Milliyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel’in, Erzurum’la ilgili olarak kaleme aldığı gezi-yazıya tepkiler devam ediyor. Başta Erzurum halkı olmak üzere belediye başkanları ve sivil toplum örgütlerinden de tepki toplayan yazara ve yazısına, bugün de Zaman Gazetesi’nden cevap geldi.
Zaman Gazetesi’nin yazarlarından Bülent Korucu, Milliyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel’in, “Erzurum’u sevmeyen dağa çıksın” başlıklı yazısına, “İnadına Oruç, İnadına Erzurum” diyerek cevap verdi.
MANTIK DIŞI DURUM
Kadri Gürsel için; “Ramazan'ın üstünden neredeyse bir ay geçmesine rağmen kağıda kaleme sarıldı, Erzurum'da oruç baskısı konulu muhteşem(!) yazısını yayınlayıverdi” diyerek başlayan Korucu, yazarın birkaç günlük Erzurum gezisinin sonucunda, kentin çoğulcu değil, çoğunlukçu olduğuna karar vermiş olmasının mantık dışı bir durum olduğunu ifade etti.
Yazısında; “Kadri Bey, bir kere aklına koymuş, Erzurum'a, muhafazakarlığa ve oruca çakacak” diyen Bülent Korucu, “Medreseleriyle ünlü şehrin Selçuklu'dan beri medeniyet merkezi olduğunu anlatmanız boşuna. Transit yolların kesişme noktasında bulunmasının aslında kültürler akışının odağına yerleştirdiğini de söylemeyin. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Beş Şehir'inde anlattığı Erzurum'u hatırlatmayın. Şehrin ortasındaki Alevi mahallesinin bugüne kadar en küçük bir gerginliğe sahne olmamasının anlamı da olmayabilir” diyerek, Erzurum’un bu özelliklerinin bile Kadri Gürsel’i ikna etmeye yetmeyeceğini kaydetti.
“ERZURUM’UN MEDENİYET MERKEZİ OLDUĞUNU ANLATMAK BOŞUNA”
İşte Bülent Korucu’nun, 21 Ekim 2008 Salı tarihli nüshasında yayımlanan yazısı:
“Fehmi Abi beğendin mi yaptığını? Sedat Ergin'e şikayet ede ede adamcağızı görevden aldırdın. O da Ramazan'ın üstünden neredeyse bir ay geçmesine rağmen kağıda kaleme sarıldı, Erzurum'da oruç baskısı konulu muhteşem(!) yazısını yayınlayıverdi.
Muhafazakarlaşmanın tehlikeleri ve mahalle baskısının bir adım ötesi kent baskısı ile ilgili tam sayfa yazıyı okuyunca aklıma ilk gelen şey Fehmi Koru oldu. Milliyet Dış Haberler Şefi Kadri Gürsel, Koru'nun ısrarlı şikayetleri üzerine görevden alındı. Gazetedeki serbest atışlarına Erzurum'da günah işleme özgürlüğünün kısıtlarını yazarak başladı. "Erzurum çoğulcu değil, çoğunlukçu. O nispette de demokrasi kültüründen uzak bir şehir." Yazar, bu yargıya birkaç gün dolaştığı Erzurum'da, sokakta yiyip içen kimse ve açık lokanta göremediği için varmış. Medreseleriyle ünlü şehrin Selçuklu'dan beri medeniyet merkezi olduğunu anlatmanız boşuna. Transit yolların kesişme noktasında bulunmasının aslında kültürler akışının odağına yerleştirdiğini de söylemeyin. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Beş Şehir'inde anlattığı Erzurum'u hatırlatmayın. Şehrin ortasındaki Alevi mahallesinin bugüne kadar en küçük bir gerginliğe sahne olmamasının anlamı da olmayabilir. Kadri Bey, bir kere aklına koymuş, Erzurum'a, muhafazakarlığa ve oruca 'çakacak'.
“SAYIN YAZAR TEFTİŞE GİDECEĞİNİ SÖYLESEYDİ”
İnsanların yüzde 90 küsurunun oruç tuttuğu bir şehirde sokakta yemek yemeyenlerin korkudan değil, saygıdan böyle davrandığına ikna olmayacağı besbelli. Kimsenin yemeyeceği yemeklerle lokanta açmanın ticarî mantığını izah etmesine de gerek yok. Kadri Bey'in, "Atatürk Üniversitesi'nde yemek yiyebileceğiniz tek yer Tıp Fakültesi kantini. Çünkü hastaların oruç tutması farz değil." cümlesi hepten evlere şenlik. Görüştüğüm üniversite yetkilileri, okullar bayramdan sonra açıldığı için kampüste öğrenci bulunmadığını, normalde kantinlerin ve yemekhanelerin açık olduğunu dile getirdiler. Sayın yazar teftişe gideceğini söyleseydi, akşam çöpe dökmek üzere bütün yemekhanelerde yemek yaptırıp 'hazırol'da beklerlerdi.
"Ama ben bir kez günah işlemeye karar vermiştim. Kentin göbeğinde park halindeki otomobilimin içinde su şişesini kafama diktim. Yandaki araçta bulunan 30'lu yaşlardaki üç erkek bana kötü kötü baktı. 'Birinin döverler' dediğini duydum." Erzurum'da yıllarca kiracımız olan alt komşumuz oruç tutmazdı. Bütün mahalle bunu bilirdi ama kimse ima ile bile taciz etmezdi. Erzurum'da kahvehaneler, meyhaneler maalesef var. Kimse buraları basıp adam dövmüyor.
GÜRSEL’İN YAPTIĞI PROVOKASYON MU, TACİZ Mİ?
Namaz kılmayanların oranı en az yüzde 30-40'tır. Bir kişinin bu sebeple burnunun kanadığı vaki değildir. Bu günahlar mı daha önemsiz, diğer ibadetler mi daha kıymetli? Böyle bir şey yok. Ramazan ayında yaşanan her kavgayı, hatta sahurda olanları bile oruca bağlayan medya oldukça bu tevatürler devam edecek. Müstemleke komiseri gibi şehri teftiş etmesi yetmezmiş gibi sokak ortasında su içen psikolojiyi anlamak gerçekten güç. Bir taciz mi, provokasyon denemesi mi? Marazlı bir ruh halinin dışa yansıması mı? 'Sizin çok önem verdiğiniz orucu, gözünüzün içine baka baka yiyorum' demekle eline ne geçti bilmiyorum.
Eskiden münevverler toplumun hassasiyetlerini paylaşmadıklarında en azından üzülürler ve bunu sevinç vesilesi yaparlardı. Sözü Yahya Kemal Beyatlı'ya bırakalım. Atik Valde'den İnen Sokakta şiirinde bakın ne diyor:
Top gürleyip oruç bozulan lahzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
Ya Rab nasıl ferahlı bu alem, nasıl temiz!
Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
Yurdun bu iftarından uzakta kalmanın gamı,
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür."