5. Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah’ın izni ve yardımıyla bin yıldır dimdik ayakta olduğumuz bu coğrafyada daha nice bin yıllar boyunca yaşamaya devam edeceğiz. Kendimizle birlikte umudunu bize bağlamış tüm kardeşlerimiz için bu mücadeleden başarıyla çıkmaya mecburuz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5’incisi düzenlenen Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası’na katıldı. ATO Congresium’da gerçekleştirilen, bazı bakan ve milletvekillerinin de hazır bulunduğu şûrada, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.
“ESNAFIN BÜROKRASİDE KARŞILAŞTIĞI SIKINTILARIN ÇOĞU, KÜÇÜK DÜZENLEMELERLE ÇÖZÜLEBİLİR”
Düzenlenen şûranın, Türkiye ve Türkiye ekonomisi ile esnaf ve sanatkârlar için hayırlı olması temennisi ile konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki yılda bir yapılan bu şûranın, 2014’te gerçekleşen 4’üncüsünde, alınan kararların hayata geçirilmesi bakımından verimli bir şûra olduğunu söyledi.
Perakende ticaretin yeniden düzenlenmesiyle ilgili kanunu, ulaştırma sektöründeki esnafa ÖTV muafiyeti, vergi ve SGK borçlarıyla ilgili düzenlemeleri, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği’nin, kuruma borcu bulunan üyelerinin temerrüt faizini silmesini, hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnşallah bu şûrada alınacak kararlar, esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının çözümü yönünde yeni ve çok önemli adımlar atılmasına vesile olacaktır” temennisinde bulundu.
Esnafın özellikle bürokraside karşılaştığı sıkıntıların çoğunun, küçük düzenlemelerle çözülebilecek mahiyette olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çıraklık ve kalfalık sistemi, yani mesleki eğitim, esnaf ve sanatkârlarımızın geleceği bakımından hayati öneme sahiptir. Bu alanda atılacak her adımın, Cumhurbaşkanı olarak bizzat destekçisi olacağımı belirtmek isterim” dedi.
“ESNAFLIKTAN GELME BİR SİYASETÇİYİM”
Kendisinin de esnaflıktan gelme bir siyasetçi olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Evet, lise yıllarımdan itibaren hep siyasetin içinde oldum, ama aynı zamanda geçimimi sağlamak için ticaret de yaptım. Çocuklarıma da hep ticaretle uğraşmaları, bilhassa memuriyetten uzak durmaları tavsiyesinde bulundum. Memur kardeşlerim gücenmesin. Çünkü kamu görevi, elbette önemlidir, elbette değerlidir; ama bir yönüyle de insanın gerçek potansiyelini ortaya koymasına mani olur. Kamuda, belirli bir sistem var. Siz ne kadar yetenekli, ne kadar çalışkan, ne kadar cesaretli olursanız olun, o sistem sizi belirli bir kalıba girmeye mecbur eder, hatta zorla sokar. Esnaf ve sanatkârlarımız başta olmak üzere, serbest piyasa şartlarında çalışanlar ise, emeklerinin, kabiliyetlerinin, alın terlerinin karşılığını almaya daha yakındır. Elbette rızkı veren Allah’tır. Gençlerimize, rızıklarını illa devlet kapısında değil, çok daha büyük bir potansiyele sahip dışarıda, birikimlerinin ve ilgilerinin olduğu alanlarda aramalarını tavsiye ediyorum.”
