ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Sekmen Büyükşehir kış mesaisini paylaştı
Sekmen Büyükşehir kış mesaisini paylaştı
Bingöl yolunda tır trafiğine kısıtlama
Bingöl yolunda tır trafiğine kısıtlama
Bingöl karayolunda ulaşıma kar engeli
Bingöl karayolunda ulaşıma kar engeli
Sansa Deresinde zincirleme trafik kazası
Sansa Deresinde zincirleme trafik kazası
Uzundere’de heyelanla mücadele
Uzundere’de heyelanla mücadele
HABERLER>GUNCEL
13 Ağustos 2007 Pazartesi - 00:00

Erzurum Gazetesi Arşiv

24 SAAT HABERİ YAŞAMAK YA DA TÜRK BASININDA DEĞERLİ BİR MARKA: CEM BAKIRCI Cem Bakırcı, Erzurum’da basınının rengi, nabzı ve heyecanını temsil eden, “haberle soluk alan ve haberle yaşayan” özgün bir gazeteci. Türk basınının fotoğrafçılıkta “hit” isimlerinden. Gazetecilik mesleğinin yüzaklarından..

Erzurum Gazetesi Arşiv

24 SAAT HABERİ YAŞAMAK YA DA TÜRK BASININDA DEĞERLİ BİR MARKA: CEM BAKIRCI Cem Bakırcı, Erzurum’da basınının rengi, nabzı ve heyecanını temsil eden, “haberle soluk alan ve haberle yaşayan” özgün bir gazeteci. Türk basınının fotoğrafçılıkta “hit” isimlerinden. Gazetecilik mesleğinin yüzaklarından.. 24 saat mesleğini yaşayan ender simalardan.. Meslek etiği ve edebine muhalif hiçbir serüveni olmayan ve yalnız mesleğine ve gündemine yoğunlaşan iş ahlakı yüksek bir insan.. Mükemmel bir Erzurumlu.. Eserleriyle il ve ülke basını içinde markalaşmış bir gazeteci. Bakırcı’nın yaşam ve meslek serüvenini onun özgün aktarımıyla sunuyor, Erzurum basınında Bakırcı örneğinin çoğalmasını diliyor, Sevgili Cem’e yaşamında başarılarının devamını temenni ediyoruz. ERZURUM CEM BAKIRCI KİMDİR? 1966 yılında Erzurum'da dünyaya geldi. Öğrenimini bu kente tamamladı. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi Hemşiresi Asiye Bakırcı ile 22 yıldır evli. Refa Oğuzhan (18) ve Batuhan (12) adlarında iki oğlu olan Bakırcı, çok sayıda gazetecilik ödülünün de sahibi. KARANLIK ODADAKİ FİLM BANYOSU ÖZENDİRDİ ERZURUM: Gazeteciliğe nasıl başladınız, 25 yıllık basın serüvenine girişinizde neler etken oldu? BAKIRCI:” Gazeteciliğe 1981 yılında ortaokul öğrencisiyken, Hürriyet Haber Ajansı'nın Erzurum Bürosu'nda 'ofis boy' olarak başladım. Uzun süre bürodaki siyah-beyaz filmleri 'karanlık oda'da banyo ettim. O dönemde HHA muhabirlerinden Yusuf Şenocak ağabeyden 'enstantane, diyafram, pozometre' gibi temel fotoğraf bilgilerini öğrenerek fotoğraf çekmeye de başladım. Büro Şefimiz Kadir Sabuncuoğlu’nun işaret numarası verdiği negatifleri karta basıyordum. Gazeteciliğe ve foto muhabirliğine olan tutkum bu karanlık oda serüveniyle başladı.” İLK FOTOĞRAF MAKİNEM “Bir gün Sabuncuoğlu, “Cem, hastanelere çok güzel adli vakalar geliyor, git nöbet tut. Senden güzel iş, güzel fotoğraflar istiyorum” diyerek büroya zimmetli olan 'zenit' marka fotoğraf makinesini elime verdi. Dünyalar benim olmuştu. Kendimi göstermek için canla başla çalışıyordum. Bu hastane nöbetlerinin ödülünü kısa sürede aldım; Artık Hürriyet’te 'Cem Bakırcı' imzası ile haber ve fotoğraflarım çıkıyordu. Halen aynı