAN

 

T.C..

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

 

FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI

 

 

Sayı:507                                                                                VAN                23.08.1883

Konu: Lütfi Sezen’in Dilekçesi Hk.

 

 

                                                           Sayın

                                                                        Lütfi Sezen

 

 

            İlgi: 23.08.1983 gün ve 343 sayılı dilekçeniz.

 

            30.06.1983 gün ve 436 sayılı Dekanlık yazısı ile şimdilik Sekreterlik yetkileriniz alınmıştır. Sekreterlik kadronuz saklı tutulacak ve görev aylığınızı almaya devam edeceksiniz.

            Bilgilerinizi saygılarımla rica ederim.

                                                                                        

                                                                       Prof. Dr. Niyazi Karasar

                                                                            DEKAN V.          

 

 

Sayın Kenan Evren

Cumhurbaşkanı

 

            Sayın Cumhurbaşkanım, Genelkurmay Başkanı olduğunuzdan beri mesajlarınızı izlemekteyim. Devlet Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak yaptığınız konuşmaları sözlü emir kabul eden bir kamu görevlisiyim.

            Artvin konuşmanızda kamu görevlilerinin rüşvete ve hırsızlığa karşı çıkmalarını emrederken, Samsun konuşmanızda dürüst görev yapan yöneticilere Devletin ihtiyacı olduğunu belirtmiştiniz. Yine İzmir konuşmanızda hiçbir kimsenin devlete ve başkalarına karşı kendisini imtiyazlı kabul etmeye hakkı olmadığını ifade buyurmuştunuz.

Bütün bu söylenenlerin gerçekleşmesi hırsızlığa, dalkavukluğa ve israfa karşı çıkan kamu görevlilerinin korunmasına bağlıdır. Dürüst kamu görevlileri konuşmalarınızdan aldıkları güçle aksaklıklara karşı çıkınca başlarına ne belâlar geldiği biliniyor mu?

Zat-ı alinizin ilham verici konuşmaları ve kısıtlı imkânları ile bana yüksek tahsil yaptıran babamın sürekli doğruluk ve dürüstlük telkinlerine uymam, çoluk çocuğumun istikbâli ve emeği ile oynanılacak kadar sorunlarla karşılaşmama neden oldu. Dürüst görev yapmanın faturasını çok pahalı biçimde ödemek zorunda kaldım.

Himmetlerinizle kurulan Yüzüncü Yıl Üniversitesine atanan Sayın Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun göreve başladıklarında kurucu sekreter olarak hizmetlerine gayet temiz bakımlı fakat mütevazı misafirhane sundum. Alınan malzemenin Sümerbank ve Devlet Malzeme Ofisi mamulü oluşu eşleri hanımefendinin hoşuna gitmedi. Derhal piyasadan lüks mefruşat alınmasını istediler. Ben de 1982 mali yılında Üniversite olarak bütçede ödenek bulunmadığını, istenilen malzemenin 1983 mali yılı içinde alınabileceğini söyledim. Rektör evi olarak kullanılacak misafirhaneye piyasadan veresiye lüks mefruşat almak istemeyişimde suç unsuru bulunmuş olacak ki 14/ 10/ 1982 tarihinde Rektör Prof. Dr.Hakkı Atun imzalı yazı ile yetkilerim alınarak 2547 Sayılı Kanunun 52.maddesine aykırı olarak orta dereceli okul mezunu bir teknisyene verildi.

Söz konusu tarihten beri çeşitli başvurularıma olumlu bir cevap alamadım. Başka kuruluşlarda bulduğum işler engellendi. Halen yetkisi alınmış sekreter olarak pasif görevde bekletiliyorum. Sayın Rektörümüzün etrafındaki birkaç dalkavuk dışında Üniversitemizdeki bütün personelden görev anlayışım ve hakkımdaki uygulamanın nedeni sorulabilir. Ancak bilgisine başvurulacak kişilerin doğruyu söylemelerinden dolayı Üniversite yönetimince ceza ve haksızlıklara uğratılmayacaklarına dair güvence verilmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanım Sayın Rektör Prof. Dr.Hakkı Atun’a gerçekleri söylemekten ve Devleti korumaktan başka suçum olmuş ise, soruşturmacıların vereceği her türlü cezayı kabule hazır olduğumu özellikle arz etmek isterim.

Gereğine emir ve müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                      02/ 09/ 1983

                                                                                Lütfi SEZEN

                                                                                               İMZA

Adresim :

Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreteri

VAN

 

            Sonuç: Yukarıdaki mektup Van PTT Merkez Müdürlüğünden 11.09.1983 tarih ve 658 numara ile taahhütlü olarak gönderildikten yaklaşık 20 gün sonra beni makamına çağıran Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun şunları söyledi:“Sen kim oluyorsun da beni Devlet Başkanımıza şikâyet ediyorsun! Orduda paşalarım olduğunu bilmiyor musun? Ben seni astırır, cesedini de köpeklere yedirtirim. Gönderdiğin mektup, bana iade edildi. Benim her yerde adamlarım var! Ayağını denk al! Bir daha da benimle uğraşma”.

            Benim cevabım ise şu oldu: “Ben devlete ihanet mi ettim astırıyorsun, devlet malını koruduğum için görevden alındım. Hak aramak suç mu? Gücünüz yetiyorsa astırın. Ordu’daki paşalarınız kendilerini böyle istismar ettiğinizi bilseler, sizi astırırlar.”       

            Bu tartışma ortamından, il il dolaşarak kamu görevlilerini dürüst olmaları konusunda uyaran, her zaman dürüst kamu görevlilerinin yanında olacağını belirten, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’in direktiflerine uymakla ne büyük hata yaptığımın izlenimini edinerek ayrıldım.

 

Sayın

                              Cahit Eren

                                        Sayıştay Başkanı

 

Sayın Başkan, önceden Atatürk Üniversitesine bağlantılı olan Van Fen-Edebiyat Fakültesinin kurucu sekreteriyim. 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fakültemiz Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlandı.

 

25 Temmuz 1982 tarihinde Üniversitemiz Rektörlüğü’ne atanan sayın Prof. Dr.Hakkı Atun eşleri hanımefendi ile birlikte Van’a teşrif ettiklerinde, hizmetlerine gayet temiz, bakımlı fakat mütevazı bir misafirhane sundum. Alınan malzemenin Sümerbank ve Devlet Malzeme Ofisi mamulü oluşu eşleri hanımefendinin hoşlarına gitmedi. Derhal piyasadan Rektör evi olarak kullanılacak misafirhane için lüks mefruşat alınmasını istediler. Ben de üniversite yeni kurulduğundan, 1982 mali yılı bütçesinde ödenek bulunmadığını, istenilen malzemenin 1983 mali yılı içinde alınabileceğini söyledim. Piyasadan veresiye olarak lüks mefruşat almak istemeyişimde suç unsuru bulunmuş olacak ki 14/10/1982 tarihinde Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun imzalı yazı ile üzerimdeki tüm görev ve yetkiler alınarak, 2547 sayılı kanunun 52.maddesine ve Sayıştay 3. Daire Başkanlığının 1977/1117 esas numara ile 1977/1035 sayılı kararına aykırı olarak maiyetimde bahçıvan olarak çalışan bir tarım teknisyenine verildi. Bahçıvan Genel Sekreter olunca Sayın Rektörün yasal olmayan birçok isteği anında gerçekleşmeye başladı.

Devlet menfaatini korumaya kalkışmanın faturası aylarca mağdur edilmem suretiyle bana çok pahalı ödetilirken, belli esnaftan üniversitemize naylon fatura ve pusula ile satın alma modasını getirenlere Sayın Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun tarafından özel törenlerle takdirnameler verildi.

Başkanlığınızca görevlendirilecek deneticilerin birçok usulsüz ödemeyi ortaya çıkaracağı muhakkaktır. Ancak, bilgilerine başvurulacak üniversite yönetimince ceza ve haksızlığa uğratılmayacaklarına dair önceden güvence verilmelidir.

Daha kurulmadan birtakım haksızlık ve usulsüzlüklere sahne olan Yüzüncü Yıl Üniversitesinin denetimine özel ilgi göstermeniz dileği ile saygılarımı sunarım. 09/ 09/ 1983

 

Lütfi SEZEN

                                                                                                         İMZA

Adresim:

Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreteri

VAN

 

            Sonuç: Yukarıdaki yazı, Van PTT Merkez Müdürlüğü’nden 11.09.1983 tarih ve 739 numaralı taahhütlü mektupla dönemin Sayıştay Başkanı Cahit Eren’in adresine gönderilmiş, fakat mektupla ilgili olarak hiçbir işlem yapılmamıştır.

 

                                             

                                                            T.C.

                      

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 1214                                              27.10.1983

                                 

                                                Sayın

                                          Lütfi Sezen

Sekreterlik kadronuz saklı kalmak kaydıyla, üniversitemiz Erkek Öğrenci Yurdu’nu yönetmek ve kantin, kafeterya, yemekhane işlerini yürütmek üzere tam yetki ile görevlendirilmiş bulunuyorsunuz.

Gereğini ve bilgilerinizi saygı ile rica ederim.

                                                                           Prof. Dr. Birol Emil

                                                                            Rektör Yardımcısı                                                                                                

                                                                                             İMZA

                                 

 

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 40                                                              12.01.1984

Konu: Öğrenci Yurdu Hk.

                                 REKTÖRLÜK MAKAMINA

            27.10.1983 Gün ve 1214 sayılı Rektörlük yazısı ile Erkek Öğrenci Yurdu ve Kantin Kafeterya’yı yönetmekle görevlendirilmiş bulunuyorum. Görülen aksaklıkları kapsayan bir raporu, 2685 sayı ile 05.12.1983 günü Rektörlüğe sunmuştuk. Yurtta kalan öğrencilerin tespiti, evraklarının tamamlanması, kimlik kartlarının düzenlenmesi, öğrencilerin yatakhanelere dağılımı ile ilgili işlemler öncelikle ele alınarak büyük ölçüde tamlanmıştır.

Yurt olarak hizmete açılan binada, gündüz eğitim ve öğretiminin sürdürülmesi, bakım ve temizliği büyük ölçüde aksatmaktadır. Temizlik. günün her saatinde yapılmasına rağmen, salonlarda ve yatakhanelerde sürekli öğrenci bulunması, yapılan hizmeti göstermemektedir.

Yatakhaneleri kontrol altında tutabilmemiz için, fakültelerin ders gördüğü bölümlerden ayrılması gerekmektedir. İlgili bölmelerin yapılması, denetimi kolaylaştıracağı gibi, temizlik ve bakımın da sürekliliğini sağlayacaktır. Yönetim bürosu ise ihtiyacı karşılamaktan uzak olup, önceden bulaşıkhane olarak kullanılan küçük bir odadır. Yönetici ve nöbetçi memurların kullanabileceği dahili ve harici telefonun olmayışı ileride sakıncalar doğurabilir.

Yurt yönetimi olarak daha verimli hizmet vermemiz yukarıdaki şartların düzeltilmesine bağlıdır. Gereğini emir ve müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.

                                                              Lütfi Sezen

                                                Kantin Kafeterya ve Yurt Yöneticisi

                                                                          İMZA

Sonuç: 27.10.1983 tarih ve 1214 sayılı Rektörlük yazısı ile Yurt- Kantin-Kafeterya’yı tam yetki ile yönetme sorumluluğu verilen Lütfi Sezen ve birlikte çalışacağı kişilere idari büro olarak önceden bulaşıkhane olarak kullanılan küçük ve karanlık bir oda verilmiş, bu odaya dahili telefon dahi bağlanmamıştır.

 

                                                           T.C.            

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

 

Sayı: 209                                                        13.01.1984

 

                                        Sayın

                                                   Lütfü Sezen

 

Üniversitemiz, erkek ve kız öğrenci yurdunu yönetmek, kantin ile yemekhane işlerini yürütmek ve buralarda çalışan idari ve yardımcı personelin yönetimini ve organizasyonunu sağlamak üzere tam yetki ile görevlendirilmiş olmanıza karşın, görevlerinizin ifasında aksamalar olduğu görülmüş ve bu durum ayrıca, öğrenci yurtlarının denetimi ile ilgili Van İli Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığı’nın 30 Aralık 1983 tarih ve 7130-1280-83/HRK. Sayılı yazılarında da belirtilmiştir.

            Bu aksaklıkların acilen giderilmesi önemle rica olunur.

 

Prof. Dr. Asım Kabukçu

Rektör Yardımcısı

İMZA

 

Sonuç: Yukarıdaki Rektörlük yazısı ile bulaşıkhaneye tıkılmış, dahili telefonu bile olmayan, Erkek Öğrenci Yurdu’nun tam yetkili yöneticisi(!) olan Lütfi Sezen’e sorumlu olmadığı kız yurdundaki aksaklıklarının hesabı bile soruluyor, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Van Yüzüncü Üniversitesi’ne Rektörlüğü’ne gönderdiği uyarı yazısının muhatabı olarak da o görülüyordu. Böylece, Sıkıyönetim’e bildirilecek aksaklıklara neden olan sorumlu tespit edilmiş oluyordu.

 

                                                       

 

 

 

T.C.

-          YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 66

Konu: Öğrenci Yurdu Hk.

 

                                   REKTÖRLÜK MAKAMINA

 

İlgi: 13.01.1984 gün ve 209 sayılı yazınız

 

27.10. 1983 gün ve 1214 sayılı Rektörlük yazısı ile Sekreterlik kadrom saklı tutulmak koşuluyla, Üniversitemiz Erkek Öğrenci Yurdu ve Kantin Kafeteryayı tam yetki ile yönetme görevi verilmesine rağmen, yetkilerimin neler olduğu bugüne kadar açıklığa kavuşmamıştır.

Maiyetimde çalışmakla görevlendirilen iki idarî personel dışında, bana karşı sorumlu olacak idarî personel de belirlenmemiştir. İlgili birimlerde önceden görevli bulunan personel yaptıkları işler hakkında yönetimimize bilgi verme gereğini dahi duymamışlardır. Rektörlük ise, yalnız iki personele bana karşı sorumlu olduklarına dair yazı yazmıştır. Buna bağlı olarak kantin yönetimi uzun müddet tek bir idarî personelin iyi niyet ve mesaisine bırakılmış, kantinle birlikte yemekhane görevlileri her türlü satın alma ve harcama işlemlerini kendi tasarruflarında bulundurmuşlardır.

