Kıbrıs konusunun uzun zaman ülke gündemini ve dünyayı uğraştırdığı biliniyor. BMGK’nin 04 Mart 1964 tarihinden itibaren değerlendirmemiz halinde aradan geçen 61 yılı geride bırakmış oluyoruz. Bu sürede köprülerin altından ve derelerden akan sular kesildiğinden mi olacak çözümden vazgeçilse bile müzakere zemininin ortalıklardan kalktığını Antonio Guterres söylüyor ve yazdığı raporlarda da konu ediyor. Yine bu sürede İyi Niyet Misyonu olarak tanımlanan Raporların kes kopyala yapıştır yöntemi kullanıldığından olacak çözümün kapısı aralanamıyor. Karşımızdaki unsurun dünyayı kandırma yarışması düzenlense başarılı olacaklara verilecek bütün ödülleri alabilecek yeteneğe sahip olduklarını kaydederek kutlamak gerekiyor.
Bugüne değin BM tarafından gönderilen nerede ise bütün ara bozucular hep aynı türküyü çığırıyorlardı. Olası çözüm modeli olarak kırık plak gibi iki toplumlu iki bölgeli tarafların eşitliğine dayalı federal bir yapı öneriliyordu. Bu noktaya gelinmesi sonrasında ne müzakere süreci ne başka önerilerin öne çıkarılmasının yararının olmayacağı kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Çünkü çözüm konusunda tarafların görüş ve düşünceleri kemikleşmiştir. Bu nedenle eski önerilerde ısrar etmek çözümsüzlüğü tetiklemektedir. Gelinen bu noktada var olan iki devletli yapının kalıcılığının kabul edilmesidir.
Yıllardır müzakere sürecini sabote edenlerin şimdilerde Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlatılmasını istiyor olmaları gerçeklerle uyuşmamaktadır. Yıllardır Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamanın birincil görevleri olduğunu söylüyor olmaları inandırıcılıktan uzak bir yaklaşım olarak karşımızda duruyor. Karşımızdaki unsurun Türklerle egemenliği paylaşmayacaklarını dünya kamuoyu önünde ısrarla yineledikleri biliniyor.
İki dönem Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak kendini öne çıkaran Nikos Anastasiyadis, 50 yıl sonra hangi noktada bulunulduğunun tartışıldığı bir toplantıda her zaman olduğu gibi geçekleri ters yüz ediyordu. Yunanistan ile birlikte 50 yıllık Türk işgalinin kaldırılması mücadelesini verdiklerini ve işgali sonlandırmak için de mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söylüyordu.
BM tarafından Kıbrıs Türkleri ve Rumlar için Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Cenevre’de iki otonom yapının kurularak çözüm zemininin araştırılması kararı alındı. Kurulan Otonom Türk Yönetimi tarafından adada barış ortamının sağlanarak çözüm yolunun araştırılması düşünülüyordu. Karşımızdakilerin başından beri egemenliği Türklerle paylaşmak istemedikleri biliniyordu. Bu nedenle olası bir çözüme ulaşmanın daha kolay sağlanacağı düşüncesi ile 13 Nisan 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devletini kurarak çözüme ulaşabilmek için bu yönlü bir yolu seçtiklerini duyurdular.
Kıbrıs Türkleri olarak uzun soluklu bir mücadele ile kurulan devleti neden kurduğumuzu geleceğimiz olan gençlere anlatmakta zorlukları yaşıyoruz. Bu kuruluşu her yıl dönümlerinde törenler düzenleyerek anmak güzel olsa da kalıcılığın sağlanması için ayrıntıları ile ders olarak da okutulmasını sağlamamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…