Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti'nin 13 yıldır siyasetin öznesi, diğerlerinin ise nesnesi olduğunu belirterek, ''Sayın Bahçeli, Kırşehir'deydi sanırım, 'ensenizdeyiz, sizi takip ediyoruz.' Tam dedim doğru ifade bu. Sürekli bizi takip ediyorlar'' dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Mardin Şehir Müzesi'nde, TRT "Başbakan ile Özel Yayın" programında, gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Seçimler sürecindeki "sert üslupların" hatırlatılarak, 8 Haziran'dan sonra Meclis aritmetiği ne olursa olsun Çözüm Süreci'ni nihayete erdirmek için bütün aktörlerle aynı yolda devam edip etmeyecekleri yönündeki bir soru üzerine Davutoğlu, "Tabii Seçim Süreci'nde hepimiz halka kendimizi anlatmak için kendimizce uygun olan üslupla bu rekabeti yaparız, bu demokrasinin doğal şartları" dedi.
ŞİRNAK KONUŞMASI
Davutoğlu, şöyle devam etti:"Ama nihayet bu ülke hepimizin. Dün ben Şırnak'ta konuşurken, Şırnak biliyorsunuz Şehri Nuh anlamına gelir. İsim olarak Nuh Peygamberin şehri anlamına gelir. Dolayısıyla oradan türemiştir. Hazreti Nuh'un gemisine benzettim siyaseti ve Hazreti Nuh nasıl kimseyi dışarıda bırakmamışsa, biz de siyasetimize herkesi alırız. Şu ayrımı hep yaptım, AK Parti Genel Başkanı olarak onlarla en sert mücadeleyi veririm ama 'Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak onların güvenliği, izzeti ve onuru da benim teminatım, benim sorumluluğum içindedir' diye de vurguladım. Dolayısıyla, 7 Haziran'da inşallah seçim sonrasında tekrar emaneti devraldığımızda mutlaka bütün siyasi parti liderleriyle, sivil toplum kesimleriyle 'yeni Türkiye'yi inşa etmek' diye güçlü bir idealden bahsediyorsak, hepsiyle temas halinde olurum, hiç birini bu anlamda dışarıda, karşıda görmem. Başta anayasa olmak üzere, her konuyu görüşmeye hazır olduğumuzu da ifade ederim. Yani, 8 Haziran'da biz ister anayasayı değiştirecek çoğunlukta olalım, ister olmayalım bütün partilere çağrım; 'gelin yeni bir anayasa yapalım.' olacak."
YENİ TÜRKİYE SÖZLEŞMESİ
Yeni Türkiye Sözleşmesi'ni onun için bizzat kaleme aldığını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Bu metnin ben arkasındayım, sizde arkasında olduğunuz bir metin çıkarın, karşılaştıralım. Maalesef daha önce bu çağrılar karşılıksız kaldı" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, Türkiye'nin 2007'de anayasa değişikliğine giderken, Dağlıca saldırısının olduğunu ve terörle birlikte bunun ikinci plana atıldığını bildirdi.
2011 seçimlerinden sonra yine böyle bir ortam doğduğunda, Diyarbakır ve birçok yerde saldırı başladığına işaret eden Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:"Bir anda Türkiye'nin gündemi çatışmaya döndü. Buna rağmen AK Pati, Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakan olarak hiçbir siyasi hareketin yapmayacağı bir şeyi yaptı dedi ki 'Anayasa Komisyonuna her parti aynı oranda üye verecek.' Bunlar hep akamete uğradı, şimdi 8 Haziran'dan itibaren böyle yeni bir tabloda biz yine bu çağrıyı yaparız. 'Gelin konuşalım' deriz. Zaten anayasayla ilgili bir adım atıldığında Çözüm Süreci önemli ölçüde, onun da içinde olduğu bir kontekste oturtulur. Ama anayasada olmak üzere hiçbir mesele beklemez. Siz bu çağrıda bulunursunuz, karşı taraf iyi niyetle gelir konuşursa konuşur, konuşmazsa bunu buz dolabına kaldırmayız, ne gerekiyorsa yapmaya devam ederiz. Çözüm Süreci de böyle, 8 Haziran'dan sonra sonuç ne olursa olsun, Çözüm Süreci'ne devam edeceğiz."
"KENDİ BİLDİĞİMİZ YOLDA DEVAM EDERİZ"
Burada HDP'nin tutumuna bakmayacaklarını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Nasıl 'Kürtleri, HDP temsil etmiyor' diyorsam, çözüm süreci de bizim malımızdır, milletin malıdır. HDP eğer beraber bu konuya katkıda bulunmak isterse bulunur. Bulunmazsa biz kendi bildiğimiz yolda devam ederiz" diye konuştu.