Sorumlu ve yetkili sayıldığımız bütün birimlerde görülen bu gibi aksaklıkları ve alınması gereken önlemleri, 05.12.1983 gün ve 2685 sayılı yazı ile Rektörlüğümüze sunmamıza karşın, yönetimimize cevap dahi verilmemiştir. Ayrıca göreve başladıktan sonra neler yapabileceğimizi ve ne gibi noksanlarımızın olduğunu kapsayan ikinci bir yazımızı 12.01.1984 günü Rektörlük Makamına sunmuş bulunuyoruz.

Son zamanlarda oluşturulan komisyonlarda “tam yetkili” sayılan kişi olarak üyelik hakkım bile yoktur. Alınan kararlar ve her türlü tasarrufta söz hakkı olmayan bir yönetici ne derece tam yetkili sayılabilir?

Van, Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığı’nın ortaya çıkardığı aksaklıkları denetimden önce, 05.12.1983 günü Rektörlük Makamı’na sunmamıza rağmen, görünür bir ilgi ve destek gösterilmemiştir.

Aksaklıkların giderilmesi, gerekli personel, araç, yer ve malzemenin temini ile bunların sorumluluk ve tasarrufunun tam yetkili sayılan kişiye verilmesine bağlıdır.

Gereğini emir ve müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.16.01.1984

                                                                                                        

                                                                                  Lütfi Sezen

                                                                                     İMZA

 

                                           

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

                                                                                                     VAN      

 

27.03.1983 Gün ve 1214 sayılı Rektörlük yazısı ile Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreterliği kadrom saklı tutulmak koşuluyla, Öğrenci Yurdunu yönetmekle görevlendirildim. 21.11.1983 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fakülte Sekreteri görev aylık kadrosu, 1. dereceye yükseltilmiştir. Halen görev aylık kadrom olan 3. dereceden maaş almam, ayda yaklaşık on beş bin liralık maddî kayba neden olmaktadır.

Görev aylık kadromun ilgili kararnameye göre düzenlenmesi ve mağduriyetimin önlenmesi hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                   09. 03. 1984

                                                                                                        

                                                                                  Lütfi Sezen

                                                                                      İMZA

 

 

Sonuç: Kadrosunda bulunduğum Fakülte Sekreterlerine verilen bu özlük hakkını talep etmem dönemin Rektörü ve danışmanları üzerinde şok etkisi yaptı. Hakkımda yapılan yazışmalarla verilen görevleri aksattığım belirtildi, oturduğum lojmanı tahliye etmem istendi. 1.derece kadroyu vermemek için Fakülte Sekreterliği kadrosundan alınarak 3. derecede uzman kadrosuna atandım. Bununla da yetinilmeyerek               (Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne yazdığı uyarı yazısı gerekçe gösterilip) hakkımda soruşturma açıldı

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

VETERİNER FAKÜLTESİ DEKANLIĞI

 

Sayı: 354                                                                                23.03.1984

Konu:

                                 Sayın

                                              Lütfi Sezen

Sorumluluğunuz altında bulunan yurt binasında çeşitli zamanlarda yapmış olduğumuz denetimler neticesinde koridorların, sınıfların, merdivenlerin, yatakhanelerin ve bilhassa WC’lerin çok pis durumda olduğu görülmüştür.

Söz konusu yerlerdeki temizliklerin bir an evvel yapılmasını aksi taktirde kanuni işlem yapılacağının bilinmesini rica ederim

 

                                                        Prof. Dr. Asım Kabukçu

                                                             Rektör Yardımcısı

                                                                               İMZA

 

Sonuç: Prof. Dr. Asım Kabukçu, Lütfi Sezen’e karşı tavır almayanlara Üniversitede fazla önem verilmediğini geç de olsa anlamış olacak ki Veteriner Fakültesi Dekanlığı başlıklı resmî yazı ile Rektör yardımcısı olarak benden hesap sorarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu. Birincisi; Rektör Bey’in gözüne girecek, ikincisi; Van Sıkıyönetim Komutanlığı’na bildirilecek sorumlu kişinin belirlenmesinde kendilerinin de katkısı olacaktı.

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

 Sayı: 6 Nisan 1984

Konu:

 

                                   Sayın

                                               Lütfi Sezen

 

Üniversitemiz Rektörlüğü’nce “Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığının Üniversitemiz yurtlarını kontrolleri sırasında tespit ettikleri düzensizlikler.” İle ilgili olarak durumu soruşturmakla görevlendirilmiş bulunuyorum.

Sıkıyönetimin 29 Aralık 1983 ve 24 Ocak 1984 tarihli denetlemelerinde, özellikle : a) kız yurdunda bayan bir görevlinin bulunmadığı, b) idarecilerin tutumlarının yetersiz olduğu, c) yurt giriş-çıkış kontrollerinin iyi yapılmadığı, disiplinin yetersiz olduğu, e) tertip düzenin iyi olmadığı, f) banyo ve çamaşırhane imkânlarının yetersiz olduğu(yatak takımlarının yıkanmadığı) gibi eksik ve yetersizlikler üzerinde durulmuştur.

“Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elamanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği” uyarınca, konu ile ilgili olarak aşağıdaki soruları cevaplandırmanızı; cevabınızı en geç 16 Nisan 1984 günü akşamına kadar yazılı olarak vermenizi rica ederim. 

                                                              

                                                                                         Saygılarımla

                                                                            Prof. Dr. Niyazi Karasar

                                                                                           Soruşturmacı

                                                                                                  İMZA

                                              

 

 SORULAR

 

1. Yukarıda belirtilen eksik ve yetersizliklerin, sizce nedenleri nedir? Bu eksikliklere niçin meydan verildi? Bu konularda aldığınız önlemler nelerdir? Mevcut uygulamalar nasıldır? Açıklayınız.

 

2. Bu eksik ve yetersiz uygulamalar, yurtiçi görev taksimatında kimlerin sorumluluk alanına girmektedir? İhmallerin nedenleri ve sorumluları kimlerdir?

 

3. Yurtlardaki görevinize başladığınız günden beri, yurt hizmetlerinin belli bir düzene girmesi için yaptıklarınız ve yapmak isteyip de yapamadıklarınız nelerdir? Nedenleri ve mümkünse yazılı belgeleri ile birlikte belirtiniz.

 

Sayın Prof. Dr. Niyazi KARASAR

                   Soruşturmacı

 

Üniversitemiz Kız ve Erkek Öğrenci Yurdu 01.10.1983 tarihi itibariyle faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Fakat bu faaliyet öğrencilerin sayıları dahi tespit edilmeden, koğuşlara yerleştirilmesi biçiminde olmuştur. 27.10.1983 gün ve 1214 sayılı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Birol Emil imzalı Rektörlük yazısı ile Erkek Öğrenci Yurdu’nu yönetmekle görevlendirildiğimde, yurtları tam bir başıbozukluk içinde gördüm. Yurtta kalan öğrencilerin sayısı dahi belirlenmemişti. Yönetimce, istenilen belgelerden hiçbirini teslim etmediği halde yurtta kalan öğrenciler vardı. Üniversite yöneticilerinin sözlü emirleri gereğince, hazırlık ve inceleme yapılmadan öğrenciler rastgele koğuşlara doldurulmuştu. İlk iş olarak yurtlarda kalan öğrencilerin tespitini yapıp noksan olan belgelerin temini için yazışmalarda bulundum.

Rektörlük yazısında Erkek Öğrenci Yurdu ile kantin kafeteryayı yönetmekle tam yetkili olarak görevlendirildiğim belirtiliyordu. Oysa, Mustafa Çakan ve Murat Güneş dışındaki hiçbir personele bana karşı sorumlu olduklarına dair yazı yazılmamıştı. Yetkilerimin de neler olduğu belli değildi. Yetkilerimin açıklığa kavuşmasını istediğim, yurt, kantin ve kafeteryada görülen genel aksaklıkları içeren bir raporu 05.12.1983 günü 2685 sayılı yazı ile Rektörlük Makamı’na sundum. Düzenlediğim raporun ne gibi işlem gördüğünün tarafıma bildirilmemesi üzerine 12.01.1984 gün ve 40 sayılı yazı ile Rektörlük Makamına ikinci bir rapor sundum. Bu raporda da sorumluluk verildikten sonra neler yaptığımızı, neler yapamadığımızı ve noksanlarımızı dile getirdim.

13.01.1984 tarihinde yurt yönetimine intikal eden, 30 Aralık 1983   tarihli Sıkıyönetim Komutanlığı yazısında belirtilen aksaklıkların birçoğu, önceden tarafımdan tespit edilerek Rektörlük Makamına sunulmuştur. Aksaklıkların nedenlerini ise, Üniversite Rektörü Sayın Prof Dr. Hakkı Atun 25.01.1984 gün ve 114 sayılı yazı ile gayet açık biçimde Sıkıyönetim Komutanlığı’na bildirmiştir.

13.01.1984 gün ve 209 sayılı Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asım Kabukçu imzalı yazı ile Sıkıyönetim Komutanlığı’nca tespit edilen aksaklıkların tarafımdan giderilmesi istenmiş, 16.01.1984 gün ve 66 sayılı yazı ile verdiğim cevapta, yetkilerimin belirlenmediğini, yeterli personel, araç ve malzeme olmadığı için aksaklıkların arzu edilen biçimde düzeltilemediği Rektörlük Makamına arz edilmiştir. 

Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 24 Ocak 1984 günü yaptığı denetiminde görülen aksaklıkların nedenleri de Üniversite Rektörü Sayın Hakkı Atun tarafından 31.01.1984 gün ve 137 sayılı yazı ile Komutanlığa bildirilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında:

a)27.10.1983 gün ve 1214 sayılı Rektörlük yazısı ile bana Erkek Öğrenci Yurdunu yönetme sorumluluğu verilmiştir. Üniversitemizdeki idarî personel sıkıntısını bildiğimizden, Kız Yurdu ile ilgili sözlü olarak verilen emirleri de itiraz etmeden yerine getirdik. Bayan yönetici görevlendirilmesi yetkimiz dışında bir konudur.

b) İdarecilerin tutumlarının yeterli olup olmadığının belirlenmesinden önce, idarecilerin kimler olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Yetkilerinin neler olduğu bilinmeyen, hiçbir konuda söz hakkı olmayan, verdiği raporlar işleme konulmayan görevlinin idareci sayılıp sayılmayacağını taktirlerinize sunuyorum.

c) Yurt giriş-çıkışlarının kontrolü, Rektörlük emrinde çalışan gece bekçileri tarafından sürdürülmektedir. Bu görevliler doğrudan doğruya Genel Sekreterliğe karşı sorumludurlar. Temizlik işleri ile görevlendirilen 7 geçici işçi dışında bizim sorumluluğumuzda görevlendirilmiş denetimi yapacak personel yoktur. Rektörlük Makamına sunduğumuz raporlarda personel ihtiyacımız dile getirilmekle birlikte, bugüne kadar bizim sorumluluğumuzda denetimi yapacak personel verilmemiştir. Yurt ve yatak kimlik kartları düzenleyerek denetimleri bir bakıma kontrole almış bulunuyoruz.

d) Disiplinsizlik olayları karşısında yetkilerimizin neler olduğu belirlenmiş değildir. Yönetimimizce tespit edilen disiplinsizlik olayları anında Rektörlük Makamına sunulmaktadır. Sunulan yazıların tarih ve sayıları şöyledir: 24.02.1984 gün ve 196 sayı, 29.02.1984 gün ve 234 sayı, 23.03.1984 gün ve 345 sayı, 25.01.1984 gün ve 110 sayı, 27.03.1984 gün ve 358 sayı, 604.1984 gün ve 422 sayı.

e) Tertip ve düzenin aksamasına, öğrenciye ait elbise dolabı ve komidinin olmayışı neden olmuştur. Ayrıca öğrenciler çok sıkışık biçimde odalara yerleştirilmiştir. Sonradan dolap ve komidin dağıtılması, tertipsizliği büyük ölçüde gidermiştir.

f) Banyo ve çamaşırhane önceden çalışır durumda olmadığı için öğrenciye hizmet götürülememiştir. Rektörlükçe yapılan ihaleler sonucunda gerekli onarım yapılarak ilgili birimler hizmet verir duruma getirilmiştir. Nevresimlerin yıkanılmasına başlanılmış olup, erkek öğrencilerin banyo ihtiyacı da düzenli bir biçimde karşılanmaktadır. Kız öğrencilerin banyo sorunları henüz çözümlenememiştir.

 

CEVAPLAR

 

1)Eksiklikler işe noksan başlanıldığı için görülmüştür. Öğrenciler yurda kabul edilirken, aşırı iyi niyet ve müsamaha gösterilmiştir. Öğrencinin sokaktan kurtarılması düşüncesinden hareket edilerek gerekli hazırlık ve inceleme yapılmadan rastgele koğuşlara doldurulmuştur. Böylece, gelecekteki sorunlar iyi düşünülmeden gösterilen iyi niyet ödünü aksaklıkların kaynağını oluşturmuştur.

Sıkıyönetim Komutanlığı, denetimlerini en yoğun biçimde yurtlarla ilgili olarak sürdürdüğüne göre, Üniversitemize bağlı birimler içinde en fazla sorumluluk taşıyanlar da yurt görevlileridir. Son derece hassas bir görev olan yurt yönetimini üstlenecek yöneticilerin Rektörlük Makamı ile iyi diyalog kurabilen, başarılı, uyumlu görevlilerden seçilmesi gerekir. Yönetimden tasvip görmeyen, aslî görev ve yetkileri alınarak pasifize adilmiş, başarısız sayılanların bu birime yönetici seçilmesi son derece sakıncalıdır.

Sorumluluk verildiği andan itibaren aksaklıkların giderilmesi için elden gelen çaba gösterilmiştir. Ekte sunulan yazı ve raporlardan da anlaşılacağı gibi, Üniversite yöneticileri ile diyalog kurulmaya çalışılmış, fakat söylediklerimiz ve yazdıklarımız gerektiği biçimde ciddiye alınmamıştır. Yöneticinin başarısı ona verilen saygınlık ölçüsünde artar. Yöneticilerin hizmet yürütecek doğru dürüst bir bürosu bulunmadığı gibi, telefon da denetimlerden çok sonra 07.03.1984 tarihinde bağlanabilmiştir.

