Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Halkın Kur’an kurslarına olan yüksek talebi, okul öncesi din eğitimine ihtiyacın olduğunun en somut göstergelerinden biridir" dedi.
Eğitim Bir-Sen, okul öncesi din ve ahlak eğitimine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Memur-Sen genel merkezinde yapılan toplantıda Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Eğitim-Bir-Sen olarak pek çok alanda araştırmalar ve çalışmalar yapıyoruz. Bugün ise okul öncesi eğitimin önemini temel alarak okul öncesinde din ve ahlak eğitiminin durum tespitini ve önerilerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz. Okul öncesi eğitim, çocukların gelişimleri ve öğrenmeleri açısından oldukça kritik bir dönemdir. Bu dönemde alınan destekler çocukların gelişimini doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle erken yaşlarda alınan eğitim ve eğitimin niteliği de önemli bir husus hâline gelmektedir. Okul öncesi eğitimde diğer bir önemli husus ise din ve ahlak eğitimi alanında var olan boşluktur. Ülkemizde ilk ve ortaöğretimde din eğitimi ve öğretimi alanında önemli mesafeler alınmasına rağmen aynı şeyi erken çocukluk din ve ahlak eğitimi için söylemek mümkün değildir. Çünkü okul öncesi eğitim programlarında dini ve ahlaki gelişime yönelik bir içerik bulunmamaktadır. Bu nedenle bugün okul öncesi din ve ahlak eğitiminin dünyada ve Türkiye’de yerini görmek ve mevcut durumunu analiz ederek sonuç ve önerilerimizi ortaya koymak üzere toplanmış bulunuyoruz" ifadesini kullandı.
‘Türkiye’de Okul Öncesi Din ve Ahlak Eğitimi’ başlıklı raporlarında okul öncesi eğitimle ilgili genel anlamdaki gelişmeler incelendikten sonra dünyadaki okul öncesi din ve ahlak eğitimine yönelik ülke örnekleri, eğitim yaklaşımlarının ortaya konulduğunu ve Türkiye’de okul öncesi din eğitimine yönelik olumsuz algının oluşmasıyla ilgili görüşlerin bilimsel açıdan değerlendirildiğini söyleyen Yalçın, "Bu değerlendirmeler ışığında Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitiminin imkânı tartışılarak, bu konuda yeni eğitim politikalarının geliştirilmesine dair öneriler sunulmaktadır. Bu kapsamda raporumuz beş ana bölümden ve Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitimi için politika önerilerinin yer aldığı sonuç kısmından oluşmaktadır. Birinci bölümde raporun ilerleyen bölümlerindeki konuların ve değerlendirmelerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyla okul öncesi eğitim kavramı ve önemi, dünyadaki gelişimi, ülkemizdeki tarihsel gelişimi, hukuki dayanakları, okul öncesi öğretmen yetiştirme, okul öncesine erişim ve okul öncesi eğitim programları konusunda temel bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye’nin yakın ilişkiler içerisinde olduğu üç Avrupa ülkesinde okul öncesi eğitim ve bu dönemde din ve ahlak eğitimi ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Bu kapsamda seçilen örnek ülkeler Belçika, İngiltere ve Almanya’dır. Üçüncü bölümde, dünyada okul öncesi için geliştirilen seçili din eğitimi yaklaşımları incelenmektedir. Dördüncü bölümde, Türkiye’de ilkokul öncesi din eğitimi uygulaması olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş grubu Kur’an kursu incelenmektedir. Beşinci bölümde ise, özellikle Türkiye bağlamında okul öncesi din ve ahlak eğitimi gündeme geldiğinde temel konu başlığı olan bu kademede din ve ahlak eğitiminin din özgürlüğü ile uyuşup uyuşmadığı, çocuğun bilişsel gelişimine uygunluğu, bu alanda yeterli akademik birikimin olup olmadığı ve halkın bu alana yönelimi bilimsel açıdan değerlendirilmiştir. Sonuç bölümünde ise Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitimi için üç model önerilmekte olup, bu üç model Türkiye’nin mevcut eğitim uygulaması ve dünyadaki benzer örnekleri göz önüne alınarak değerlendirmelerde bulunulmuştur" dedi.
