Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Şüphesiz yargıya güveni perçinleyecek olan yegane faktör, mahşeri vicdanı ferahlatan doğru ve adil kararlar vermesidir. Bunun için her hal ve şartta Türk yargısı; bir çıkar grubunun, ideolojinin, siyasi görüşün, vesayet odağının veya fraksiyonun değil, Türk milletinin yargısı olmalı, sadece Türk milleti adına karar vermelidir” dedi.
Yargı çalışanları ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde iftarda bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün kamuoyu ile paylaşılan Yargı Reformu Strateji Belgesi ile nelerin hedeflendiğini açıkladı.
“ADALETTE YAŞANAN GECİKMELERİN ÖNÜNE GEÇMEYİ HEDEFLİYORUZ”
Yargı Reformu Strateji Belgesi’nden bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün Türk adalet sistemini geleceğe taşıyacak, tarihi nitelikte bir adım attık. Adalet Bakanlığımızın uzun soluklu, titiz ve tüm paydaşların dahil edildiği bir süreçten sonra hazırladığı Yargı Reformu Strateji Belgesini kamuoyu ile paylaştık. Bu paket 2002’den beri adalet sistemimizin eksikliklerinin giderilmesi yönünde hayata geçirdiğimiz reform adımlarının en son örneğidir” diye konuştu.
YARGI REFORMU
Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin içeriğinden bahseden ve her alanda tarihi nitelikte iyileştirmeler yapıldığını söyleyen Erdoğan, “Son reform paketi ile yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirmeyi, hak arama yollarını genişletmeyi, hukuki güvenlik ve hukuk istikrarına korumayı, hepsinden önemlisi adalette yaşanan gecikmelerin önüne geçmeyi hedefliyoruz. Ana gayemiz yargının bütün tarafları için güven veren ve erişilebilir adalet sistemini tesis etmek” şeklinde konuştu.
“BU MİLLET BEBEK DAVASI, AFEDERSİNİZ KÖPEK DAVASI GİBİ UTANÇ SAHNELERİNE ŞAHİT OLDU”
Türkiye’nin geçmişte adalet sisteminden kaynaklanan hataların, gecikme ve tarafgirliklerin bedelini çok ağır ödemiş bir ülke olduğunu belirten Erdoğan, “Bu ülkenin sözüm ona adaleti tesis adına evlatlarının bir sağdan bir soldan darağacına gönderildiği çok acı günler yaşandı. Bu millet bebek davası, afedersiniz köpek davası gibi uyduruk davalarla başbakan ve bakanlarının yargılandığı, asıldığı, şehit edildiği utanç sahnelerine şahit oldu. 17-25 Aralık sürecinde yaşanan hukuk katliamları ise yargının bir dönem oligarşik, hizipçi ve örgütlü bir yapının nüfuz alanına girmesinin can yakıcı sonuçlarıdır. Türkiye’nin bir daha benzer hataları tekrarlama lüksü yoktur. Şüphesiz yargıya güveni perçinleyecek olan yegane faktör, mahşeri vicdanı ferahlatan doğru ve adil kararlar vermesidir. Bunun için her hal ve şartta Türk yargısı; bir çıkar grubunun, ideolojinin, siyasi görüşün, vesayet odağının veya fraksiyonun değil, Türk milletinin yargısı olmalı, sadece Türk milleti adına karar vermelidir. Bu hedefe ulaşabilmemiz için siyasetçilerle beraber yargı mensuplarımıza önemli sorumluluklar düşüyor. Geciken adalet, adalet değildir. Önümüze gelen her dosyanın içinde en az bir insanın hikayesi, istikbali, geleceği ve kaderi bulunuyor. Vazifemizi icra ederken hukukun üstünlüğü ilkesine ve masumiyet karinesine leke sürülmemesi bu açıdan hayati önem taşıyor. Ne tek bir vatandaşımızın hakkını yiyeceğiz ne de tek bir vatandaşımızın hakkının, hukukunun yenilmesine göz yumacağız. Kökeni, maddi durumu, siyasi görüşü, görünüşü ne olursa olsun 82 milyonun her bir ferdi için adaleti tesis etmenin gayreti içinde olacağız. Özellikle cezasızlık algısının toplumumuzda yaygınlaşmasına asla müsaade etmemeliyiz. Böyle bir algının yaygınlaşması insanların adaleti mahkeme kapıları yerine başka güç odaklarında aramasına yol açarak. Bu ise devletin bekasına yönelik en büyük tehdittir” ifadelerini kullandı.