Hakikaten yeter..
Türkçeyi de, gazetecilik mesleğini ya da haberciliği katleden katledene..
Yeter yahu..
‘Türkçe ağzımda annemin sütüdür’, diyen Yahya Kemal’in, Türkçe’nin esaslarını eserlerle vurgulayan Ömer Seyfettinlerin, Ali Canip Yöntemlerin, Ziya Gökalp’in kemiklerini sızlatmaya kimsenin hakkı yok.
10 bin yıllık Güzel Türkçemizi yok etmek hiç kimsenin haddi değil.
Yeter.
Habercilik yanlışlarından örnekler vermekten bıktık.
Esnaf’ın sınıf kökünden elif alarak çoğulu ifade ettiğini yazmaktan usandık.
Ama ‘esnaflar’ ucubesi devam edip gidiyor.
Allah aşkınıza Esnaflar yok, ‘esnaf’ var ki, sınıflar demek.
Sonra..
‘Anlamlı destek’, ya da ‘anlamlı hizmet’ ne demek?..
Falan dernekten anlamlı etkinlik..
Filancadan ‘anlamlı hizmet’ ne demek ya hu..
‘Anlam’ sözcüğünün böylesine yanlış kullanımla katledilmesine herkes göz yumuyor.
Evet, anlamlı, yani mesaj içeren olgu kaydedilebilir.
Ama birinin ya da bir derneğin anlamı etkinliği varsa, bu o dernek ya da şahsın anlamsız yaklaşımları da var manasına gelir.
Bu kadar net.
Bu kadar sarih.
Sonra ‘camii..’
Camisi sözcüğünün Arapçası kullanılarak, sanki mabede özel mana ya da ulvilik yüklüyoruz.
Lalapaşa Camii yok..
Lalapaşa Camisi var.
Türkçenin yazım kuralı bu.
Camii deyince ya da yazılınca daha Müslüman olunmuyor.
Ama Türkçe katlediliyor.
Unutmayın allahınız aşkına..
Unutmayın..
Türkçe benliğimiz, kimliğimiz..
Türkçe özümüz.
Ve Vallahi billahi bizim tarifimiz.
Yapmayın..
Ne güzel kaydediyor Ziya Gökalp:
‘Türklüğün vicdânı bir,
Dîni bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisânı bir’
Ne güzel diyor.
Sanat şiirinde Gökalp’in mesajını bir okuyun, lütfen:
‘Dinle, yeni şair, eski ozanı/Okuyor yürekten Altun Destan’ı/Deme, "Kopuz kırık, yoktur çalanı"/Çalgı gönül sesi, kopuz bir ağaç.
Kutlutaş'ı yoksa ilhâmı kutlu/Kanı gür, içmezse kımız ne mutlu/"Umut" bir kanatsa, daim umutlu/Ona ozan derler, yoluna Ortaç.
Diyor ki: Siz Parnasse, biz Ortaç eri/Bizden olan her fert görür ileri/İğreti sanattan, milli hüneri/İstemez yabancı eserlerden baç!
Aruz sizin olsun, hece bizimdir/Halkın söylediği Türkçe bizimdir/"Leyl" sizin, "şeb" sizin, "gece" bizimdir/Değildir bir mana üç ad’a muhtaç.
Irmağız, her akan sele uymayız/Şark’tan, Garp’tan esen yele uymayız/El uysun bize, biz ele uymayız/Biz dilmaç değiliz, yalvacız yalvaç.
Bu yerde biz bulduk gizli hazine/Dağarcık omuzda girdik içine/Bu inci gerdanlık, şu elmas iğne/Hep ondan çıkmıştır, gözlerini aç.
Ey şair, Parnasse’tan çık, gel Ortaç’a/Baudelaire’i, Verlaine’i kesme haraca/Sen kendi gücünle tırman yamaca/Bu yükseliş, belki olur bir miraç’
Başka söze hacet var mı?
Var mı?..
Sonra..
Şu üniversitelerimizde Türk Dili ve Edebiyatı bölümü Türk Dili akademisyenleri ne iş görürler bilmem..
Türkçenin katline niye sessiz kalırlar..
Niye..
Bilen var mı?
Ha..
Arapça’yı da katlediyoruz toplum olarak..
Bir örnek:
Zayi edilen, yok olan maddi değerler için, ‘Hay’dan gelen hu’ya gider diyoruz..
Hu, Hüve sözcüğünün hülasası, Hay, Mevlamızın sıfatı.
Sözün aslı, ‘Allah’tan gelen Allah’a gider’ dir..
Ne ki biz bu kelimeyi beleşten gelen beleşe gider manasında ifade ediyoruz.
Ayıp değil mi?
Hay dedi mi ecdat, Rabbi zikrederdi..
Ne diyelim..
Hay müstehakkınızı versin..
Ne diyelim.