ERZURUM (İHA) - Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. H. Ömer Özden, İlahiyat Fakültelerinde felsefe tarihi dersinin kaldırılmasına tepki gösterdi.
15 Ağustos 2013 tarihinde YÖK Genel Kurulu’nda “İlahiyat Fakültesi İsim ve Müfredat Programlarının Değiştirilmesi” hususuyla ilgili olarak yapılan toplantıda, İlahiyat fakültelerinde okutulmakta olan Felsefe Tarihi dersinin kaldırılması, ilgili fakültelerin Felsefe Tarihi anabilim dallarına sorulmadan oy çokluğuyla alındığını belirten Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. H. Ömer Özden, “Oysaki kanaatimce bu tarz kararlar, önce ilgili ana bilim dallarının görüşleri sorularak olumlu veya olumsuz yönleri ortaya konulduktan sonra alınmalıdır. Yine aynı toplantıda alınan kararlarla, İlahiyat fakültelerinde felsefe adına yalnızca İslam Felsefesi ve kredi saati azaltılarak Din Felsefesi derslerinin bırakıldığını, diğer beşeri alan dersleri olan Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi ve Din Eğitimi derslerinin de yine kredi saatlerinin azaltılarak müfredata dahil edildiğini öğrenmiş bulunuyorum. Oysaki İlahiyat fakültelerinde felsefe ve bu bilim dalının temeli olan Felsefe Tarihi fevkalade önemlidir. Çünkü bütün beşeri bilimlerin temelinde felsefe ve tarihi bulunmaktadır. Felsefe Tarihi bilinmeksizin İslam Felsefesi de Din Felsefesi de Sistematik Felsefe de anlatılamayacağı gibi, sosyoloji, psikoloji ve eğitim gibi beşeri bilimlerle Kelam gibi dini bilimler de layık-ı veçhile anlaşılıp anlatılamaz. İlahiyat fakültelerinde felsefe, dini metinlerin ve özellikle de Kuran-ı Kerim’in yorumlanıp anlamlandırılması açısından önemlidir. Ancak felsefe, Felsefe Tarihi olmadan bir anlam ifade etmez; çünkü felsefe de Felsefe Tarihi ile öğrenilebilir. Felsefe Tarihi, düşünce tarihi demektir. Düşünce tarihi bilinmeden Kur’an da anlaşılamaz. Nitekim Kur’an’da düşüncenin çeşitli boyutlarına temas edilerek önemine dikkat çekilmektedir. Felsefe olmadan yorumlama yapılamayacağına göre, bu yorumlama, işin uzmanları olan filozoflardan, filozofların düşünceleri de Felsefe Tarihi’nden öğrenilebilir.” diye konuştu.
Dini doğru anlamanın ve anlamlandırmanın yolunun da Felsefe Tarihi bilmekten geçtiğini kaydeden Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. H. Ömer Özden, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bu bakımdan İlahiyat fakültelerinde Felsefe Tarihi derslerinin devam ettirilmesi fevkalade önemlidir. Felsefe Tarihi bulunmayan İlahiyat fakültelerindeki eğitim ve öğretim, giderek Skolastik bir hal alacak ve yeni bilgilerin üretimi tamamen durup ezbere dayalı bir öğretim oluşacaktır. Belirtilen tarihte yapılan toplantıda Kur’an-ı Kerim dersinin kredisinin 24 saate çıkarıldığı bilgisini de öğrendim. Kur’an sadece okutularak ve ezberletilerek bir fayda sağlamaz. Kur’an, analitik düşünce yoluyla irdelenip yeni bilgilere ulaşmamızı sağlarsa fayda verir ki bunu yapacak olan da felsefedir. Aksi takdirde Kur’an’ın her asra hitap eden kutsal kitap olduğunu anlamamız da anlatmamız da mümkün olamaz. Kur’an’ı düzgün okumak elbette önemlidir, ama bu okuma işlemi, haftalık sekiz, bilemediniz on kredi saat ile de elde edilebilir. Sadece okumaya ve ezberlemeye yönelik bir ilahiyat eğitimi, Kur’an kurslarındaki eğitim-öğretimin biraz daha yüksek düzeyde alınmasından başka bir şey olmaz. Bir başka ifadeyle İlahiyat fakülteleri, bu son haliyle Yüksek Kur’an Kursu olarak değerlendirilebilir. Oysa bu önemli Fakülteden, dini doğru anlayan ve anlatan ve ülkemizin geleceğiyle ilgili nesiller yetiştirilmektedir. Son toplantıda alınan kararlar doğrultusunda müfredatı yeniden oluşturulan İlahiyat fakülteleri, yenilikle hiçbir ilgisi olmaksızın geriye döndürülecek, düşünen ve üreten bir yapısı bulunan İlahiyat fakülteleri, düşünmeksizin ezber yapan yerler haline gelecektir. Bilindiği gibi felsefenin de dinin de en önemli problemi varlıktır. Ancak din, varlığın açıklanmasında felsefeden yararlanmayı tavsiye etmekten öte, adeta emretmektedir. İslam inancının temel kitabı olan Kur’an’da, bu tarz tavsiye edici emirler pek çok ayette geçmektedir. Felsefe Tarihi, düşünce tarihi boyunca