Davutoğlu, katkıda bulunmanın yolunun ise HDP'nin şiddetle arasına demir perde gibi bir şey koyması olduğunu söyledi."Kapalı toplantı salonlarında, lüks otel salonlarında ya da rahat miting meydanlarında 'şiddete karşıyım' demek yetmez" değerlendirmesinde bulunan Başbakan Davutoğlu, şu açıklamaları yaptı:
"Şu anda hala dağlarda bir takım şiddet unsurları, Ağrı Diyadin'de olduğu gibi şehre inip, köye inip baskı yapabilecek durumdalarsa... Biz biliyoruz kimin nerede olduğunu. Sayılarıyla biliyoruz, bunun gereğini de yaparız. Yani her hangi bir şekilde teröre yönelirlerse bunun karşılığını vermek bir devlet olmanın gereğidir. Ne olur? Yine birçok annenin gözyaşı dökülür bu topraklara. Biz bunu istemeyiz. Bunu istemediğimiz için gereğini yaparız. GereğiHDP için nedir? HDP için gereği, 'silahları bırakın' çağrısını yapmaktır. 'Artık bu ülkede silaha yer yok.' Bu çağrıyı yapması ve meşru siyaset içinde yer almasıdır."
YENİ ANAYASA
AK Parti harici diğer partilerin seçim meydanlarında yeni anayasadan hiç bahsetmediğini belirtilerek, "Seçimlerden sonra hiç kimse buna yanaşmazsa nasıl yapacaksınız?" sorusu üzerine Davutoğlu, diğer partilerin 12 Eylül anayasasına sıkı sıkıya sarılmış durumda olduklarını ve "biz bu anayasanın gereğini istiyoruz" dediklerine işaret etti.
Başbakan Davutoğlu, şunları ifade etti: "Tabii bu anayasanın gereği yapılacak. Hepimiz bu anayasaya bağlılık yemini ettik. Beğenmesek de anayasa geçerlidir. Ama eğer samimilerse, bizimle aynı perspektifle bu anayasayı değiştirmek istemeleri lazım. Ben 12 Eylül'de anayasa oylamasında, herhalde ilk oyumu o zaman kullandım ve o kadar öfkeliydim ki çok da belliydi anayasanın biliyorsunuz, beyaz bir zarf içine mor bir 'hayır.' Sonuçta ne olacağını bilerek gittim ve o öfkeyle göstererek oyumu kullandım. Herkes bilirdi, kimin ne olduğunu. O günden bugüne, biz o zaman gençtik, daha fazla direniş hissiyatı vardı içimizde, aynı dönemde bir sürü genç hapishanelerde can verdi. Şimdi o anayasayı bu kadar sahiplenmenin anlamı ne? Hele hele bazıları bunu olumlu yönde görüyor, CHP'nin siyasal veya laik söylemleri bırakıp ekonomi ağırlıklı olması... Tamam ekonomi ağırlıklı olması güzelde, Türk demokrasisi için teklifi ne CHP'nin?"
"ONLAR KONUŞUR, AK PARTİ YAPAR"
CHP'nin "oy verin gitsinler" sloganını eleştiren Başbakan Davutoğlu, kendi partisinin seçim sloganını belirlerken önüne onlarca slogan getirdiklerini söyledi.
Sonuç olarak partinin sloganını kendisinin seçtiğini ve çok sayıda seçenek arasından, "Onlar konuşur, AK Parti yapar" sloganını uygun bulduğunu belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:"O arada çok sayıda slogan vardı ama farkı ortaya koymak lazım. Bugün bile İstanbul'dan ayrılırken, yeni bazı bilboardlar getirdiler, bir kısmı negatif unsurdu. Şimdi içerik zikretmeyeyim, yani bu bir parti sırrı, devlet sırrı değilse bile. Ama negatif, 'şunlar şunlar olmamalı' türünden. Dedim, 'bunlar olmayacak.' Biz pozitifi söyleyelim, 'şunlar olacak' diyeceğimiz şeyleri koyun. Bizim kendimize güvenimiz var. Ne CHP, ne MHP, ne HDP yeni anayasadan bahsediyor. Halbuki yeni bir anayasa yazılsa, bu anayasayla biz 4 yıl daha iktidarız. Yeni bir anayasa olsa ve sistem değişse, onlara yeni bir şans doğacak. Kendilerine güvenseler başkanlık sistemine 'evet' derler, kendileri için tekrar bir şans olur. Başkanlık seçimine gidilecek yeni bir şans olacak. Yoksa Sayın Cumhurbaşkanı 2019'a kadar cumhurbaşkanı, biz de kazandığımızda 2019'a kadar başbakanız, hükümetiz. Onlara bir şans yok. Dört yıl, halk tabiriyle söyleyeyim 'ekmek yok.' Halbuki ekmek var önlerinde, eğer anayasa değişikliği olursa, bir fırsat. referandumda 'hayır' çıkartırlarsa, belki siyaseten kazanım içinde de olabilirler. Buna dahi cesaretleri yok."
"SİYASETİN ÖZNESİYİZ"
Başbakan Davutoğlu, AK Parti'nin 13 yıldır siyasetin öznesi, diğerlerinin ise nesnesi olduğunu belirterek, tepkiyle kendilerini ifade ettiklerini dile getirdi.
AK Parti'nin bir güveni inşa ettiğini ifade eden Davutoğlu, "Onlar ise nesne. Sayın Bahçeli, Kırşehir'deydi sanırım, 'ensenizdeyiz, sizi takip ediyoruz.' Tam dedim doğru ifade bu. Sürekli bizi takip ediyorlar. Ensemizdeyse, bir de Mardin'e gelse iyi olur da veya HDP, bütün söylemiyle AK Parti'ye karşı olduğunu, 'seni başkan yapmayacağız.' Yani beni yapmayacağın önemli değil, sen ne yapacaksın? Ne teklif ediyorsun" dedi.
Davutoğlu, Kılıçdaroğlu'nun yalanla bezenmiş popülizm yaptığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Hala soruyorum hala cevap yok. 17 milyon kişi 200 liranın altında yaşıyor diyor. 17 milyon kişi 200 liranın altında yaşıyorsa bir memlekette kişi başına düşen milli gelir nasıl 25 bin lira civarında oluyor? Diyor ki bu İŞKUR'un, TÜİK'in, OECD'ye verilen Avrupa Birliği verileri; diyor ki 'Bin doların altında 8 milyon emekli var.' Yalan. Ama tekrar ediyor, kurulmuş makine gibi. Alın Kılıçdaroğlu'nun ilk günkü konuşmalarıyla bugünkü konuşmalarını, denmiş ki ona 'bir yalan bile olsa bir şey sürekli tekrar edersen iz bırakır. Sürekli aynı şeyi tekrar ediyor."
Gittiği illerde konuşmasını üçe ayırdığını anlatan Davutoğlu, birincisinde yerelle ilgili detaylardan, ikincisinde genel siyasetten, üçüncüsünde de o günkü gündemden bahsettiğini aktardı.
Davutoğlu, her gün ayrı bir şey söyleyebilecek bir siyasi özne olduklarının altını çizerek, "Ama karşımızda bir siyasi özne yok. Yurtdışındaki yayınlara bakın, Türkiye içindeki bazı çevrelerin yayınlarına bakın. Çok geniş bir koalisyonla uğraşıyoruz. DHKP-C ile paralelin aynı anda Pensilvanya'nın HDP'yi desteklemede buluşabileceklerini tahayyül edebilir miydiniz? Nasıl bir düşmanlık?" diye konuştu.
"Aydınların bildirisinden bahsettiniz. Az önce söylediğimiz ittifaklar HDP, paralel yapı, DHKP-C ve benzeri yapıların bir ittifakı. Bu kadar benzemezi bir araya getiren nedir" sorusu üzerine Davutoğlu, kimsenin "biz mükemmeliz" deme cüretini göstermemesi gerektiğini belirterek, "Ben hiçbir zaman hiçbir yerde 'biz pür hatasız, herkes hatalı' demedim" ifadesini kullandı.
"ANADOLU TABİRİYLE AÇIKÇASI BAŞA KAKTILAR"
AK Parti'nin 2002'de çıktığında başta aydınlar, iş dünyası olmak üzere herkesin 28 Şubat'tan bunalmış bir durumda olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:"AK Parti'den tedirgindiler ama herkes şu hesabı yapıyordu: 'AK Parti'yi kullanabiliriz'. Yani onun açtığı alanda kendimize bir yer elde edinebiliriz. Şimdi AK Parti'ye öfkeyle bakan bazı liberal aydınlar, AK Parti'nin tutumunu o zaman itibarıyla söylüyorum, bir şekilde kullanılabilecek bir şey olarak gördüler. Veya iş dünyası veya diğerleri ve kendilerine yaradığı ölçüde AK Parti'ye prim verdiler. Sonra da bunu Anadolu tabiriyle açıkçası başa kaktılar. Yani sanki AK Parti onlara nankörlük yaptı. AK Parti, onlarca yıl çekilen çilelerin ürünü, insanın uykusuz gecelerinin ürünü, dualarının ürünü, emeklerinin ürünü. Bizim babalarımızın çektiklerini o neslin çektiğini biz biliyoruz. Biz kimseye borçlu değiliz. Biz doğru olanı yapıyoruz. Ama şimdi zamanla AK Parti'nin gücünü tahkim etmesi ve millet nezdinde de bu gücün Türkiye’nin ölçeğini büyütecek biçimde kabul görmesi... Bu aktörler, eskiden beri kendi güçlerini kullandıkları için kendi alanlarını daralttığımız vehmine kapıldılar. Halbuki herkesin alanı herkese yeter ve sen gereğini yaparsan bu alan genişler."
"YAZDIĞI KÖŞE YAZISIYLA TÜRKİYE’Yİ BELİRLEMEK İSTİYOR"
Bugün milli bölgesel uçağı ilan ettiklerini hatırlatan Davutoğlu, milletin bir iddia sahibi ilim adamı, işadamı, siyasetçi arayışının bulunduğuna dikkati çekti.
Davutoğlu, halbuki bu kesimlerin çoğunun oturdukları yerden güç kullanmak istediklerine işaret ederek, "Yazdığı köşe yazısıyla Türkiye’yi belirlemek istiyor. Oturduğu bir sivil toplum kuruluşunda Türkiye'nin kaderini belirlemek istiyor" dedi.
Bu kesimlerin kendisi gibi 81 vilayeti dolaşacak bir çabayı gerekli görmediğini ifade eden Davutoğlu, şöyle konuştu:"Düşünüyor ki, ‘Ben oturduğum yerden bir şey söyleyeyim AK Parti gitsin halktan oy toplasın ama benim dediğimi yapsın'. Paralel de böyle diyor. Paralelin rahatsız olmasının sebebi şu; ‘Ne güzel bürokraside örgütlenmiştim, ne güzel ben dediğimi yaptırıyorum. Sen git halktan oy al'.
İşte sesimiz bu hale geliyor. 'Ankara'ya gel ama ben bu işleri senden daha iyi bilirim. Benim dediğim olsun ya da en azından benim alanımla ilgili benim dediğim olsun sen karışma'. O zaman biz de diyoruz ki siyasi parti olmak iktidar kullanmaktır. Ben iktidarı kendi doğrularım etrafında kullanırım, gücü kullanım. Sen eğer başka bir iktidar kullanmak istiyorsan meydana çık. Siyasi parti kurma serbestliği var, halktan oy isteme serbestliği var, git kullan, git iste. Ha katılımcı demokrasi deniyorsa biz bunun için anayasayı da söyledik, herkese açık olduğumuzu da söyledik.
Bu kadar çok benzemezin bir araya gelmesi, AK Parti'yi yenemeyecekleri bir siyasi aktör olarak görmüş olmalarından. Kullanamadıkları yerde yok olsun istiyorlar. Yenmeleri içinse bizim gibi siyasi mücadeleye girmesi lazım. Çok açık söylüyorum; 7 Haziran'da seçimi kazandığımızda 8 Haziran'da bizim hakkımızda kim ne demiş olursa olsun, biz onlarla oturup konuşuruz. Ama yeni anayasayı konuşmak için, özgürlükleri konuşmak için konuşuruz. Ekonomide bir şey varsa 25 öncelikli dönüşüm programımız."
"İSTİŞARİ ANLAMDA HER ŞEYİ KONUŞMAYA HAZIRIZ"
Davutoğlu, bütün iş dünyasına sitem ettiğini dile getirerek, "Bu kadar program açıkladık, hangi katkıyı verdiler? Onları konuşuruz. Gelin şunları yapalım diye bir şey söylerse. Ama şunu derse, 'Sen şunu böyle değil de şöyle yap', bir dakika ben yetkiyi halktan aldım, hesabını ona veririm derim. Ama istişari anlamda her şeyi konuşmayı hazırız" diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "(İş dünyasına sitem ettim) dediniz. Bin 500 liralık asgari ücret konusunda iş dünyasının temsilcileriyle İstanbul’da bir toplantıda bir araya geldiniz. Gelen haberler de orada, 'Bunun maliyetini siz nasıl üstleneceksiniz, niye buna ses çıkarmadınız' diye bir de orada sitem ettiniz. O görüşmeyle ilgili neler paylaşırsınız" sorusunu yanıtlarken, davetin bir işadamının bekleyen bir daveti olduğunu, kurumsal bir davet olmadığını söyledi.
İşadamıyla bir araya geldiklerini ve bunun olağanüstü bir anlam yüklenecek bir durum olmadığını belirten Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:"Ama şunu söyleyeyim, az önce söylediğim gibi, iş dünyasıyla ilgili olsun, akademik dünyayla ilgili olsun herkesle konuşuruz, herkesle. Çünkü nihayet iş dünyası dediğiniz çevre, şu veya bu görüşte oy kullanabilir ama Türkiye büyüyecekse bizim siyasi irademiz onların da üretken olmasıyla büyüyecek. Yani bizim siyasi irademiz güçlü olur, iş dünyası zayıf olursa, nihayet birçok şey, özel sektörün dayandığı bir ekonomik yapıya sahipseniz, ki doğru olan budur, isteklerinizi hayata geçiremezsiniz.
Ama özel sektör, kendisini anlamayan veya kendisinin de ötesinde bir ufka sahip olmayan bir siyasi otorite ile bir şekilde ortak bir ekonomik perspektifte bir araya gelemez. Dolayısıyla bir araya geldik ama dediğiniz hususu ben TOBB'da Sayın Kılıçdaroğlu'nun yüzüne söyledim. TOBB Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu’na ve TOBB Genel Kurulu'na dedim ki, (Ben şimdi ayrılmak zorundayım ama siz Sayın Kılıçdaroğlu’na şunu bir izah edin)."
"ASGARİ ÜCRET YÜKSEK OLSA HÜKÜMET KARLIDIR"
Davutoğlu, asgari ücreti hükümetin tayin etmediğini, hükümetin üçüncü taraf olarak işçi ve işveren sendikaları arasında sadece hakemlik ve gözlemcilik yaptığını anlatarak, sonunda onların makul bir yerde birleştiğini, hükümetin bunun düzenlemesini yaptığını ifade etti.
"Şimdi asgari ücret yüksek olsa hükümet karlıdır. Neden biliyor musunuz? Asgari ücretten pirim alacak, vergi alacak, bizim bütçeye katkı gelecek. Burada kim ödeyecek bu vergiyi? İşveren ödeyecek" diye konuşan Davutoğlu, şunları kaydetti:"TOBB Genel Kurulu’nda canlı yayında söyledim. 'Kılıçdaroğlu bilmiyor bu meselenin nasıl olduğunu, izah edin' dedim. Eğer ama siz kabul ediyorsanız bin 500-2 bin lirayı, eğer bunlarla fabrikalarınızı döndürebilecekseniz, bizim açımızdan, hükümet açısından bunun bir sakıncası yok. Kılıçdaroğlu’na da ayrıca çağrıda bulundum: 'Eğer asgari ücretin böyle olmasını düşünüyorsanız, kimse sizi zorlamıyor ki belediyelerde uygulayın. İzmir Belediyesi asgari ücreti 2 bin lira yapsın. Hükümet yasaklamıyor ki. Ya da ortak oldukları bir banka var. O banka kendisine olan kredi borçlarını, hani diyor ya 'kredi borçlarını sileceğim, faiz borçlarını' o banka silsin.
Bir banka tek taraflı olarak borçları silmek isterse hükümet olarak 'Hayır silmeyeceksin' demeyiz ki, memnun oluruz, halkımız rahat eder. Ama kendi ortağın olduğun bankaya bunu teklif edemiyorsun, kendi belediyene bunu yaptıramıyorsun da hiçbir zaman iktidar olamayacağını bilerek halkı kandırmaya kalkıyorsan bu açık bir hiledir, açık bir tuzaktır, açık bir popülizmdir. 'Açık bir sahtekarlık' demeye dilim varmıyor ama yani nihayetinde ben bunu söylemem ama açık bir hiledir. Bu doğru bir şey mi? İşte hodri meydan. Tamam kredi borçlarını silecek misin? Güzel... Şimdi ismini vermeyeyim, o banka bizim için Türkiye’nin mali sisteminin, finansal sisteminin bir bankasıdır, o bankaya atfen söylemiyorum ama ortağı olduğu için gitsin yönetim kurulunda veya ortağı olarak bunu teklif etsin. Belediyelerinde uygulasın.
Nitekim biz iktidar olmadığımız dönemlerde, yani Sayın Cumhurbaşkanımız belediye başkanı iken hiç kimseye sormadan burs da verdi, birtakım sosyal destekler de verdi. Değil mi? Sonra onlar engellendi. Kadir Bey, 2008’de 50 bin öğrenciye 250’şer lira burs vereceği zaman Anayasa Mahkemesi'ne gitti CHP engellemek için. Burada samimiyetsizlik var, esas itibarıyla sıkıntı o."