Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen Medya ve Mahremiyetin Sınırları adlı ulusal sempozyumunun son gününde konuşan Yrd. Doç. Dr. Salih Seyhan, reklamlarda kullanılan cinselliğin markalaşma ile de bağlantılı olduğunu ifade etti. Seyhan, “Öğrencilerimizin yaptığı anket çalışması sonucu 10 reklamdan 7’sinin cinsellik içerdiği sonucuna ulaştık.” dedi.
‘REKLAMLARDA KADINLARA YOĞUNLAŞILIYOR’
“Reklamlarda kullanılan cinselliğin markalaşma ile ilgisi daha çok giysiler üzerinde mevcut.” diyen Seyhan şunları dile getirdi: “İletişim çalışmalarının temelinde de reklam ortaya çıkıyor. Tüketici algıların değerlendirmesine yönelik katkılar. Markada cinselliğin önemli bir etkisi var. Bu reklamlarda genelde kadınlara yoğunlaşılmıştır. Bu reklamlardan elde edilen gelirde ilgi alanına göre bölgeden bölgeye değişiklik gösterir. Yerel medyada cinselliğe olan etkiniz nedir? Sorusuna yerel televizyonlarda yüzde 40 katılıyorum yüzde 7 kesinlikle katılmıyorum sonucu elde edildi. Küçük şehirlerde bölge bazında cinsel içerikli reklamlardan ürün alma elde edilmemiştir. Tanınmış kişilerin reklamlarda rol alması ulusal bazda önemli rol oynarken aynı kişiler kendi bölgelerinde baskıya mağruz kalabiliyor.”
‘HABERDE YANILTICI YÖNTEMLER KULLANILMAMALI’
Özel yaşamın ihlalleri üzerine bir sunum gerçekleştiren İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Başak Şişman özel alanın habercilikte tartışılacak bir konu olduğunu söyledi. Şişman, “Çalışmada gizli kamera, meslek etiği, özel yaşama ilişkin kurallar koruma alanlarının hangi durumlarda geçerli olduğu tartışılarak devam edecektir. Bireylerin haber alma hakkı ise anayasamızda korunma altındadır. Gazetecinin amacı halka haber ulaştırmaktır. Kamu görevlilerine hakaret eden haberler kamu yararı ile örtüşmemektedir. Gazetecinin temel ilkeleri doğrultusunda özel yaşamın gizliliği ihlal edilemez. Haberde yanıltıcı yöntemlerin kullanılmaması da bunlar arasındadır.” diye konuştu.
‘KARİKATÜRLERLER CİNSELLİK TAŞIYOR’
AÜ İletişim Fakültesi Arş. Gör. Tahsin Emre Fırat, karikatürlerin abartma içerdiğini aktardı. Fırat, “Karikatür bir yönüyle mizahi unsurların kağıda izdüşümüdür. Karikatürün tarihsel kökeninde antik Yunan kültüründe gülen ve ağlayan surat sıfatlarına rastlanıyor. Karikatür okurun kültürel düzeyi ile ilişki içerisindedir. Karikatür kültürel bir nesnedir. Pazar sevişgenleri köşesi mahremiyet algısın son noktasına yani yatak odasına işaret eder. İnsanlar bu köşede birbirine o kadar benzemişler ki sigara içişleri bile aynılaşmıştır. Tüm karikatürler aslında yatak odasında geçiyor diyaloglar. Mahremiyet boyutuna indirgersek bunlar bir şekilde karikatüre yansıtılıyor. 2012 karikatürlerine baktığımızda birçoğu cinsel içerik taşıyor.” şeklindekonuştu.
‘GÖRÜNME TUZAĞA DÖNÜŞTÜ’
AÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Köse, günümüzde görünürlüğün bir tuzağa dönüştüğünü kaydetti. Köse şöyle dedi: “Tek açıdan kuşatılmış dünyada insanlar yalnızlığını yitirdi. Dışa kapalı bireysellik kitleselliği ortaya koyuyor. İnziva ve yalnızlık arayışı mahremiyetin en temel konularıdır. Görünmenin tuzağa düştüğü o yerde insan sadece yalnızlığını yitirmiyor. Cep telefonu ve internet ile insanlar toprağa bağlı bir sisteme kalmaktan uzaklaştırıyor. İnsanların tüm bedensel mahrem alanları tehdit ve gasp ediliyor. Sürekli göz önünde olma isteği insanların kendi oluşturdukları inzivaya müdahale ediyor. Gözetim sistemi insanların yalnız bırakılma durumu değil ruhsal özgürlüğüne son veriliyor. Hayatımız bu kadar göz önünde ise bunu gerçekten yöneten birileri, vardır. Gözden kaybolmak dediğimiz şey insanın biricikliğinin ve tek olmasının ortadan kaldırılması değil sadece. Gözden kaybolmak politik sonuçları da olan meselelerdir. Düşünmek için biz kitle iletişime ihtiyaç duymayız. Hayatın yüzeyselliğini ortaya koyan yayıncılıktan bir şey bekleyemeyiz. Düşünmek için buna ihtiyaç yok.”