AHMET AKBUĞA
ERZURUM (İHA) - Dünyaca ünlü piyanist Tuluyhan Uğurlu, önceki gün Yakutiye Kent Meydanında verdiği konserin ardından Erzurum’u yazdı.
“Kar Erzurum’a Çok Yakışır’ başlığıyla Dadaşlar diyarı Erzurum’u kaleme alan Uğurlu’nun, yazı şöyle:
“Uçakla Erzurum’a giderken, kendinizi fantastik bir dünyanın içinde bulursunuz. Orta Anadolu’yu geçtikten hemen sonra uçağın penceresinden yerküreye büyülenerek bakarsınız. Altınızda kilometrelerce uzanan kayalıklar, yüce dağlar ve yaylalar şaşılacak derecede size doğru yaklaşır. Yer kabarmış, dalgalı bir deniz gibi göklere doğru yükselmiştir. Rengi farklıdır. Kabartılı görünümü ile sanki kendinizi başka bir gezegende, belki de Mars’ta hissedersiniz. Mars kızılı yerine yer yer sütlü kahve tonları ile karışan çoğu yuvarlak çizgilerle birbiri yanında uzanan tepeler. Uçak Erzurum’a doğru keskin bir viraj alıp, dönerken dağlar elinizi uzattığınızda tutacağınız kadar yakınlaşır. Heyecanlanırsınız. Toprağın alabildiğine farklı tonlarını kilometrelerce yüksekten izlemek büyüleyicidir. Aşağıda biçilmiş tarlaların sarı renklerini, ekili tarlaların yeşilini yine şaşkınlık içinde izlersiniz. Erzurum’un dikili alanlarının sarı ve yeşili Anadolu’nun diğer yörelerinden farklı görünür. Ağırbaşlı bir yeşil, ağırbaşlı bir sarı renkle süslenen Erzurum sizi sessizce karşılar. Erzurum’a ilk gidişim, 1998 yılı mayıs ayına rastlar. Atatürk Üniversitesi’nde vereceğim 19 Mayıs konseri öncesinde “Haydi size biraz şehrimizi gezdirelim” derler. Bizi gezdiren, üniversiteden genç bir arkadaş, yüreği dostluk dolu bir Anadolu insanı, ah adını hatırlayabilsem. Biraz mahcup gezdirir kenti. “Çok göç verdik. Sanayimiz yok, son umudumuz turizmde” diyerek dertlenir. Erzurum, terk edilmiş bir kenttir. 19 Mayıs 1998’de, dakikalarca hüzünle baktığım, siyah tonun hâkim olduğu o bakımsız kenti hatırlarım. Sonra birden kar yağmaya başlar. İstanbul’dan gelen bizler için baharda karla karşılaşmak heyecan vericidir. Erzurum birden bembeyaz bir örtü ile kaplanır. Kar Erzurum’a çok yakışır, bakımsızlığını gizler. Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in bu yiğit şehri üzerindeki beyaz örtü ile sanki gizli enerjisine kavuşur. Erzurum’u yıllar sonra geçen yıl İspir konserim sonrasında gezme imkânım oldu. Geçen ağustosta Erzurum, ardından İspir’de konser vermem planlanmıştı. Şehit haberleri dolayısıyla Erzurum konserim ertelendi. Şehitlerimize adadığım İspir konserim sonrasında sabaha karşı Erzurum’a geldik. Yanımızda Erzurumlu genç bir arkadaşla Erzurum’u gezdik. Yakutiye Medresesi önünde araçtan indiğimiz anda soğuktan dışarıda ancak birkaç dakika durabildik. Ağustos sıcağında Erzurum donduruyor. Yanımızdaki Erzurumlu arkadaşımız gömlekle çok rahat, bize gülerek bakıyor. Aradan geçen 10 yılda çok şey değişmiş. Şehir yenilenmiş, çağdaş bir çizgiye kavuşmuş. Dağda turizm başını almış gitmiş. Tarihi eserler