“DEVLET MEMURİYETİ ANLAYIŞINI DEĞİŞTİRMEK İÇİN ÇOK ÇALIŞTIM”
“Devlete kapağı bir atayım, ondan sonra zaten ilanihaye benim para pul derdim olmaz” şeklindeki mantığı eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, memurlarla ilgili konunun değişmesi gerektiğini vurgulayarak, “Hakkını veren, çalışan devam etsin. Ama çalışmıyorsa, bu millet, bu devlet onları sırtında taşımaya mecbur kalmasın. 15 Temmuz’da bunu yaşamadık mı? 15 Temmuz’dakiler bunlar değil mi? Bunlar işte. Yedirdik içirdik, bombaları onlar yağdırdı bize” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlık görevine geldiği günden beri kamuda çalışma sistemini, devlet memuriyeti anlayışını değiştirmek için çok çalıştığını; ancak anayasa değişikliği gerektirdiği için çok az mesafe alabildiğini aktardı ve devamında şunları ekledi: “Ancak vazgeçmiş değiliz. Bu konuda yaptırdığım çalışmalar sayesinde Başbakanlıkta ve ilgili bakanlıkların elinde çok ciddi bir birikim oluştu. Hükûmetimize her fırsatta bu birikimi kullanarak bürokratik oligarşiyi yıkıp yerine insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışını hâkim kılacak bir kamu personel rejimini kurması tavsiyesinde bulunuyorum. Türkiye’nin son 14 yıldır yaşadığı tarihî dönüşümü, bu reformu da hayata geçirerek bir adım daha ileri taşıyacağına inanıyorum. Mevzuatıyla ve uygulamasıyla esnafın ve sanatkârın önünü tıkayan değil önünü açan bir bürokratik altyapı kurulana kadar sizlerin meselelerinin de takipçisi olacağımı bilmenizi isterim. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, esnaflıktan gelme bir siyasetçi sıfatıyla bunu bizzat kendi meselem olarak görüyorum.”
“SIRTINI BİR YERLERE DAYAYANLAR, BUNLARIN BEDELİNİ ÖDEMEYE DEVAM EDECEK”
Türk kültüründe esnaf ve sanatkârın; sadece alıp satan, sadece becerisini kazanca dönüştüren kişi olmadığına işaret ederek, “Esnaf ve sanatkâr elbette rızkını çıkartır; ama onunla birlikte tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyerek ifade ettiğim değerlerin taşıyıcısıdır” diyen cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim Türkiye Cumhuriyeti Devletinden başka devletimiz yok. Kimse başka hesabın içine girmesin, başka hesabın içerisine giren bunun bedelini ödeyecektir ve ödüyorlar. Sırtını bir yerlere dayayanlar bunların bedelini ödemeye devam edecekler. Kardeşlerim, biz sırtımızı Hakk’a ve halka dayıyoruz, farkımız bu. Milletimiz hangi unsurdan, etnik unsurdan olursa olsun kendini içinde ifade edebileceği Türk milletidir” şeklinde konuştu.
“SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN EN ÂLÂ ÖRNEĞİ AHİLİK TEŞKİLATIDIR”
Kültürel ve millî değerlerin nesilden nesile aktarımında esnaf ve sanatkârın rolüne değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü esnafımız sadece dükkânın değil onunla birlikte sokağının, semtinin, mahallesinin, ilçesinin, şehrinin ve ülkesinin de sahibidir, kendisini öyle hisseder, o şekilde hareket eder. Eğer bir yerde esnaf bu anlayışa, bu ahlaka sahipse orada arsızlık olmaz, orada hırsızlık olmaz, orada mağduriyet olmaz, orada haksızlık olmaz. Yok, eğer bir yerde bu işler alıp başını gitmişse, oradaki esnaflarımız ahilik ruhuna sahip çıkamıyor demektir. Polis Teşkilatının, ‘Herkesin polisi, kendi vicdanıdır. Polis, vicdanı olmayanların karşısındadır’ diye bir sloganı vardır. Ben aynı anlayışın esnaf ve sanatkârlarımız için de geçerli olduğuna inanıyorum. Esnaf ve sanatkârın deneticisi, zabıtası, kontrolörü kendi vicdanıdır. Bakanlıklar ve belediyelerin yaptırımları vicdanı olmayanlar içindir. Esnaf ve sanatkâr kuruluşlarımız tıpkı ecdadın kurduğu Ahi teşkilatı gibi üyeleri arasında böyle bir kapsamlı bir dayanışma ve denetim mekanizması işletebilmelidir. Şayet sürekli müşterisini kandıran, ona kötü davranan, işini iyi yapmayan esnaf ve sanatkârlarımızı Ahilik sistemi içinde tedip edebilsek diğer yaptırımlara zaten gerek kalmaz. Bugün Batı’da sivil toplum, sivil toplum diyorlar ya, işte onun en ala örneği Ahi teşkilatıdır. İhtiyacımız olan tek şey; esnaf ve sanatkârlarımızın özlerinde zaten var olduğunu bildiğim Ahilik geleneğini güçlendirmektir, bunu sistemli hâle getirmektir.”
“DARBE GİRİŞİMİNE KARŞI KOYANLARIN ÖNEMLİ BÖLÜMÜNÜ, ESNAF VE SANATKÂRLARIMIZ OLUŞTURMUŞTUR”
15 Temmuz gecesi darbe girişimine karşı en ciddi direnişi ortaya koyan vatandaşların önemli bir bölümünün esnaf ve sanatkârlardan oluştuğuna dikkat çeken ve “Nitekim şehitlerimizin listesine baktığımızda da mobilyacıdan kaynakçıya, kuaförden elektrikçiye, ayakkabı imalatçısından dekorasyoncuya, matbaacıdan tornacıya, inşaatçıdan kuyumcuya kadar her meslekten esnaf ve sanatkârımıza rastlıyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm şehitleri rahmet ve minnetle yâd ettiğini, gazilere Allah’tan şifa dileğinde bulunduğunu ifade etti.
“Terör örgütlerinin saldırılarına nasıl birlikte göğüs germişsek geleceğimizi de birlikte inşa edeceğiz. Bunun yolu da, her birimizin işini en iyi şekilde yapmasından geçiyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Birileri tehdit ettiği zaman kepenk indiren değil tehdit ettiklerinde de benim rızkımın kapısıdır burası deyip orada direnecek esnaftan bahsediyorum. Bakkal mı işletiyoruz, müşterimize en iyi ürünleri en hesaplı fiyatta vermenin yollarını aramalıyız. Taksi mi kullanıyoruz, müşterimizi en güvenli şekilde trafik kurallarına uyarak en kısa yoldan istediği yere götürmeye bakmalıyız. Lokanta mı işletiyoruz; en güzel yemekleri, en temiz hijyenik şartlarda ikram etmenin çabası içinde olmalıyız. Kuyumcu muyuz, en nadide bilezikleri, yüzükleri, künyeleri müşterilerimizin beğenisine sunmak için ter dökmeliyiz. Marangoz muyuz, bakırcı mıyız, tornacı mıyız, elimizdeki malzemeyi en harika şekilde işlemek için çalışmalıyız. Bu şekilde yukarıya doğru hepimiz işimizi en iyi şekilde yaparak ülkemize en büyük hizmeti vermiş oluruz. Şayet ben Cumhurbaşkanı olarak böyle bir anlayışla gecemi-gündüzüme katmıyorsam, başkalarına söyleyecek hiçbir sözüm olmaz. Türkiye kendi işini yapmak yerine insanların maddi ve manevi dünyalarını hâkim kılmak isteyen kifayetsiz muhterisler yüzünden çok sıkıntı çekti. Darbelerin de, darbe girişimlerinin de gerisinde bu anlayışı görüyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ’nün; himmet adı altında esnaf ve sanatkârları adeta haraca bağlayan, maddi baskı yanında manevi tehdidi de kullanan anlayışının, ahlaki ve İslami olmadığının altını çizerek, “Bizim medeniyetimizde, kültürümüzde böyle bir yapılanmaya asla yer yoktur. Bakınız Ahiliğin şartları arasında evini, kapını, sofranı açık tutmak vardır. Ama bu kadarla kalmaz, şartlar devam eder: Dilini, gözünü, belini bağlı tutacaksın. Herkesi elini, kapısını, sofrasını açık tutmaya mecbur eden, ama kendisi diline, gözüne, beline hâkim olmayan bir örgüt esnaf ve sanatkârlarımızın muhabbetine kesinlikle layık değildir” görüşlerine yer verdi.
