Türkiye’nin ilk ve tek genel ticaret fuarı 87. İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), düzenlenen açılış töreniyle birlikte ziyaretçilerine kapılarını açtı. Törende konuşan TBMM Başkanı Binali Yıldırım, ekonomide kış mevsimi yaşandığını ancak bu zorlukların şikayetle aşılamayacağını söyledi. Yıldırım ayrıca, "Dünya bir şaşkınlık içinde yeni ABD Başkanının aldığı kararları izlemektedir. Bu sürdürülebilir bir durum değildir ve mutlaka bu yanlıştan dönülmeli. Türkiye hiçbir zaman parmak sallamakla hizaya getirilecek bir ülke değildir" dedi.
İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde düzenlenen 87. İEF açılış törenine; TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Sırbistan Başbakan Yardımcısı Rasim Ljajic, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, İzmir Valisi Erol Ayyıldız, Hindistan Ankara Büyükelçisi Sanjay Bhattacharyya ve fuarın ev sahibi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile çok sayıda davetli katıldı. Tören, odak ülke Hindistan ve partner ülke Sırbistan milli marşı ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Ardından Sırbistan KOLO Dans ve Müzik Topluluğu performans sergiledi.
"TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN PARMAK SALLAMAKLA HİZAYA GETİRİLECEK BİR ÜLKE DEĞİLDİR"
Konuşmasında dünyanın yeniden şekillendiğini, bu gerçeğin görülmesi gerektiğini belirten Yıldırım, "Gelişmekte olan ülkelere gelişmiş ülkelerden fon akışını önlemek için fonları elinde bulunduran ülkeler tedbirler alıyor. Bir kısmı faiz yükseltmek bir kısmı rezerv parayı silah olarak diğer ülkelere ambargo ve kısıtlama şekilde tezahür ediyor. Bu küresel refah için hayra alamet bir iş değil. Hiçbir şekilde rezerv para silah olarak kullanılamaz. Dünya bir şaşkınlık içinde yeni ABD Başkanının aldığı kararları izlemektedir. Bu sürdürülebilir bir durum değildir ve mutlaka bu yanlıştan dönülmeli. Türkiye’yi tehdit ile hizaya getireceğini zannedenler büyük yanlış içindedir. Türkiye hiçbir zaman parmak sallamakla hizaya getirilecek bir ülke değildir. Yedi düvele karşı dimdik durmuş, istiklal mücadelesi vermiş bu millet bugün de aynı yerdedir. ABD ile yaşamaya başladığımız bu krizde, bütün partiler bu konuda tek ses haline gelmiştir. Bu ülkemize karşı dayatmalara karşı çıkmıştır. Bundan sonra iş siyasi iktidara, gerektiğinde meclise düşmektedir" diye konuştu.
"BİZ DE BU ANLAYIŞA YÖNELMEK DURUMUNDAYIZ"
Sadece ABD'nin faiz artırımı ile 4.5 trilyon doları gelişmekte olan ülkeler pazarından çekmeyi başardığını, Avrupa Birliği'nin (AB), 2.4 trilyon Avro’yu aynı yöntemle gelişmekte olan ülkelerden kendi ülkesine getirmeyi başardığını söyleyen Yıldırım, "Yatırımcılar bu tedbirlerle kendi milli sınırlarına dönmeye zorlanmaktadır. Dün sermayenin serbest dolaşımını savunanlar bugün kendi sermayesini başka ülke göndermemek için tedbirler alıyor. Bunu da vatandaşlarının refahı için yaptıklarını söylüyorlar. Biz de bu anlayışa yönelmek durumundayız. Yabancı sermaye girişimini daha da uzun vadeli özendirmek, kendi sermaye birikimimizi de ülkemizde tutmak mecburiyetindeyiz. Bunun yolu zor değil. Bu çağın ekonomisinin gerçeklerine göre hareket etmekten geçiyor. Daha yenilikçi anlayışı benimsemeliyiz" dedi.
