ERZURUM gazetesi
Bitlis'in Ahlat ilçesindeki dünyanın en büyük İslam mezarlığı olarak bilinen ve Anadolu'nun Orhun abideleri olarak nitelendirilen Selçuklu Mezarlığı'nın içler acısı durumu ve kazılar sonrası çıkan eserlerin insan ve doğa şartlarının insafına bırakılması, sivil toplum kuruluşlarının (STK) tepkisine neden oldu.
TARİH HAZİNESİ SAHİPSİZ BIRAKILDI İDDİASI
Bitlis'te faaliyet gösteren Ahlat'ı Geliştirme Güzelleştirme ve Tanıtma Derneği (AHGED), Ahlat İlçesi Kültürel Değerlerini ve Tarihi Eserlerini Koruma Derneği (AHTEK), Ahlat Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD), Ahlat Fotoğrafçılık Kulübü ile Tatvan Ticaret ve Sanayi Odası (TATSO), ilçed kazı sonrası ortaya çıkan eserlerin nasıl kendi kaderlerine terk edildiğini göstermek için kazı alanlarını kış şartlarında gezerek durum değerlendirmesi yaptı. Sivil toplum kuruluşları, ilçede 40 yılı aşkın süredir yapılan kazılar sonrasında ortaya çıkan tarihi eserlerin kendi kaderine bırakılmasını doğru bulmadıklarını belirterek, devletin gücünü burada görmek istediklerini dile getirdi.
KORUMA ÖNLEMİ YOK
İlçedeki kazılar sonrasında koruma adına herhangi bir önlemin alınmadığını belirten AHGED Başkanı İsmail Yurttaş, üzerinde durdukları öncelikli konunun mevcut tarihi eserlerin koruma altına alınması olduğunu söyledi. Yurttaş, "Türk İslam tarihini Anadolu'da yaşatan en eski eserlere bakıldığı zaman öncelikle mevcudu korumaya dönük bir çalışmanın olmadığını görüyoruz. Yapılan kazı çalışmalarının bölgelerini hep birlikte gördük, kazıdan sonra herhangi bir önlem alınmamış. Bu kış şartlarında terk edilmiş. Hem kar yağışı olsun hem donma ve donan karların yeniden çözülmesinin oluşturduğu tahribatın önüne geçilmesi gerekirken, burada böyle bir önlem alındığını görmüyoruz. Bu taşların hepsinin ayrı ayrı kıymet ifade ettiğini söylüyoruz, ama burası bir orman gibi düşünülmüş. Genel anlamı ile etrafı çevrilmiş. Koruma altına alınmamış, ama her ağacın ya da her taşın ayrı bir değer taşıdığı bilinci burada maalesef hakim olmamış. Şimdi biz Ahlatlılar olarak Sayın Cumhurbaşkanı'nın Ahlat'ı himayesi altına almasından itibaren dedik ki artık Ahlat'ın makus talihi değişecektir. Bu tarihi eserlere bundan sonra daha çok kıymet verilecektir. Sonraları da Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ahlat'ı ziyaret etmesi sonucunda şu anda içinde bulunduğumuz meydanlık mezarlığında bir yerel gazeteci arkadaşımızın sorusuna karşılık göstermiş olduğu hassasiyet bizde müthiş bir ümit oluşturdu. Artık Ahlat'ta tarihi eserler mutlaka koruma altına alınacak dedik, ama maalesef gördüğümüz manzara, burada hiçbir önlem alındığını görmüyoruz. Biz şunu büyüklerimizden talep ediyoruz. Devletimizin gücü; kazı ve restorasyonu koruma altına almayı aynı anda yapmaya yetmiyorsa, bir plan doğrultusunda eser çıkartılsın ya da hiç çıkartılmasın. Toprak koruma altına almış bu eserleri. Biz toprağın altından çıkartıp doğal şartlara terk ettiğimizde onların kısa bir süre sonra tahrip