Mevcut uygulamada, başlangıçta görülen aksaklıklar büyük ölçüde giderilmiş olmakla birlikte, yeterli değildir. Üniversitemiz akademik ve idari personeline rica ile tutturulan nöbetlerden gerekli verim alınamamaktadır. Yurtlara idari personel atanıncaya kadar, nöbet görevleri kendilerine sorumluluk verebilen ücretli belleticilere verilmelidir. Giriş-çıkış denetimlerini yapacak görevlilerin de yurt yönetimi emrine verilmesinde yarar vardır. Mevcut hizmetli kadrosu sayı bakımından çok yetersizdir. Kadrolu elaman yoktur.

2) Eksikliklerin ihmallerden kaynaklanmadığı, Rektörümüz, Sayın Prof. Dr. Hakkı Atun’un Sıkıyönetim Komutanlığına yazdığı 25.01.1984 ve 31.01.1984 yazılarından açıkça anlaşılmaktadır. Bütün personel asli görevi dışında hizmet yürütmektedirler. Eksikler, ihmallerden değil, görev ve yetkilerin belli olmayışından kaynaklanmaktadır.

3) Sorumluluk verildikten sonra yaptıklarımızın bir bölümü ekli dosyada sunulmuştur. Özetlersek:

1) Yurtlara rast gele doldurulan öğrencilerin tespiti

2) Koğuşların tanzimi ve öğrencilerin koğuşlara dağılımı

3)Yurt kimlik kartı düzenlenmesi

4)Yatak kimlik kartı düzenlenmesi

5) Yurt talimatnâmesinin düzenlenmesi

6) Her öğrenci adına bir dosya düzenlenmesi

7)Yurt yönetimince istenilen belgelerin tamamlanması

8) Okuma salonu düzenlenmesi

9) Nevresimlerin yıkanma işlemlerinin yürütülmesi

10)Banyo işlemlerinin yürütülmesi

11)Nöbet listesinin düzenlenmesi

12)Yurt ücretlerinin tahsili

13)Öğrenci tanıma formlarının düzenlenmesi

Yaptıklarımız yanında yapamadıklarımız da olmuştur. Yapamadıklarımız yetkimiz dışında bizi aşan konular olduğu için yapılamamıştır. Bütün sorunlara ışık tutacak yazı ve raporlar ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz olunur.                                   10.04.1984

 

Saygılarımla

                                                             Lütfi Sezen

İMZA

Eki:

 

1) 27.10.1983 gün ve 1212 sayılı Rektörlük yazısı

2) Lütfi Sezen’in 05.12.1983 gün ve 2685 sayılı raporu

3) Lütfi Sezen’in 12.01.1984 gün ve 40 sayılı raporu

4) Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 30.12.1983 tarihli yazısı

5)13.01.1984 gün ve209 sayılı Rektörlük yazısı

6) Lütfi Sezen’in 16.01.1984 gün ve 66 sayılı yazısı

7) Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 24.=1.1084 tarihli yazısı

8)Rektörlüğün Sıkıyönetim Komutanlığı’na yazdığı 25.01.1984 gün ve 114 sayılı yazı

9)Rektörlükçe Sıkıyönetim Komutanlığı’na yazılan 31.01.1984 gün ve 137 sayılı yazı

10) Yurt yönetimince, Rektörlük Makamına sunulan; 21.01.1984 gün ve 110 sayı, 24.12.1983 gün ve 196 sayı, 29.02.1984 ve 234 sayı, 23.03.1984 gün ve 345 sayı, 27.03.1984 gün ve 358 sayı, 06.04.1984 gün ve 422 sayılı yazıların fotokopileri.

 

SONUÇ

Asli görevimden uzaklaştırıp resmî yazıyla kâğıt üzerinde “tam yetkilisin” diyerek yurt, kantin, kafeteryada görevlendirerek bütün yetkileri kendilerine yakın kişilere verip, sonra da bunların sorumsuzluklarından kaynaklanan eksiklerin hesabını resmî yazılarla sürekli bana soran dönemin yönetimi, bununla da yetinmeyip beni, Sıkıyönetim Komutanlığı’nca tespit edilen aksaklıkların sorumlusu olarak görüyor ve ilgili Komutanlığa bildirme kararı alıyordu. Bunun için de bana soruşturma açılması gerekiyordu. Yukarıda sözünü ettiğimiz soruşturma bu hesaplar sonucunda gerçekleşmiş oluyordu. Ne var ki bütün hesaplar ters döndü.

 Birincisi; Beni yıpratmak için yurt, kantin-kafeterya sorumlusu yaptıklarını bildiğimden, karşılaşılan bütün sorunları rapor ederek anında Rektörlük Makamına bildirdim. Bildirdiğim bu raporların hiçbiri hakkında Rektörlükçe bir işlem yapılmadı. Soruşturma sırasında sunduğum bu raporlarda kendi ihmallerini gördüler.

İkincisi, Rektörlüğün soruşturmacı olarak görevlendirdiği, Prof. Dr. Niyazi Karasar, ilkeli, kişilikli, başkalarına yaranmak gibi bir endişesi ve beklentisi olmayan, görev ve sorumluğunu hakkiyle yerine getiren saygın bir bilim adamı olarak bilinen birisiydi. Soruşturma sırasında kendilerine sunduğum yazışmalardan olsun, raporlardan olsun, bütün gerçekler görülmüş olacak ki soruşturma sonucunda benimle ilgili bir ihmal ve suç unsuru görülmediği tarafıma bildirildi.

Üçüncüsü; Yetki verilmiş gibi gösterilip hiçbir yetki vermeden bütün eksikliklerin sorumlusu olarak gösterilmiş olmam beni strese sokuyor, gençlik yıllarının verdiği heyecanla birtakım arayışlara itiyordu. Van Sıkıyönetim Komutanlığı’na gidip üniversitemizde görülen eksikliklerin faturasının bana çıkartılmakta olduğunu, bunun içinde soruşturma açıldığını bildirmeye karar verdim.

Dönemin Van Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığı Kurmay Başkanı görüşme talebimi kabul ettiler. Yanımda götürdüğüm belgeleri de kendilerine göstererek bana yapılanları izaha çalıştım. Aldığım cevap şu oldu: “Lütfi Bey, biz seni de seninle uğraşanları da çok iyi tanıyoruz. Git evinde rahat uyu, çoluk çocuğunla ilgilen. Açtıkları soruşturma ile sana hiçbir şey yapamazlar. Bu eksikliklerin asıl sorumlusu senin Rektörün. Ankara’dan torpilli olduğu için hakkında bir işlem yapamıyoruz.”

Kurmay Başkanı’nın yanından ayrılırken; büyük ölçüde rahatlamış ve 01.12.1982 tarihinde Van Sıkıyönetim Komutanlığı’na yazdığım dilekçenin gereğini yapması için dönemin Van Valisi Behçet Eren’e götürülmesinin nedenini de daha iyi kavramış oluyordum.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

(ANILAR)

ANI 1

MESLEĞİNİNİN KIYMETİNİ BİL

 

Erzurum, Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü Edebiyat Öğretmenliği ve Türkçe Bölüm Başkanlığı görevini yürütürken, Atatürk Üniversitesi Van Fen-Edebiyat Fakültesi, Fakülte Sekreterliği görevine talip oldum. 03.08.1979 tarihli dilekçem aynı gün Yönetim Kurulundan geçti ve Sekreterlik görevine atandım. Millî Eğitim Bakanlığı’ndan muvafakat almam gerekiyordu. Resmi işlemleri yürüttüğüm sırada; ayrılış belgesini imzalayacak olan yetkili genel müdür şöyle bir uyarıda bulundu: “Sayın hocam, dosyanı inceledim. Çok temiz ve başarılı bir siciliniz var. Sicili böyle temiz olan bir öğretmenin meslekten ayrılması, doğrusu beni çok üzdü. İyice düşündünüz mü? Sonra pişman olur, mesleğe dönmek istersiniz. Bu sefer de Bakanlık sizi almakta zorluk çıkarır.”

 Ben de şu cevabı verdim: “Eğitim enstitülerinde görev yapmak güçleşti, Eğitim düzeyi çok düştü. Sağlıklı görev yapamıyoruz. Siyasilerin en büyük hedefi öğretmenler, bilgiye, çalışmaya, kişiliğe bakılmıyor, siyasî baskılardan uzak olduğu için maddî kaybım olmasına rağmen üniversiteye geçmek istiyorum.” Yetkili genel müdür; “Sen bilirsin, hayırlı olsun.” dedikten sonra muvafakat belgesini imzaladı.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden ayrılmaya karar verince, başka üniversitelerden görev talebinde bulundum; Fakat dönemin Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakkı Atun ve (Rektörün beğenisini kazanmak maksadıyla kedisiyle aramızda hiçbir sorun olmayan) Prof. Dr. Birol Emil benimle ilgili olumsuz bilgiler verdiler.

 Dönemin Van Valisi Behçet Eren, 17.07.1983 tarihli dilekçemin ekine, Milli Eğitim Bakanlığı’na hakkımda çok olumlu bir referans mektubu ekledi. Mektubunda, özellikle başarılı bir yönetici olduğumu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluşunda çok önemli hizmetlerim olduğunu vurguladı. Buna rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 28.06.1983 gün ve 112063 sayılı kararnâmesi ile Mersin’in Erdemli İlçesi Elvanlı köyüne, Stajyer Edebiyat Öğretmeni olarak atamam yapıldı.

 O zaman, üniversiteye geçerken bana muvafakat vermek istemeyen yetkili genel müdürün ne kadar haklı olduğunu çok iyi anladım. Verilen görev konumuma uygun olmadığı için reddetmek zorunda kaldım.

 

ANI   2

VAN’DA GÖREVE BAŞLIYORUM

 

20 Ağustos 1979 tarihinde, Atatürk Üniversitesi Van Fen- Edebiyat Fakültesi Sekreterliği görevine başladığımda, Atatürk Üniversitesi yetkililerinin Van’da bir an önce üniversite kurulması gibi bir endişeleri yoktu. Onlar bu fakülteyi daha çok çalışmalarını beğenmedikleri memurların gönderilip emekliliğe veya görevden ayrılmaya zorlanıldığı yer olarak görüyorlardı.

Kurucu dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek ile ilk karşılaştığımızda, görev yerimin Van olduğunu, kamulaştırma işlemlerinin başlatılması için hemen gitmemiz gerektiğini söyledi. Ertesi gün 28 Ağustos 1979 tarihinde sabah saat 05.00’te şoför Fehmi Durmaz ile birlikte yola çıktık. Horasan’a geldiğimizde ufuktan güneş yeni doğuyordu. Dekan için yolluklu olarak görev çıkarılmıştı. Bana ise böyle bir görevlendirme yapılmamıştı. Bunun sebebini sorunca; şu cevabı aldım: “ Senin görev yerin Van, Erzurum’dan ümidini kes. Van’ın Sekreterliğini kabul etmek Van’da kalmayı kabul etmektir”. Ben de; “Hocam, sizin görev yeriniz de Van değil mi?” diye sorduğumda; şu cevabı aldım: “Bana mı danışıp sekreter oldun”.

Dekanımız fakülteden hocamdı. Çabuk sinirlenip çabuk sakinleştiğini bildiğim için konunun üzerine gitmedim. Horasan-Eleşkirt arasında Aydıntepe denilen dağın eteğine gelince; Hocamız, arabayı durdurup spor yapmak için yanına aldığı lobut ve yayları çıkardı. Yayları bana vererek: “Haydi bakalım, benim sekreterim de benim gibi sportmen olmalıdır. Çek bakalım şu yayları!..” Sabah sporumuzu yaptıktan sonra Van’a hareket ettik.

Saat 14.30 sularında Van’a geldik. Büromuz “Eski İnönü İlkokulu” olarak bilinen, köhne bir binadaydı. Bahçesi pazar yeri olarak kullanılıyordu. Binaya girmek için pazarcılardan arabamıza yol vermelerini rica ettik.

Dekan Bey, bazı yerleri ziyaret etmemiz gerektiğini söyledi. İlk defa Van Valisi Doğan Pazarcıklı’yı ziyarete gittik. Tanıştırılma sırasında Vali, alaycı bir tavırla bana bakarak; “Sen de bunun sekreteri misin, tahsilin nedir? Seni de bu Dekan görevlendirmişse umarım birlikte iyi üniversite kurarsınız!” dedi. Ben de: “Sayın Valim, ben edebiyat fakültesi mezunuyum. Bu göreve atanmadan önce Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliği ve Türkçe Bölüm Başkanlığı görevinde bulunuyordum.” diye cevap verdim.

Sonra, Van Belediye Başkanlığı’na gittik. Belediye Başkanı Burhanettin Tükoğlu bizi çok iyi karşıladı. Önceden yapılan bir tartışmayı devam ettirmek isteyen Dekan Bey’i yatıştırmaya çalıştı. Buradan da ayrılıp DSİ Konukevi’ne gittik.

Konukevi’nde Dekan Bey bana şunları söyledi: “Lütfi, artık benim Van’da yapacak işim kalmadı. Sen burada kal gereken işleri yürüt. Gazetelere istimlâk ilanları verilecek, ayrıca tapu işlemleri yürütülecek. Gerektiği zaman beni telefonla ararsın. Ancak benim Hanım hasta. İstanbul’a götürebilirim. Yerime vekil bırakacağım onu ararsın.” Ben de: “Olur Hocam” dedim.

Ertesi gün beni şehir merkezindeki büroya bırakarak şoför Fehmi Efendi ile birlikte Erzurum’a döndüler. Akşam saatlerinde, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’u arayarak Vali tarafından soğuk karşılandığımızı, Dekan’ın da Erzurum’a geri döndüğünü, ne yapmam gerektiğini sordum. O da bana; “Dekan’ın önceki ziyaretinde bazı tutarsız davranışlarda bulunduğu için Vali ile arası açılmış, ben telefon açarak seninle ilgili gerekli bilgileri ve kamulaştırma ile ilgi vekâlet vereceğimi söylerim. Fazla endişeye kapılma. Durumlar düzelir.”

Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul kendileriyle görüşmüş olacak ki ikinci kez ziyaretine gittiğimde tamamen farklı bir Vali ile karşılaştım. Kamulaştırma ile ilgili bütün dosyaları bana vererek hemen çalışmaları başlatmamı söyledi. Çalışmalarımız sırasında da yakın ilgi ve desteklerini eksik etmediler.

Görev yerini görmek amaca ile gittiğim Van’dan ilk bir ay boyunca ayrılamadım. Lojman henüz kiralanmadığından, evimi ancak üç ay sonra götürebildim. Bu sürede içinde DSİ Konukevi’nde konuk edilerek kamulaştırma işlemlerini yürüttüm. Görev yerim Van olduğu için üç ay boyunca yolluk almadan konukevi giderlerini kendim karşıladım.

 Dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek dekanlığı süresince bir daha Van’a gelmedi. Sonra da emekli oldu.

 

ANI   3

KAMULAŞTIRMA İŞLEMLERİ BAŞLATILIYOR

Atatürk Üniversitesi, Van Fen-Edebiyat Fakültesi Fakülte Sekreterliği görevine atanıp, Van’da göreve başlayınca, dönemin Van Valisi Doğan Pazarcık, ikinci görüşmemiz sırasında bana şunları söyledi: “Siz gelmeden önce, komisyonumuz Van’ın Bardakçı köyü ve Şemsibey Mahallesi civarındaki 126 tarladan oluşan bir bölgenin istimlâkine karar verdi. Metrekare birim fiyatını da 16 TL olarak düşünüyoruz. İlân vermek için sizin gelmenizi bekledik. Hemen git, hesabını yap. Mevcut paranız arazinin tamamını almaya yetiyor mu? Sonucu bana yarın bildir.”

Eski İnönü İlkokulu’nun bir bölümü bize tahsis edilmişti. Yaptığım hesap neticesinde; mevcut paranın, tahsis edilen yerin ancak yarısını alabileceğini gördüm. Ertesi gün Vali’yi ziyarete gittiğimde şunları söyledim: “Sayın Valim, paramız istimlâkine karar verdiğiniz yerlerin yarısını alabiliyor. Siz köylüleri ziyarete gelirseniz, 8 TL’ye ikna edebilirsiniz. Yeniden ödenek çıkartmak çok zor. Mademki karar vermişsiniz bu arazinin hepsini alalım. Bu işte Devletin de büyük kazancı olur.”

Vali, talebimin çok yerinde olduğunu söyledi. Ertesi gün konuyla ilgili daire müdürleri de alınarak birlikte Bardakçı köyüne gittik. Vali Doğan Pazarcıklı hatırımda kaldığı kadarıyla köylülere şöyle hitap etti: “Değerli Bardakçılılar, köyünüz arazisine üniversite kurmaya karar verdik. Araziniz için gönlümüzden daha çok para vermek geçiyordu. Çok sınırlı ölçüde bir ödenek tahsis edilmiş, bu da metrekaresini 8 TL olarak karşılıyor. Köyünüze Üniversite kurulmasının avantajlarını da çok iyi düşünün. Çoluk çocuğunuz kolayca okuyacak ve iş imkânlarından yararlanacak. Kabul ediyorsanız ve fiyata sonradan itiraz etmeyecekseniz, 8 TL’den istimlâk işlemlerini başlatalım.”

Köylüleri temsilen muhtar Sıdık Bora şunları söyledi: “Sayın Valim, siz bizim babamızsınız. Verilecek karara uyuyoruz. İtiraz etmeyeceğimize de söz veriyoruz”. Bu ziyaretten sonra metrekare birim fiyatı 8 TL’den ilân verilerek kamulaştırma işlemlerine başlandı.

Kamulaştırma yapılırken hiçbir köylü itiraz etmedi. İtiraz etmemeleri hususunda benim telkinlerimin de büyük etkisi oldu. Ancak, kamulaştırılan alanın bir kısmı Şemsibey mahallesi sınırları içinde idi. Bu bölge içinde kalan 18 taşınmaz maliki itiraz ettiler.

 

 ANI   4 DAVA AÇAN TAŞINMAZ MALİKLERİ

Kamulaştırma işlemlerini yürüttüğümüz 105 taşınmazdan 72’si Bardakçı Köyü hudutları içinde bulunuyordu. Bu taşınmazlardan 62’si özel mülkiyetli, 10’u ise hazine ve köy tüzel kişiliğine kayıtlı idi.

Şemsibey Mahallesi hudutları içinde ise; kamulaştırılmasına karar verilen 33 taşınmaz bulunuyordu. Bunlardan sadece bir taşınmazın yarısı hazineye kayıtlı idi. Geriye kalan 32,5 taşınmaz ise; özel mülkiyetli idi.

Bardakçı köyündeki özel mülkiyetli taşınmazların maliklerinden hiçbirisi dava açmamıştı. Bardakçı köylüleri taşınmazları üzerinde üniversite kurulması için çok istekli idiler. Köy Muhtarı Sıddık Bora: “Yeter ki üniversite kurulsun, tarlalarımız Devlete kurban olsun” diyordu. Diğer köylüler de muhtarın bu görüşüne katılıyorlardı.

Ne var ki : Şemsibey Mahallesi’ndeki taşınmaz maliklerinden zaman zaman şikâyet geliyordu. Fiyat takdir komisyonunun takdir ettiği bedeli çok az buldukları için 33 özel mülkiyetli taşınmazdan 19’unun sahibi dava açtı. Ben ancak 14 taşınmaz malikini dava açmaması konusunda ikna edebilmiştim. Dava açanlar daha çok bu yörede üniversite kurulacağını önceden tahmin edip taşınmaz alan şehir merkezinde yaşayanlardı.

Oysa ben, istimlâk işlemlerinin bir an önce bitirilmesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin en kısa sürede faaliyete geçmesi için sabırsızlanıyordum. Çünkü, bundan ülkemizin gençleri ve yöre halkı yararlanacaktı.

 

ANI 5

 ÖĞRENCİMİN VERDİĞİ DERS

            Kamulaştırma işlemlerini yürüttüğüm günlerde, Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nden öğrencim olan Nezir Kabakuş zaman zaman ziyaretime gelirdi. Kendisi Van, Tarım Meslek Lisesi’nde öğretmen olarak görev yapıyordu. Bir ziyaretinde bana şunları söyledi: “Sevgili Hocam, her ziyaretimde yoğun bir çaba içinde olduğunuzu görüyorum. Tapu dairesi ile görev yeriniz yaklaşık 1 km, bu yolu günde en az 7-8 sefer yürüyerek gidip geliyorsunuz.(Görev yerimiz Yeni İnönü İlkokulu, Tapu Sicil Müdürlüğü ise Beş Kardeşler Oteli karşısındaydı). Devlet, binlerce dönüm arazinin istimlâk işlemlerinden seni sorumlu tutmuş. Atatürk Üniversitesi bir hizmet aracı vermiyorsa, Van Valiliği de mi veremiyor? Önce kendine bir hizmet aracı iste. Bir de çok dürüst çalışıyorsun. Dürüst çalışanın bu memlekette yeri yok. Senin işini yapan başkası olsa özel Mercedes marka arabaya biner. Görün bakın bu üniversite kurulacak. Kenarda köşede dolaşan bazı çıkar çevreleri, karga leşe üşüşür gibi işin başına geçecekler. İlk harcanan da siz olacaksınız. Kendinizi çok fazla yoruyorsunuz. Sonra pişman olursunuz!”

Benim, öğrencim Nezir’e cevabım ise şu oldu: “Nezir, benim yapımı biliyorsun. Söylediklerine de katılmıyorum. Ben, dürüst görev yaptıktan sonra hiçbir kuvvet yerimden edemez. Saçmalıyorsun, biraz akıllı ol!” Nezir; “Hocam, inşallah siz haklı çıkarsınız!” diyerek vedalaşıp gitti.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi kurulduktan sonra Nezir beni, masası koltuğu alınmış, kornişleri ve perdeleri sökülmüş, küçük bir masa ve sandalyeden oluşan odamda ziyarete geldi. Odada, soğuk bir hava esti. Birbirimize bakınca gözlerimiz doldu. Ağlamamaya çalıştık. Nezir’in ilk sözü ise şu oldu:”Hocam keşke siz haklı çıksaydınız!”

 

ANI 6

VALİ YURDA UĞUR ÜNAL’IN VERDİĞİ NASİHAT

Kuruluş çalışmalarını yürüttüğüm 1979-1983 yılları arasında dört vali ile çalıştım. Doğan Pazarcık (1978-1979), Yurda Uğur Ünal(1979-1980), Nazmi İyibil(1980-1981) ve Behçet Eren(1981-1983). Hepsi de Van’da üniversite kurulması için çaba gösteriyorlardı. Ancak, Yurda Uğur Ünal’ın konuya yaklaşımı diğerlerinden biraz farklıydı. Benim tavrım ise, 60 yaşına girdiğim şu günlerde daha iyi değerlendirebileceğim şekliyle çok aceleciydi. Otuzlu yaşların vermiş olduğu heyecan beni bu şekilde hareket etmeye zorluyordu.

Valilerden Yurda Uğur Ünal, deneyimli birisiydi. Olaylara ve olumsuz gelişmelere daha soğukkanlı bakabiliyor, kuruluş çalışmaları sırasında ortaya çıkan olumsuz gelişmeleri fazla ciddiye almıyordu. Ben ise en basit engellerde bile Sayın Valiyi ziyarete gidiyor, yardım talebinde bulunuyordum. Örneğin, kendine ödenecek paranın bir taksi masrafını karşılamadığı için tapu devir işlemine gelmeyen maliklerin (tarla sahiplerinin) veya yatalak hastaların imzalarını, tapu sicil memuru eşliğinde evden almak gerekiyordu. Bunun için gerekli olan aracı Valilikten istiyordum.

 Sayın Vali benim bu aceleci tutumumdan sıkılmış olacak ki bir gün : “Evladım, biraz oturup beni dinler misiniz?” dedi. Ben de, “Dinlerim Sayın Valim” dedim. Vali konuşmasına şöyle devam etti: “Bak evladım, bu devlet sana kadro vermiş, lojman vermiş, maaşını ödüyor. Bunlar her insana nasip olmayacak nimetler. Sen, Van’da üniversite kurulması konusunu büyük sorun haline getiriyorsun. Her işin gerçekleşebileceği bir zaman ve ortam vardır. Üç veya beş yılda gerçekleşebilecek bir konunun sen üç-beş ayda çözümlenmesini istiyorsun. Bize ha bire sorun getirip vatandaşa karşı zor durumda bırakıyorsun. Çoluk- çocuğuna da zaman ayır.  Yarın benim yaşıma geldiğin zaman oturduğun yerden kalkamazsın. Enerjinin hepsini tüketme. Yaşlılık dönemini de düşün.”

Sayın Vali, sanki benim kamulaştırma işlemlerinden dolayı oğlumun sünnet töreninde dahi bulunamadığımı biliyor gibiydi. Kendimi o kadar işlere kaptırmıştım ki aile sorumluluklarını bile ikinci plana atıyordum. Tek amacım, üniversitenin bir an önce kurulması, yöre halkının eğitim düzeyinin yükseltilmesi idi.

Sonuçta Vali Yurda Uğur Ünal, haklı çıkmıştı. Kuruluşu gerçekleşen Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde verdiğim emekler hiçe sayılarak görevden uzaklaştırılmam uygun görülmüş, hatta bir ara büro memuru olarak çalışmam bile önerilmişti.

Sayın Valim, sizin ne kadar ileri görüşlü bir yönetici olduğunuzu şimdi daha iyi görüyor ve saygıyla anıyorum.

 

ANI   7

ASLİYE HUKUK HAKİMİ ALİ İHSAN PARLAK’IN GÖZLEMİ

Kamulaştırma işlemeleri nedeniyle en çok ilişkimiz olan kurumlardan birisi de Van Asliye Hukuk Hakimliği idi. Bazı parsellerin malik sahibi oldukça çoktu. Maliklerden birbirini tanımayanlar dahi vardı. Örneğin; bir malikin adı “Ahmet oğlu Mehmet” olarak geçiyor ve bunu kimse tanımıyordu. Van Nüfus Müdürlüğü kayıtlarındaki Ahmet oğlu Mehmetleri bularak taşınmazın maliki olup olmadıklarını araştırdık. Bu konuda onlarca yazışma yaptık.

Bu ve benzeri konularda; Asliye Hukuk Hakimliği de bize destek oluyordu. O dönem Van’da görev yapan Hakim Ali İhsan Parlak benimle ilgili şöyle bir değerlendirmede bulundu: “Lütfi Bey, kamulaştırma yaptığınız alan maliki, varisi, problemi çok olan bir bölge. Ancak siz işleri büyük bir zevk ve heyecanla yürütüyor, kısa sürede çözüm yolu buluyorsunuz. Bu işin başında siz olmasaydınız, arazinin kamulaştırma işlemleri otuz yılı bulurdu.”

Ben de Hakim Ali İhsan Bey’e verilen sorumluluğu yerine getirmenin görevim olduğunu belirterek hakkımdaki iyi dileklerinden dolayı teşekkürlerimi bildirdim.

 

 

ANI   8

HAMAM MI AÇIYORSUN ?

20 Temmuz 1982 tarihinde çıkan 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnâme ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluşu gerçekleşince, 25 Temmuz 1982 tarihli Resmi Gazete ile rektörlüğe Prof. Dr. Hakkı Atun atandı. Van Hava Alanı onarımda olduğu için uçuşlar Diyarbakır üzerinden yapılıyordu. Dönemin Van Valisi Behçet Eren, 3 Ağustos 1982 tarihinde beni çağırarak şunları söyledi: “Yarın Rektörünüz Diyarbakır üzerinden Bitlis’e gelecek. Valilik makam arabasını sana veriyorum, Bitlis’e git. Rektörünüz Bitlis valisinin konuğu olacak. Oradan alıp getirirsiniz. Biz sizi Bitlis-Van il sınırında karşılarız. Profesör Türkân Saylan Hanımefendi’de konuğumuz. O da sizinle Bitlis’e gelecek”.