heyecan içerisinde, azmimi kaybetmeden, tutkum olan bu işi yapmaya çalışıyorum. ANADOLU’DA GAZETECİLİK ÖZVERİ İSTER Anadolu’da, hele Doğu Anadolu’da gazetecilik yapmak hiç de kolay değil. Şartlar şimdi daha iyileşti. Mesleğe ilk başladığımız yıllarda , gerçekten ‘taşra muhabirleriydik’ sosyal güvenceden uzak, en ilkel araç ve gereçlerle İstanbul, Ankara gibi merkezlerde görev yapan arkadaşlarla yarışıyorduk. Ben daha şanslıydım, Hürriyet gibi bir kurumda çalışıyordum. Büro şefim Kadir Sabuncuoğlu'nun dönemin HHA Genel Müdürü Hasan Yılmaer'e kadro teklifinde bulunulması ile 1983 yılında sosyal hakları ve güvencesi olan profesyonel bir gazeteci oldum. UNUTAMADIĞIM VE MEDYADA SES GETİREN ANILARIM ERZURUM:Gazeteciliği 24 saat yaşayan ender meslekdaşlarımızdan birisiniz. Yaşamınızın ilginç anılarla dolu olduğunu biliyoruz. Bazılarını okuyucularımızla paylaşır mısınız? "YARBAY, UYARMASA ÖLDÜRÜLECEKTİN" BAKIRCI: Rusya’dan Türkiye’ye iltica talebinde bulunan Rus helikopterin pilotu Erzurum Askeri Havalanı’na inmişti… Yazı İşleri Müdürümüz Mustafa Eşmen’in, Yusuf Şenocak’ı arayarak ‘helikopter ve pilotun fotoğrafını istiyorum’ talimatı üzerine askeri havaalanına Cemal Çelebi ile birlikte gittik. Askeri bölgeye girmem gerekiyordu. Çelebi, ‘Oğlum sen bizi vurduracak mısın?’ diye çıkıştı… O fotoğrafları çekmekte kararlıydım ‘Cemal abi, sen araçtan inme halledeceğim’ dedikten sonra 200 mm.'lik teleobjektifimi taktığım fotoğraf makinamla tel örgülerle çevrili hangarlara iyice yaklaştım. Helikopteri görüyordum. Makineyi kaldırdım ancak deklanşöre iki defa basabildim. O anda silahlar patlamaya başladı. Bir nöbetçi asker miğferini yere atarak, ‘Ulan çekme diyorum, vuracağım seni’ diyerek bağırıyordu. Ben arkamı döndükten sonra 3 kilometrelik yolu yaya koşarak kaçtım… Bir ara geri dönüp baktığımda Cemal Çelebi’yi elleri havada askerler tarafından götürülürken gördüm. Koşmaya devam ettim. Havaalanı yakınlarındaki Çiftlik Köyü’ne geldim. Buradan büroya, Yusuf Şenocak ağabeye telefon açtım, heyecanlı sesimi duyunca ‘Ne oldu Cem, bir şey mi var’ diye sordu. ‘Abi bana acilen araç gönder, Çiftlik Köyü’ndeyim. Rus helikopterini çektim Cemal ağabeyi askerler gözaltına aldılar’ diyerek telefonu kapattım. Yusuf Ağabey’in gönderdiği taksi geldi. Binerek büroya yeni girmiştim ki iki havacı astsubay geldi, ‘Lütfen beyefendi, bizimle geleceksiniz ?" dediler. Ben ise gözaltına alınmaktan öte, o an makinedeki negatif filmi çıkaramamış olmanın üzüntüsü içerenindeydim. Bürodan ayrılmadan hemen önce, ‘Komutanım müsaade ederseniz tuvalete gitmek istiyorum’ izniyle girdiğim tuvaletin çöp kutusuna boynumdaki makineden çıkardığım filmi atıverdim.Beni götürürlerken söyledikleri cümleler hala kulaklarımda: "Sen ne yapmaya çalışıyorsun. Orada çavuş askeri uyarmazsa üzerine bir şarjör mermi boşaltacaktı."Meydan Komutanlığı’nda ki Yarbay, ‘Lütfen Cem Bey çektiğiniz filmi istiyorum’ dedi. Ben de hemen ‘Tabii komutanım özür dilerim buyurun’ diyerek bir makara boş filmi verdim. Ertesi günü iltica eden Rus helikopter ve pilotun fotoğrafları Hürriyet’in birinci sayfasında yer aldı. Meydan Komutanı beni tekrar telefonla arayarak, ‘Cem Bey sizi tebrik ediyorum..’ diyerek beni kutladı. "MANYAĞA BAK" MANŞETİNİN ÖYKÜSÜ İnsan Hakları Dernek Başkanı Osman Baydemir 1989 yılında Erzurum'a geldi. O dönem cezaevlerinde açlık grevleri çok yoğun şekilde sürüyordu. Diğer meslektaşlarım rutin cezaevi ziyareti sonrası ayrıldılar. Ben, İHD Başkanı ile özel görüştüm. Baydemir'in Adana'ya kaçırılan THY uçağındaki PKK'lı terörist için, 'sağ ele geçirilmesi gerekirdi' ifadelerine karşılık Hürriyet haberi, 'Manyağa bak' sür manşetiyle verdi. O dönemde, bu manşet günlerce tartışıldı. Konu enine boyuna irdelendi DİLLERDEKİ FOTOĞRAF Susurluk skandalı ile ilgili olarak İstanbul'dan DHA Yazı İşleri Müdürümüz Mustafa Eşmen aradı: 'Haluk Kırcı'nın 'Nikah şahitliğini DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar yapmış' İstanbul'dan gelen bu istihbarat sonrası Büro Şefimiz Kadir Sabuncuoğlu, 'Cem ne yapıyorsan yap, git kendini İstanbul Boğazı'ndan at, ya da o fotoğrafı bul' demez mi? Yaklaşık 15-20 gün araştırma yaptım. Sonunda bir yerden Haluk Kırcı ile Mehmet Ağar'ın karta basılı nikah fotoğraflarını buldum.. 20 gün gece –gündüz peşine düştüğüm fotoğraf elimdeydi gözlerime inanamadım. Şefimiz Sabuncuoğlu'nu aradım, 'Buldum' dedim.. Şef, her zamanki soğuk kanlı tavrını bir kenara bırakmıştı 'Ciddi mi ? Olamaz ? Aman Cem, resimleri çok iyi sakla gözüm” tembihleriyle bir an önce büroya dönmemi söyledi. Bu fotoğrafları İstanbul'a özel olarak servis yaptık. Ertesi gün Hürriyet Gazetesi’nin manşeti 'Dillerdeki fotoğraf'tı… Bu manşetle birlikte aylarca art arda evime kadar gelen tehditler bitmedi.. Çok uykusuz gece geçirdim.. Ama o fotoğraf hala dillerde…. BİR KUTU ÇİKLET VEREREK SINIRI GEÇTİM 1989 yılında Ermenistan ile Azerbaycan arasında başlayan savaş her geçen gün büyüyordu. Erzurum'dan Iğdır'a gittim. Buradan da Aralık’ın Dil Ucu Sınır Kapısı'ndan Nahcivan’a girmem gerek. Ancak geçiş yok. Giriş-çıkışlar durdurulmuş. Kapıda Rus askerleri nöbet tutuyor. Nahcivanlı bir kamyon şoförüile tanıştım, kum-çakıl taşıyordu. Şoförün yanına giderek, 'Ağa beni, Sederek'e uçur' dedim . Şoför, ' Sen ne diyirsen Ağa… Seni hiç bir yere aparamam. Kapıda ki Rus askerleri görmirsen!” diyerek yardımcı olmaya yanaşmıyordu. Şoföre biraz daha ısrar edince kabul etti. Ancak bir şartla. ‘Ne istiyorsan söyle’ dedim şoföre, ‘Ne isteyecem Ağa… Bir kutu sakız al seni giçirmeye çalışiram' demez mi? Hemen koşarak Aralık ilçe merkezine gittim. Aralık'tan iki kutu şekerli ve şekersiz sakız alarak şoföre verdim. Beni kamyonun kasasına bindirdi ve üzerimi çadırla örttü. Sınır kapısında Rus askerleri kamyonu aramadı… Şoför Hasan, aldığım iki kutu sakızın bir kutusunu onlara vermişti çünkü… 20 dakikalık yolculuğun ardından şoför arabasını durdurarak bağırmaya başladı 'Muhammet kalkassan, özüm gendi topraklarımıza geldik' . Sınır ihlali ile girdiğim Nahcivan topraklarında Ermenistan-Azerbaycan arasındaki karşılıklı