Efendimiz döneminde sahabe arasında şahika bir uygulama var!
Bir araya gelerek güncel sorunları ele alıp, çözüm üretme gayretinde oluyorlar; ardından da, “asr suresini” okuyup dağılıyorlar…
Asr’ın mesajına bakınca içinizi bir inşirah kaplıyor ki…
Sahiplenme duygusundan arınmayı…
İyi, güzel, doğru işler yapmayı…
Hakkı adaleti üstün tutmayı…
Ve…
Tabii, sabrı öğütlüyor!
Dünya…
Ve dahi ukba saadeti için eşi menendi bulunmaz bir reçete.
İsterseniz biz “hak” mevzuunu ele alalım…
Şeytan pozisyonu almamak için tembihat üstüne tembihat yapılan o eşsiz mefhum!
A. Hamid Tarhan buna ilişkin öyle güzel bir kayıt düşüyor ki…
“İnsan dünyada bir Hak'dan, bir de haksız olmaktan korkmalıdır.” Diyerek!
Öyle…
Hakk ve hak!
Hak öylesine önemli ki…
Eflatun, “Haksızlığa uğramak, haksızlık etmekten evladır.” Diyor!
***
Tarihi süreç hep bu kavram ve etrafında şekil almış!
Adem, Havva, iblis ; Habil, Kabil…
Hak ve haksızlığı remzediyorlar.
Önerilen, haksızlığa baş kaldırılması…
Aksi halde çarpıcı bir müeyyide var…
Her türden kötülükle muhatap olmak!
İşleyişin gereği bu…
Bunun için de, tek başına kalsan da, hak bildiğin yolda yürüyeceksin…
Hak üzerine yapılan en isabetli tespitlerden birisi Sadi’nindir…
“Sultan, haksız olarak bir köylüden bir yumurta alsa, adamları köylünün tüm tavuklarını alır.” Derken, Sultan’a ne büyük bir vebal yüklüyor!
Yani, yaptığınız sadece o noktada kalmıyor.
Yansımaları kartopu misali alıp başını gidiyor!
***
Güç ve hak tercihinde hak’tan yana durmak çok önemli…
Gerçi…
Garip bir çelişki hep olagelmiştir!
İnsanlar, nerede kuvvet görürse hak orada sanır ya…
Oysa hak ile güç pek az birleşmişlerdir!
İnce eleyip, hakkı tespitle…
Onun yanında yer almak lazım!