varlığın nasıl ele alındığını öğretmesi açısından önemlidir. Varlık, felsefeden öğrenilerek dine uygulanabilir. Varlık konusu bilinmeden yaratmayı bile anlamak zordur. Diğer taraftan Felsefe Tarihi bulunmayan İlahiyat fakültelerinde estetikten yoksun bir din anlatımıyla karşı karşıya kalınacak, felsefi temelleri bilinmeden katı ahlak kurallarıyla karşılaşma ihtimali belirecektir. Çünkü varlık gibi ahlak ve estetiğin de temeli Felsefe Tarihi’ne dayanmaktadır. İslam Felsefesi, önemli bir derstir; ancak bu dersin anlaşılıp anlatılabilmesi için de yine Felsefe Tarihi’ne ihtiyaç bulunmaktadır. Gazali, filozofların bazı yanlış düşüncelerini eleştirebilmek için uzun yıllar Felsefe Tarihi okumuş, öğrenmiş ve önce Makâsıdü’l-Felâsife, yani Filozofların Maksatları isimli kitabını yazmış; ondan sonra asıl yapmak istediği Tehâfütü’l-Felâsife, yani Filozofların Tutarsızlığı isimli kitabını yazabilmiştir. Anlaşılacağı üzere Felsefe Tarihi bilinmeden felsefe ve buna dayalı olan İslam Felsefesi ve Din Felsefesi bilinip anlaşılamaz. Osmanlı dönemi medreselerinin, yani o zamanki üniversitelerin temeli olan Sahn-ı Seman’ın vakfiyesine kurucusu Fatih Sultan Mehmet tarafından felsefe derslerinin mutlaka okutulması gerektiği yazılmıştır. İlerleyen zaman içinde medreselerde, giderek felsefeye karşı bir cephe oluşmuş ve 17. yüzyıla gelindiğinde medreselerde felsefe, artık neredeyse okutulmaz olmuştur. Oysaki Türk eğitim geleneğinde felsefesiz bir medrese düşünülemez. Bu, Selçukludan beri hep böyle olmuştur.
17. asrın önemli bilim adamı Kâtip Çelebi, Osmanlı üniversiteleri olan medreselerin bu durumuna dikkat çekerek, matematiğin bile din öğretimi ve anlatımında önemli olduğunu ve matematik bilen bir müftî ile, bilmeyen bir müftînin mukayese bile edilemeyeceğini, çünkü miras paylaşımının tamamen matematiğe dayandığını belirtmektedir. Buradan hareketle felsefenin tedrisattan kaldırılmasıyla gerileme devrinin başladığını ve buna bağlı olarak müspet bilimlerin de tamamen kaybolduğunu üzülerek belirten Kâtip Çelebi, felsefe bilinmedikçe medreselerin giderek çökeceğini yazmış, onun bu öngörüsü doğru çıkmış ve Osmanlı Devleti, Avrupa’nın çok gerisinde kalmıştır. Osmanlı Devleti, geç de olsa bunun farkına varmış ve çöken bu eğitim sisteminden kurtularak gerilemeyi durdurabilmek için Tanzimat’tan sonra medrese müfredatını yeniden değiştirip felsefe ve pozitif bilimleri müfredata dahil etmiş ve hatta yurt dışına felsefe ve pozitif bilim tahsil etmeleri için pek çok kişi göndermiştir.
Görülüyor ki Felsefe Tarihi’nin kaldırılmasıyla İlahiyat fakültelerinde, felsefeye dayalı diğer bilim dalları olan Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi, Fıkıh Usulü(metodoloji), Tefsir, özellikle Kelam gibi dersler de bundan olumsuz etkilenecek ve bugün için gereksiz diye düşünülerek kaldırılan Felsefe Tarihi’nin önemi, bu derslerdeki üretimin durmasıyla ortaya çıkacak ve tekrar, önceki İlahiyat programına dönmenin yolları aranacaktır. Hatta diyebilirim ki İlahiyat fakültelerindeki bu son değişim, diğer bilimlerde de kendini gösterecek ve ilerleyen yıllarda diğer bilimlerde de gerileme yaşanacaktır. Çünkü bilim, eğitim ve toplum, birbirine bağlıdır. Yetersiz eğitim alan ilahiyatçılar, toplumda yanlış eğitim vereceği için bunun yansımaları, her alanda kendini gösterecektir. Bütün bunlardan sonra Yüksek Öğretim Kurumu’nun ilgili kurulunda bu kararın tekrar gözden geçirileceği ümidini taşıdığımı belirtmek istiyorum. Beklentimiz, İlahiyat fakültelerindeki Felsefe Tarihi dersinin aynen devam ettirilmesi, ilaveten Felsefeye Giriş dersinin konulması, yeni kurulan İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerinde de Felsefe Tarihi dersinin ihdas edilmesidir. Ülkemizin dini ve beşeri anlamda ilerlemesi ve yeni bilgilere ulaşabilmesinin önü ancak bu şekilde açılabilir. Hatta kanaatimce beşeri ve pozitif bilimlerle ilgilenen her fakülteye (Mühendislik, Tıp gibi) mutlaka Felsefe Tarihi ve Felsefeye Giriş derslerinin konulması gerekmektedir. Donanımlı insanların ancak böyle yetiştirilebileceği ve bilimler arası işbirliğinin de ancak bu yolla sağlanabileceği kanaatindeyim. “