Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü işbirliğiyle düzenlenen “Arap Arayışı ve Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hristiyan Perspektifler” konferansı sona erdi.
Ortadoğu’da yaşayan Müslüman ve Hristiyan dinî liderlerin katıldığı ve iki gün süren konferans, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in verdiği akşam yemeğiyle sona erdi. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde düzenlenen akşam yemeğine dinî liderlerin yanı sıra Hatay Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz ve İSAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın da katıldı.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yemekte yaptığı konuşmada, kadim geleneklerin farklı din ve kültürleri bir arada yaşattığına değinerek, çağdaş dünyanın bu ilişkilere zarar verdiğini söyledi. Başkan Görmez, “Kadim hikmetimizi neden kaybettik? Kadim hikmetimizi bu çağa neden taşıyamadık? Bugün bizim çevremizde, dünyamızda, coğrafyamızda, medeniyet havzamızda neden bu kavga devam ediyor? Neden çağdaş dünya, altımızdaki petrole verdiği değeri bizim kanımıza vermiyor? Bunların üzerinde düşünmemiz gerekiyor.” diye konuştu.
GÖRMEZ’İN SUNUMU
Bütün ilahi dinlerin, rahmet yüklü adalet ve hikmet yüklü ahlak ilkeleriyle kurulduğunu söyleyen Başkan Görmez, adalet ilkesinin bütün yüceliğiyle yerinde durmasına rağmen, günlük hayatta adalete yeterince önemsenmediğini belirtti. Başkan Görmez, şöyle devam etti:“Biz Müslümanlar, ne zaman ki bu medeniyet havzasında Müslüman olmayan vatandaşlarımıza yönelik hak ve adalet ilkelerini uyguladıysak, kendi aramızdaki birlik ve beraberliğimiz de o kadar güçlü oldu. Ama ne zaman ki hak ve adalet konusunda ‘Nasıl olsa bu benim dinimden değildir.’ diye yanlışlık yaptık, işte o zaman kendi aramızdaki birlik ve beraberliğimiz de zedelenmeye başladı. Biz artık sadece kadime bağlı kalarak yolumuza devam edemeyiz. Resul-i Ekrem’in Medine Vesikası’na sürekli atıfta bulunuyoruz, ama o vesikanın ruhunu çağımıza, geleceğe ve istikbale taşımakta zorlanıyoruz. Sadece Hazreti Ömer’in Kudüs’te gayri müslimlere verdiği emannamelere atıfta bulunmak doğru değil. Hazreti Ömer’in o vesikasının ruhunu geleceğe taşımak önemli. Sadece Selahattin Eyyubî’nin Kudüs’e girişini anlatarak yolumuza devam edemeyiz. Mühim olan Selahattin’in mesajını ve ruhunu geleceğe taşımaktır”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslâm dünyasında yaşanan sorunlara da değinerek “Neden bizim coğrafyamızda huzursuzluk var? Neden kan ve gözyaşı bitmiyor? Acaba bunda bizim katkımız yok mu?” diye sordu. Başkan Görmez, şöyle konuştu:“Din ile hayat arasındaki ilişkiyi, bu konudaki muhteşem bir metodolojiyi ve usulü biz kadimden devraldık. İslâm dünyasında yeni ortaya çıkan nevzuhur anlayışlar, kadimin dinle hayat arasında kurduğu ve bize tevarüs eden o büyük usulü terk etmemizi öngörüyor. Başka bir ifadeyle hiçbir asılları olmayan usulîler türedi. Bunun için İslâm dünyasında çok ciddi bir özeleştiri yaparak, âlim yetiştiren mekanizmalarımızı, okullarımızı, medreselerimizi, üniversitelerimizi, üniversitelerimizin müfredatını ve programlarını gözden geçirme mecburiyetimiz var. Bugün ülkelerimizi saran, batı dünyasında da kendisini İslâm anlayışı olarak ortaya koymaya çalışan bu nevzuhur anlayışların, ibretten, hikmetten uzaklaştığını hep birlikte görmemiz gerekiyor. Tarihte olduğumuz gibi, ilişkilerimizi iyilik ve adalet üzerine inşa etmemiz lazım.”