top ve ateşli silahlarla günlerce süren çatışmaları görüntülüyor, çektiğim siyah –beyaz fotoğrafları İstanbul'a telefoto cihazı ile geçiyordum. Şartlar zordu ama bunu ilk başaran ben oldum. Şeror Kasabasında Ermenilerin top ateşi ile yanarak can veren 12 Azerbaycanlının o yanık görüntülerini hafızamdan hala silemiyorum.. GAZETECİLİK HATA AFFETMİYOR... ERZURUM: Hiç haber hatası yaptınız mı? BAKIRCI: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2003 yılında İran'ın Bazargan Kapısı'ndaki incelemeleri sırasında bölgeye gitmiştim. Bir başörtülü kadının sınır kapısında makyaj yaptığını gördüm içimden 'çok güzel bir fotoğraf' olur dedim ve deklanşöre bastım. Fotoğrafı İstanbul'a geçtim ertesi gün Hürriyet bu fotoğrafı 'İran'a makyaj yaparak giren kadın' başlığı ile kullandı. Yılların tecrübesine rağmen fotoğrafını çektiğim kişiye ne ismini, nede hangi ülke vatandaşı olduğunu sormadım. Sınırdaki görevliler, 'O kadın İranlı' dediler. Daha sonra fotoğrafını çektiğim bayanın meslektaşımız NTV muhabiri Nermin Yurteri olduğunu öğrenince adeta şoka girdim. Okuyucu Temsilcisi Köşesi'nde 13 Temmuz 2003 günü Cem Bakırcı imzasıyla yayınlanan açıklama ile Nermin Yurteri'den özür diledik. Aklıma geldikçe hala hayıflanırım, ‘böyle bir hatayı nasıl yaptım!’ diye…” GAZETECİLİKTE 'ÇOK GEZİP, ÇOK ÇAY İÇECEKSİN' ERZURUM: Gazetecilikte haber edinmenin yolları nelerdir? Ya da sizin habercilik üslubunuzdan söz edelim isterseniz… BAKIRCI: Anadolu’da muhabirliğin püf noktalarından birisi de sabah ilk çantayı aldığınız zaman çok gezip, çok çay içmektir. Yani sabah ilk kalktığınızda vilayet, belediye, adliye, emniyet müdürlüğü gibi kurumları dolaşacaksın. Yıllardır her sabah ilk uğradığım yerler buralar olmuştur. Buralardaki her sohbet sırasında da mutlaka işe yarar bir bilgi veya istihbarat edinmişimdir. Tabii ki insanlar, güvenmedikleri kişilere ne istihbarat ne de bilgi verir. Başarılı olmak için size güvenen binlerce insana ihtiyacınız var… Bu güveni diğer meslek gruplarındakilerden edinebilirsiniz ama ne yazık ki bu işte gazeteci dostunuz yoktur. Habercilikteki en büyük tutkum 'özel haber yapmak’ ve ‘özel fotoğraf çekmek’tir. Bunu da yaklaşık 24 yıldır yaptığıma inanıyorum. En büyük hırsım özel ve atlatma haberlere imza atmaktır. Bunu sıklıkla yapabilirseniz güçlüsünüzdür Anadolu'da. Eğer bu işte başarılı görülüyorsam bunu 'tek tabanca’ olarak çalışmama borçluyum. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum. Akşam başımı yastığıma koyarken, hep 'yarın ne yaparım' diye düşünürüm. BU MESLEKTE BAŞARILI OLANI SEVMEZLER ERZURUM: Babıali’nin taşrasında gazetecilik yapmanın zorlukları neler? BAKIRCI: Anadolu’da gazeteci olmak çok farklı bir duygu… Buralarda önemli olan mesleğe olan bağlılıktır. Evet, artık Anadolu’da da ajansların temsilcilikleri var. Arkadaşlarımız sosyal haklardan yararlanabiliyor. Sigortaları var. Teknolojinin imkanlarından yararlanıyorlar. Ancak daha birkaç yıl öncesine kadar ‘Taşrada gazeteci olmak’ gerçekten çile ve sabır işiydi. Bu bölgelerde