2. Uluslararası Türk Şöleni etkinlikleri kapsamında Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi’nde bir program düzenlendi. Açılış konuşmasını, Güneş Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Ceylan’ın yaptığı programa, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Fırat Purtaş ile Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak ta, birer konuşmayla katıldı.
CEYLAN AÇILIŞ KONUŞMASINI YAPTI
Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, Güneş Vakfı’nın, 1987 yılında Erzurum merkez olmak üzere kurulan ve Doğu Anadolu'da çalışmalar yürüten bir vakıf olduğunu söyledi. Ceylan, 22 yıllık sürede varlık sebeplerinin ‘hizmet arzusu’ ve bu çerçevede ‘Allah’ın rızası’ olduğunu vurgulayarak, “Hedefler kadar, metodun da meşru olması gerektiği ilkesiyle, insanın, maddi ve manevi yönleriyle bir bütün olduğunu kabul eden, hayatı kuşatan ve insanı ilgilendiren her konuyu faaliyet alanı olarak kabul etmekteyiz. Ulusal ve uluslararası kültürel faaliyetler gerçekleştiren, konferanslar, sergiler, konserler, tiyatrolar sahneleyerek halkı aydınlatmaya çalışan Güneş vakfı, muhtaç aile ve öğrencilerin yanında olmayı da ‘Atamızın izinde 22 yıl’ sözüyle asli görevlerinden saymaktadır.” diye konuştu.
TÜRK DÜNYASI’NIN TARİHİ BULUŞMASI
Yeryüzündeki birkaç eski ve köklü milletlerden birisinin de Türk Milleti olduğunu anlatan Ceylan, tarihi süreç içerisinde Türklerin farklı coğrafyalarda büyük cihan devletleri kurduklarına dikkati çekerek, bilim, teknoloji, askerlik, sanat ve siyaset alanında büyük işler gerçekleştirip, kalıcı izler bıraktıklarını kaydetti. Adriyatik kıyıları ile Doğu Avrupa’dan Moğolistan içlerine ve Çin Seddi’ne kadar, Avrasya’da mimarisi, dili, edebiyatı, tarihi, kısacası kültürü ve siyasi varlığıyla Türk Milleti’nin zengin bir dünya meydana getirdiğini dile getiren Prof. Dr. Ceylan, “Bütün Türk devlet ve topluluklarını ihtiva eden bu dünyaya biz ‘Türk Dünyası’ adını veriyoruz. Nasıl ki bir batı dünyası, Arap dünyası var ise, 300 milyona yakın nüfusuyla, bir de Türk dünyası vardır. Bu dünyanın varlığının farkında olmak, tanımak, tanışmak ve iş birliği yaparak yarınki dünyada kültürü, sanatı, bilim hayatı, ekonomik potansiyel ve zenginliğin gün ışığına çıkarılmasıyla Türk devlet ve toplulukları olarak hak ettiğimiz yeri almak zorundayız.” şeklinde konuştu.
TÜRK MİLLETİ İÇİN YENİ UFUK
Tarihte birçok badireyi atlatarak bugünlere erişen Türk Milleti için yeni ufuklar açıldığını belirten Ceylan, “2010’lu yıllara girmeye hazırlanırken çok geniş bir coğrafyaya yayılan Türk boyları arasında ekonomik ve kültürel açıdan bir entegrasyonun gerçekleştirilmesi kaçınılmaz bir hedef haline gelmiştir. Kendi kültürümüzü dünyaya küresel kültürün örneklerini tekrar ederek değil ancak milli değerlerimiz usulünce takdim ederek anlatabiliriz. Oğuz Kağan'dan Dede Korkut'a, Köroğlu'ndan Ahmet Yesevi'ye, Hacı Bektaş-i Veli'den Yunus Emre'ye, Mevlana'ya kadar coğrafyamız vatanlaşmasına ve Türk ummanın oluşmasında katkıda bulunan yüzlerce abidevi şahsiyeti günümüze taşımamız, yeni nesilleri yararlandırmamız gerekmektedir. Fuzuli'yi, Ali Şir Nevai'yi, Karacaoğlan'ı, Pir Sultan Abdal'ı, Mahtun Kulu'yu, Mağcan Cumabay'ı, Mehmet Akif'i, Hüseyin Cavit'i, Yahya Kemal'i, Necip Fazıl'ı, Ahmet Cevat'ı, Şehriyar'ı, Bahtiyar Vahapzade'yi, Cengiz Aytmatov'u ve burada adını zikredemediğimiz pek çok fikir ve sanat dehamızı tanımak tanıtmak ve günümüz gençliğine kazandırmak zorundayız. Bu doğrultuda her türlü takdir duygusunun üzerindeki çalışmalarıyla büyük hizmetler veren Güneş Vakfımızın müstesna bir yeri olduğu tartışılmazdır.” şeklinde konuştu.
“TÜRK ŞÖLENİ, BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN ÇİMENTOSU”
Güneş Vakfı olarak, 2. Uluslararası Türk Şöleni’ni, hem Türk dünyası arasındaki kültür köprüsünün tesisinde önemli bir işaret, hem de Türk Toplulukları arasındaki kültür iletişiminde bir köprü olarak değerlendirdiklerini anlatan Ceylan, “Türkistan'dan, Balkanlardan, Avrupa'dan, Kafkaslardan, Ortadoğu'dan, Adriyatik'ten Çin Şeddine kadar uzanan büyük coğrafyadan, dünyanın her tarafından gelen yarınımız şekillendirecek, birlik ve beraberliğimizin çimentosunu oluşturacak Türk Dünyasının Şair, Âşık, Sanatçı ve yöneticileri işte burada, tarihi şehrimiz Erzurum'dalar. Geleceğe yönelik fikir alışverişi yapmak ve daha sonra da bunları ortak kararlara dönüştürebilmek amacıyla ülkemizde bulunan ve ülkemize misafir olarak gelen Türk dünyasının önemli şahsiyetlerini Erzurum'da misafir etmekten ayrıca mutluluk duyduğumu da belirtmeliyim. işte Türk dünyasının ikinci defa, Mehmet Aslan'ın değimiyle ‘Erzurum'un gediğinde’ oluşması büyük bir önem taşımaktadır, ikincisinin, 10’uncu, 15’inci, 55’inci olmasını yürekten diliyorum.” diye konuştu.
DOÇ. DR. PURTAŞ, TÜRKSOY HAKKINDA BİLGİ VERDİ
Güneş Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Ceylan’ın konuşmasının ardından kürsüye çıkan Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Fırat Purtaş ise, konuşmasına, Erzurum’un bir kültür ve medeniyetler başkenti olduğuna işaret ederek başladı. TÜRKSOY kuruluşu hakkında dinleyicileri bilgilendiren Purtaş, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan'ın Kültür Bakanlarının, 1992 yılında İstanbul ve Bakü’de bir araya gelerek kültürel işbirliği yapmayı kararlaştırdıklarını hatırlattı. 12 Temmuz 1993 tarihinde Almatı’da yaptıkları toplantıda da, “TÜRKSOY’un Kuruluşu ve Faaliyet İlkeleri Hakkında Anlaşma”yı imzalamak suretiyle Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi’nin kurulduğunu aktaran Purtaş, “TÜRKSOY, Türk dili konuşan ülkelerin kültür ve sanat alanlarında işbirliğini sağlayan, üye ülkelerin yönetimine, iç ve dış politikalarına karışmayan uluslararası bir teşkilattır. Bu çatı altında ve arkasında 14 bağımsız Türk Devleti vardır. TÜRKSOY teşkilatının ev sahibi ülkesi Türkiye Cumhuriyeti’dir. Resmi dili Türkçe, yönetim merkezi Ankara'da yerleşiktir. Üye ve gözlemci üyeler çalışmalarda eşit haklara sahiptir.” dedi.
TÜRK DÜNYASI BAHTİYAR
Erzurum’da 2. Uluslararası Türk Şöleni adı altında bir organizasyon düzenlenmesinden onur duyduğunu vurgulayan Doç. Dr. Purtaş, Güneş Vakfı’nın düzenlediği bu etkinliğin, Türk Dünyası’nı bahtiyar ettiğini ifade etti. Purtaş, “Organizasyonda emeği geçen öğretim üyelerine, öğrencilere, bu şölene katılan sanatçı, siyasetçi, yazar, şair ve tüm misafirlere teşekkür ediyorum. Aramızdaki birlik, beraberlik, kardeşlik ve güç birliğinin sağlanmasında bu şölenin çok büyük bir katkısı olacaktır.” diye konuştu.
KOÇAK: ORTAK KÜLTÜRÜN TESİSİNDE EN ÖNEMLİ UNSUR DİLDİR
Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak ise, Türk dünyası kavramını, biri geniş, öteki daha dar olmak üzere iki şekilde anlamlandırmanın mümkün olduğunu kaydetti. Geniş anlamda Türk dünyasının, bugün Moğolistan ve Çin içlerinden Balkanlara, Sibirya'dan Kıbrıs'a ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış olup, yüzyıllarca bir arada yaşamış Türk milletini ifade ettiğine dikkati çeken Koçak, “Bu anlamda Türk dünyasının tarihi derinliği, 2 bin 500 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Türk Dünyası kavramı, siyasi, tarihi, kültürel ve ekonomik boyutları olan ve bu boyutlarla düşünülmesi, mütalaa edilmesi gereken bir kavramdır. Ortak kültürün tesisinde en önemli unsur, hiç şüphesiz dildir. Köklü Türk kültürü, işlenmiş edebi dili ve eserleri aracılığı ile geniş bir coğrafyaya taşınmış, yayılmıştır.” şeklinde konuştu.
Ortak Türk edebiyatının öncü simalarının olduğunu aktaran Koçak, Yesevi, Nevai, Yunus, Mevlana, Fuzuli, Mahdumgulu, Abay, Çolpan, Avezov, Aytmatov ve Şehriyar gibi öncülerin, gerek eserlerindeki edebi üstünlükle, gerekse dili işleme yetenekleriyle yalnızca bir bölgenin değil, bütün Türk dünyasının, Türkçe coğrafyasının kalemleri olduklarını dile getirdi.
A.Ü’NÜN TÜRK DİLİ HİZMETLERİ
Atatürk Üniversitesi Rektörü Koçak, “Türk Dili ve Edebiyatı, Türk dünyası ülkeleri için en pratik ve temelleri en eski zamanlara dayalı güçlü bir payda olarak önemli fonksiyonlar sağlayabilir. Bu grup içindeki toplulukların duygu ve düşünceleri, olaylar karşısındaki tavırları ve aynı dünyanın insanı olmaktan kaynaklanan ortak bakış açıları, bu topluluk insanlarını birbirine yaklaştırıcı vesileleri içerir. Özellikle dil, başlı başına güçlü bir ortaklıktır. Edebi eserler, toplumları birbirine yaklaştıracak fonksiyona sahiptir. İnsanları ve yazarları etkileyerek, kişilerin birbirlerine olan bağlarını güçlendirir. Edebi eserlerde işlenen ortak temalar, edebiyatın başlangıcındaki birliktelik ve ortak ilham, edebî eserlerde kullanılan ortak motifler dikkatleri, aynı dünyanın insanı oluşa çeker. Bütün bu ortaklıkların güçlendirilmesi, kültür, sanat ve siyasetten ekonomiye geçerek, güç birliği yapılmasının ve emeklerin değerlendirilmesinin sağlanması açısından oldukça önemlidir. 8-10 yıldan bu yana Türk dünyası edebiyatları, gerek lise programlarında gerekse üniversitelerdeki ilgili bölümlerde yer almaktadır. Lisede son sınıf edebiyat programı içerisinde çağdaş Türk lehçe ve edebiyatlarına da yer verilmektedir. Çağdaş Türk lehçeleri ve edebiyatları bölümlerinin sayıları çok sınırlıdır. Ülkemizde 5 üniversitede bu bölümler mevcuttur. Bu üniversitelerden biri de Atatürk Üniversitesi'dir. Üniversitemiz, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı bulunduğumuz Türk dünyası ile daima yakın ilişkiler içinde olmuştur. Üniversitemizde, Türk devlet ve topluluklarında yüksek öğrenime devam eden ve Türk devlet ve topluluklarından gelen öğrenciler arasında kültürel yakınlaşmayı artıracak ve akademik bilgi paylaşımını kuvvetlendirecek öğrenci değişim programı uygulanmaktadır ki, kültürel yakınlaşma ve ortak şuurun oluşması bakımından oldukça önemlidir.” şeklinde konuştu.
TÜRK KÜLTÜRÜ VE TÜRK DÜNYASININ HAFIZASI
Türk kültürünün çeşitli örneklerini sergileyen bir bakış açısıyla hazırlanan şölenin, sosyal programı, şölende yer alan etkinlikler, Türk kültürünün tarihi derinliğini ve coğrafîi genişliğini ortaya koyacağı gibi, Türk dünyası ortak kültürünün aynı zamanda zenginliğini de dikkatleri çekerek, evrensel kültüre çok önemli katkılar yapabileceğini göstermesi bakımından önemli olduğunu ifade eden Koçak, şunları kaydetti: “Böyle bir şölenin, Türk dünyasına ait otantik izleri bozulmadan taşıyan kültür şehri Erzurum'da ve diğer üniversitelerimizden ayrıcalıklı olarak, Türk dünyası ile daha yakın ve çok yönlü ilişki ve işbirliği içinde olan Atatürk Üniversitesi'nde yapılıyor olması ayrıca memnuniyet vericidir. Çağımızda küreselleşmenin getirdiği sorunlara karşılık, Türk dünyası kültürünün her zaman müracaat edilebilecek zengin bir kaynak oluşturduğu bir gerçektir. Türk kültürünün zenginleşerek devam etmesi, insanlığın ortak medeniyeti için birleştirici ve bütünleştirici bir değer nitelik taşımaktadır. Bu etkinlik, Türk kültürünün izini taşıyan ülke ve bölgelerin temsilcilerinin bir araya gelerek, fikir alış verişinde bulunacağı çok yararlı bir bilimsel ve kültürel ortam oluşmasını sağlayacaktır. Başka bir ifade ile bu şölene dinleyici olarak katılan öğrenciler için sahasında uzman bilim adamları, şair ve sanatkârlar ile tanışma ve görüşme fırsatı yaratırken, akademisyenler için kendi sahalarındaki akademisyenlerle fikir alış verişinde bulunma ve disiplinler arası iletişimle yeni bakış açıları edinme imkânı sağlayacaktır. Böylece Türk kültürü alanındaki çalışmalar yeni bir ivme kazanmış olacaktır.”
KAZIM KARABEKİR PAŞA’NIN KIZI TİMSAL KARABEKİR’E “TÜRK YILMAZ” SÜRPRİZİ
Konuşmaların ardından alkışlar arasında kürsüye gelen Kazım Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Karabekir, babası Kazım Karabekir Paşa’nın askerlik hayatıyla başladığı konuşmasını, Erzurum’un düşman işgalinden kurtarılışıyla devam etti. Erzurum’un ve bölgedeki illerin, Ermeni mezalimi altında inim inim inlediğini vurgulayan Karabekir, Kazım Karabekir Paşa’nın hatıralarından aktarımlarda da bulundu. Timsal Karabekir, “Babam, Erzurum’da, Kars’ta yaşanan Ermeni mezalimini anlatırken, ‘Allah’ım, benim bu gördüklerimi dünya gözüyle bir başkasına daha gösterme’ diye yakardığını bizzat not etmiştir. O mezalim ki, insanlar canlı canlı kazıklara oturtulmuş; deyim yerindeyse gövde üstünde baş bırakılmamıştır. Ve bugün birileri çıkmış Ermenilerden özür dilemekten bahsediyor. Biz mi onlardan özür dileceğiz? İyi de neden? Asıl özür dilemesi gereken onlardır ki, onu da bakalım biz kabul edecek miyiz?” şeklinde konuştu.
EĞER ÖZÜR BORCUMUZ VARSA, BU BORÇ ANCAK ECDADIMIZADIR
Timsal Karabekir, sözde soykırım iddialarının her fırsatta Türkiye’nin karşısına çıkarıldığını vurgulayarak, bu girişimlerin, yerli işbirlikçiler tarafından da desteklendiğini kaydetti. Karabekir, “Bu milletin Ermeni’ye özür borcu falan yoktur. Biz eğer özür dileyeceksek, asıl ecdadımızdan özür dileriz. Çünkü onlara layık olamadık. Bunu tüm dünya duysun ki; biz özrü ancak ecdadımızdan dileriz.” dedi.
TÜRK TARİHİNDE SOYKIRIM YOK
Türklerin, tarihin hiçbir döneminde soykırım yapmadığını, tam tersine Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan her millete şefkat ve merhametle yaklaşıldığına dikkati çeken Karabekir, “Öyle olmasa, babam olan Kazım Karabekir Paşa için, Ermeni yetimleri tarafından ‘yetim babası’ şeklinde bir lakap takılır mıydı? Babam, vatanına ve milletine bağlı bir asker olduğu gibi, aynı zamanda bir öğretmendi. Savaşlarda ana ve babalarını kaybeden yetimler, Kazım Karabekir Paşa’nın açtığı kurslarda eğitildiler. Hemşire oldular, usta oldular. İster Türk olsun, ister Ermeni olsun, hiçbir yetim ortada bırakılmadı, hepsine, din, dil, ırk ayrımı yapılmadan bu kurslarda sahip çıkıldı.” diye konuştu.