“EKONOMİDE DE BUGÜNLERDE KIŞ MEVSİMİ VAR”
Türkiye’nin ekonomik sıkıntı yaşadığının bir gerçek olduğunu kaydeden Yıldırım, “Her baharın bir kışı vardır misali ekonomide de bugünlerde kış mevsimi var ancak karşı karşıya olduğumuz zorlukları sızlanarak, şikayet ederek aşamayız. Siyasi eleştirilerle çözüm üretemeyiz. Herkes bilmeli ki hepimiz aynı gemideyiz. Bu gemide 81 milyon Anadolu evladı ve aynı zamanda ümidini bu ülkeye bağlamış milyonlarca gönül dünyamızın insanı var. Kalbi bizimle atan milyonlarca kardeşimiz var. Türkiye geçmişte olduğu gibi bu zorluğun da üstesinden gelecektir. Milletimiz rahat olsun. Sen ben demeden biz olarak bu zorlukların üstesinden geleceğiz. Hedefimiz zorlukları aşmak ve tekrar etmemek için tedbirlerin köklü şekilde alınmasıdır. Milli ve yerlileşme çok önemli. 2000’de savunma sanayinde yerlilik oranı yüzde 24 iken bugün yüzde 65. Bu önemli gelişme ama yeterli değil” şeklinde konuştu.
“AB’yi şartlar olumsuz olduğunda da yanımızda görmek istiyoruz”
Konuşmasında Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinde de bahseden Yıldırım, yaşanan bazı sorunların karşılıklı güven eksikliğinden kaynakladığını ifade etti. Yıldırım, “Avrupa Birliği, bazı durumlarda Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almıyor. Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerine dair milletimizde yerleşen kanaat ‘AB, Türkiye’yi oyalıyor’. Üzülerek ifade ediyorum; AB bu konuda yeterli samimiyette davranmıyor. Biz müzakereleri devam ettirip AB üyesi hedefinden vazgeçmiş değiliz. AB’den daha samimi, kararlı vizyoner bir bakış açısı bekliyoruz. AB’yi şartlar olumsuz olduğunda da yanımızda görmek istiyoruz” dedi.
“BAĞIMSIZLIĞIN TEMEL ŞARTI EKONOMİK BAĞIMSIZLIK”
Ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkiler dikkate alındığında günümüzde mutlak bağımsızlıktan söz etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Meclis Başkanı Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama siyasi bağımsızlığın temel şartının ekonomik bağımsızlık olduğu gerçektir. Ekonomimizin, güçlü askeri caydırıcılığımızın söz konusu olmadığı yerlerde dayatmalara maruz kalmak kaçınılmaz. Soğuk savaşın sona erdiği 1989’dan itibaren bütün dünya değişime girdi. Sovyetlerin dağılmasından sonra sahneye birçok yeni devlet çıktı. Bu durum ülkelere yeni ufuklar kazandırdı. Orta Asya’daki kardeş cumhuriyetler İle Balkanlar’daki ülkeler bağımsızlık kazanarak BM üyesi ülkeler arasına katıldı. Sevindiğimiz bu tablo bizimle birlikte dünyada pek çok ülkeye yeni fırsat pencereleri açmıştır. Aynı zamanda Çin’in de ekonomik güç olarak dünya sahnesine çıktığı dönem oldu. Hindistan da bu dönemde ekonomi alanda gücünü gösterecek önemli adımlar attığı ve büyümenin dikkate değer şekilde sürdürülebilir ülke haline geldi. Maalesef Türkiye zaman zaman istikrarsızlık nedeniyle özellikle 90’lı yıllarda ekonomik ve siyasi krizlerle geçirdi ve önüne gelen fırtsatları değerlendirmede zamanı etkin kullanamadı. 2000’li yıllarla birlikte istikrar ve güven sayesinde kriz sonrası Türkiye’nin ekonomisi büyümeye, ihracatı artmaya devam etmiştir. Benim de görev yaptığım dönemlerde alt yapının geliştirilmesi konusunda önemli mesafe kat edildi.”