branşlaşma olmadığı için, herkes her alanda kendisini yetiştirmek zorundadır. Aynı zamanda Anadolu da başarılı gazeteci yalnız adamdır. Çünkü her başarılı işin ardından arkadaşları, çevresi ondan uzaklaşır. Anlayacağınız buralarda başarılı olanları pek sevmezler. Uzun yıllar polis telsizi dinledim… Bana meslekte en büyük destek olan sevgili eşim Asiye'nin, 'Bıktım şu telsizinden bir akşam şu telsiz sesini duymadan yemek yemek istiyorum' sözleri ile yıllarımız geçti… O telsiz asla kapanmadı ve onun sayesinde yüzlerce özel haber yaptım. Başarılı olmak için en temel sır ; ‘nerede olursan ol mesleğini sevmek ve özverili olmaktır’ 24 yıldır bu işin içerisindeyim. Zaman zaman ‘yoruldum’ desem de her gün sırtımdaki 12 kiloluk çantayla haber kovalıyorum.. Buradan beni bu mesleğe kazandıran ağabeyim çok değerli Büro Şefim Kadir Sabuncuoğlu'na sonsuz minnet borçluyum. Yine Süreyya Çarbaş, Sayıl Narmanoğlu, Yusuf Şenocak, Öztürk Akkök ve Cemal Çelebi'yi de unutmam mümkün değil, benim üzerimde emeği olanlara teşekkür ediyorum UNUTAMADIĞIM GAZETECİLER ERZURUM: Meslekte ufkunuzu çizen gazetecilerden söz eder misiniz? BAKIRCI: Gazeteciliğe ufuk çizen ve üzerimde emeği olan tabiî ki hiç şüphesiz büro şefim Kadir Sabuncuoğlu’dur. Unutamadığım ve bana bu mesleği daha iyi yapmam konusunda uyaran isimler arasında Hürriyet’de foto muhabiri Hayrettin Karete, Selçuk Şenyüz, Fahir Arıkan, Ümit Turpçu, istihbarat üstünlüğü ile tanınan değerli gazeteci ağabeymiz Saygı Öztürk, Saygı abi’nin ‘Cem bu meslekte kusur affedilemez, onun için istihbaratını iyi yapacaksın haberi teyt etmeden vermeyeceksin’ uyarıları olmuştur… Tabii ki birlikte mesai harcadığım insanlardan da çok şey aldım. Örneğin bir Öztürk Akkök, bir Süreyya Çarbaş., bir Sayıl Narmanlıoğlu ve Orhan Bozkurt... Bu isimlerin hepsi de Erzurum standartlarının kat kat üstünde olan kişiler ve bana çok şeyler verdiler. Bu kentte yaşamak çok zor.. Kışı, karı.. yazı, ayazı.. Ama en önemlisi bu şehirde yaşamak kadar, gazeteci olmak ve gazeteci olarak kalabilmek daha zordur. İşte bu insanlar da o zoru başaranlardır. Genç kardeşlerimin bunu bilmesini çok isterim.. GAZETECİNİN YAŞAM BİÇİMİ ERZURUM: Gazetecilik meslek olmanın yanında bir yaşam biçimi ve üslubu. Siz bu yaşam tarzını veya çerçevesini nasıl değerlendiriyorsunuz? ‘KAĞNI ARACI GİBİ İŞE GİDECEKSEN, GİT LİMON SAT’ Gazeteci öncelikle işini sevmeli... Yani bir işe giderken ‘istemeyerek degil’ yüksek derecede arzulu bir şekilde olay yerine işine olan sorumluluğunu göstererek gitmelidir. Ama bugün bu özveri ile çalışan genç nesil ‘elinde dijital fotoğraf makinası, leptopu olmasına ragmen kağnı aracı gibi işe gidiyor. Böyle işe gidersen duvara tostlarsın ‘sen git limon sat ‘ derler. Ben şahsen kendi adıma söylüyorum: Gazeteciliği hiç bir şekilde günlük yaşamıma uyduramadım. Tam tersi özel yaşamım bile hep gazetecilik oldu. Nedeni ise bu mesleği gerçekten çok seviyor olmam. Bir kare fotoğraf uğruna en yakın darkadaşımı bile atlattım. Belki kızdılar, kırıldılar, küstüler ama ne