“ARTIK KENDİ KARARINI KENDİ VEREN, KENDİ GÖBEĞİNİ KENDİ KESEN BİR MİLLET VAR”
15 Temmuz’un, FETÖ’nün gerçek yüzünü görememiş olanlar için nihai bir ikaz olduğunu, buna rağmen hâlâ malum örgütün içinde kalmayı sürdürenlerin, inancına, ülkesine, milletine karşı açık bir ihanet içinde bulunduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu açıklamalara yer verdi: “PKK’nın ve sivil uzantılarının, Parlamento içindeki uzantılarının, Türkiye’nin önünü kesmek için bir araç, bir tuzak olarak kullanıldığı apaçık bir gerçektir. Ülkesini ve milletini seven herkesin içinden geçtiğimiz şu kritik dönemde tüm imkânları ve gücüyle devletine sahip çıkması, inanç, mezhep ve köken istismarcılarına geçit vermemesi şarttır. Batı, gazeteleriyle, bakanlarıyla vesaireleriyle Türkiye’ye meydan okuyor. Peki, Genel Başkanı olduğum partim kapatıldığı zaman siz neredeydiniz? Tek başına iktidar, 350 civarında milletvekiliyle Parlamentoda, böyle bir iktidar partisi kapatılıyor, beyefendilerin sesi çıkmıyordu. Ben Belediye Başkanıyım İstanbul’da, şiir okudum diye içeri alınıyorum. Bu beyefendilerin kapısını çaldım, hiçbir tanesinin umurunda değildi. Bunların insan hakları kurumları, hiç umurlarında bile olmadı. Neredeydiniz? Şimdi benim ülkemi kana bulayan, benim ülkemde savunmasız insanları öldüren, onları tehdit eden insanlar için, yakıp yıkan, kasıp kavuran, bütün sokak aralarını, caddeleri kazıyarak belediyelerin araçlarıyla, iş makineleriyle bu hâle döken insanları, hangi yüzle, hangi anlayışla hangi hakla siz gelip savunuyorsunuz? Siz bu milleti ne zannediyorsunuz? Bugüne kadar talimat veriyordunuz, ‘emir buyurdunuz efendim’ diyorlardı; geçti o devirler. Artık kendi kararını kendi veren, kendi göbeğini kendi kesen bir millet var.”
Batı ülkelerinden Türkiye’ye yönelik meydan okumalara ve bunların yayınlandığı bazı batılı medya organlarına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fakat biz sizin attığınız o başlıklara alıştık. Geçmişte bunu Rahmetli Özal’a da yaptılar. Şimdi aynı şeyleri de bize yapıyorlar. Ne yaparsanız yapın, şunu bilin ki bu millet artık uyanmıştır ve inşallah muasır medeniyetler seviyesinin üstüne de çıkacaktır. Türkiye için bu husus siyasi bir tartışma konusu olmanın ötesine geçip beka meselesi hâline dönüşmüştür. Allah’ın izni ve yardımıyla bin yıldır dimdik ayakta olduğumuz bu coğrafyada daha nice bin yıllar boyunca yaşamaya devam edeceğiz. Kendimizle birlikte umudunu bize bağlamış tüm kardeşlerimiz için bu mücadeleden başarıyla çıkmaya mecburuz. Kardeşlerim, bugün dün olduğumuzdan daha iyi bir noktadayız. İnşallah yarın çok daha iyi bir noktaya kavuşacağız.” ifadelerini kullandı.