Müslüman ülkelerin büyükelçileri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara Bilkent Otel’de düzenlenen iftar yemeğinde bir araya geldi. İftar yemeğine katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son yıllarda İslam dünyasının her sene Ramazana buruk ve büyük bir hicranla girdiğini belirterek, son günlerde İsrail’in Gazze şeridinde masum insanlara yönelik zalim saldırısının üzüntü verici olduğunu kaydetti.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İngilizce yaptığı konuşmasında, İslam dünyasının içinden geçtiği zor ve sıkıntılı sürece değinerek, “Son yıllarda her sene Ramazana, buruk, üzgün ve büyük bir hicranla giriyoruz. Bu sene, bir kez daha İslam Dünyası olarak büyük bir teessür ve üzüntüyle bir Ramazan geçiriyoruz. Hatta denilebilir ki, İslam dünyasının içinde bulunduğu çok zor ve sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Bütün bu olumsuzlukların yanında son günlerde İsrail’in Gazze’de, masum insanlara yönelik zalim saldırısı da bu üzüntülerimize üzüntü katmıştır.” dedi.
Uzunca bir süredir İslam dünyasında yaşanmakta olan toplumsal krizler, siyasi ve askeri gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmaların, bölgenin, hatta İslâm dünyasının güvenliğini telafisi mümkün olmayacak bir biçimde tehdit edecek boyutlara ulaştığını ifade eden Başkan Görmez şöyle konuştu;
“İSLAM DÜNYASINDA YAŞANMAKTA OLAN KRİZLER, İSLÂM DÜNYASININ GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDECEK BOYUTLARA ULAŞTI…”
Uzunca bir süredir İslam dünyasında yaşanmakta olan toplumsal krizler, siyasi ve askeri gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmalar, bölgenin, hatta İslâm dünyasının güvenliğini telafisi mümkün olmayacak bir biçimde tehdit edecek boyutlara ulaştı. Bu süreçte üretilen karşılıklı şiddet içerikli beyanlar, cihat ilanları, mukaddes mekânların tahribine dönük tehditler, insan kaçırma ve öldürmeler, yaklaşmakta olan kitlesel faciaların ön sarsıntıları mesabesindedir. Söz konusu olayların büyüyerek ön alınamaz bir noktaya gelmesi durumunda, İslam dünyasında insani, toplumsal, dini ve mezhebi açılardan kalıcı parçalanmalar yaşanması kaçınılmazdır.
“İSLAM DÜNYASINDA MEYDANA GELEN OLAYLARIN SEBEBİNİ MEZHEP İHTİLAFLARINDA ARAMAK BEYHUDEDİR…”
Çağdaş dünya bütün bunların sebeplerini okumakta ve tespit etmekte zorlanmaktadır. Herkes bu vahşetin sebeplerini İslam dininin ve mezheplerin tarihsel köklerinde aramaktadır. Oysa âcizane kanaatim bunlar dinden ve mezheplerden kaynaklanmadığı gibi bu vahşetin köklerini Hz. Osman’ın katliyle başlayan fitne döneminin akabinde yaşanan mezhep ihtilaflarında aramak beyhudedir.
“İSLAM DÜNYASINDA YAŞANAN ÇATIŞMALARDA İSLAM ÂLİMLERİ YOL GÖSTERİCİLİĞİNİ KAYBEDEREK TARAF OLMUŞLARDIR…”
Bütün bunlar, modern zamanların işgal ve sömürgelerinden sonra istibdatların gölgesinde, yoksulluk, cehalet ve esaretin ürünü olan yaralı bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin, kin, öfke, ihtiras ve intikamlarını din ve mezhep görüntüsü altında meşrulaştırmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak dini ve dini metinleri doğru anlayacak sahih bir metodolojiden mahrum kalındığı, dinle hayat arasında ve vahiyle akıl arasında doğru ilişki kurmakta zorluk çekildiği için post modern, nevzuhur dini akım ve hareketler ortaya çıkmaktadır. Bu noktada en üzücü olan husus ise İslam âlimlerinin yol göstericiliğini kaybederek taraf olmaları ve bir fetva kargaşasına meydan vermeleridir.
“MÜSLÜMAN KİMLİĞİ, HER TÜRLÜ MEZHEBİ, MEŞREBİ, COĞRAFİ, ETNİK VE POLİTİK AİDİYETİN ÜSTÜNDEDİR…”
Müslüman kimliği, her türlü mezhebi, meşrebi, coğrafi, etnik ve politik aidiyetin üstündedir. Hiçbir dinî yapı, siyasi içerikli çabalarının, İslam kardeşliğini ve vahdetini bozmaya yönelik gelişmesine izin vermemelidir. Kur’an ve Sünnet, insanların birbirine canını, kanını, malını ve ırzını dokunulmaz kılmıştır. Aynı şekilde haksız yere bir insanın kanını dökmek, dini bakımından en büyük cürüm olarak kabul edilmiştir.
