Atatürk Üniversitesi 2012-2013 kültür ve sanat etkinleri devam ediyor. Ekim ayında 3’üncü Avrasya İpek Yolu Üniversitesi Toplantısına ev sahipliği yapan, Kültür etkinleri kapsamında Türkiyat Enstitüsünce ‘Ölümünün Birinci Yılında Cengiz Dağcı’ panelini gerçekleştiren Üniversite bu kez 21 kasımda Ölümünün 300’üncü Yılında Şair Nabi paneline ev sahipliği yapacak. Panelde Prof. Dr. Turgut Karabey, Prof. Dr. Metin Akkuş ve TYB erzurum Şubesi Başkanı Rıdvan Canım birer bildiri sunacak.
ŞAİR NABİ KİMDİR?
Ünlü bir divan şairi olan Nabi, evliyalar ve enbiyalar şehri olarak bilinen Urfa’da 1642 (H 1052) yılında doğmuştur.Asıl adı Yusuf’tur. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen Nabi genç yaşta arzuhâlcilik yapmaya başladı ve yazdığı dilekçelerle valinin dikkatini çekti, onun tavsiyesiyle 1665 yılında İstanbul’a giderek Vezir Mustafa Paşa’nın kâtibi oldu.Mustafa Paşa, IV. Mehmed’in yakın çevresinde bulunduğundan Nabi’nin sarayla ilişkisi güçlenir.
1665 yılında ilk ünlü eserini IV. Mehmed’in şehzadeleri için Edirne’de düzenlediği sünnet düğünü şenliklerini anlatan, Sur-name’yi yazar.
1678 yılında çıktığı hac yolculuğundaki izlenimlerini, Tuhfetü’l-Haremeyn adlı yapıtında topladı.
Nabi, Mustafa Paşa’nın 1686 yılında ölümü üzerine Halep’e yerleşir.
Burada oğlu Ebulhayr için öğütlerle dolu, Hayriyye adlı ünlü mesnevisini kaleme aldı. O güne kadar yazdığı şiirlerini bir Divan’da topladı.1710 yılında yakın dostu Halep Valisi Baltacı Mehmed Paşa sadrazamlığa getirilince, Nabi’yi İstanbul’a götürür. İstanbul’da Darphane Emirliği, Baş mukabelecilik gibi görevlerde bulunur.Bir yandan da resmi ve özel mektuplarını içeren Münşeat’ımı düzenler.
12 Nisan 1712 (H 1124) yılında İstanbul’da hayatını kaybeden şair Üsküdar’daki Karacaahmed kabristanlığına defnedilir. Şair Nabi’nin Osmanlı Devleti’nin duraklama döneminde yaşaması, birçok savaşa, yenilgiye, toplumdaki bozukluğa tanık olması şiirlerine yansımıştır.
Şiirlerinde ahlâkçı bir yaklaşım egemendir. Nabi’ye göre şiir hayatın içinden olmalı, insandan ve insanı konulardan tecrit edilmemelidir.
HAZRETİ RESULLULAH AŞKI
Şair Nabi,Sultan 4. Mehmet döneminde hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanı ile birlikte yola çıkar.Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmıştır.Vakit gecedir, Resulullah (s.a.v) efendimize bir an önce ulaşmak özlemi ile Nabi nin gözüne uyku girmemiştir.Fakat kafiledeki bir paşa hem de ayaklarını kıbleye doğru uzatmış ,uyumaktadır.
Hz Peygamberin (s.a.v) beldesinde edebe aykırı böyle bir gaflet halini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nabi,içinden gelen bir ilhamla kasidesini bir anda irticalen söyleyiverir.Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir.Ravzayı mutahharanın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır.Müezzin,ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar.
Nabi dikkat eder, okunan, kendi kasidesidir.Hemen minarenin kapısına koşar.Müezzine, allah aşkına,okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin?Müezzin şöyle cevap verir:
Bu gece rüyamda Efendimiz (s.a.v) i gördüm.Bana dedi ki ; ya müezzin kalk yatma ! benim ümmetimden bana aşık bir zat benim kabrimi ziyarete geliyor.Muhabbetinden benim için şu kasideyi söylemiştir.İşte bu cümlelerle minareden onu istikbal et ; buyurdu.
Bende hemen kalktım abdest aldım; Peygamberimizin iltifatına mazhar olan aşık acaba kimdir diye düşünerek minareye koştum.Öğretildiği gibi okudum.Nabi ,Resulullah benim için ümmetimden mi dedi ? diyerek sevincinden oracığa bayılıp düşer.İşte o kaside:
SAKIN TERK-İ EDEPTEN
Sakın terk-i edepten kuuy-i mahbub-i hudadır bu
Nazargahı ilahidir,makamı Mustafadır bu
Felekte mah-i nev babusselamın sine-çakıdır bu
Bunun kandili cevza matla-i zıyadır
Habibi kibriyanın habgahıdır fazilette
Tefevvuk-kerde-i arşı cenabı kibriyadır bu
Bu hakin pertevinden oldu deycur-i adem zail
Amadan açtı mevcudat düşçeşmin tutuyadır bu
Murat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha
Metafı kutsiyandır cilvegahı enbiyadır bu