“CAMİ BOMBALAMANIN, İSLÂMÎ BİR TEMELİ OLAMAZ”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, farklı mezhepten insanların birbirlerine olan düşmanlıklarına da değindi. Farklı mezhebe mensup bir Müslümanın, çeşitli gerekçelerle diğer mezhepten Müslümanların gittiği camiyi bombalamasının kabul edilemeyeceğini ifade eden Başkan Görmez, şöyle devam etti:“Dinler ve medeniyetler arasındaki ilişkide birbirimizin değerlerine saygı göstermemiz son derece önemlidir. Bir dinin bütün değerlerinin buluştuğu bir mekân vardır. O mekân, mabettir. Bu nedenle mabet masumiyeti, dokunulmazlığı, savaş ve barış zamanında da başka dinlerin mabetlerine dokunmamak, onlara saygı göstermek, Resul-i Ekrem’in Medine’ye hicret ettiği ilk günden itibaren, seriyyeleri göndermeye başladığı ilk günden itibaren bize yaptığı en büyük ikazdır, tavsiyedir. Ama bırakın başka dinlerin mabetlerini, bizim mabetlerimiz etrafında öbekleşen yapılar var. Bir Müslüman, başka mezhepten bir Müslümanın mabedine girip, üzerine bağladığı bomba ile orayı infilak ettirebiliyor. İşte ben, nevzuhur anlayışların ürünü derken bunu kastediyorum. Bu nevzuhur bir anlayıştır ve bu anlayışın kaynağını Kur’an’dan, Resul-i Ekrem’den, medeniyetimizin hikmet ve rahmetinden alması mümkün değildir. Ama biz bunu görüyoruz. Bir başka nevzuhur anlayış, birimizin değer verdiği bir mekâna ‘Bu bidattir, burayı ziyaret etmek, şirktir.’ diyerek tıpkı Lübnan’daki gibi tekke, zaviye ve dergahları yerle bir etmeyi inancının bir gereği saymaktır. Bunları yapanlar şunu düşünmüyor. Bu yapılar inşa edilirken bize İslâm’ı öğreten tüm âlimler hayattaydı. Âlimler o mekânlarda bütün insanlara gönül terbiyesi verdiler.”
“KİMLİKLER RAKAMLARLA İFADE EDİLMEZ”
İslâm tarihinde farklı din ve kültürlerin yan yana yaşadığını, ahlak ve hukuk temeli üzerinde muhteşem bir dünya kurulduğunu kaydeden Başkan Görmez, dünyada pek çok konuda ilerleme kaydedilmesine rağmen birlikte yaşama kültürü konusunda gerileme yaşandığını ifade etti. Başkan Görmez, şunları söyledi:“Kimlikler, az ve çok diye değerlendirilmez. Bütün kimlikler bir kişi bile olsa iyilik ve adalet üzerine kurulur. Hatta modern zamanlarda batı dillerinde, farklı dinler ve kültürler arasındaki ilişkileri tanzim etmek üzere kullanılan kavramlar, kimyadan ödünç alınan kavramlardır. Sosyal bilimlerde yoktur o kavramlar. Meselâ izolasyon, entegrasyon, adaptasyon, asimilasyon gibi. Bu kavramlar kimya ilminde kullanılan kavramlardır. Maddeler arasındaki ilişkiyi anlatan kavramlardır, bunlar sosyal hayatta bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri anlatan kavramlar değildir.
Kimyadan ödünç alınan kavramlarla, azınlık ve çoğunluk kavramlarıyla yeni, gelecek dünyada farklı din mensuplarının arasındaki ilişkileri tanzim edemeyiz. Bizim yeni bir dile, usule ve üsluba ihtiyacımız var. Bunun üzerinde hep birlikte durmamız gerekiyor.”