yapabilirim ki bu işin doğası bu. Uzun yıllar polis telsizi dinledim. Akşam yorgun argır eve dönmüşsün. Eşinle çocuklarınla yemeğe oturuyorsun. Tam o sırada ya bir afet ya yangın veya bir cinayet anonsu geçor... İşte öylesi bir anda tercihinizi meslekten yana kullanmak zorundasınız.. Ben hep öyle yaptım. Aksi halde başarılı olmak imkansizdır. Anlayacğınız gazetecilik bir yaşam tarzıdır ve 24 saat devam eden bir iştir. Ben 25 yıla aşkın süredir yaşamımı böyle sürdürdüm. Yolda yürüdügünüz zaman önünüze her an bir haber çıkabilir o yüzden mutlaka ‘ekmek tekneniz’ olan fotograf makineninizi yanınızdan ayırt etmeyeceksiniz. Çıkabilecek büyük bir olayın fotoğrafını çekemediginiz taktirde yıkılırsınız. BUGÜNKÜ ORTAM, TEKNOLOJİ GAZETECİLİĞİ ERZURUM: Gazetecilikte çalışma şartları artık modern ara ve gereç kültürüyle orantılı bir hal aldı. Bugünkü gazeteciliğin nimetleri, külfetleri neler? Geçmişle kıyaslar mısınız? BAKIRCI: 1983 yılında Hürriyet Haber Ajansı’nda çalıştığım dönemlerde haberleri teleks hattı ile geçiyorduk. Telefonu acil konularda kullanabiliyorduk. Fotoğrafı telefoto ismini verdigimiz cihazla İstanbul’a geçebiliyorduk. PTT’nın şehirlerarası servisinde görevli bayana, ‘Fotoğraf geçeceğim sakın araya girmeyin bozulmasın’ uyarısı ile işe koyulurduk. O zamanlar Hürriyet’in telefoto sorumlusu Tevfik ağabeyimiz vardı. Resmi sağlıklı geçemediğim zaman ‘Cem bu çizik atmış tekrar dene’ derdi. O saatler süren hengame yeniden başlardı. Herhangi büyük bir olay karşısında gece ya ilçe kaymakamını veya belediye başkanını evinden kaldırarak geceyarısı fotoğrafçı dükkanı açtırarak filmleri yıkatıp karta bastırdıktan sonra İstanbul’a resim servisi yapıyorduk. Ama şimdi gazetecilik teknolojisi var. 5 saniyede 40 kare fotoğraf çeken dijital fotoğraf makineleri çıktı. Meslektaşlarımız piyasadaki üstün teknolojik makinalardan faydalanıyor. Leptopunuzu alın çıkın Ağrı Dağı’ndan İstanbul’a resim geçin. Ancak bu kadar imkana rağmen yeni kuşak meslektaşlarımızda heyecan yok. Heyecan olmayınca da o teknolojik imkanlar yeteriz kalıyor. Şöyle bir düşünün eski gazetecilik tadını bulabiliyor musunuz? YEREL BASIN TARAFSIZ VE OBJEKTİF OLMALI ERZURUM: Sizce yerel basın organları Erzurum’un nabzını yeterince aktarabiliyor mu? Yerel basını nasıl tarif ediyorsunuz? BAKIRCI:Erzurum’da eskiden 2-3 yerel gazete vardı. Şimdi sayısını tam olarak bilmiyorum ama 20’den fazla günlük ve bir o kadarda değişik sürelerde yayınlanan gazeteler var. Ancak bazıları istisna hepsi birbirinin aynısı. Logololarını kapatın aralarında hiç bir fark bulamazsınız. Hepside ajans haberciliği yapıyor. İnternetten aldıkları haberlerle sayfalarını dolduruyorlar. Yerel basının öncelikle haber açısından objektif, kamu adına buluduğu bölgeye faydalı katkı sağlamalıdır. Gazetenin yayın hayatı süresince herhangi bir siyasi parti, belediye başkanı kim olursa olsun etkisi ve tesiri altında kalmamalıdır. İmtiyaz sahibinden Genel Yayın Yönetmeni’ne, Yazı İşleri Sorumluları’ndan muhabirilerine kadar herkes kentin sorunlarını