Prof. Dr. Türkân Saylan ile birlikte Bitlis’e gidince, dönemin Bitlis Valisi Yılmaz Ergun, bizi sıcak bir ilgiyle karşıladı. Kurucu rektörün atanmasından dolayı bana tebriklerini bildirdi. Prof. Dr. Türkân Saylan’la birlikte öğlen yemeğine evine götürdü. Öğlen sonrası saat 15.00 sularında, Diyarbakır Valiliğinin makam aracı ile rektör geldi. Yarım saatlik bir çay molasından sonra Van’a hareket ettik.

Bitlis-Van il sınırında Vali, daire müdürleri ve kalabalık bir halk topluluğu davul-zurna ve halk oyunları eşliğinde bizi büyük bir coşkuyla karşıladılar. Rektöre hoş geldiniz denildikten sonra Van’a hareket edildi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturan, Van Fen Edebiyat Fakültesi, Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulmasına rağmen, üniversite yönetimi bu fakültenin gelişmesi yönünde yeterince çaba göstermiyordu. Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluşu gerçekleşince; destek tamamen kesildi. Fakültenin rutin masrafları için ayda 30 TL avans veriyorlardı. Onu almak için bile Rektörlük Muhasebe Müdürlüğü büyük zorluklar çıkarıyordu.

Kurucu Rektörü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi tabelası ile karşılamak istiyordum. Ne yazık ki tabela masrafını karşılayacak paramız yoktu. Durumu dönemin valisi Behçet Eren’e arz ettim. O da Karayolları ve DSİ bölge müdürlerini arayarak bana yardımcı olmalarını istedi. Bu iki kurumun maddi desteği ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi tabelasını yaptırdık.

Bitlis dönüşü Rektörü üniversite için tahsis edilen eğitim enstitüsü binasına götürdük. İlk dikkatini çeken tabela oldu. Tabelanın niçin daha gösterişli olmadığını sordu. Ben de; “Ödeneğimiz olmadığını, mevcut tabelayı bazı kuruluşların desteği ile yaptırdığımızı, ileride ödeneğimiz çıktığında mermerden daha gösterişli bir tabela yaptırabileceğimizi” izaha çalıştım. Kurucu rektörden aldığım ilk tepki şu oldu: “Kardeşim sen buraya üniversite mi kuruyorsun, hamam mı açıyorsun? Mermer tabela hamamlarda olur.”

 

 ANI 9

MEDENİ İNSAN BÜYÜK İHTİYACINI EVİNDE YAPAR

Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un 4 Ağustos 1982 günü ilk icraatı tuvaletlere yazı yazdırmak oldu. Taslağını kendilerinin hazırladığı duyurunun içeriği şöyleydi: “Medeni insan büyük ihtiyacını evinde yapar. Lütfen tuvaletlere büyük ihtiyacınızı yapmayınız. - Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun”. Taslak yazıyı görünce; şöyle bir tepkim oldu: “Hocam, yazıyı yazdıralım. Ancak altına isminizi yazmasak, sadece Rektörlük desek nasıl olur?”. Bu önerime karşı verilen tepki çok sert oldu: “Kardeşim, sen kim oluyorsun da bana akıl öğretiyorsun. Ben nasıl diyorsam o şekilde yazılacak. Derhal bunu şablon kalemle yazdırıp kapılara asın.”

 Daha sonraki tarihlerde, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yapılan YÖK toplantısında o yazılar hâlâ kapılarda duruyordu. Üyelerden, yazıları tebessümle okuyanlar oluyordu.

 

 

 

ANI 10

REKTÖRÜN KAMULAŞTIRILAN ALANI İLK ZİYARETİ

( KÖYLÜLERİN TEPKİSİ )

Rektör Prof. Dr.Hakkı Atun, 4 Ağustos 1982 günü Van’da göreve başladığının (hatırladığım kadarıyla) üçüncü günü üniversite için kamulaştırılan alanı görmek istedi. Van Valiliği’nin geçici olarak verdiği araç, hem rektörlük makam aracı hem de hizmet aracı olarak kullanılıyordu. Bu araçla kamulaştırma alanının bulunduğu Bardakçı köyüne gittik.

Köylüler bizi çok sıcak ilgiyle karşıladılar. Kamulaştırma sırasındaki işlemlerden dolayı hemen hemen hepsi beni tanıyorlardı. Benden yaşça büyük olanlar (hatta çok yaşlılar) bile gelip elimi öpüyorlar “Müdür Bey, hoş gelmişsiniz.” diyorlardı. Her nedense köylüler bana “Sekreter Bey” demeyi bir türlü kabullenememişlerdi. Hep “Müdür Bey” diye hitap ederlerdi.

Bana olan bu aşırı ilgileri üzerine kendilerini şu şekilde uyardım: “Arkadaşlar, sizi ziyarete getirdiğim bu hocamız bizim Rektörümüz sizin anlayacağınız şekliyle müdürümüz. Bundan böyle hepimiz onun verdiği emirler doğrultusunda hareket edeceğiz. Ben artık müdür değilim. Hepimizin müdürü Sayın Rektörümüzdür.”

Bana gösterdikleri bu aşırı ilgiden zarar görebileceğimi düşünmüyorlardı. İçlerinden birisi: “Müdür Bey, sen Peygamber evladı gibi bir insansın. Bizden bu kadar arazi aldın, tek bir pürüzünü görmedik. Ödemeler sırasında bozuk para bulundurup beş kuruşumuzu bile ödediniz.(Ödemeler sırasında harç pulu bedelleri büromuzda tahsil ediliyordu. Beş kuruş bile olsa para üstü ödeniyordu. Onu kastederek konuşmuş olacak) Senden iyi müdür mü olur? Bu üniversiteyi sen kurdun. Biz müdür olarak seni tanıyoruz.”

Evet, köylülerin bu iyi niyetli yaklaşımları benim sonumu hazırlamıştı. Yorumu okuyucularıma bırakıyorum.

 

 ANI   11

 ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ANKARA MİSAFİRHANESİNDEN KOVULUYORUM

Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilk önce bütçesiz olarak kuruldu. 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnâme’de şöyle bir hüküm vardı: “Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin bütçesi 1983 yılında ihdas edilecek, 1982 yılına ait harcamalar, Atatürk Üniversitesi tarafından karşılanacaktır”. Bu nedenle üniversitemizle ilgili her türlü mali işlem Atatürk Üniversitesi’nce yürütülmekte idi.

Maliye Bakanlığı Üniversitemize araç alınacağını bildirdi. İş takibi için Ankara’ya gittiğimde, eskiden olduğu gibi Atatürk Üniversitesi Misafirhanesine konuk oldum. Misafirhanedeki görevliler sıcak bir ilgiyle karşıladılar. Akşam saatlerinde Atatürk Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Turgut Hatunoğlu teşrif ettiler. Tatil dönemi nedeniyle misafir sayısı oldukça az, pek çok yatak boştu. Beni görünce şöyle bir tepki gösterdi: “Siz, bizden ayrılmadınız mı? Bizim misafirhanemizde ne işiniz var. Derhal burayı terk ediniz.” Ben önce şaka yapıyor sandım. Tepkisinin ciddi olduğunu görünce, şöyle bir cevap verdim: “Sayın Hocam, mali konularda size bağlıyız. Maaşlarımızı Atatürk Üniversitesi ödüyor. Bütçemiz 1983 yılında ihdas edilecek. Bütçemiz çıktığı zaman biz de kendimize bir yer bulur, sizleri rahatsız etmeyiz”. Aldığım cevap ise şu oldu: “Onu bunu dinlemem, hemen burayı terk ediniz!”

 Hatunoğlu, birlikte çalıştığımız dönemlerde yaz tatillerinde sürekli telefon açar, kendisine, yakınlarına, bazen de üniversite mensuplarına, benden misafirhane ayarlamamı isterdi. Bir seferinde iki otobüs dolusu misafirini Van’daki çeşitli misafirhanelerde ağırlamıştık. Benim bir yakınımla birlikte rektör yardımcılığı görevinde bulunmuştu. O zaman bu yakınıma karşı son derece saygılıydı. Sonradan emekli olan bu sert mizaçlı yakınım; memurlarına katı, amirlerine ve arkadaşlarına karşı son derece uyumlu olan Hatunoğlu’nu, önceden biraz kırmış olacak ki acısını benden çıkartıyordu. Artık fazla tartışmaya girmeden misafirhaneyi terk edip bir otele yerleştim.

Ertesi gün iş takibine başlayınca; Maliye Bakanlığı’ndaki uzmanlar; “Bir hafta kadar Ankara’daki işleri takip etmem gerektiğini” ifade ettiler: Ben de kendilerine:“Atatürk Üniversitesi rektör yardımcısı, beni misafirhaneden kovdu. Ben de otele yerleştim. Devletin bana verdiği yolluk otel parasının yarısını bile karşılamıyor. Bu şartlarda Ankara’da nasıl bir hafta kalabilirim?” dedim. Onlar da konuyu Atatürk Üniversitesi Rektörü’ne ileteceklerini söylediler.

Konunun Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a iletilmesi, Sayın Rektörü fazlasıyla üzmüş olacak ki olayı Maliye Bakanlığı’na intikal ettirtmemden dolayı bana kırıldıklarını ifade ettiler. O zamana kadar yakın ilgi, sevgi ve desteğini gördüğüm, bugün de saygıyla andığım sayın Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’un o dönemler bana karşı tavır almasına, Van’da yaşadığım sorunları bilmesine rağmen, Atatürk Üniversitesi’ne geri dönmemin geciktirilmesine, misafirhanede karşılaştığım Prof. Dr. Turgut Hatunoğlu’nun bu davranışının neden olduğu düşüncesindeyim.

 

ANI 12

BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ

Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul, 21 Eylül 1979 tarihinde idari kadrodaki 10 elamanı Van’a gönderdikten sonra beni yanına çağırıp gönderdiği elemanlardan birinin benim akrabam olduğunu bildiğini söyleyerek, “ ona herhangi bir şekilde arka çıkmamam gerektiği, kendisinin başka kuruma geçiş yapabilmesi amacıyla asker dönüşü sadece bir aylığına işe başlatıldığı” uyarısını yaptı. Böylece Rektör bu memura güvenmediğini ima ediyordu.

Rektör Bey’e uyarıları için teşekkür ettikten sonra Van’a döndüm. Sözü edilen şahıs hakkında, bazı ön şüphelerim belirse bile, bana olan saygısı, davranışları, verilen görevleri yerine getirmesi ve diğer memurlarla aramızda diyalog kurması ile beğenimi kazandı. Rektör, Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’un hakkındaki uyarısını da ciddiye almamaya başladım.

Bir ayı aşkın bir süre geçtikten sonra beni telefonla arayan Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul: “Akrabanın ayrılış yazısını bize bildirmedin. Onun babası bir ay sonra Zirai Donatım Kurumu’nda işe başlayacağına dair söz verdiği için bir aylığına Van’da göreve başlattık. O çocuğa sahip çıkma, başına iş açarsın.” Ben de; “ Hocam, kendisi işlemlerin devam ettiğini söylüyor. Sanıyorum yakında ayrılacak son durumu ben size bildiririm.” dedim.

Daha sonra Rektör Bey, beni hiç aramadı. Sanıyorum işlerinin yoğunluğu nedeniyle konuyu unuttu. Ben de bana saygıda kusur etmeyen akrabamla dostluk ilişkilerini giderek artırdım. Evde hanım yöresel yemekleri yaptığı zaman öğlen yemeklerine de götürdüğüm oluyordu. Rahmetli Baba’mın Van’a misafir geldiği bir gün akrabamı yine öğlen yemeği için eve davet ettim. Yemek yiyip evden ayrıldıktan sonra babam bana; “Bu akrabanın güvenilir olmadığı kanaatine vardığını, bana zarar verebileceğini, ondan uzak durmam gerektiğini” söyleyerek uyarıda bulundu.

Rahmetli Baba’mın uyarısını da ciddiye almayıp iyi ilişkilerimi devam ettirdim. Akrabam, benden bir kaç yaş küçük olduğu için bana “Abi” derdi. Bir gün bana şunları söyledi: “Abi ben bir kızı beğendim. Gelip istemeleri için Baba’mı aradım. O da bizim vekilimiz Lütfi, o gidip istesin. Biz de gelip şerbetini yaparız dedi. Benim için kız istemeye gider misin?” Dedi. Ben de: “Bu konuda bir deneyimim yok ama, madem bana güvenmişler olur, gidip isteyelim.” dedim.

Kız tarafı beni çok iyi karşıladı. “Siz, akrabası olarak bu çocuğa kefil oluyorsanız, bizim hiçbir diyeceğimiz yok. Allah yazmışsa olsun” dediler.

Daha sonra dünürler arasında bir soğukluk meydana geldiğinden, düğün sırasında Erzurum’dan gelen yirmiye yakın misafiri ağırlamayı kabul etmediler. Bu misafirleri günlerce evde ağırlama görevi de bize düştü.

Dekanlık adına kiraladığımız üç dairenin birinde ben kalıyordum. Birisini konukevi olarak düzenlemiştik Birisi de dekan evi olarak tahsis edilmişti. Fakat Van Fen-Edebiyat Fakültesi’ne atanan dekanlar Erzurum’dan ayrılmak istemiyorlardı. Böylece dekan evi de boş bekletiliyordu. Artık Van’a yerleşen akrabam, babasının yönlendirmesi ile dekan için kiralanan dairede oturma arzusuna kapılmıştı.

Konuyu bana açan babası şunları söyledi: “Lütfi, siz bu dekan evine boşuna kira veriyorsunuz. Senin Rektör Bey’le aran iyi. Telefon aç söyle o dairede oğlum İ. otursun.”

 Benim cevabım ise şu oldu: “Sizin oğlunuzu Rektör Bey, bir aylığına Van’a gönderdi. Şu anda Van’da çalıştığını bile bilmiyor. ‘Zirai Donatım Kurumu’na tayinini yaptıracağım’ diye söz vermişsiniz. Kalkıp bir de lojman istersek onu görevden alırlar. Üstelik bir dekana tahsis edilen lojmanı akrabam olan memura verin diye nasıl teklif götürebilirim. Kusura kalmayın böyle bir teklifi götüremem.”

Benim bu tepkim akrabamla iyi ilişkilerimin sona ermesine yetti. Artık kötü insan ilân edildik. Akrabamızla eski samimiyetimiz de sona erdi.