olacağını, yani bu işi bilmek için sanat tarihi okumaya, fizik okumaya, kimya okumaya gerek yok. Herhangi bir insanın da bu konuda fikir yürütme hakkı var. Önce mevcutlar koruma altına alınsın. Bir ışıklandırma işlemi yapılsın. Kamera sistemi ya da bekçi sistemiyle bu eserlere sahip çıkılsın. Ondan sonra güç ne kadar fazlalaşırsa yeni eserleri kazandırma şansı da o kadar fazla olur. Biz senelerdir bu konuda sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Umudumuz ve beklentimiz bu doğrultudadır. Gelecekte burayı sağlam görmek istiyorsak bu konuda bütün Ahlat'a, devletimizi yönetenlere, burada kazı yapacak olan insanlara, herkese ayrı ayrı görev düşüyor. Yani Ahlatlı bilinçsiz ve tahribe dönük kazı çalışması yapılıyorsa bunu sineye çekmemelidir. Buna karşı Ahlatlılık duruşunu sergileyebilmeli. Devletimiz mademki Türkiye Cumhuriyeti'nin bütçesinden ödenek ayırıyor. O ödenek doğrultusunda bazı insanları kazı yapmak üzere görevlendiriyorsa, yapılan o kazının sonuçlarının ve kazı yapılırken o kazı disiplinini yerinde görecek müfettişler görevlendirilmeli. 'Ben Türk tarihine ne kazandırabilirim' bilinci ile ayrılan ödeneğin çok titiz kullanılması ve burada yapılan çalışmaların çok daha disiplin altında olması gerekir. Bilinçli olmasını bekliyoruz. Bunu beklemekte bir Ahlatlı olarak hepimizin hakkı" dedi.
"KORUMA ALTINA ALINAN HERHANGİ BİR ESER YOK"
TATSO Yönetin Kurulu üyesi Muhsin Hacıyusufoğlu ise, ilçedeki STK temsilcileri ile birlikte ecdadın kendilerine bıraktığı mirası birlikte gezdiklerini belirterek, "Maalesef köstebek yuvası gibi delinmekten başka hiçbir şey görünmüyor. Koruma altına alınan herhangi bir eserimizi göremedik. Burada hepimiz de bunun şahidi olduk. Hiçbir şekilde hiçbir eserimiz ne koruma altına alınmış, ne bir yol katedildiğini de görmüyoruz. Hep birlikte ecdadın bize bıraktığı mirası birlikte gezdik. Fakat aynen köstebek
yuvası gibi delinmekten başka bir şey yok. Koruma altına alınan herhangi bir eserimizi göremedik. Tabii burada Sayın Cumhurbaşkanımızın Ahlat'ı himayeleri altına almasından sonrası bütün Ahlatlılar inanılmaz bir bekleyiş ve umut içerisine girdi. Sonra Başbakanımızın da gelmesi Ahlat'a büyük bir ümit verdi. Bunun dışında bütün yetkililere duyurumuz, ecdadımızın bırakmış olduğu bu mirasa hep birlikte el ele sahip çıkmak zorundayız" diye konuştu.
KAZI ÇALIŞMALARI VE SELÇUKLU MEZARLIĞI
Van Gölü kıyısında 1970'li yıllardan beri kazı çalışmaları yapılan Türk ve dünya tarihi açısından büyük önem arz eden Ahlat, tarihte 'Kubbetül İslam' unvane'ı ziyaret etmesi sonucunda şının Berh ve Buhara'dan sonra verildiği bir kent olarak tanınıyor. İçerisinde barındırdığı tarihi kümbetleriyle "Kümbetler diyarı Ahlat", Selçuklu Mezarlığı ile de Anadolu'nun Orhun abideleri olarak anılıyor. Selçuklu Mezarlığı'nda Ahlat Fotoğrafçılık Kulübü tarafından fotoğraflarla tespit edilen 8 bin 169 adet abidevi
mezar taşının her biri ise abide niteliği taşıyor. Orta Çağ'ın mimarlar kenti olarak bilinen Ahlat'ın özellikle 13. ve 14. yüzyılların çok büyük ilim kültür ve ticaret merkezi olması açısından burada çıkarılan eserlerin korunması, restore edilmesi ilçe halkı için çok büyük önem arz ediyor. Bilim adamlarının Ahlat'ın özellikle 13 ve 14. yüzyılların çok büyük ilim, kültür ve ticaret merkezi olduğunu belirterek, buranın Orta Çağ'da 'Mimarlar kenti' olduğunu ifade etmesi ve mezar taşlarının üzerlerinde barındırdıkları kitabeler, bezemeler, yazılar ve şiirler burayı daha da önemli kılıyor.