“YETERLİ GÖRMEMİZ SÖZ KONUSU OLMAMALI”
Türkiye’nin bugün 52 ülkeye 4 saat içerisinde erişebilen konumda stratejik bir coğrafyada yer aldığını kaydeden Yıldırım, “Önemli olan 25 trilyon doları bulan bu pazara erişebilmenizdir. Çok şükür Türkiye bunu başarmıştır. Türkiye karayolu, hava yolu ve demiryollarında bu atılımı gerçekleştirmiş olmanın verdiği avantajı kullanmaktadır. Alt yapı yetersizliğimiz söz konusu değildir. Diğer yandan şehirleşme konusunda yerel yönetimler ve merkezi hükmet bünyesinde dönüşüm projeleri hayata geçiriliyor. Ekonomik faaliyetlerde özel sektörün varlığı artmıştır. Ekonomimiz daha da dinamik hale gelmiştir. İhracat kapasitesi Türkiye’de 36 milyar dolardan 160 milyar doların üzerine çıkmıştır. Türkiye’nin kapasitenin birkaç kat arttığı açıkça görülüyor. Bunu yeterli görmemiz söz konusu olmamalı. Türkiye’nin potansiyeli bunların çok çok üzerinde” dedi.
“ESKİ ÜRETİM KALIPLARINA DEVAM EDERSEK ORTA GELİR TUZAĞINDAN KURTULMAMIZ ÇOK ZOR”
Dünyadaki değişen teknolojinin üretimin biçimini değiştirdiğini kaydeden Yıldırım, “Bu durum üretim ve ticaretin paradigmasını etkiliyor. Emek yoğun üretimden bilgiye dayalı teknolojik gelişme ağırlıklı üretime geçişi başladı. İnsanın düzenleyici ve denetleyici olduğu bir üretim modeline dünya hızla gidiyor. Bu durum maliyet, rekabet ve istihdamı da etkiliyor. Gelişen dünya ile rekabet etmek için bilgi ve teknolojiye sahip olmaktan başka yol yok. Yatırımları bundan sonra daha fazla yapma sorumluluğumuz var. Gençlerimizi bilgi ve teknoloji yoğun üretime yönlendirmek zorundayız. Eski üretim kalıplarına devam edersek orta gelir tuzağından kurtulmamız çok zor” ifadelerini kullandı.
"DEĞİŞİME AYAK UYDURMA ZORUNLULUĞU VAR"
Konuşmasında inovasyona vurgu yapan Yıldırım, şöyle konuştu: “Yenilikçilik çağında yaşıyoruz. Bu kavramı unutmayalım. İçimizdeki yüzyıl, bizim için geçmiş dönemde Fatih’in İstanbul’u fethi kadar önemli bir dönemdir. İcraat ile ticareti birleştiren bu kavramın özü sürekli yenilik, araştırma ve geliştirmedir. Şirketlerin uluslararası kalkınmanın temelinde yenilikçilik yatmaktadır. Yenilikçilik, devletlerin politikalarını dahi belirleyecek düzeye gelmiştir. Dünyada artık geriye gidiş söz konusu değildir. Hepimizin bu değişime ayak uydurma zorunluluğu var. Değişime direnç olursa değiştirileceğimizi göz ardı etmemeliyiz. Nuh Tufanı olmadığı sürece insanlık mecvut kazanımlarını koruyacak ve ileri gidecek. İnsan gücünün yerini makineler aldı. Bu makineler mekanik değil; 3 boyutlu yazıcı, akıllı robotlar gibi ‘makine’ demeye dilimizin varmayacağı yen üretim araçları birçok ülkede devreye girdi.”
“GELİNEN NOKTA CESARET VERİCİ”
Ciroları milyarlarca dolarlara ulaşan şirketlerin geçmişinin 15 yılı geçmediğini, halbuki konvansiyonel 150 yıllık şirketlerin ekonomi sahnesinden çekildiğini söyleyen Yıldırım, “Akıllı telefon üreticileri, internet arama motorları, kitap dağıtım şirketleri, sosyal medya şirketleri; siz bunları kullanıp para kazandırıyorsunuz. Türkiye de benzer şirketler mevcut ama bizim bu şirketlerimizi uluslararası ölçeğe taşıma mecburiyetimiz vardı. Bakanlık dönemimde cep telefonu yapılması, bilgisayar yapılması gibi konularda gayret gösterdik. Bun yönde başlattığımız girişimler meyvesini vermeye başladı. Geç olmakla beraber gelinen nokta cesaret verici. Vestel’i ortaya koyduğu yılmaz çalışmadan dolayı tebrik ediyorum” açıklamasında bulundu.