"Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı" dolayısıyla Kahramanmaraş'ı ziyaret eden Aktay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin düşünce dünyasına çok eskiden beri önemli katkılar sağlayan Kahramanmaraş'ın hala düşünce geleneğini sürdüren bir kültür şehri olduğunu söyledi.
Yasin Aktay, kitap okumayı çok sevdiğini belirterek, "Ben kitapları bir kez okuyorum. İki defa okuduğum roman yoktur. Şu ara roman okumaya açıkçası çok vaktim olmuyor. Birkaç roman devirdim ama çok sık yapamıyorum. Kitapların beni ilgilendiren bölümlerini, sayfalarını okuduğum oluyor." diye konuştu.
"Yedi Güzel Adam"dan, Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören'i tanıdığını kaydeden Aktay, iki önemli ismin sohbetine ve yazılarını okumaya doyum olmadığını dile getirerek, usta yazar Necip Fazıl Kısakürek'in de Türkiye'nin düşünce dünyasının muallim-i evveli olduğunu kaydetti.
Aktay, Yedi Güzel Adam'ın kendi kuşağının önemli fikir kaynaklarından biri olduğunun altını çizerek, şunları aktardı:
"Ama sadece onlardan beslenmedik. Çok farklı yerlerden de beslendik. Bizim dönemimiz, Arap dünyasından ihvanın, Seyyid Kutubların, Hasan El Bennaların, İran, Pakistan, Hindistan ve Avrupa'dan mühtedilerin, Garaudy, Abdurrahman es-Sufi ve Martin Lings gibi yazarların tercüme kitaplarının da çok sık yayımlandığı bir dönemdi. Bugün baktığımızda bir kopukluk yok. Hala o kitapları yeniden değerlendiren, daha önce okumuş ama 'Farklı mı anlamışız, başka türlü anlaşılabilir mi?' diye okuyanları da görüyorum."
"Dindar kesim kendini artık parya hissetmiyor"
Sözünü ettiği kitapların bugün aynı duyguyla okunamayacağını kaydeden Aktay, Necip Fazıl Kısakürek'in Sakarya Türküsü'ndeki dizelerine atıfta bulunarak, "O gün mütedeyyin insanlar biraz daha farklı bir iklimde, kendilerini 'öz yurtlarında garip, öz yurtlarında parya' hissettikleri bir dönemde yaşıyorlardı." değerlendirmesini yaptı.
Yasin Aktay, dindar kesimin kendisini artık parya hissetmediğinin altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Üstelik bu mütedeyyin kesim Türkiye'de hiç kimsenin kendini 'kendi vatanında parya' saymasını istemiyor. Mütedeyyin olmayan kesimlerin de kendilerini öz vatanında hissetmelerini sağlayacak şekilde bir siyasi reform, özgürlük ve bütünleşme ortamı var. 15 Temmuz bu siyasi bütünleşme ortamının en üst seviyede gerçekleşmiş olduğunu gösterdi. O gün, bir bütünleşme ve milletin millet olma halidir."
Devletin milletle kaynaşmasıyla zihinsel ve kültürel ortamdaki üretimlerin de farklılaştığına dikkati çeken Aktay, "Bence daha farklı, daha sağlıklı edebiyat yapmak için uygun bir ortam var. O ortamın edebiyata yansıması da bence bambaşka bir güzellik ortaya koymuştur. Bugün Sakarya Türküsü'nü yazmayı gerektirecek bir durum yok." ifadelerini kullandı.
Aktay, yaratılan ortamın bazı çevreleri rahatsız ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Halkın iktidar olmasını talep etmeyenler, bundan çok hoşnut olmayanlar, kendini elit, üstün insan sayıp, bu kadar insanın kitap okumasından, kitabın, hizmetlerin yaygınlaşmış olmasından rahatsızlık duyanlar da var. Bunlar, elitist kültürün her zaman rahatsızlık duyduğu şeydir. Avangart sanat anlayışının düşünce ortamının çok da hazzetmediği şeylerdir. Aristokrat düşüncede, felsefe, sanat gibi üstün hazlar, 'ayaklara düşürülmeyecek kadar ulvi' bir konudur onlara göre. Mesela Nietzsche, işçilerin sanatla meşgul olmalarını gereksiz görmekle kalmıyor, sanatın biraz çarçur edilmesi gibi görüyor. Üstelik bunu dürüstlükle de ifade etmiştir."
"Bütün güzelliklere herkesin layık olduğunu düşünüyorum"
Kültürel çevrelerin sanat üzerinden insana bakışlarını ortaya koyduklarına değinen Aktay, "Ben bir Müslüman olarak bakıyorum, özellikle sanat, insana bakış, hayata dokunma konularında, bakışımı tamamen İslam'dan referansla kurmaya çalışan biri olarak. Tabii ki bütün insanların içerisinde bir hakikatin var olduğunu, insanın o hakikat fıtratı üzerine yaratılmış olduğunu düşündüğümden, bütün güzelliklere herkesin layık olduğunu ve bu güzelliklerle buluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla benim edebiyat anlayışım da bu noktadan yola çıkar." dedi.
Yasin Aktay, insanların dinini seçerken de özgür olmaları gerektiğini düşünen bir anlayışta olduğunu aktararak, şunları söyledi:
"İslam, 'dinde zorlama yoktur' diyor. İnsanlar zorla Müslüman edilirse onun da değeri yok. İnsanların zihinleri ve vicdanları gerçekten özgür olmalı. Biz birileriyle kavga ediyorsak şu anda, o kavga ettiklerimiz o özgürlüğü bozmaya, tahrif ve dejenere etmeye çalıştıkları için. Yoksa onlara kendi düşüncelerimizi empoze etmek için değil. Gerçekleri çarpıtıyorlar. Gerçeklere karşı çıkıyor ve yalan söylüyorlar. Bizim mücadelemiz yalana karşı."
İnsanların farklı fikirlerine karşı hoşgörülü biri olduğunu kaydeden Aktay, sözlerini "Bizim karşımızda da olabilirler, bizi sevmeyebilirler de. Bunlar son derece olağan şeylerdir. Ama beni sevmiyor diye beni öldürmek zorunda değil. Ben onu sevmiyorum diye öldürmeye çalışmadığım gibi. Bilakis onunla beraber yaşayacağım, onun benim üzerimde hukuku var." ifadelerini kullandı.
Aktay, Türkiye'nin 79 milyonluk bir ülke olduğunu hatırlatarak, çok farklı kültürlere sahip bir toplumun sanat hayatınında da çeşitliliğinin olmasının doğal olduğuna vurgu yaptı.