"OKUL ÖNCESİ EĞİTİME ERİŞİMDE ALINMASI GEREKEN CİDDİ BİR MESAFE VAR"
Rapordan önemli kısımlara da değinen Yalçın şunları aktardı:"Modern eğitime paralel olarak erken çocukluk dönemi eğitiminin kişinin farklı alanlarda gelişimi için hayati öneme sahip olduğu görülmektedir. Bu nedenle 1960’lı yıllardan itibaren dünyada okul öncesi eğitime yapılan yatırımların oranı giderek artmaktadır. Okul öncesi eğitime erişim ve eğitimin niteliğinin artması için çalışmalar da yapılmaktadır. 2018 yılı itibarıyla OECD ülkelerinde 3-5 yaş arası okul öncesi eğitime erişim oranı ortalaması yüzde 87’ye ulaşmıştır. Türkiye’de ise son yıllarda okul öncesi eğitime erişim konusundaki ümit veren gayretlere rağmen bu yaş grubunda okullaşma oranı yüzde 43 civarındadır. Türkiye bu oran ile OECD ülkeleri arasında son sıradadır. Üniversite düzeyi dâhil diğer eğitim kademelerinde nicel açıdan hızlı mesafe alan Türkiye’nin okul öncesi eğitime erişimde de alması gereken ciddi bir mesafe bulunmaktadır. Türkiye’de 2019-2020 öğretim yılında okul öncesindeki toplam öğrenci içerisinde özel okul öncesi kurumlarındaki öğrencilerin oranı yüzde 18 düzeyindedir. Genel eğitimdeki toplam öğrenci içerisinde özel okullarda okuyan öğrencilerin oranı ise yüzde 9 olduğu dikkate alındığında, özel sektörün okul öncesi kurumlarındaki öğrenci payı genel eğitime göre iki kattır. 2010 yılında okul öncesinde görev yapan toplam öğretmen sayısı 48 bin 330 iken, bu sayı yıllara bağlı olarak istikrarlı bir şekilde artış göstermiş ve 2019 yılında 98 bin 835’e ulaşmıştır. Türkiye’de toplam eğitim fakültesi sayısı 96 olup, bu fakültelerin 78’inde Okul Öncesi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı bulunmaktadır. 2019-2020 öğretim yılında yükseköğretimde okul öncesi öğretmenliği bölümündeki toplam öğrenci sayısı ise 27 bin 103’tür. Türkiye’nin yakın ilişkiler içerisinde olduğu Belçika, İngiltere ve Almanya’da okul öncesi eğitim ve bu dönemde din ve ahlak eğitimi ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Belçika ve Almanya’da din dersi ilkokulların ilk sınıfından itibaren eğitim sistemi içerisinde anayasal referansı olan bir derstir. Okullarda din dersi, mezheplerin ve dini grupların inançlarına göre ayrı ders olarak verilmektedir. İngiltere’de ise okullarda din dersi devlet okullarında bütün öğrencilerin katılması gereken zorunlu dersler arasında yer almaktadır. Ancak bu ders, bir din veya mezhebe bağlı olmayan ve farklı inanç gruplarını kapsayan çoğulcu bir içeriğe sahiptir. Okul öncesi eğitimde yaygın olarak kullanılan Montessoria ve Waldorf yaklaşımlarının çocukların genel eğitimine yönelik tasavvur, uygulama ve metodun yanı sıra din eğitiminin bu yaş grubuna nasıl verileceğine yönelik öneri ve yaklaşımları da bulunmaktadır. Montessoria, Katolik dini geleneğinden gelen birisi olarak ‘Çocukların Kilisesi’ adını taşıyan okul öncesi din eğitimi yaklaşımını geliştirmiştir. 1952’de Montessoria’nın ölümünden sonra onun yorumcularından Sofia Cavaletti, Hz. İsa’nın öğretileri din eğitimi yaklaşımını ortaya koymuştur. Montessoria’nın kilise merkezli yaklaşımının pedagoji ve içerik olarak zenginleştirilmiş şeklidir. Bu ekolün diğer bir yorumcusu olan Jerome Berryman tarafından günümüz erken çocukluk din eğitiminde etkin yaklaşımlarından biri olan İlahi Oyun modeli geliştirilmiştir. Bu yaklaşım din diline ayrı bir önem vermekte ve hayal gücünün gelişimiyle din arasında ilişki kurulmasını savunmaktadır. Okul öncesi eğitim yaklaşımlarından bir diğeri olan Waldorf yaklaşımı ise 1919 yılında Rudolf Steiner tarafından geliştirilmiştir. Steiner, din ve ahlak eğitimini bir bütün olarak ele almaktadır. Din bilgisinin din olmadığını söyleyen Steiner, esas olanın ahlaki ve dinî duyguların doğru bir şekilde duygu dünyasında yaşanması olduğunu ifade etmektedir. Eğitimde hayal gücünün gelişimine ve hikâyeler yoluyla din eğitimine vurgu yapmaktadır. İngiltere’de ise 1987-1993 arası Birmingham Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyeleri tarafından “Giftto Child” adı verilen ve 3-11 yaş arası çocukları kapsayan bir din eğitimi yaklaşımı geliştirilmiştir. Devlet okullarında rahatça uygulanabilecek çoğulcu bir anlayışla hazırlanan bu yaklaşım tematik bir din eğitimini öngörmektedir. Giftto Child, bu konuların sınıf ortamında nasıl uygulanacağını gösteren kılavuz ve seçilen konularla ilgili geliştirilmiş ders materyallerini de içermektedir. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Müslümanların kurduğu IQRA Vakfı tarafından 1993 yılında “Iqra Okul Öncesi İslam Eğitimi Programı” geliştirilmiştir. Bu anlayışın felsefesini klasik medrese eğitimiyle modern eğitimi sentezlemeye çalışan bütünleştirici eğitim programı oluşturmaktadır. Günümüzde bu program Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Asya’daki birçok İslam okulunda uygulanmaktadır."
"Halkın Kur’an Kurslarına Olan Yüksek Talebi, Okul Öncesi Din Eğitimine İhtiyacın Olduğunun En Somut Göstergelerinden Biridir"
Türkiye’de ilkokul öncesi din eğitimine yönelik Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş grubu Kur’an kursu uygulaması bulunduğuna dikkat çeken Yalçın, şöyle devam etti:
"2011 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açılan yaz Kur’an kurslarına katılım için ilkokulu bitirme şartı kaldırılmıştır. Bu gelişme sonucu 2013 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 yaş Kur’an kursları açmaya başlamıştır. Pilot uygulama sonrası 2014-2015 öğretim yılında 15 bin 265 olan 4-6 yaş Kur’an kursu öğrenci sayısı her yıl artmış ve 2019 yılı sonuna doğru 150 binlere ulaşmıştır. Halkın bu yüksek talebi, okul öncesi din eğitimine ihtiyacın olduğunun en somut göstergelerinden biri olarak düşünülebilir. 4-6 yaş grubu Kur’an kursları, öğrencilerin düzeylerine uygun olarak Kur’an okuma becerisini kazandırmayı, temel dini bilgileri öğretmeyi ve İslam dininin temel değerlerini benimsetmeye dönük çocuğu dini ve ahlaki açıdan geliştirmeyi hedeflemektedir. 2013 yılında ilk olarak hazırlanan 4-6 yaş grubu Kur’an kursu öğretim programı Kur’an-ı Kerim ve Dini Bilgiler öğrenme alanı kazanımlarında ağırlıklı olarak bilişsel gelişimi esas almıştır. Bu yaş grubundaki çocuklar için daha önemli olan duyuşsal ve psiko-motor alanlarına daha fazla yer verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Programın uygulamasından gelen geri dönütler ve bilimsel eleştiriler neticesinde 2018 yılında 4-6 yaş grubu Kur’an kursu öğretim programı güncellenmiştir. Öğretim programının kısa sürede güncellenmesi önemli ve olumlu bir gelişmedir. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2015-2016 istatistiklerine göre 4-6 yaş grubu Kur’an kursları ‘Toplum Temelli Kurumlar’ kategorisine girmiştir. Mezkûr gelişme, bu kursları okul öncesi eğitim kapsamında resmen değerlendirmenin ilk işareti sayılabilir. İsimlendirme ve fonksiyon açısından bu kursların mevcut uygulamada olduğu gibi Kur’an kursu eğitim felsefesinin bir devamı mı yoksa okul öncesi eğitimin din eğitimi boyutuna dönüştürülecek bir model mi olacağı konusu tartışılması gereken bir husustur. 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarında görev yapan öğreticilerin yeterliliklerinin geliştirilmesi, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. 2013 yılında bu kurslar eğitim faaliyetine başladığı zaman okul öncesi din eğitimi konusunda eğitilen bir öğretmenlik alanı yoktu. Bu kurslara öğretici temin etmek için mevcut sistem içerisindeki imkânlardan yola çıkılarak çözüm üretilmiştir. İlahiyat ön lisans ve ilahiyat fakültesi mezunu Kur’an kursu kadrolu ve sözleşmeli personelinden 2017 yılına kadar 296 saatlik Çocuk Gelişimi ve Eğitim alanında uzaktan eğitim alanlar bu kurslarda görevlendirilmiştir. 2017 sonrası ise MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokol çerçevesinde Çocuk Gelişimi ve Eğitim konusunda sertifika veya kurs bitirme belgesi alanlar okul öncesi Kur’an kurslarında görevlendirilmektedir. 2019 yıl sonu itibarıyla 3 bin 166’sı kadrolu, 3 bin 144’ü sözleşmeli ve 2 bin 729’u da geçici olmak üzere toplam 9 bin 39 öğretici görev yapmıştır."
"AVRUPA ÜLKELERİNDE SEÇMELİ VE ZORUNLU OLARAK MÜSTAKİL BİR DİN DERSİ BULUNMAKTADIR"
Cumhuriyet dönemi boyunca okullarda din öğretiminin varlığı ve niteliğinin tartışma konusu olduğunu vurgulayan Yalçın, şöyle devam etti:"Geçmişte din dersinin varlığı konusundaki eleştiri gerekçeleri ise günümüzden farklıdır. Geçmişte tartışmalar laiklik, bilimsel anlayış ve Atatürkçülükle bağdaşmayacağı iddiaları üzerinden yapılırken; günümüzde insan hakları, din özgürlüğü, çoğulculuk gibi argümanlar üzerinden yapılmaktadır. Fransa, Makedonya ve Arnavutluk istisna olmak üzere Avrupa ülkelerinde okullarda seçmeli ve zorunlu olarak müstakil bir din dersinin var olduğunu görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) 2002 yılında dünyada eğitim konusunda yaptığı araştırmaya cevap veren 142 ülkeden 73’ünde okullarda din dersinin olduğu görülmektedir. Bu araştırmaya göre okullarda din dersine yer veren ülkelerin tamamına yakını Müslüman veya Hristiyan nüfusa sahip ülkelerdir. Uluslararası kuruluşların raporları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve akademik çevrelerdeki literatür incelendiğinde okullarda din öğretimi konusunda hâkim düşünceyi şöyle özetlemek mümkündür; okullarda din öğretimine yer verilmelidir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Toledo Okullarda Din Hakkında Öğrenme Raporu’nda ve AİHM kararlarında devlet okullarında din dersinin verilme kademesi hakkında bir kısıtlama içeren bir değerlendirme mevcut değildir. Erken çocukluk dönemi din ve ahlak eğitimi verecek öğreticilerin niteliklerini artıracak bir gelişmeden de bahsetmek istiyorum. Şu ana kadar Yükseköğretim Kurulu tarafından İnönü Üniversitesi, 29 Mayıs Üniversitesi ve Hitit Üniversitesi’ne bağlı ‘Erken Çocuklukta Ahlak ve Değerler Eğitimi’ tezsiz yüksek lisans programı onaylanmıştır. Bilimsel araştırmalar ve çevremizde yaptığımız gözlemler bizlere ailelerin dinî mensubiyeti ne olursa olsun erken çocukluk döneminden itibaren çocukların dinî kavramlar hakkında konuştuklarını, fikir yürüttüklerini ve sorular sorduklarını göstermektedir. ‘Çocukların her alanda olduğu gibi dinî konulara da merakının yüksek olduğu dönemde, dinî alandaki sorularını bilişsel açıdan soyut işlemler dönemine erişmedikleri gerekçesiyle cevapsız bırakmak ne derece pedagojiktir ve çocuğun gelişimine uygundur’ sorularına cevap verilmesinin aileye bırakılması mümkünse de ‘bu, bilimsel açıdan okul öncesi öğretmenin cevap vermesinden daha isabetli bir tercih midir’ şeklindeki sorunun çocuğun yüksek yararı gözetilerek cevaplandırılması gerekmektedir."
Okul Öncesi Din Ve Ahlak Eğitiminde Üç Model Önerisi
Yalçın, bu raporun okul öncesi din ve ahlak eğitimini farklı açılardan ele alan içeriğinin Türkiye’de okul öncesi eğitime dinî ve ahlaki gelişime yönelik bir boyut eklemenin imkân dâhilinde olduğunu gösterdiğine dikkat çekerek, bu çerçevede Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitimi politikalarına yönelik üç model önerisi sunulduğunu söyledi. Bu modellerin ilkinin ‘Din ve Ahlak Eğitimi’ modeli olduğunu açıklayan Yalçın, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu modelde uzun yıllardır ilk ve ortaöğretimde uygulanan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi müstakil bir ders olarak okul öncesi eğitimin bir parçası hâline getirilebilir. Böylelikle uzun uygulama deneyimine sahip ve kapsamının neler olduğu hususunda tecrübe kazanılan bu ders okul öncesi çocuğun duygusal ve bilişsel açıdan gelişimine uyarlanarak okul öncesi programa dâhil edilebilir. İkincisi, ‘Çoğulcu/Tercihli Din ve Ahlak Eğitimi’ modelidir. Bu model, okul öncesi eğitim kurumlarına iki seçenek sunmaktadır. Bu seçeneğin ilki ‘okul öncesi ahlak eğitimi’dir. Bu derste çocuklara dinî referansı önceleyen bir ahlak eğitimi önerilmektedir. İkinci seçenek ise ‘okul öncesi din/İslam eğitimi’ modelidir. Burada İslam dini ve değerleri öğretisinin eğitim konusu yapılması esastır. Şüphesiz soyut dinî konular okul öncesi dönemin gelişim seviyesine uyarlanarak ve/veya daha somut konular bu konuda geliştirilen pedagojik yaklaşımlardan yararlanarak öğretim konusu yapılacaktır. Bu modele göre okul öncesi ahlak eğitimi seçeneğinin resmî okul öncesi eğitim kurumlarında ve isteyen özel okullarda uygulanması önerilmektedir. Okul öncesi İslam/din eğitimi modelinin ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının okul öncesi eğitim formatına dönüşmüş şeklinde uygulanması önerilmektedir. Bu modeli isteyen özel okullar da uygulayabilir. Üçüncü model, ‘Değerler Eğitimi’ modelidir. Mevcut okul öncesi eğitim programında ilk ve ortaöğretimle kıyaslandığı takdirde değerler eğitimine özel bir atıfta bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Değerler eğitimi modeli ile okul öncesi programın içerisinde değerler eğitimine ayrı bir alan olarak yer verilmesi önerilmektedir. Böylelikle okul öncesi pedagojisine uygun bir şekilde hangi değerlerin öncelikli olarak eğitim konusu yapılacağı ve değerler gerekçelendirilirken kullanılacak referanslar konusu açıklığa kavuşmuş olacaktır. Raporun hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, çalışmanın ülkemizdeki verilere dayalı okul öncesi din ve ahlak eğitimi politikası geliştirme sürecine katkıda bulunmasını temenni ediyorum."