 O günlerde, mahalli basında şu haberler çıktı: “Dekan evine devlet boşuna kira ödüyor, kendisine Van’da ev kiralatan dekan Van’a gelmiyor, Van Fen-Edebiyat Fakültesi sahipsiz.”

Haberler üzerine Dekan Prof. Dr. Gülağa Şimşek tarafından Erzurum’a çağrıldım. Bana niçin böyle haberleri engellemediğim uyarısı yapıldı. Kendisinin Fakülte’nin Erzurum’daki işlerini takip ettiğini, bu haberle bana olan güvenlerinin azaldığını ifade ettiler. Kısacası bu haber idarenin bana olan güvenini az da olsa sarsmış oldu.

Sonradan bizim akrabanın babasının Van’daki mahalli gazeteleri ayrı ayrı dolaşarak bu haberin basında çıkmasını sağladığı duyuldu.

Görevden alındığım 14 Ekim 1982 gününün ertesi, Van Valisi Behçet Eren, Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’u ziyaret ederek beni görevden almakla hata yaptığını, üniversitenin kuruluşunda büyük emeğim olduğunu söylüyor. Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un Vali’ye cevabı ise şu oluyor: “Sayın Valim, sizin savunduğunuz adam o kadar makbul biriyse, neden onu görevden aldığımda beni ilk tebrik etmeye gelen kan birliği olan bir akrabası oldu. Ondan akrabası bile memnun değil. Görevden aldıysam yerine benim gibi ondan memnun kalmayan akrabasını getirdim.”

Beni makamına çağıran Vali Behçet Eren, Rektörle aralarında geçen yukarıdaki konuşmayı aktardı ve bana bu akrabamın kim olduğunu sordu.

O günlerde Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni iki teknisyenle yönetiyordu. Bunlardan birisi önceden verdiğim görevleri aksattığı için zaman zaman uyardığım teknisyen, diğeri de Dekan lojmanını kendisine tahsis etmediğim için bana düşman kesilen teknisyen akrabamdı. Rektör, beni görevden alınca bu iki teknisyen kendisini tebrik ettikleri için akrabam olana genel sekreterlik, diğerine de makam şoförlüğü verilmişti. Fakat makam şoförü üniversitede Rektörden sonra ikinci derecede söz sahibi olmuştu. Bütün işlerde ona danışılıyordu.

Rektör yardımcılığı ve dekanlık görevini üstlenmiş iki yönetici yine vardı. Fakat Rektör, bu iki yöneticiyi fazla ciddiye almıyordu. Ciddiye alınmanın yolu Lütfi Sezen’e tavır almaktan geçiyordu. Daha sonraki günlerde bu iki yönetici de Lütfi Sezen’e karşı olduklarını ifade ederek itibar kazanmış oldular.

O dönemde tahsil durumu uygun olmadığı için, bir müddet sonra, akrabam olan teknisyen Genel Sekreterlik görevinden alınarak İdare Müdürlüğü görevine getirildi. Genel Sekreterlik görevi de bir öğretim elamanına verildi.

Bir gün odama gittiğimde, masamın değiştirildiğini, koltukların alınarak yerine sandalye konulduğunu gördüm. Hizmetlilere bunu kimin yaptığını sorduğumda; yeni İdare Müdürü’nün emriyle kendilerinin değiştirdiklerini söylediler. Ertesi gün gittiğimde bu sefer kornişlerin ve perdelerin söküldüğünü gördüm. Artık kimin yaptığını sormama gerek kalmamıştı.

Evet, bana bu yapılanları çoktan hak etmiştim. Ben, engin yöneticilik deneyimi olan, Atatürk Üniversitesi Rektörü, insan sarrafı Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’u, ileri görüşlülüğü ile bilinen olayları önceden sezdiği için soyadını “Sezen” koyan babamı dinleseydim, bu karga gözümüzü oymamış olacaktı.

 

 

ANI    13

GERÇEK YÜZÜNÜ TANIYAMADIĞIM BİR DOST

Kamulaştırma işlemlerindeki ilanlar nedeniyle mahallî basınla yakın ilişkilerimiz oldu. Yöresel basından bir gazeteci bizimle çok iyi diyaloga girdi. Zaman zaman ziyaretimize geliyor, kendilerini de ziyaret etmemizi istiyordu. O zamanlar, Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olan fakültemizin üniversiteye dönüşmesi hususunda da gazetesinde destekleyici yazılar yazıyordu. Ölçülü ve seviyeli davranışlarıyla bana güven vermişti.

Rektörlükçe, fakültemiz memur, hizmetli, teknisyen kadrolarına 15 civarında eleman alınmasına karar verildi. O dönemler Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olduğumuz için, Erzurum’dan ve Van’dan yüzlerce başvuru oldu.

Başvurular sırasında, gazeteci dostum beni ziyarete gelerek şöyle bir ricada bulundu: “Lütfi Bey, ben sizin efendiliğinize, çalışkanlığınıza sağlam karakterinize saygı duyan biriyim. Daha doğrusu sizi çok beğeniyorum. Ticaret lisesi mezunu daktilo bilen bir kızım var. Önceden memur olmasını istemiyordum. Sizi tanıdıktan sonra denetiminiz ve terbiyeniz altında memuriyet yapmasının daha iyi olacağı kanaatine vardım. Bizlere yardımcı olursanız sevinirim.”

Benim cevabım da şu oldu: “Her vatandaş gibi, sizin çocuğunuzun da sınava müracaat etme hakkı var. Sınav önce yazılı olacak. Yazılıyı kazananlar mülakata alınacak. Yazılıyı kazanırsa mülakat sırasında daktilo bilmesi onun için bir avantaj olabilir. Mademki benimle çalışmasını arzu ediyorsunuz ben de kazanmasını isterim. Müracaatını yapsın. Ancak alınacak elamanlar bir süre Erzurum’da görevlendirilebilir.”

Sınav sonuçları ilan edilince, sınavı kazananlar arasında dört Erzurumlu ile gazetecinin kızının olması, Van’da büyük yankı yaptı. Birçok kişi Van Sıkıyönetim Komutanlığı’na şikâyet dilekçesi verdi. Şikâyetlerin çoğalması üzerine Van Sıkıyönetim Komutanlığı’na çağrıldım. Tugay Komutanı ile aramızda şöyle bir diyalog geçti: “Kardeşim, Van’da yapılan sınava Erzurum’dan niçin adam alıyorsunuz? Bir de gazetecinin kızını almışsınız. Bu gazeteci kızı nereden çıktı. Bu konularda bana bilgi ver bakalım!”

Komutanın olayı çok ciddiye aldığı sinirli halinden açıkça belli oluyordu. Ben de kendilerine şu cevabı verdim: “Sayın Paşam, fakültemiz şimdilik Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne bağlı. Dekanımız Erzurum’da ikamet ediyorlar. Bütün kararları verme yetkisi onlara ait. Dekanlık işlerinin büyük bir bölümü Erzurum’da yürütülüyor. Erzurum’daki işlerin yürütülmesi için Erzurum’dan da birkaç eleman alınması uygun görüldü. Hatta Van’dan alınan elamanların bir bölümü de Erzurum’a gönderilecek. Gazetecinin kızına gelince; yazılı sınavını kazandı. Bizim de daktilo bilen elemana ihtiyacımız vardı. Mülakatta daktilo bilmesi ona avantaj sağladı. Bu kadar sorun edileceğini bilseydik, almazdık.”

Benim cevabım komutanı ikna etmiş olacak ki şu cevabı verdi: “Seni iyi tanıdığım için konunun üzerine fazla gitmiyorum. Amirlerine de söyle bundan böyle daha dikkatli olun!”

Van’daki bazı dostlarım da; söz konusu gazeteciye güvenmekle büyük hata yaptığımı, kızının üniversiteye alınmasından dolayı verdiğim desteğe ileride çok “pişman olacağımı” ifade ettiler.

Sınav kazanan elemanlar işe başlayınca bir kısmının Erzurum’da çalıştırılmasına karar verildi. Bunlardan birisi de gazetecinin kızıydı. Çünkü Erzurum’da daktilo memuruna ihtiyaç vardı.

Fakültenin benden önce (27.03.1979 tarihinde) göreve alınan dört memurundan üçü Van bürosunda çalışıyorlardı. Bunlar; daktilo memuru Pınar Özyurt, ambar memuru İzzet Kıran, hizmetli Kemal Kuşman idi. Bu üç memurun kamulaştırma sırasında çok büyük emek ve çabaları olmuştu. Onları ailelerinden ayırıp Erzurum’a göndermeyi düşünemezdim.

Kızının bir müddet için Erzurum’da görev yapacağını öğrenen gazeteci dostum ziyaretime geldiler. Her zamanki nazik tavırlarıyla: “Lütfi Bey, kızımın bir müddet için Erzurum’da görev yapacağını öğrendim. Bildiğiniz gibi, benim de işlerim yoğun, Erzurum’a gidip başında beklemek zor olacak. Diğer daktilo memurunu gönderseniz olmaz mı?”

Bu teklife karşı sinirlendiğimi belli etmemeğe çalışarak şu cevabı verdim: “Memuriyete müracaatınız sırasında, yeni alınacak elamanların bir müddet için Erzurum’da çalıştırılacaklarını söylemiştim. Siz de bunu bilerek müracaat ettiniz. Pınar Özyurt’a gelince; o benim kendi yetiştirdiğim ilk memur, her türlü konuya vakıf. Üstelik bir emekli memur çocuğu, siz Erzurum’da çocuğunuza sahip çıkamayacaksanız, bir emekli memur nasıl kıt kanaat maaşı ile gidip çocuğunun başında bulunsun”.

Benden, beklediği cevabı alamayan dostum, sonradan aynı teklifi Erzurum’da ikamet eden dekanımız Prof. Dr. Gülağa Şimşek’e götürüyor. O da Erzurum’a memur gönderme sorumluluğu “ Fakülte Sekreteri Lütfi Sezen’e aittir.” diyerek isteğini reddediyor.

Bu dostumuzun kızı yaklaşık bir ay kadar Erzurum’da görev yaptı. Sonra birilerini devreye sokulup yeniden Van’a getirildi. Böylece benimle de ipler kopmuş oldu.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakkı Atun, 14 Ekim 1982 tarih ve 246 sayılı yazıyla benim görev ve yetkilerimi alınca, onu ilk tebrike gidenlerden birisi bu dostum olmuştu ve ertesi gün kızı Rektör Özel Kalemi olarak atanmıştı.

 

 ANI 14

SAYIN REKTÖRÜM

14 Ekim 1982 tarihinde görevden uzaklaştırılmam, bana olan kin ve nefreti sona erdirememişti. Her vesile ile üzerime geliniyor, üzerime gelenler Rektörden büyük taltif görüp yeni görevlere atanıyorlardı. Daha doğrusu Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun, benim üzerime ekibiyle gelmek istiyordu. Bir rektör yardımcısı dışındaki yardımcıları ve dekanları kendisinden aşırı derecede çekindikleri için benim hakkımdaki görüşüne katılıyor gibi davranıyorlar, kimselerin olmadığı tenha yerlerde karşılaştığımda ise, bana hak verdiklerini ifade ediyorlardı.

Ulusal basından bir gazetede Rektör aleyhinde bir yazı çıkmıştı. Yemekhanedeki öğlen yemeği sırasında bu yazıyı benim yazdırdığımı söyleyen Rektör, bana küfür ve hakarette bulundu. Ben de olayla ilgim olmadığını belirterek aynı küfür ve hakareti fazlasıyla kendilerine iade ettim. -Gerçekten de ilgim yoktu.- Tartışma sırasında; Rektör Yardımcısı ve ………….. Fakültesi Dekanı, Prof. Dr. B. E.’in de benden “şikâyetçi” olduklarını söylediler. Ben de; “kendilerine inanmadığımı, B. E…. ile bir sorunum olmadığını, gerekirse bizleri yüzleştirebileceğini” söyledim. Yüzleştirilme isteğim kabul edilince; diğer rektör yardımcıları ve dekanlar Rektörlük makamına çağrıldılar. Yüzleşme başladı:

Rektör Pof. Dr. Hakkı Atun, Prof. Dr. B.E.’ye şöyle bir soru yöneltti. “B…Bey, bugün Lütfi Bey’le tartıştık. Senin de kendisinden şikâyetçi olduğunu söyledim. Bana inanmadı. Şikâyetçi misiniz, şikâyetçi değil misiniz? Bize açıkça söyleyin.” Prof. Dr. B. E. ayağa kalkıp ceketinin yakasını ilikledikten sonra şu konuşmayı yaptı: “Sayın Rektörüm. Üniversitemize sahâbetinizden beri, zât-ı âlinizin hüsn ü teveccühünüzü görmeyen bir zât nasıl olur benden hüsn ü kabul görebilir. Sizin Lütfi Bey’den şikâyetçi olmanız, benim şikâyetçi olmam için yeterli bir sebep değil midir? Sizin şikâyetçi olduğunuz bir zâttan, benim şikâyetçi olmamamı nasıl düşünebilirsiniz? Lütfi Bey’den siz şikâyetçiyseniz, elbette ben de şikâyetçiyim.”

Prof. Dr. B. E..’in konuşmasından sonra gergin olan ortamda birden yumuşadı. Herkes birbirine bakarak gülüştü. Rektör bana dönerek, “Lütfi Bey, bak B…Bey, senden şikâyetçiymiş” dedi. Ben de ”Şikâyet sebebi de ilgi çekici değil mi?” dedim. Rektör, makam şoförünü çağırarak beni, eve bırakmasını söyledi.

Ertesi gün ziyaretime gelen Prof. Dr. B. E…, “Lütfi Bey, kusura bakma Rektörümüz yaşlı adam, her şeye alınıyor, onu yatıştırmak için o şekilde konuştum” diyerek üzüntülerini bildirdiler. Ben de, “Olur öyle şeyler sayın hocam!” deyip konuyu önemsemediğimi ifadeye çalıştım.