“HERHANGİ BİR MÜSLÜMAN GRUBUN KENDİ DİNİ ANLAYIŞINI MUTLAK HAKİKAT KABUL EDEREK DİĞER ANLAYIŞLARI TEKFİR ETMESİ ASLA KABUL EDİLEMEZ…”
Herhangi bir Müslüman grup, fırka veya cemaatin, kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul ederek diğer anlayışları ötekileştirmesi, tekfir etmesi, tekfir ettiklerini de ölüme mahkûm etmesi asla kabul edilemez. Bu tür anlayışları meşrulaştıracak hiçbir yaklaşım, anlayış ve görüşün, İslâm’dan destek bulması mümkün değildir.
“KUR’AN VE SÜNNET, MÜSLÜMANIN MÜSLÜMANA CANINI VE KANINI HELAL GÖREN BİR CİHADI ASLA EMRETMEMİŞTİR…”
Taraflardan birinin diğerine karşı cihat ilan etmesi kabul edilemez. Zira Kur’an ve Sünnet, Müslümanın Müslümana canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmemiştir. Bugün, Müslümanların topyekûn başvuracağı en büyük cihat, cehalete, taassuba, fitne ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır. Hiç kimse, zulme karşı cihat iddiasıyla başkaca mazlûmiyetlerin yaşanmasını meşru göremez.
“BUGÜN, ÂLİMLERE DÜŞEN GÖREV, MÜSLÜMANLARI AYRIŞTIRMAK YERİNE BARIŞ VE HUZUR İÇİNDE BİRLİKTE YAŞAMANIN AHLAKINI VE HUKUKUNU YENİDEN İNŞA ETMEK OLMALIDIR…”
Bu gibi süreçlerde bireysel olarak âlimlerden ve din kurumlarından ilan edilen fetvalar, son derece kaygı vericidir. Bugün, âlimlere düşen en büyük görev, Müslüman toplumları ayrıştırmaya yönelik fetvalar vermek yerine; İslam dünyasında var olan din, dil, meşrep, mezhep ve ideolojik farklılıkları göz önünde bulundurarak barış ve huzur içinde birlikte yaşamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır. Bugün, fitne ateşini söndürmeyen bir sözün hiçbir kıymeti olmadığı gibi, kan akmasına sebep olacak fetvaların da hiçbir değeri yoktur. Aksi takdirde bütün İslam âlemi suç ortamına dönüştüğü gibi bütün İslam âlimleri de suç ortağı olur. Bütün bu olup bitenleri sadece kaygıyla izlemek yetmez. Bölgede oluşabilecek fitne ateşinin, bütün bir coğrafyayı sarmadan söndürülmesi için çaba ve gayret içerisinde olmak, herkesin üzerine düşen bir mesuliyet ve büyük bir zorunluluktur.
Şİİ VE SÜNNİ ALİMLER İSTANBUL’DA İFTAR SOFRASINDA BULUŞACAK…
Bu çağrımızın İslam coğrafyasının her tarafında yankı bulması, pek çok İslam ülkesinde İslam bilginlerinin müspet karşılık vermesi umudumuzu artırmıştır. Bu umut, bizi daha güçlü bir inisiyatif almaya sevk etmiştir. Bu sebeple 17-19 Temmuz 2014 tarihlerinde “Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” başlığı altında doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden, Şii’si ile Sünni’si ile bütün önemli İslam bilginlerini İstanbul’da toplayarak çağrımızı daha güçlü bir şekilde seslendirmeye ve bu sözlü çağrımızı ameli bir barış ve sağduyu inisiyatifine dönüştürmeyi planlıyoruz.
“BİZİM YAPTIĞIMIZ HZ. İBRAHİM’İN ATEŞİNİ SÖNDÜRMEYE GİDEN KARINCA MİSALİ EN AZINDAN AVUÇLARIMIZDA ATEŞİ SÖNDÜRECEK SUYU TAŞIMAKTIR…”
Şüphesiz her bir Büyükelçimizin yönlendirmesi ve vereceği destek gücümüze güç katacaktır. İslam coğrafyasında yakılan fitne ateşlerinin dumanları altında ki insanların, sesimizi duymalarının güç olacağının farkındayız. Ancak Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca misali en azından avuçlarımızda ateşi söndürecek suyu taşımak her mü’minin asli vazifesidir. Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mütevazi iftar soframıza katılımlarınızdan dolayı en kalbî şükranlarımı arz ediyorum.