Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Rutin işler yapan, bunun dışına çıkmayan valilik anlayışı artık kabul edilebilir değil. Valilerimiz aynı zamanda içinde bulundukları ilin gereklerine göre çeşitli inisiyatifler alabilen çeşitli fikirler, projeler geliştirebilen bir konumdadır" dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "Valiler Toplantısı"na katıldı.
Yılmaz, 20 yılda valilerin çok önemli bir dönüşümden geçtiğini düşündüğünü ifade etti. Geçmiş vali imajıyla bugünkü vali imajı arasında fark olduğunu düşündüğünü söyleyen Yılmaz, "Daha çok kalkınmacı daha çok hizmet anlayışlı daha çok vatandaş odaklı bir hale valilik kurumunun dönüştüğünü, değiştiğini ifade etmek istiyorum. Biz de bunu kurumsal olarak desteklemeye gayret ettik. Sadece bir tane örnek vermemiz gerekirse Kalkınma Ajansları kurduk. Bunun yönetimini oluştururken de rastgele yapmadık. Bir taraftan merkezi idarenin temsilcisi ve ildeki kalkınma sürecinin koordinatörü olarak valilerimizi, yönetim kurulunda görevlendirdik. Diğer taraftan yerel yönetimlerden buraya, belediye başkanlarımızı kattık ayrıca iş dünyamızı, iş dünyamızın temsilcisini de koyduk. Dolayısıyla merkezi idare, yerel idarede, sivil toplum, iş dünyası, danışma kurulunda da işte akademik dünyada, diğer kurumlara varıncaya kadar bir yapı içinde daha sistematik bir şekilde yerelden kalkınmayı destekleme gayreti içinde olduk. Orada da yine valilik kurumunun makamının bu sosyal sermayenin bizim için faydalı olması için bir tasarım gerçekleştik. Dolayısıyla şunun altını bir kez daha çizmek isterim. Valilerimiz merkezden gelen talimatları, emirleri elbette yerine getirecekler. Ama rutin işler yapan, bunun dışına çıkmayan bu valilik anlayışı artık kabul edilebilir değil. Valilerimiz aynı zamanda içinde bulundukları ilin gereklerine göre çeşitli inisiyatifler alabilen çeşitli fikirler, projeler geliştirebilen bir konumdadır" diye konuştu.
Devlet ile milletin aynı yöne bakması, aynı hedeflerde buluşması gerektiğine dikkat çeken Yılmaz, "Son 21 yılda Cumhurbaşkanımızın liderliğinde başardığımız en önemli işlerden biri nedir diye sorarsanız bana şunu söylerim doğrusu. Devletle milletin aynı yöne bakması, aynı hedeflerde buluşması. Milletten ayrı, millete rağmen bir şeyler yapmaya çalışan bir devlet anlayışı değil. Milletle birlikte hedeflere koşan bir devlet anlayışı. Millet ve devlet arasındaki mesafenin ortadan kaldırıldığı az önceki ifadeyle milletin devleti anlayışıyla hareket eden bu zihniyetle çalışan bir yönetim. Bu çok çok kıymetli gerçekten. Aksi takdirde bir ülkenin amaçlarına ulaşması mümkün değil. Devlet ve milletin farklı yönlere baktığı, farklı değerlerle hareket ettiği bir yerde bir ülkenin uluslararası rekabette de hak ettiği yere gelmesi mümkün değil. Dolayısıyla en büyük başarılarımızdan biri devlet ve milletin aynı yöne bakması, aynı hedeflere yürümesidir diye ifade etmek istiyorum. İşte odağında da valilerimiz var, mülki idare var" şeklinde konuştu.
Türkiye’nin bir afet bölgesi olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Bulunduğumuz coğrafyanın getirdiği bir kader. İbn Haldun'un deyimiyle ‘coğrafya kaderdir’ diyor. Coğrafyamızın işte deprem riskleri var, heyelan riskleri var, sel riskleri var. Coğrafyamızın getirdiği gerçekler. Ancak coğrafyanın, tabiatın getirdiği şartları afete dönüştürenin insan unsuru olduğunu da unutmamamız lazım. Tabii hadiseler kendi başlarına afet olarak nitelendirilmemeli. Tabii hadiselerle insan unsuru birleştiğinde afet gerçekleşiyor. İşte buna karşı ülkemizi mutlaka farklı bir şekilde hazırlamamız gerekiyor" dedi.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremleri hatırlatan Yılmaz, bu afetten ciddi dersler çıkarmak zorunda olduklarını vurguladı. Depremin yaralarının sarılmasının yanı sıra, bir daha benzer afetler yaşamamak adına ne yapılması gerekiyorsa yapılması gerekliliğine değinen Yılmaz, "Birincisine kriz yönetimi diyoruz ikincisine risk yönetimi diyoruz. Esas olan riskleri yönetmek. Kriz yaşandıktan sonra yapılması gerekenler elbette yapılmalı. Türkiye bu konuda da gerçekten dünyada en iyi ülkelerden bir tanesi. Çok iyi tedbirler alıyoruz. Krizlere hızla müdahale ediyoruz ama asolan kriz çıktıktan sonra müdahale değil kriz çıkma potansiyeli olan alanlara önceden müdahale edip krizin çıkmasını engellemektir. Koruyucu sağlık gibi, koruyucu güvenlik gibi. Aslında afet konusunda da asolan riskleri yönetmek. Riskleri yönetmek için tabii önce riskleri bilmemiz gerekiyor. Analiz etmemiz gerekiyor nerelerde risklerimiz var bunları görmemiz gerekiyor. Daha sonra da riskleri azaltıcı bir program yapıp, tedbir seti oluşturup bunlara müdahale etmemiz gerekiyor. Bu afet alanında değil ekonomiden sağlığa, güvenliğe her alanda böyle" ifadelerini kullandı.