 

ANI   15

 PROF. DR. ADİL GEDİKOĞLU’NUN TEPKİSİ

Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kurulduğu yıllarda (1982), doçent olan herkes yeni kurulan üniversitelere “profesör” olarak atanabiliyordu. Prof. Dr. Birol Emil de bu yolla profesörlük kadrosuna atanmış, göreve başladığının ertesi günü de rektör yardımcısı ve Fen- Edebiyat Fakültesi’nin dekanı olmuştu. Her vesile ile kendisini: “Yüce makamlara gelmiş bilim adamı ve yönetici olarak” tanımlıyor, en çok da “Sayın Dekanım” denilmesinden hoşlanıyordu. Aşırı alkol aldığı tahmin edilen akşamın ertesi gün işe geç geldiği oluyordu. Bir pazartesi günü saat: 10.00’da Fakülte Yönetim Kurulu toplantısı vardı. O günler, ben de Fakülte Sekreterliği görevini yürütüyordum.

Dekan Bey, belirlenen saatte toplantıya gelemedi. Yönetim Kurulu üyeleri de yarım saat bekledikten sonra toplantı salonunu terk ettiler. Saat 11.30 sularında Fakülteye gelen Dekan Prof. Dr. Birol Emil bana, kurul üyelerinin neden beklemediklerini sordu. Ben de; “Uzun süre beklediler, siz gelmeyince gittiler.” cevabını verdim.

Üyeleri derhal çağırmamı, bir dekanı beklememenin “hesabını sorması” gerektiğini söyledi. Çağrılan öğretim üyelerinden bir çoğu dekanın hoşuna giden cevaplar verdiler. Hatırladığım kadarıyla cevapları şuydu: “Sayın Dekanım siz gecikince, artık teşrif etmeyeceksiniz diye bizler de beklemedik.”

Sıra Prof. Dr. Adil Gedikoğlu’na gelince, “Niçin beklemediniz?” sorusuna şu cevabı verdi: “Siz dekan olarak düzenlediğiniz toplantıya vaktinde gelmiyorsanız, ben neden bekleyeyim. Bir müddet bekledikten sonra gittim.” cevabını verdi. Beklediği cevabı alamayan Dekan Bey, şu tepkiyi gösterdi: “O halde bir dekanı beklememenin sonucuna katlanırsınız, hakkınızda gereken işlem yapılacaktır.”

Prof. Dr. Adil Gedikoğlu’nun Dekan’ın bu cevabına tepkisi çok sert oldu: “Ulan gerekeni yapmazsan …..sin, … herif” diyerek kapıyı çarpıp gitti. Gedikoğlu’nun cevabı, Dekan Bey üzerinde şok etkisi yapmış olacak ki olduğu yere yığılıp kaldı. Tabiî Prof. Dr. Adil Gedikoğlu hakkında hiçbir işlem de yapılmadı.

 

ANI 16

 DÜRÜSTLÜKLE ALAY EDİLİYOR

            Görev ve yetkilerim alındıktan sonra, bana yapılan maddi ve manevi baskıların ardı arkası gelmiyordu. Artık Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yaşama hakkımın kalmadığını görünce; gazete ilanlarında iş takibine başladım. 17.03.1983 tarihinde Hacettepe Üniversitesi öğretim görevliliğine, 30.05.1983 tarihinde ise, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevliliği ile yine aynı üniversitede Diş Hekimliği Fakültesi Sekreterliği kadrosuna müracaat ettim. Sınavlara gittiğimde, Prof. Dr. B. E.’nin sınav jürilerini telefonla arayarak hakkımda olumsuz şeyler söylediğini öğrendim. Tabii sonuçlar olumsuz oldu. Geriye tek ümit Fakülte Sekreterliği kaldı.

Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Fakülte Sekreterliği talebimi çok olumlu karşıladı. Hakkımda iyi referans aldığını, sonucun, Rektörlük onayından sonra kesinlik kazanacağını söyledi. Olumsuz bir gelişme olmazsa konuya kesin gözüyle bakabileceğimi de ifade etti.

Beni, telefonla arayan Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı: “Hakkınızdaki güvenlik soruşturması olumlu gelmesine rağmen, sizin rektör bizim rektöre sizinle ilgili olarak olumsuz bir şeyler söylemiş, maalesef işiniz olmadı. Haber vereyim diye aradım. Aslında ben sizinle çalışmayı arzu ediyordum.”

Ertesi gün görüşme talebinde bulunarak Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’u ziyarete gittim. Ziyaret sırasında şunları söyledim: “Hocam, hem benim üniversitede bulunmamdan rahatsızlık duyuyorsunuz, hem de aleyhimde konuşarak gitmemi engelliyorsunuz. Mademki beni istemiyorsunuz hiç olmazsa gitmemi engellemeyiniz.”

Rektör:“Ben senin gitmeni engellemedim. Dicle Üniversitesi Rektörü’ne dedim ki; Size gelecek bu elemandan iyi ambar memuru olur. Üniversitenin bütün demirbaşını ve müstehlik malzemesini üzerine zimmetleyin, gece evine gitmez bekler. Devlet malını korumada üzerine yoktur. Ambar memurluğu istiyorsan, dilekçeni değiştir seni Diyarbakır’a ambar memuru olarak gönderelim” cevabını verdi.

Bir gün sonra, 30.06.1983 tarih ve 436 sayılı Prof. Dr. Birol Emil imzalı görev değişikliği hakkındaki yazı ile bana idare amirliği görevi uygun görülüyordu. Yazıyı aynen sunuyorum:

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

 

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı                        30.06.1983

 

Sayı:436

 

Sayın Lütfi Sezen  

    Sekreter

 

İlgi: 1. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığının 30.06. 1983 tarih ve 435 sayılı teklif yazısı

   2. Rektörlük Makamının 30.06.1983 tarih ve 695 sayılı yazısı.

 

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığının teklifi üzerine, Rektörlük Makamının ilgi: 2 yazılarıyla, sekreterlik görevinden alınarak Fakülte İdare Amirliğine görevlendirilmeniz uygun görülmüştür. Devir-teslim işleminin bir an önce tamamlanarak yeni görevinize başlamanızı saygılarımla rica ederim.

 

                                                                 Prof. Dr. Birol Emil

                                                                           DEKAN

                                                                           İMZA                       

 

Sonuç: Bütün bunlar yapılırken, bana soruşturma açılması için yaptığım yazılı başvurulara cevap verilmiyor, Fakülte Sekreterliği maaşını almaya devam ediyorum. Sıradan görevler verilerek küçük düşürülmeye çalışılıyorum.Genellikle bu tarz yazıları Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’dan çok çekinen Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Birol Emil yazıyordu.

 

 

.

ANI 17

REKTÖR MAKAM ŞOFÖRÜNE HESAP VEREN DEKAN

Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun Van’da göreve başladıktan bir hafta sonra Kıbrıs’a gitti. Kıbrıs’ta bulunduğu günlerde (Erzurum’dan önceden tanıştığımız) Prof. Dr. Ahmet G. beni arayarak üniversitemiz kadrosuna geçmek istediğini, bu konuda yardımcı olup olamayacağım ricasında bulundu. Ben de üniversitemiz kadrosunda görev alması hususunda hiçbir engel olmadığını, ilgili belgeleri Van’a göndermesi durumunda gereken işlemlerin hemen yapılabileceğini söyledim.

 Belgeler gelince elden Ankara’ya götürdüm. O sırada Kıbrıs’tan Ankara’ya dönen Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’la buluştuk. Öğretim üyeliğine bir başvuru olduğunu söyleyince o da çok sevindi. Birlikte YÖK’e gittik. Atama işlemleri birkaç gün içinde gerçekleşti.

Erzurum’dan gelen öğretim üyesi Van’da aynı hafta içinde, rektör yardımcılığı ve dekanlık görevlerini üstlendi. Benimle de çok iyi bir diyaloga girdi. Ne aksi tesadüf ki göreve başladıktan bir müddet sonra benim görev yetkilerim alındı.

Görev yetkilerimin alınması, Erzurum’dan kardeşimin de mesai arkadaşı olan ailece görüştüğümüz bu dostumuzun benden uzaklaşmasına yetti. Benden uzak durmaya çalışmasına rağmen, kimsenin bulunmadığı ortamlarda karşılaşınca; “Benim haklı olduğumu, karşılaştığım haksızlıklara üzüldüğünü, fakat elinden bir şey gelmediğini” söyleyerek teselli etmeye çalışıyor, sabırlı olmam temennisinde bulunuyordu.

Bir seferinde yine Rektörlük binasının bulunduğu bahçede karşılaştığımızda; hal hatır sormaya başladı. Tam bu sırada, o günlerde üniversitede Rektör’den sonra ikinci adam olarak bilinen teknisyen ve makam şoförü yanımızda belirdi. Bu kötü rastlantı, Dekan ve Rektör Yardımcısı olan dostumu çok zor durumda bırakmış olacak ki: “İ. Bey, Lütfi Bey’le bir iş konusunu görüşüyoruz.” demek zorunda kaldılar.

 

ANI   18

İMDADA İBRİK YETİŞİYOR

20 Temmuz 1982 gün ve 17760 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnâme ile Yüzüncü Yıl üniversitesi resmen kurulmuş, fakat üniversite bütçesine ödenek konulması, 1883 Mali yılına bırakılmıştı. 1982 Mali Yılına ait ödemelerin Atatürk Üniversitesi tarafından karşılanması ön görülmüştü. Bu kararla bir bakıma elimiz kolumuz bağlanmıştı.

Atatürk Üniversitesi Saymanlığı akademik ve idari personelin maaşlarının ödenmesinde fazla sorun çıkarmıyordu. İl dışında görevlendirme yollulukların ödenmesinde olsun, üniversitenin diğer harcamalarında olsun elden gelen her türlü engel ortaya konuyor beş kuruş dahi ödeme yapılmıyordu.

Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’a konuyu YÖK Başkanı ve Atatürk Üniversitesi Rektörü ile görüşerek bir çözüm bulması önerisinde bulundum. Aldığım cevap şu oldu: “Kardeşim seni boşuna mı Genel Sekreterliğe atamışım. Bu sorunları çözme görevi sana düşer. Beni atayan YÖK’ e sorun götürüp beni zor durumda bırakmak mı istiyorsun. Atatürk Üniversitesi Rektörü’nü benden iyi sen tanıyorsun. Sen aç söyle.” Benim cevabım ise şu oldu: “Hocam, siz dururken benim Atatürk Üniversitesi Rektörünü aramam teamüllere aykırı olur. Daha doğrusu Rektör Bey beni muhatap almaz.” Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun benim açıklamama şu tepkiyi gösterdi: “Sen beceriksizliğini çeşitli bahanelerle örtmeye çalışıyorsun. Senden genel sekreter olmaz.”

O zaman edindiğim izlenime göre Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun sorunları çeşitli yöntem ve uygulamalarla çözen, daha doğrusu her işi kılıfına uyduran becerikli genel sekreter istiyordu. Bütün bu özellikleri gösterebilecek bir yapıda olmadığımı ben de biliyordum.

 1982 Ekim ayı başlarında Milliyet Gazetesi muhabiri Ahmet T. Begin üniversitemiz kurucu rektörü Prof. Dr. Hakkı Atun’la bir röportaj yaptı. Bu röportaj sırasında yeni kurulan üniversitenin perişan halini gözlemlerken, tuvalette bulunan teneke ibrik dikkatini çekmiş olacak ki 18 Kasım 1982 tarihli Milliyet Gazetesi’nde çıkan Yüzüncü Yıl üniversitesi ile ilgili haberde fotoğrafını çekmiş olduğu İbrik gündeme oturdu ve büyük yankı yaptı. “Van Üniversitesi’nin Varlığı Rektör. Dekan ve İbrik” başlıklı haber basının gündeminde günlerce yer aldı. Bu haberler üzerine harekete geçen YÖK Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne 100 Milyon TL civarında ödenek tahsis etti.

 14 Ekim 1982 tarihinde benim görev yetkilerim alındığından gönderilen bu para Rektör Pof. Dr. Hakkı Atun’un oluşturduğu yeni yönetimi oldukça rahatlattı.

 

 ANI 19

YÖK GENEL SEKRETERİ UYGUR TAZEBAY’IN MEKTUBU

Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun, kendilerinin benden şikâyetçi olduklarını yeterli bulmuyor, herkesin şikâyetçi olmasını istiyordu. Anılarımın birkaçında belirttiğim gibi Üniversitemizde bunu fırsat bilip aleyhimde konuşarak makam sahibi olanlar da yok değildi.

Rektör Bey, YÖK’ün de benden şikâyetçi olmasını istiyordu. Bir Ankara dönüşü benimle ilgili şöyle bir suçlamada bulundu: “Sen, YÖK’te Genel Sekreter Uygur Tazebay’a ‘Uygur’ diye hitap etmişsin. Bu saygısızca davranışın Uygur Bey’i çok üzmüş. Uygur Bey seni uyarmamı söyledi.”

10 Aralık 1982 tarihinde YÖK Genel Sekreteri Uygur Tazebay’a bir mektup yazarak söz konusu iddiaların doğru olup olmadığını sordum. 20 Aralık 1982 tarihli cevabını aynen sunuyorum:

 

                                    T.C.

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI

KİŞİYE ÖZEL

Sayı: GEN-SEK-ÖZEL                          

Konu:   7333                                              ANKARA

20 Aralık 1982

 

Sayın, Lütfi Sezen

Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Genel Sekreteri   -   VAN

 

 

 tarihli mektubunuzu inceledim.

 

Mektubunuzda bahsedilen ve bana atfen söylenen hiçbir olay ve sözle ilgim olmadığını bilmenizi isterim.

Bil vesile selam ve saygılar.

                                                                            İmza

                                                                      Uygur Tazebay

                                                                      Genel Sekreter

 

Sonuç: O dönemde YÖK Özel Kalemliği görevini yapan bayan N., Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un yakın akrabası idi. Tahminimce, senaryoyu birlikte hazırlamış olacaklar.

          

 

ANI 20 LOJMANDAN ÇIKARTILMA TEŞEBBÜSÜ

 Rektör Yardımcısı ve Fen –Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Birol Emil Rektör Bey’le iyi diyalog kurmanın yolunun Lütfi Sezen’in üzerine gitmekten geçtiğini çok iyi bildiği için benimle uğraşmayı bir görev haline getirmişti.