onarılmış. Erzurum, geçmişten kopmadan yeni yüzyılla buluşmuş. Erzurumluların yüzü gülmüş. Türkiye’nin bir numaralı kayak merkezi olma yolunda hızla yol alıyorlar. Türkiye’nin en büyük hastanelerinden biri Erzurum’da kurulmuş, oteller çoğalmış. Şimdi yaz aylarında kente nasıl turist çekebileceklerini planlıyorlar. Geçen yıl şehit haberleri nedeniyle veremediğim Yakutiye Meydanı konserim Yakutiye Belediyesi’nin isteği ile bu yıla alınmış. 2 Ağustos Cuma sabahı tekrar Erzurum’dayız. Erzurum’da bir meydanda ilk kez piyano sesi duyulacak. Zor şeyleri her zaman severim. Kaval sanatçısı arkadaşımla repertuarı hazırlıyoruz. Aralara türküler katmayı da ihmal etmiyoruz. Murat hemen araya giriyor: “Tuluyhan Ağabey, zaten senin tüm eserinde duyabilene Anadolu var” diyor. Murat, Türk Halk Müziği’nin en önemli sanatçılarından birisi… Ondan bunu duymak çok anlamlı. Ve konserin finalinde yine bir ilk. Erzurum bar ekibi ile sahne alacağız. Prova başlıyor. Bar ekibinde gencecik Dadaşlar. 1000 yıllık bir geleneği yeniden canlandıracağız. Bar, sergilediği görsellikte sanki her figürü, her adımı ile bizi, bize fısıldıyor. Erzurum Barı ve Dadaşlar. Dadaşlık, Anadolu kültürünün özünde gizli. Dadaş, dürüst, çalışkan, kahraman, şefkatli, vatanını, insanı ve kâinatı seven Erzurumluyu anlatıyor. Konser öncesi Erzurum yemekleri ile yapılan bir iftar yemeği. Sofra Erzurum gibi abartısız, sade. Ardından masaya gelen semaver ve mutlaka limonla içilen çay. Erzurum’u çaysız düşünmek mümkün değil. İftar sonrası sokaklar insanlarla dolu. Erzurum devasa bir çay bahçesi gibi. Konser başlıyor. Çaldığım kendi eserlerim ama temelindeki Anadolu tınısı mekânı hemen etkisi altına alıyor. Hayatında ilk kez piyano dinleyen binlerce kişi, Anadolu ezgileri ile buluşuyor. Murat kavalını üfledikçe belki de dağlarda, ormanlarda, tarlalarda dolaşıp, müzikle farklı yerlere doğru yol alıyorlar. Sonra piyano, davul, zurna ve bar ekibi. Kendi yörelerinin tınıları ile meydanı dolduran binlerce kişi ayakta. Şehir pür dikkat konseri dinliyor. Hepimiz mutluyuz. Konser sonrası ayaküstü sohbetler, birlikte çekilen fotoğraflar, sarılmalar, tebrikler ve davetler. Meydanın hemen karşısında bir pastanede içilen limonlu çayla gece bitiyor. Ve sabah ayrılık zamanı. Gereksiz konuşmayan ancak konuşmaya başladıklarında sohbetlerine doyum olmayan Erzurumlulara veda zamanı.
SON BİR SÖZ:
Görmeyenler için Erzurum soğuk ve karlı kışlarıyla bilinir. Kış soğukları üzerine anlatılan hikâyeleri, Anadolu mizahı ile dünden bugüne uzanır. Kış geceleri uzundur. Dostluklarla renklenir. Soğuk geceler demlikler dolusu çayla uzar gider. Ancak onu Anadolu coğrafyasının zirvesine çıkaran farklılığı insanında gizlidir. Kar Erzurum’a çok yakışır, kar temizliği, sessizliği, duruluğu simgeler… Kar Erzurum’a çok yakışır. Erzurum’un sessiz ve onurlu insanları asırlardır Anadolu’yu Anadolu yapan değerlerin başında gelir.”