Yılmaz, bütçede en büyük önceliği depreme verdiklerini vurguladı. Yılmaz, depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına sabırlar diledi.
Riskleri azaltma konusunda en önemli konulardan birinin kentsel dönüşüm olduğuna dikkat çeken Yılmaz, "Önemli bir hızlanma süreci yaşandı bu dönemde. Ama yeterli mi yetmez. Marmara Bölgesi başta olmak üzere riskli bölgelerimiz başta olmak üzere bu konuları hızlandırmak istiyoruz. Bu amaçla da iki önemli inisiyatif geçtiğimiz aylarda birincisi yeni bir başkanlık kurduk. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı. Bunun içinde de üç tane genel müdürlük oluşturduk. Birincisi sadece Marmara Bölgesi'nden sorumlu bir genel müdürlük. İkincisi tüm Türkiye'den sorumlu bir genel müdürlük. Üçüncüsü de bu iki genel müdürlüğe finansal kaynak oluşturmaktan sorumlu, kentsel dönüşüme finansal destek vermekten sorumlu bir genel müdürlük. Bu üç genel müdürlüğü bünyesinde barındıran bir başkanlık oluşturduk Cumhurbaşkanlığı kararıyla. Kentsel dönüşüm kanunu meclisimiz kabul etti. Kentsel dönüşüm kanunuyla artık eskisinden çok daha kolay hale geldi kentsel dönüşüm. Bürokratik birtakım süreçler kısaltılmış oldu. Daha etkili bir karar alma mekanizması oluşturulmuş oldu. Önümüzdeki dönemde kentsel dönüşümü ne yapıp edip hızlandırmak durumundayız. Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm değil. İnsanımızın canıyla oynayanlara da hiçbir şekilde müsaade etmememiz lazım. Ha varsa bu yanlış her alanda olduğu gibi kentsel dönüşüm alanında da noktasal bir yanlış varsa, bir hata varsa elbette onun üstüne hukuk içinde ne gerekiyorsa gidilmeli, gereği yapılmalı kentsel dönüşümü karalamaya dönük bir takım ideolojik yaklaşımlara da hiçbir şekilde prim vermememiz lazım" dedi.
Yılmaz, güven ve huzurun olmadığı yerde ekonominin de olmadığını belirterek, "Terörün 2 tür maliyeti var. Birincisi; doğrudan maliyet. Hiç hesaba kitaba gelmeyecek can kaybı. İnsanımızın canına verilen zarar. O bir tarafa. Diğer taraftan yaktıkları, yıktıkları yerler oluyor. Bunlar doğrudan maliyet. Ama bir de ekonomide ‘alternatif maliyet’ dediğimiz bir kavram var. Terör nedeniyle olmamış olan işlerin olması halinde doğabilecek faydadan uzaklaşmamız; bunun getirdiği maliyet. Kullanılmayan yaylalar, yapılmayan yatırım, yapılmayan ticaret; bütün bunlar aslında bir maliyet. Dolayısıyla asıl büyük ekonomik maliyeti terörün bu dolaylı maliyet. Bunun da en büyük acısını doğuda, Güneydoğu’da yaşayan insanımız çekti aslında. Bu kayıpları, bu acıları yaşadı. Sermaye göç etti. Nitelikli insan gitmedi, göç etti. Bu da kalkınma sürecine büyük bir darbe vurmuş oldu. Ülke genelinde bir maliyet oluşturdu. Bölgede de daha büyük maliyetler oluşturdu. Şimdi ise tam tersi bir sürece girmiş durumdayız. Tersine terörün bitmesi, güvenliğin oluşması da doğrudan ve dolaylı birçok fayda üretiyor. Burada da inşallah daha büyük kalkınma sürecini hep birlikte göreceğiz" şeklinde konuştu.
Yılmaz, terörle mücadelede en etkili unsurlardan birinin il bazında koordinasyon olduğunu vurgulayarak konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Farklı kurumların, farklı yerlere çekmediği yine aynı hedefe dönük çalıştığı, istihbarat yapısıyla, kolluk güçleriyle, askeriyle, bütün unsurlarımızın aynı hedefe yönelmesi terörle mücadelede en büyük pay sahibi unsurlardan biri oldu. İnşallah bunun sonuçlarını ülke olarak göreceğiz. Türkiye Yüzyılı huzurun yüzyılı olacak inşallah. Demokrasinin, kalkınmanın yüzyılı olacak. İnsanımızın temel hak ve hürriyetlerini en rahat şekilde yaşadığı ve ekonomimizin hızlı bir şekilde büyüdüğü bir dönem olacak. Hep şunu söylüyoruz; ‘vatandaşımızın önceliği neyse bizim hükümetimizin önceliği de o.’ Vatandaşımızın beklentisi neyse biz de bütün mesaimizi ona göre ayarlamamız gerekiyor. Özellikle son dönemlerde en önemli gündemlerimiz arasında ekonomi başta geliyor. Dünyada malum pandemi süreci yaşandı. Küresel finansal krizin etkileri devam ediyor. Bir taraftan da eski dünya değil; yeni bloklaşmalar oluşuyor, yeni rekabetler oluşuyor. Bir dönem küreselleşme vardı, liberalleşme diye bir kavram vardı. Şimdi giderek ondan uzaklaşıldığını görüyoruz. Korumacılık eğilimlerinin arttığını, Çin-ABD rekabeti başta olmak üzere yeni bir takım bloklaşmaların ortaya çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu dünya bulaşıcı hastalıklarla, afetlerle maalesef ekonominin de önemli oranda sıkıntı yaşadığı bir dönemden geçiyor."