AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Cumhuriyetimizin 100. yılına yürürken önceliğimiz, ülkemizin katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa ile yönetilmesini sağlamaktır" dedi.
Davutoğlu, Ankara Arena Spor Salonu'ndaki AK Parti Seçim Beyannamesi ve Milletvekili Aday Tanıtımı Toplantısı'nda, Yeni Türkiye Sözleşmesi açıkladı.
Sözleşmenin yer aldığı kitabı gösteren Başbakan Davutoğlu, İşte AK Parti vizyonunun Yeni Türkiye Sözleşmesi, 2023 Yeni Türkiye Sözleşmesi" ifadesini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a çağrıda bulanan Davutoğlu, "Ya bu sözleşmeyle ilgili kanaatlerinizi bildirin, eleştiriniz varsa dinleyelim, yeni katkınız varsa alalım ya da kendi sözleşmenizi çıkarın. Ta ki 77 milyona hitap eden ortak bir metinde, vizyonda anlaşalım. Bizim yeni Türkiyemiz gerginlikler, çatışmalar Türkiyesi değil, bizim yeni Türkiyemiz, insan onurunun hakim olduğu bir Türkiye'dir" diye konuştu.
Sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılına atfen 100 maddeden oluştuğunu belirten Davutoğlu, "Bismillah diyerek okuyorum. Rabbimin bereketi olsun ve tarih şahit olsun diyerek okuyorum. Ecdada borcumuz olarak okuyorum, yeni nesillere ve gençlere mirasımız olarak okuyorum. Bütün partilere bir çağrı, davet olarak okuyorum" dedi.
YENİ TÜRKİYE SÖZLEŞMESİ
"Ya Allah Bismillah" sözlerinin ardından kaleme aldığı Yeni Türkiye Sözleşmesi'ni kamuoyuyla paylaşan Başbakan Davutoğlu, "Her siyasal düşünce ve düzen, insana hitap etmek ve belli bir mekana ve zamana dayanmak zorundadır. İnsana hitap etmeyen ve zaman ve mekanın gereklerini gözetmeyen hiçbir siyasal düzen, kalıcı olamaz" ifadesini kullandı.
Yeni Türkiye'nin Cumhuriyetin 100. yılına yürürken insana, zamana ve mekana hakkıyla hitap eden kapsayıcı bir yenilenmenin ve süreklilik içinde yeniden inşa sürecinin eseri olacağını dile getiren Davutoğlu, şunları söyledi:"Yüzyıl önce Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'nın acıları üzerinde onurlu bir İstiklal Savaşı vererek, Cumhuriyetimizi kuran neslin torunları olarak bizler, bu onurlu savaş sonunda özgürleştirilen vatanımızın asli sahipleriyiz. Etnik, dini, mezhebi ve bölgesel zenginliğimiz, kadim ortak geçmişimizin güzel yansımalarıdır ve vatanımızın asli sahipleri ve devletimizin eşit vatandaşları olduğumuz gerçeğinin en güçlü dayanaklarıdır. Yüzyıl önce kadim coğrafyamızın her bir köşesinden, Anadolu'dan, Rumeli'den, Ortadoğu'dan, Kafkasya'dan gelerek sömürgeciliğe karşı omuz omuza mücadele eden dedelerimiz için de onları Orta Asya'dan Hint'e, Güneydoğu Asya'dan Afrika içlerine kadar, ellerindeki dar imkanlarla ve dualarla destekleyen mazlum milletler için de İstiklal Savaşımız, sadece bir milletin var olma savaşı değil, bütün bir insanlık onuru için verilen kutsal bir mücadeleydi. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en temel ilkesi insan onurunun korunmasıdır. Bu ilkeyi, Şeyh Edebali'nin kadim siyasal bilincimizin ve devlet ahlakımızın temelini dokuyan 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' ilkesinin çağdaş siyaset dilindeki karşılığı olarak görüyor ve gelenek ile çağdaşlığı bu çerçevede bir zıtlık içinde değil, ayrılmaz bir bütünlük içinde değerlendiriyoruz."
"EŞİT VATANDAŞLIK"
İnsan onuruna yakışır kültürel ve ekonomik gelişmişlik seviyesine sahip olmanın 'insanı yaşatmak' idealinin ayrılmaz unsuru olduğunu belirten Davutoğlu, devletin asli sorumluluğunun, vatandaşlarının onurlu bir hayat sürmelerine zemin oluşturacak siyasi, kültürel ve ekonomik şartları sağlamak olduğunu vurguladı.
"İnsan onuru siyasi, ekonomik ve kültürel düzenimizin de dış politikamızın da temelini teşkil etmektedir" diyen Davutoğlu, insan onurunu zedeleyen hiçbir uygulama ve politikanın meşru görülemeyeceğini ve gösterilemeyeceğini söyledi. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"İnsan onuruyla taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği taşıyan, hiç kimse, hiçbir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, dili, ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve hayat tarzı sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap kılınamaz. Devletler ve milletler, ancak ve ancak onları oluşturan bireylerin aidiyet bilinciyle tarih içindeki varlıklarını sürdürebilirler. Vatandaşların ülkelerine duydukları aidiyet bilinci ve hiçbir vatandaşı veya vatandaş grubunu dışlamayan ve ötekileştirmeyen içselleştirici bir siyaset anlayışı, devletlerin bekasının en temel garantisidir.
Ülkeleri aidiyet bilinci kurar ve ayakta tutar; ekonomik, siyasi ve askeri güç ise yükseltir ve tahkim eder. İnsan onuru ilkesinin anayasal ve siyasal düzenimizdeki dayanakları aidiyet bilincimizi oluşturan ortak tarihdaşlık, hak, hukuk ve adalete dayalı eşit vatandaşlıktır. Ortak tarihdaşlık ortak kadim geçmişimizi ve geleceğe dönük ortak kader bilincimizi yansıtmaktadır.
Yüzyıllardır Anadolu'da gerçekleştirdiğimiz ortak medeniyet birikimi, bu medeniyet birikimi üzerinde yükselen Selçuklu ve Osmanlı düzenleri, yüzyıllık Cumhuriyet kazanımları ve yarım asrı geçen demokrasi tecrübesine dayanarak son 12 yıllık toparlanma döneminden sonra tam bir özgüven içinde 21. yüzyılın yükselen güçleri arasına girmeye hazırlanıyoruz."
İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ
"Dinamik tarihi akış içinde hedefimiz, bütün unsurlarıyla milletimizi tarihin nesnesi değil öznesi, millet iradesine dayanan devletimizi de tarihi akışın edilgen takipçisi değil, öncüsü kılmaktır" diyen Davutoğlu, eşit vatandaşlık ilkesinin çağdaş siyasal meşruiyetin temeli olduğunu, bu temelin hiçbir surette ve hiçbir gerekçeyle zayıflatılamayacağını, gözardı edilemeyeceğini belirtti. Başbakan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bu temel üzerinde Cumhuriyetimizin 100. yılına yürürken, önceliğimiz ülkemizin katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa ile yönetilmesini sağlamaktır. Özgürlük, eşitlik ve adalet değerleri üzerine inşa edilecek yeni anayasal düzenimizin en temel ilkesi, ahlaki referansı ve ruhu insan onuru olacaktır. İnsan onuru ancak ve ancak insanın tercih ve irade gücünü yansıtan özgürlükler ile hayat bulabileceğinden, yeni anayasal düzenimizin odağında insan hak ve özgürlükleri yer alacaktır.
Kadim kültürümüzde esasları konmuş olan canın, aklın, neslin, inancın ve mülkün korunması kamunun sorumluluk alanlarını, çağdaş toplumsal hayatın temelini dokuyan evrensel insan hakları beyannamesi ise vatandaşların temel özgürlük alanlarını tanımlar. Bu çerçevede düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü insan onurunun ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır ve anayasal koruma altındadır. Bu özgürlükleri sınırlayan yegane unsur, eşit haklara sahip diğer vatandaşların özgürlük alanları ve onurlarıdır. Her özgürlük bir sorumluluk getirir. Basın ve ifade özgürlüğü, özel hayata saygılı basın ahlakını, girişim özgürlüğü meşru ve vergilendirilmiş kazanç anlayışını, inanç özgürlüğü diğer inançlara saygıyı gerektirir. Kamu düzenini insan hak ve özgürlüklerinin hayat alanı olarak görüyor; bu çerçevede özgürlük ve güvenlik kavramlarını birbirlerinin karşıtı değil, tamamlayıcı unsurları olarak değerlendiriyoruz."
"AMİR OLAN MİLLETTİR, MEMUR OLAN DEVLETTİR"
Davutoğlu, özgürlüğü garanti edilmemiş insanın, kendi onurunu korumasının mümkün olmadığını belirterek, güvenliği tehdit altında olan birinin de kendi özgürlük alanını yaşayamayacağını söyledi.
"Güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlanmasının insan onurunu yok eden dikta rejimlerine, özgürlük adına güvenliğin ihmal edilmesinin ise kaosa ve iç çatışmalara yol açtığı gerçeğinden hareketle, özgürlük-güvenlik dengesini ve uyumunu siyasal meşruiyetin temeli olarak görüyoruz" diyen Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:"Siyasal meşruiyet, siyasal düzenin asli kurucusu olan vatandaşlar ile bu düzenin görünen yüzü olan devlet arasında kurulan bir rıza ilişkisinin ve toplumsal sözleşmenin ürünüdür. Dolayısıyla siyasal meşruiyetin ve egemenliğin kaynağı da denetleyicisi de sadece ve sadece eşit vatandaşlardan oluşan millettir. İstiklal Savaşımızın yürütülmesinin ve Cumhuriyetimizin kurulmasının anayasal temelini oluşturan 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 1. Maddesi’nde de ifade edildiği gibi "Hakimiyet bila kaydü şart milletindir'. Bu kurucu ilke, ilan edildiği ilk günkü gibi bugün de geçerlidir, yarın da geçerli olacaktır. Devlet mekanizmaları toplum üzerinde egemenlik kurma araçları değildir. Bütün bu mekanizmalar ,milletin emrindedir. Yani amir olan millettir, memur olan devlettir. Meşruiyetini milletten almayan ve milletin denetimine açık olmayan hiçbir gücün, cuntanın, vesayet odağının, paralel yapının veya bürokratik seçkinciliğin külli ya da kısmi egemenliği kabul edilemez.
Meşruiyetini milletten almış yönetimlere karşı gerçekleştirilen 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül gibi doğrudan, 28 Şubat, 27 Nisan ve paralel yapı oluşumları gibi dolaylı darbe ve müdahale girişimlerini kınıyor, meşruiyetini milletten alan demokratik güçler olarak ileride olabilecek benzer girişimlere karşı ortak tavır alacağımızı ilan ediyoruz."
SİVİL ANAYASA
Demokrasiyi; 1947'de 'açık oy-gizli tasnif' esasına dayalı muhtarlık seçimlerinde kaçırılmak istenen sandığa "sandık namusumuzdur" diye kapanarak sadece sandığı değil, millet iradesini ve vatandaşlık onurunu da koruyan Mersin Arslanköylü yiğit Anadolu kadınlarının kutsal bir emaneti olarak gördüklerini vurgulayan Davutoğlu, her seçimde vatandaşlar tarafından korunan bu emanetin demokrasinin kökleşmesini sağladığını söyledi.
Açık ve şeffaf seçimlerin, bundan sonra da demokrasiye dayalı siyasi istikrarın en temel düsturu olacağını işaret eden Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:"Bu çerçevede sandıkla sembolleşen seçme ve seçilme hakkı, en temel vatandaşlık hakkıdır ve bu hak hiçbir surette ve hiç bir gerekçeyle sınırlandırılamaz, yok sayılamaz ve iptal edilemez. Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması geri döndürülemez bir kazanımdır. Cumhuriyetimiz ortak aidiyetimizin, demokrasi bu ortak aidiyet alanındaki farklılıklarımızın korunmasının teminatıdır. Nihai hedefimiz evrensel ölçekte çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasiyi hayatın bütün alanlarında yaşanır kılmaktır.
Temsili demokrasi bütün unsurlarıyla korunurken, çağdaş teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı yeni katılım kanalları geliştirilerek, katılımcı demokrasi derinleştirilecek ve yerinden yönetim ilkesi ile tabana yayılacaktır. Bu çerçevede çoğulcu ve katılımcı demokrasinin zeminini oluşturan sivil toplumun güçlenmesine imkan sağlayacak ve sivil toplum kuruluşlarının demokratik yönetime daha aktif katkı sağlamasının önündeki engelleri kaldıracağız.
Güçler ayrılığı ilkesine dayanan anayasal düzenimizde, demokratik hukuk devleti ve milli irade perspektifiyle denetlenmeyen hiçbir güç kalmayacaktır. Millet tarafından doğrudan seçimle işbaşına gelen TBMM, yasama görevini yaparken, hiçbir şekilde ve hiçbir güç tarafından baskı altına alınamaz. TBMM'nin 7 Haziran seçimleri sonrasında öncelikli asli görevi ülkemizin ilk sivil anayasasını uzlaşı kültürü içinde yazmaktır. Ülkemizin bütün siyasi partilerini ve sivil toplum kesimlerini bu uzlaşının oluşumuna katkıda bulunmaya davet ediyoruz. TBMM yeni sivil anayasanın kabulünden sonra bu anayasal çerçeve içinde yasama ve denetim faaliyetlerini yürütür. Bu faaliyetler anayasal çerçeve içinde denetime açık olacaktır."