tarafsız şekilde sütunlarına taşıyarak güvenilir olmalıdır. Ama maalesef Erzurum’da bu yok. Öyle olunca da herkes “tatlı su gazeteciliği” yapıyor. Kimsenin suya sabuna dokunduğu yok. Böyle bir gazetecilik anlayışının kente ve o bölgeye ne gibi bir katkısı olabilir ki?... ERZURUM BASIN MERKEZİDİR ERZURUM: Erzurum’da basının önceliği ne olmalıdır? BAKIRCI: Bakın Erzurum’da 10 yıl öncesine kadar bütün ulusal gazetelerin büroları, baskı merkezleri vardı. Bu gazeteler bölgeye özel ekler sayfalar hazırlıyordu. Peş peşe matbaalar bürolar kapatıldı. Böyle olunca da kentin sorunları çok önemli konular haricinde ulusal gazetelere taşınamaz oldu. Bunun nedeni tabii ki bölgenin ekonomik koşulları. Eğer Erzurum şimdi daha çok göç veriyor, daha fazla işsizlikle cebelleşiyor , kalkınmışlık sırasında daha alt seviyelere düşmüşse bunda basının rolü de yadsınamaz. Demek ki bizde görevimizi tam yerine getirememişiz. Ama Erzurum birde elindeki değerlerin kıymetini bilmiyor. O koca matbaalar birer bire kapanırken kimseden çıt çıkmadı. Toplumsal bilinç eksikliği ve ‘bana ne’ anlayışı Erzurum’un en büyük hastalığıdır. Trabzon’un sorunları daha fazla medyada yer buluyorsa bunun sebebi gazetelerin baskı merkezlerinin orada olmasıdır. Erzurum eskiye oranla basın gücünü kaybetmekle beraber ekonomik ve sosyal gelişimde de geriye gitti. Bu kent tarih boyunca medya merkezi olmuş, Şimdi öyle ama yetersiz. Bakın özellikle yerel basın kentlerin aynasıdır. Güçlü yerel basını olmayan bir kentte bundan fazla bir gelişmişlik, sosyal hayat, ekonomik refah beklemek hayalcilik olur.

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Erzurum Gazetesi Arşiv
“Fener Işığında Aşk” adlı romanıyla 1920’li ...
Erzurum Gazetesi Arşiv
Kadayıfa e-separiş Erzurumlu kadayıf dolması imalatçısı Muammer ...
Erzurum Gazetesi Arşiv
5 DAKİKALIK YAĞMUR, HAYATI FELÇ ETTİ Erzurum'da Cumartesi günü ...
 
3 bin 769 kişi yaşlılık aylığı alıyor
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşları ile Özürlü ...
HAYIRSEVER İŞADAMI’NDAN ÖRNEK HİZMET
Erzurum’un Aşkale ilçesinde hayırsever bir vatandaş tarafından yaptırılan ...
DOĞU ANADOLU BÖLGESİ TARİH HAZİNESİ
Doğu Anadolu Bölgesi’nde gerçekleştirilen arkeolojik kazı çalışmalarıyla, ...
 
6.kuruluş yılında
ELİT DERSANESİ EĞİTİMDE MARKA OLMA YOLUNDA Elit Dersanesi altıncı kuruluş ...
NARMAN YİNE SELE MARUZ KALDI
Erzurum'un Narman ilçesinde Cumartesi günü akşam saatlerinde yağan yağmur ...
HORASAN’DA SEL
Erzurum'un Horasan ilçesinde Cumartesi günü akşam saatlerinde meydana ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Umudun Yönü
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Riyakarlık (1) Yüzlerce yüz
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Cennetin sırrı
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
20 adım!
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
LGBT ahlaksızlığının hedefi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Firavun’un Aynasında Kendini Görmek
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva