Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin 17 ilinden gelen mahalle ve köy muhtarı ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldi. Batman, Bingöl, Burdur, Erzincan, Gaziantep, Giresun, İzmir, Kayseri, Konya, Manisa, Osmaniye, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Yozgat ve Zonguldak’tan gelen 400’ü aşkın köy ve mahalle muhtarı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde verilen öğle yemeğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misafiri olarak ağırlandı. 19 Ekim Muhtarlar günü vesilesiyle muhtar federasyonları ile bağlı oldukları Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu ve Türkiye Muhtarlar Federasyonunun temsilcilerinin de katıldığı toplantıda, ayrıca Türkiye’nin en genç muhtarı, en uzun süre görev yapan muhtarı, aynı anda görev yapan karı-koca ve anne-oğul muhtarlar da hazır bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, öğle yemeği öncesinde muhtarlara hitaben bir konuşma yaptı.
“MİLLETİNE EFENDİLİK YAPAN DEĞİL, HİZMETKÂR OLAN BİR YÖNETİM ANLAYIŞININ YERLEŞMESİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ MESAFELER KAT EDİLDİ”
Konuk muhtarların 19 Ekim Muhtarlar Gününü kutlayarak konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarların seçimle iş başına gelinen görevlerin ilk basamağı olarak, demokrasinin temel taşları olduğunu söyledi. Bir hizmete talip olarak, milletin gönlünü kazanmanın, oyunu almanın ne demek olduğunu bilmeyenlere bu işi anlatmanın zor olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Malum olduğu üzere bir atanmışlar var, bir de seçilmişler. Aslında seçilmiş gibi görünenlerin bir kısmı da atanmış hükmündedir. Çünkü bunlar, kendi bileklerinin hakkıyla değil, alavere-dalavereyle bulundukları yerlere gelmişlerdir. Öyle olduğu için de, milleti, milletin tercihlerini, milletin değerlerini küçümserler. Halkın desteğini kazanmak için verilen mücadeleyi, kendi akıllarınca önemsiz görürler. Hâlbuki bu kişilerin çoğu, gerçek anlamda bir seçime girseler, belki evlerindeki eşlerinin, çocuklarının, kapı komşularının, mahallesindeki esnafın dahi oyunu alamayacak durumdalar.”
Seçilmiş ve atanmışlara, üstlendikleri görevlerinin gereği olarak kendilerine tahsis edilen imkânların birer emanet olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, asıl olanın bu emaneti namus bilip korumak ve görevin gereklerini bihakkın yerine getirmek olduğunu ifade etti.
Milletine efendilik yapan değil, hizmetkâr olan bir yönetim anlayışının yerleşmesi konusunda çok önemli bir mesafe kat edildiğine inandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “15 Temmuz gecesi vatanına, bayrağına sahip çıkmak için yolları ve meydanları dolduran milletimiz, işte bu anlayışla devletinin yanında yer almıştır. O gece darbecilerin karşısına dikilen kahraman vatandaşlarımız, ancak istiklaline sahip çıkarsa güvenli bir geleceği olabileceğini biliyordu. İşte bunun için biz 15 Temmuz’a İkinci Kurtuluş Savaşımız diyoruz” dedi.
“SİYASİ HAREKETLER DOĞRUDA BÜTÜNLEŞMEYİ SAĞLADIĞI SÜRECE BU MİLLET KAZANACAKTIR”
Kurtuluş Savaşı’nın, öncesi ve sonrasıyla, çok iyi öğrenilip anlaşılması gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, gündeme getirdiği Lozan Anlaşmasının gençler tarafından incelenip araştırılmasından birilerinin rahatsız olduğunu söyledi ve ekledi: “Niye korkuyorsunuz? Tartışılsın, incelensin, kim ne demiş, görülsün. Doğru, yanlış; bilelim. ‘Partimin kurucusu Lozan’da imzaya gitmiş veya imza atmış diye bu doğrudur’ diye bir mantık olamaz. Acaba doğru mudur, bu soruyu kendimize bir soralım. Yanlış diyenler varsa, niye yanlış diyor, bunu da soralım. Tek tipçi bir insan, biz böyle bir gençlik istemiyoruz. Sorgulayan bir gençlik istiyoruz, araştıran bir gençlik istiyoruz. Sorguladığı zaman, araştırdığı zaman hakikati yakalayacaktır” diye konuştu.
Gündeme geldiği için kimi çevrelerin rahatsız olduğu Misak-ı Millî kavramını gündeme getirenin Gazi Mustafa Kemal olduğuna işaret ederek, “Niye rahatsız oluyorsunuz? Burada bu milletin geçmişi yok mu?” diye soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ile ilgili dünkü grup toplantısında açıklamalarda bulunan Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı Devlet Bahçeli’ye teşekkür etti ve “Siyasi hareketler de doğruda bütünleşmeyi ortaya koyduğu sürece bu millet kazanacaktır” diye ekledi.
Kurtuluş Savaşına girerken hedefin ‘Misak-ı Millî’ sınırlarına sahip çıkılması olduğunu; ancak hem batı, hem de güney sınırlarında Misak-ı Millî hedeflerinin korunamadığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dönemin şartları itibariyle bu durumu mazur görenler, göstermeye çalışanlar olabilir. Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür. Asıl vahimi, zorunluluklardan kaynaklanan bu durumu esas olarak kabul edip, kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır. Biz, işte bu anlayışı reddediyoruz” ifadelerine yer verdi.
“2016 YILINDA 1923’ÜN PSİKOLOJİSİYLE HAREKET EDİLEMEZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 yılında, 1923’ün psikolojisiyle hareket edilemeyeceğini, bunda ısrar etmenin ise ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlık olacağını vurgulayarak, dünyada her şey değişirken, o tarihteki konumu korumanın bir kazanç olarak görülemeyeceğini belirtti.
Kurtuluş Savaşı’nın, ‘hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh tüm vatandır’ stratejisiyle kazanıldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstiklalimizi bu anlayışla kazandığımız halde, bizi, Cumhuriyet tarihimizin tamamını hattı müdafaayla geçirmeye zorlayan anlayışı geride bırakmak mecburiyetindeyiz. 93 yıldır başımıza ne geldiyse bu anlayıştan gelmiştir. Nitekim şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, sorun kapıyı çalmadan, bıçak kemiğe dayanmadan, gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeden harekete geçemediğimizi görüyoruz. Bunun için dikkat ederseniz kapımız hiç boş kalmadı, rahat nefes aldığımız dönemimiz hiç olmadı ve her dönem büyük bedeller ödedik” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE ARTIK YANLIŞ GÜVENLİK ANLAYIŞINI TERK ETTİ”
Türkiye’nin, artık bedel ödemek istemediğini ve bu yanlış güvenlik anlayışını terk ettiğini açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz. Bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz. Bundan sonra gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeye rıza göstermeyeceğiz. Artık sorunların üzerine biz gideceğiz. Terör sorunumuz mu var? Terör örgütlerinin gelip bize saldırmasını beklemeyeceğiz. Bu örgütler nerede faaliyet gösteriyorsa, nerede yuvalanıyorsa, gidip orada tepelerine tepelerin bineceğiz. Suriye’de, Irak’ta bize yönelik tehditler mi var? Bu tehditlerin sınırlarımıza dayanmasını beklemeyeceğiz. Tehditleri kaynağında yok etmenin, çözmenin çaresine bakacağız. Sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmanın yollarını bulacağız. Bakınız, Türkiye 30 yılı aşkın bir süredir PKK terör örgütüyle mücadele ediyor.
“PKK’YI SAKLANDIĞI İNLERİNDE BULUP BERTARAF EDECEĞİZ”
Bu örgütün yaklaşık 40 bin mensubunu imha ettik, ama eylemlerini durduramadık. Çünkü biz, uzun yıllar PKK bize saldırdığında karşılık veriyorduk. Bundan sonra, ülke içinde ve dışında, PKK’yı saklandığı inlerinde bulup bertaraf edeceğiz. Ülke içinde, bunların yıllardır gizlendiği, saklandığı, eylem hazırlığı yaptığı yerleri tespit ettik, birer birer hepsini de yok ediyoruz, edeceğiz. Bölücü örgüte destek veren, imkân sağlayan kim varsa, hepsinin de kökünü kurutacağız. Şimdiden söylüyorum, biz kendilerini bulup yok etmeden nereye gideceklerse gitsinler, bu kadar açık söylüyorum. Aynı şekilde, yurt dışında üstlendiği yerlerde, rahat nefes alabildikleri tek günleri olmayacak. O ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarını da bu konuda sürekli rahatsız edeceğiz, önlerine dosyaları koyacağız. İçeri mi atarlar, bize mi teslim ederler, ne yaparlarsa yapsınlar. DHKP-C ve benzeri örgütlerin mensuplarını, harekete geçemeden, inlerinde yakalayıp adalete teslim ediyoruz. FETÖ’yle de aynı şekilde mücadele yürütüyoruz. Bu ihanet çetesinin kamudaki, sivil toplum kuruluşları içindeki, iş dünyasındaki tüm elemanlarını adım adım takip ediyoruz. Bu ülkede artık, kimsenin yaptığı ihanet yanına kar kalmayacak. Hiçbir terör örgütünü, hiçbir teröristi bu topraklarda barındırmayacağız. Ya imha olacaklar, ya teslim olacaklar, ya da defolup gidecekler.”
“KİMSEDEN BİZE FAYDA YOK, KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESMELİYİZ”
Suriye ve Irak’ta yaşanan hadiseler karşısında da, işte bu yeni güvenlik anlayışına uygun bir duruş sergilendiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllarca Suriye’de, hem mazlum Suriye halkının mağduriyetini giderecek, hem Türkiye’nin sınırlarının güvenliğini sağlayacak bir çözüm bulunması için beklediklerini; ancak bekledikçe sorunların Türkiye’nin üzerine geldiğini vurguladı.
“Bir yanda DEAŞ terör örgütü, diğer yanda PYD-YPG terör örgütü karşımızda bayrak sallamaya başlayınca anladık ki, kimseden bize fayda yok, kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz gerekiyor” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Cerablus operasyonuna başlarken diğer ilgili ülkelere bilgi verdiğini; ancak kimseden izin almadığını açıkladı.
Özgür Suriye Ordusu mensuplarıyla birlikte operasyonunun başarıyla yürütüldüğüne işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’de bizim 2 ayda elde ettiğimiz netice, daha önce 4 yılda başarılamamıştı. Sahaya girince gördük ki, aslında Suriye’nin sorunu DEAŞ değil. Ortada bir taktik ve strateji oyunu var. Suriye halkı, bu oyunun kurbanı olarak seçilmiştir. Düşünebiliyor musunuz, 6 yılda 600 bin insanın canına mal olan bu oyunu bozan, Türkiye’nin 2 ay önce başlattığı hamle olmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
“RAKKA DEAŞ’TAN TEMİZLENMELİ”
Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonu ile Suriye’nin kuzeyinde terör örgütlerine karşı yürüttüğü operasyonla ilgili kimi ülke yetkililerinin, ‘Dabık’a girdiniz, iyi, bundan dolayı tebrik ederiz, kutlarız, ama daha aşağıya gitmeyin’ dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyon kapsamında El Bab’ın güneyine kadar inileceğini, Türkiye’nin tehdidi altında olduğu çizginin buradan başladığını kaydetti.
Sonrasında Münbiç’i de koalisyon güçleriyle birlikte kuşatma altına alınması gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü Münbiç yüzde 95 ile Arap'tır. Ama orayı kim işgal etmek istiyor? PYD ile YPG. Biz Amerikalılara dedik ki, ‘buradan bir defa PYD-YPG gidecek.’ Şimdi bakalım, söz verdiler. Tamam, giderse mesele yok. ‘Rakka’da beraber hareket edebilir miyiz?’ dediler. Dedik ki ‘Ederiz, çünkü Rakka DEAŞ’ın merkezi. Orayı da DEAŞ’tan temizleyelim, oraya da gerçek sahipleri gelsin yerleşsin.’ Biz buna da varız” açıklamalarını yaptı.
“SURİYE’DEKİ OYUNLARINI BOZMAMIZDAN RAHATSIZ OLANLAR, MUSUL OPERASYONUNA GİRMEMİZİ ENGELLEMEYE ÇALIŞIYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, benzer bir senaryonun mezhep çatışması çıkarmak üzere Musul’da sergilendiğinin altını çizerek, açıklamalarına şöyle devam etti: “Kendi ülkesinin terör örgütlerinin cirit attığı bir yer haline getiren Bağdat Yönetiminin bu oyunun gerçek aktörü olmadığı gayet açıktır. Türkiye’nin Musul operasyonuna girmesini engellemeye çalışanlar, Suriye’deki oyunlarını bozmamızdan rahatsız olanlardır. İstiyorlar ki Türkiye yerinde otursun, olup bitenleri seyretsin, sonra da payına düşen bedel neyse onu ödesin. Çünkü daha önce aynı yöntemi mülteci krizi üzerinden denediler. Suriye ve Irak’tan ülkemize 3 milyon göçmeni yönlendirenler, bizim bu yükün altında ezileceğimizi sanıyorlardı. Sonuç bekledikleri gibi olmayınca, umutlarını terör örgütlerine bağladılar. DEAŞ da, PYD-YPG aynı amaca hizmet eden, aynı güçler tarafından desteklenen birer piyondan ibarettir. Türkiye içinde de PKK ile FETÖ bu senaryoda kendilerine düşen rolleri aynen oynuyorlar. Asıl mesele, bölgenin yeniden yapılandırılması meselesidir. Bağdat Hükümeti ve Esad rejimi gibi yapılar ile terör örgütleri eliyle hayata geçirilmeye çalışılan bu proje, Türkiye’nin bekasını tehdit ediyor. Hiç kimsenin bu oyunda bize biçtiği role rıza göstermek zorunda değiliz. Türkiye olarak kendi planlarımızı uygulamaya başladık.”
“MUSUL MESELESİNİ MUSUL’DA ÇÖZMEK MECBURİYETİNDEYİZ”
Irak Merkezi Yönetimine, “300 bin Iraklıyı kapısını açarak seni rahatlatan Türkiye değil mi? Başkaları yapmadı bunu biz yaptık. Onun için Türkiye’ye bir laf atarken, Türkiye’ye bir söz söylerken bunu düşüneceksin, öyle bir dost bulamazsın, sen bu dostluğu incittiğin takdirde kaybedersin” sözleriyle seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, günlerdir, ‘Hem sahada olacağız, hem de masada olacağız’ mesajını hatırlatarak, “Bu yeni yaklaşımın gereği olarak da Musul meselesini Musul’da çözmek mecburiyetindeyiz. Şayet Musul’u feda edersek, mezhepçiliğe feda edersek sorunun kendi sınırlarımıza dayanmasını engelleyemeyiz. Musullu kardeşlerimizle birlikte Kuzey Irak Yönetimi, hatta tüm bölge bu süreçten çok büyük zarar görecektir. Suriye’de hangi amaçla ve nasıl harekete geçtiysek, Musul için de aynı şekilde davranmakta kararlıyız. Çünkü Musul’un tamamı kahir ekseriyeti Arap Sünni ve bir miktar da Türkmen Sünni kardeşlerimiz var. Biz orayı kalkıp da farklı bir mezhebi anlayışa terk edemeyiz” dedi.
Şia düşmanı olmadıklarını, Şia’nın bir yorum olduğunun altını çizerek, “Şiiliği İslam’ın yerine koyarsan ben karşısında olurum, Sünniliği İslam’ın yerine koyarsan onun da karşısında olurum, çünkü bizim için her şey tek din olan İslam’la noktalanmıştır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgede etkin olan ülkelerin Türkiye’nin bu hakkına saygı göstermek mecburiyetinde olduğunu, 911 kilometre Suriye sınırı, 350 kilometre Irak sınırı olan Türkiye’nin bir söz söylemeyip bu ülkelere sınırları olmayanların istedikleri şekilde tasarrufta bulunmalarının kabul edilir olmadığını vurguladı.
“HALEP’TE DÖKÜLEN HER DAMLA GÖZYAŞI BİZİM GÖNLÜMÜZDE AÇILAN BİR YARADIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan devamında şunları kaydetti: “Bu tavrımızın ne savaş çığırtkanlığıyla, ne Irak’ın egemenliğini ihlalle, ne de başka herhangi bir art niyetle ilgisi yoktur. Biz kendi istiklalimizi ve istikbalimizi korumak için mücadeleyi nerede yürütmemiz gerekiyorsa orada olmak istiyoruz. Şu anda bunun yeri Musul’dur, öyleyse biz Musul’da olacağız. Nitekim hava unsurlarımızın Musul Operasyonuna katılması konusunda Amerikalı askerlerle, generallerle bir mutabakata varıldı, inşallah diğer konularda da en kısa sürede bir ilerleme sağlanacaktır. Suriye’de ise El-Bab’a kadar inerek Münbiç’i tüm terör örgütlerinden temizleyerek 5 bin kilometrekarelik terörden arındırılmış bir güvenli bölge projemizi hayata geçirme konusunda önemli mesafe kat ettik. İnşallah bu meseleyi de en kısa sürede nihayete erdireceğiz. Diğer taraftan, Halep’te dökülen her damla gözyaşı, yanan her yürek, yıkılan her ev bizim gönlümüzde açılan bir yaradır. Dün akşam Sayın Putin’le bir görüşmem oldu ve bu görüşmede Halep’i konuştuk. Saat 22 itibariyle orada hava bombardımanlarını durdurduklarını, durduracaklarını ifade ettiler. Ve El Nusra’nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle El Nusra’yı Halep’ten çıkarma ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlama için bir çalışmanın içerisinde olalım diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük. Suriye’deki, Irak’taki, Balkanlar’daki, Kafkaslar’daki bütün yerler gibi Halep’i de kendimizden ayrı görmedik, göremeyiz. Halep’te yanan ateşi bir an önce söndürmek bizim oradaki kardeşlerimize olan borcumuzdur.”
“HALEP’TEN BİR GÖÇ BAŞLAMASI DURUMUNDA TÜRKİYE SINIRINA EN AZ 1 MİLYON İNSAN GELECEK”
Halep’ten bir göç başlaması durumunda Türkiye sınırına en az 1 milyon insanın geleceğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun bedelini kusura bakmayın da biz ödeyemeyiz. Bunu özellikle tahrik edenler, Türkiye’yle masaya oturup bunu konuşmak zorundadır” dedi ve Suriye’deki çatışmalar bittiğinde Halep’i birlikte yeniden ayağa kaldıracaklarını, Halep’te kalıcı güven ve huzuru sağlayacak adımların atılması için üzerlerine düşenleri yapacaklarını bildirdi.
Türkiye’nin geleceğini terör örgütleri eliyle biçimlendirebileceklerini sananların yanıldığı, tam tersine terör silahının çok yakında bunu kullananların elinde patlayacağını ve onların canını yakmaya başlayacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şu görüşlere yer verdi: “Bugüne kadar binlerce DEAŞ’lıyı sınır dışı eden, on binlercesine ülkemize giriş yasağı koyan bir ülke olarak, bu konuda birikimimizi ve öngörülerimizi kimse yabana atmasın. Türkiye’ye karşı PYD, YPG gibi terör örgütlerinin, Bağdat yönetimi gibi mezhep fanatiklerinin, Esad yönetimi gibi kendi halkını katledenlerin yanlarında yer alanları bir kez daha ikaz ediyorum: Yanlış yoldasınız, tutuşturmaya çalıştığınız ateş bizden çok sizi yakar. Bağdat yönetimi önce kendi ordusunun mezhebi yapısını lütfen kalksın da dünyaya bir açıklasın bakalım, yüzde kaçıyla hangi mezhepten oluşuyor? Bir defa burada yıllarca Sayın Maliki’ye bizzat başbakanlığım döneminde söylediğim şeydir bu, nüfusunuzdaki mezhebi oran neyse gelin şu ordunuzu buna göre oluşturun dediğimizde sesini çıkarmayanlar aynen bildiklerini okumaya devam ettiler. Türkiye’nin kendi vatandaşlarının ve bölgedeki kardeşlerinin huzuru, güvenliği, esenliği dışında bir amacı yoktur. Bizi saf dışı bırakmayı amaçlayan her hamle, bölgenin yeni acılara sürüklenmesine yönelik atılan bir adım demektir. Demokrasi, özgürlükle, insan hakları gibi küresel değerlerin bölgemizdeki en önemli temsilcisi olan Türkiye’nin karşılaştığı bu tehditlerin sonuçları herkes için çok ağır olacaktır.”
“MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN EN BÜYÜK EKSİĞİ ALİYA GİBİ BİLGE LİDERLERE SAHİP OLAMAYIŞLARIDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının son bölümünde, Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı, büyük mücadele ve fikir adamı Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü vefat yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, kendisini rahmetle, hasretle ve minnetle yâd ettiğini dile getirdi. Aliya’nın Bosnalı Müslümanların mücadelesine yaptığı liderliğin, Avrupa’nın ortasındaki en önemli İslam toplumunun varlığını sürdürmesini sağladığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Boşnakları maruz kaldıkları soykırıma rağmen mücadele için ayakta tutan, yönlendiren, önderlik eden bu büyük insanın hatırasını yaşatmak her Müslümanın vazifesidir diye inanıyorum. Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde özgürlük ve onur mücadelesi veren Müslüman toplumların en büyük eksiği Aliya gibi bilge liderlere sahip olamayışlarıdır. Her insan gerektiğinde savaşabilir, askeri eğitim görmüşse nasıl savaşacağını da bilir. Ama zaferin yolu niçin savaştığınızı bilmekten geçer. Aliya gibi liderler insanlara niçin savaştıklarını öğretirler. Boşnakların katliama uğradıkları yerler sadece ve sadece silahlarını kendilerine verilen teminatlara güvenip uluslararası güçlere teslim ettikleri yerlerdir. Onun dışında Aliya’nın önderliğinde mücadele veren veya verilen hiçbir yerde böyle felaketler yaşanmamıştır.”
Aliya’nın Saraybosna’daki Kovaçi Şehitliğinde bulunan mezarında kendisine ait “Her şeye kadir olan Allah’a yemin ederim ki köle olmayacağız” sözünün yer aldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ve onlar köle olmadılar. Evet, bizlere düşen görev de, Aliya’nın vasiyetine uygun şekilde gerektiğinde ölümüne mücadele etmek, ama asla köle olmamaktır. Vefatının 13. seneyi devriyesinde bir kez daha bilge kral Aliya İzzetbegoviç’e Allah’tan rahmet diliyorum. Rabbim kendisini Cenneti ile cemaliyle müşerref kılsın” dedi.
“BU MİLLET KENDİNİ TANKLARA SİPER EDİP BU ÜLKEYİ TESLİM ETMEDİ”
Sözlerinin devamında, “Aliya, unutma; Türkiye’de de öyle bir millet var ki 15 Temmuz geçesi onlar F16’ların karşısında, helikopterlerin karşısında, tankların karşısında, topların karşısında, silahların karşısında İstiklal Şairimizin ifade ettiği gibi ‘Arkadaş, yurdumu alçaklara uğratma sakın / Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın” dediler ve gövdelerini bu ağır silahlara, F16’lara siper ettiler, ama bu ülkeyi teslim etmediler” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını muhtarlara Cumhurbaşkanlığı Külliyesini teşriflerinden dolayı teşekkür ederek tamamladı.