Oturduğum lojmanı tahliye etmemi istediği yazıyı ve benim verdiğim cevabı aynen sunuyorum:

                        

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

REKTÖRLÜĞÜ

VAN

 

                                                                                     5/4/1984

Sayı     : 396

Konu  :

 

 

Sayın Lütfi SEZEN

 

 

            Mukavele yenilenmediği için halen işgal etmekte olduğunuz dairenin 30 Nisan 1984 tarihine kadar boşaltılması gerekmektedir.

 

Bilgilerinizi rica ederim.

 

 

                                                                                 Prof.Dr.Birol Emil

    Rektör Yardımcısı

                                                                                        İMZA

 

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

                                                                                 VAN

 

            İlgi : 15/04/1984 gün ve 396 sayılı yazınız.

 

            Kamu Konutları Kanununun 7. maddesine göre görev tahsisli konutlarda oturanların konuttan çıkartılmaları iki ay önceden haber verilmesi koşuluyla gerçekleşmektedir. Adıma tahsis edilen daireyi 30 Nisan 1984 tarihinde tahliye etmemin mümkün olamayacağını bilgilerinize arz ederim.

          

                                                                                  09/04/1984

                                                                                  Lütfi Sezen

                                                                                     İMZA

 

            Sonuç: Yukarıda sunduğum dilekçemi görüşmek üzere toplanan komisyonda bulunan Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin o dönemdeki Bütçe Daire Başkanı Şükriye Gündoğdu’nun şöyle bir uyarıda bulunduğunu sonradan öğrendim: “Lütfi Bey’in oturduğu lojman Fakülte Sekreterliği görevinden dolayı verilmiş görev tahsisli lojman. Siz onun görev yetkilerini almışsınız ama, Fakülte Sekreterliği görevine devam ediyor. Ayrıca yeni çıkan bir yasayla Fakülte Sekreterlerine 1. derece kadro verildi. Bu kararı da uygulamak zorundasınız .Fakülte Sekreterliği görevinde bulunduğu sürece lojmandan çıkartamazsınız. Hak ettiği kadroyu vermez, lojmandan çıkartırsanız suç işlemiş olursunuz. Mahkemeye başvurarak sizden tazminat alabilir.”

            Bütçe Daire Başkanı, Şükriye Gündoğdu’nun uyarısından sonra bir araya gelen Rektör ve danışmanları 21.11.1983 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 124 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fakülte Sekreterlerine verilen 1. derece kadroya atanma kararını uygulamamak ve lojmandan çıkartmak için uzmanlık kadrosuna atanmamı kararlaştırmış oluyorlardı.

 

ANI   21 UZMAN KADROSUNA ATANIYORUM

Sekreter kadrosunda kaldığım sürece lojman hakkımın saklı olduğunu, 21.11.1983 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1. derece kadroya atanmam gerektiğini öğrenen Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun ve danışman kadrosu beni 3. derece uzmanlık kadrosuna atamak suretiyle sorunu çözmüş oluyorlardı.

 

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

Personel Daire Başkanlığı

 

Adı ve Soyadı: Lütfi Sezen

 

Doğum Yeri ve tarihi: Pasinler

 

Çıktığı Okul : Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı

 

Tayin Edildiği Görev:

                                                Adı: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel İdari Hizmetler Sınıfı                                                      Uzman Kadrosu

                                               Maaşı: D.3 Em.Ay.4/1 Gör. Ay: 3/1

 

Yeniden, Nakil, Açıktan:   Yeniden

 

Eski Görevi: Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı Fakülte Sekreteri

 

Aylığı: d.3.    Em.Ay.4/1     Görev Ay.3/1

 

Üniversite Yönetim Kurulunun 6 Mart 1984 gün ve 11 sayılı kararı ile teşekkül eden komisyonun 9 Mart 1984 gün ve 31 sayılı yazısı Bakanlar Kurulu’nun 7.10.1983 tarih ve 124 sayılı kanun hükmünde kararname ile ihdas edilen kadrolara aynı K.H.K geçici 1.maddesi, 13.12.1983 tarihli 190. sayılı kanun hükmündeki kararnamenin geçici 5. maddesi ile 2595 sayılı kanunun geçici 3. maddesi gereğince;

            Yukarıda sicil durumu açıklanan Lütfi Sezen’in münhal 3.derece uzman kadrosuna emekli aylığı 4/1 den görev aylığı eski kadrosuna ait zam ve tazminatlar saklı kalmak kaydıyla 3. derecenin 1. kademesinden ödenmek üzere atanmasına bir sakınca olmadığını saygı ile arz ederim.

 

                                                                                  Dr. Yalçın Er Güneş

                                                                                  Genel Sekreter V.

                                                                                           İMZA

 

                                                              Olur 19.03.1984

                                                           Prof. Dr. Hakkı Atun

                                                                  İMZA

 

 

 

Sonuç: 29-30 Mart 1984 tarihlerinde Atatürk Üniversitesi’nin açmış olduğu okutmanlık sınavına müracaat etmiştim. Sınav heyecanı ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü’nün benimle ilgili çıkarmış olduğu bu yeni kararnameyi düşünecek veya itiraz hakkımı kullanacak durumda değildim. Artık benimle ilgili yapılan uygulamalardan ve bunlara cevap yazmaktan usanmıştım.

Sınav olumlu sonuçlandı. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul imzası ile gönderilen aşağıdaki muvafakat yazısı, benim için büyük bir sevinç kaynağı olmuştu. Bugün bile dosyamda bulunan bu yazıya baktığımda beni hayatımın en karanlık günlerinden kurtaran bir ışık olarak görüyor, dönemin Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’u saygıyla anıyorum.

 

T.C.

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ

 

 

Personel Dairesi Başkanlığı Erzurum 8 Nisan 1984

Kısım: Tayin

Sayı: 266.4/2820

Konu: Lütfi Sezen

 

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

                                                                                           VAN

 

29-30 Mart 1984 tarihinde yapılan sınavda başarı gösteren Üniversiteniz Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreteri Lütfi Sezen’in Üniversitemiz Rektörlük Örgütü Türk Dili Okutmanlığına naklen tayini düşünülmektedir.

Bilgilerinizi ve adı geçenin şimdiki görevinden ayrılmasında bir sakınca görülmediği taktirde naklen tayinine esas sicil özetinin gönderilmesini saygı ile rica ederim.

 

 

                                                                       Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul

          

                                                                                        Rektör

 

                                                                                       İMZA

 

 

ANI 22 ERZURUM’A DÖNÜŞ

Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölüm Başkanlığı görevindeyken, 1979 birim fiyatlarına göre, 8000 TL maaş, 8000 TL ek ders ücreti alıyordum. Aylık gelirim 16.000 TL civarındaydı. Van Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreterliği görevine başlayınca; aldığım maaş ve yan ödeme toplamı 8500 TL’ye düştü. Aşırı düşüşü yetkililere ilettiğimde şu cevabı aldım:”Olsun, o kadar önemli değil. Üniversite kurmak gibi önemli bir göreve getirildin. Gelecekte emeğinin ve fedakârlığının karşılığını fazlası ile alırsın.” dediler. Ben de bu temennilere inanarak Van macerasına başlamış oldum.

Gençlik yıllarımın en verimli beş yılını feda ettiğim bu yorucu yıpratıcı mücadele sonunda; maddî ve manevi kaybımın dışında hiçbir kazancım olmadı. 17 Ağustos 1984 tarihinde Erzurum’a dönerken; babaannemden anneme, annemden eşime intikal eden, maddî değeri fazla olmasa bile manevî değeri çok büyük olan beşibirliği (beşibiryerdeyi), Van’da ikamet eden Siirtli kuyumcu Naif Koyuncu’ya bozdurup kiraladığım kamyonun ücretini ödeyerek canımı bu ateş çemberinden kurtarmanın sevincini yaşıyordum.

Arkamda ise bana yapmadığını bırakmayan Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un düzenlediği veda töreni sırasında verdiği şu yazı kalıyordu:

 

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 959                     Van, 15.08.1984

Konu.

 

      Sayın

         Lütfi SEZEN

 

            Yeni atandığınız Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndeki Okutmanlık görevinizi tebrik eder, Üniversitemizin kuruluş döneminde yaptığınız değerli hizmetler için teşekkürlerimi en iyi dileklerimle sunarım.

 

                                                             Prof. Dr. Hakkı ATUN

                                                                                               REKTÖR

                                                                                      İMZA

          

 

Sonuç: Rektör Hakkı Atun’dan sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne atanan bütün rektörleri tebrik edip çalışmalarımla ilgili olarak bilgilendirmeme rağmen, hiç birisinden olumlu veya olumsuz bir cevap alamadım. Bu da bana; “vefa”nın sadece İstanbul’da bir semt olduğunu öğretti.

 

SONUÇ

 

Van’da çeşitli saldırılara maruz kaldığım yıllarda; Büyük Önder Atatürk’ün kitabımın başında sunduğum; “Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin , hiç kimseyi aldatmayacaksın…” sözleriyle başlayan özdeyişi ile Rudyard Kipling’in Gökhan Evliyaoğlu tarafından Türkçe’ye çevrilen “Eğer” başlıklı şiiri benim için büyük ilham kaynağı olmuştu. Bugün de sürekli yanımda bulundurduğum, çocuklarıma ve öğrencilerime okuyup iyi anlamalarını tavsiye ettiğim bu şiiri aynen sunuyorum:

                                  

                                             

 

EĞER

                                   Eğer bir gün çevrendekiler

                                   Paniğe kapılıp da birer birer

                                   Suçları sana yüklediklerinde sen,

                                   Gene soğukkanlı kalabilirsen…

 

                                   Eğer herkes senden şüphe ederken

                                   Sen kendine güvenebilir

                                   Ve öfkeni sabırla yenebilirsen

 

                                   Eğer bekleyebilir

                                   Ve beklemekten yorulmazsan

                                   Yalancılığın geçerli olduğu yerlerde

                                   Sen yalana sarılmazsan

 

                                   Ve senden nefret edildiği zaman

                                   Sen nefrete kapılmazsan

 

                                   Fakat aynı zamanda çok iyi görünmeye

                                   Ve bilgelik havasına bürünmeye

                                   Gayret etmezsen eğer

 

                                   Eğer tutsak olmadan hayallerine

                                   Hayal kurabilirsen

 

                                   Eğer düşünebilir

                                   Fakat düşüncelerinin

                                   Prangalarını kırabilirsen

 

                                   Felâket yahut zafer

                                   Bu iki hilekâra da eğer

                                   Aynı tebessümle bakabilirsen…

 

                                   Ve senin söylediğin bir hakikatin

                                   Sahtekârların elinde

                                   Ahmakları avlamak için

                                   Bir tuzak hâlinde

                                   Kullandığını görür de

                                   Susabilirsen…

 

                                    Eğer durup seyrederken

                                    Bir ömre bedel varlığını

                                   Onun birden bire yıkıldığını

                                   Gördüğün zaman sen yıkılmazsan…

 

                                   Ve baştan başlayarak

                                   Yorgun ellerinle onu

                                   Tekrar ve yeniden kurabilirsen…

 

                                 

 

Eğer bir ömür boyunca kazandığın

                                    Her şeyi yığın yığın

                                    Koyarak ortaya üstüne hayatının

                                    Büyük kumarına girebilirsen…

 

                                   Ve de kaybettiğin zaman

                                   Bir kelime bile konuşmadan

                                   Kendini işine verebilirsen…

                                  

                                   Ve bir gün dermanı tükenmiş

                                   Kalbine ve sinirlerine

                                   Hükmederek onları emirlerine

                                   Yeniden tabi kılabilirsen…

 

                                   Eğer bütün bunlardan sonra sana

                                   Dayan!.. diye seslenen iradenden

                                   Başka bir şey kalmamışken

                                   Dayanabilirsen…

 

                                   Eğer sefillerle gezerken kişiliğini

                                   Ve krallarla dolaşırken halkla ilişiğini

                                   Koruyabilirsen…

 

                                   Eğer dostlarına hatta

                                   Düşmanlarına karşı

                                   Yücelterek barışı

                                   Hiç kimseye kırılmazsan…

 

                                   Ve herkese ayrı ayrı değer

                                   Verir de hiçbirini diğer

                                   Kişilerden fazla önemsemezsen eğer…

                                 

                                   İhmali affedilecek bir dakikanın

                                   Altmış saniyesinin altmışını da

                                   Teker teker

                                   İyi kullanabilirsen eğer…

                                   Mutluluğu hep yanında bulursun

                                   Her şeyinle birlikte dünyalar senin olur

 

                                   Hatta

                                   Adam olursun oğlum

                                   Adam olursun!..

                                                                                  Rudyard Kipling

                                                            (Çeviren: Gökhan Evliyaoğlu)

 

 

 

 

EKLER

(BELGELER)

 
Büyükşehir’den çevre yaklaşımı
 
İçişleri Bakanı Efkan Ala, Erzurum’da
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
547 araca 532 bin TL ceza
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Karayolu Düzenleme Genel ...
‘Dünya üç maymunları oynuyor’
Uluslar Arası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) Doğu ...
‘Samimiyet’…”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, millet olarak Peygamber sevgisinin yüreklerde ...
 
‘Annem Benim Öğretmenim’
Erzurum Valisi Dr. Ahmet Altıparmak'ın eşi Özden Altıparmak’ın himayesinde ...
Asimder ‘den Neo-Asala Uyarısı
Uluslararası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) Genel ...
Görmez’den Ezher Şeyhi’ne mektup…
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son günlerde Mısır’da ...
 
3. Avrupa Gençlik Forumu başladı
AB Türkiye Delegasyonu ile Erzurum AB Bilgi Merkezi tarafından, 9-11 Nisan ...
Gülbeyi ermeni zulmünü anlattı
Uluslararası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) Genel ...
ETÜ 1. Ulusal Mikoloji Günleri Eylül’de
DİLEK BAYRAK-Erzurum Teknik Üniversitesi 1. Ulusal Mikoloji Günleri 1 ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Çözümün Kuşkulusu
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Peki bu işleri kim yapsın?
Ayhan Kara
Ayhan Kara
Bevval-i Ceh-i Zemzem: FETÖ ve İblis..
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Berhan Yılmaz hocam kitabın ortasından konuşmuş: Sistem değişmeli
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Hitabetin İhtişamı ve Hikâyenin Gücü
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Ehramlı kadınlar çiftçi olamaz mı yani?
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva