ERZURUM (İHA) - Prof.Dr. Ömer Özden tarafından kaleme alınan İlkçağ Felsefesi Tarihi ve Bir İnanç ve Kültür Terkipçisi Yahya Kemal adlı kitaplar raflardaki yerini aldı.
Doç.Dr. Osman Elmalı ile birlikte kaleme aldığı İlkçağ Felsefesi Tarihi isimli kitabında felsefe ve felsefe tarihinin problem alanlarının tanımını yapmaya çalıştıklarını ifade eden Prof.Dr. Ömer Özden, "Felsefenin niçin Yunan düşüncesine dayandırıldığı ve bunun doğruluğunun tartışılmasıyla derinlik kazanmaktadır. Yunan felsefesinin tabiatçı filozoflarından sonra Sokrates, Platon, Aristoteles ve sonrası filozoflara da yer verilmektedir. Helenistik felsefenin ardından Yeniçağ felsefesi üzerinde etkili olan Ortaçağ felsefesinin önemli dört filozofuna da kısaca yer verilerek kitap tamamlanmaktadır" diye konuştu.
Alışıla gelmiş felsefe tarihlerinden farklı bir yapısı ve düzenlemesi bulunan kitabın hem bir ders kitabı olarak hem de felsefeyi merak edenler için hazırladıklarını da belirten Prof.Dr. Ömer Özden, "Her filozofun resminin bulunduğu kitapta yine filozofların eserlerinden okuma parçalarına da yer verilerek okuyucunun kendi yorumlarını yapmalarına da fırsat verilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır" dedi.
İki akademisyenin emeğini taşıyan kitabın yazarları Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapıyorlar.
BİR İNANÇ VE KÜLTÜR TERKİPÇİSİ YAHYA KEMAL
Prof.Dr. Ömer Özden, "Bir İnanç ve Kültür Terkipçisi Yahya Kemal" adını taşıyan ikinci kitabında da İslam inancıyla Türk kültürünün birbirleriyle nasıl uyumlu bir hal aldığını anlatmaya çalıştığını bildirdi.
Prof.Dr. Ömer Özden, kitabın önsözünde şu bilgilere yer verdi:
"İnsanlığın geçmişten günümüze taşıdığı düşünce macerasında önemli parametreler bulunmaktadır. Bunlardan biri de felsefedir. Kimileri, felsefenin başlayabilmesi için Yunan’ın eşsiz dehasına ihtiyaç bulunduğunu, dolayısıyla da felsefenin bir Yunan mucizesi olduğunu iddia etmektedir. Bu macerada Yunan düşüncesinin, kaynakları korunarak günümüze kadar ulaşmış olmasından dolayı, daha büyük bir yer kapladığı doğrudur. Oysa bilinmektedir ki düşünce, belli bir milletin varlığına değil, insanın varlığına bağlıdır. Bu itibarla insanın var olduğu andan itibaren düşünce faaliyeti de başlamıştır diyebiliriz. Fakat yine bilinmektedir ki her düşünceye felsefe denilemez, bir fikrin felsefe kapsamında değerlendirilebilmesi için belli bazı şartların bulunması gerekmektedir. Bu şartların her düşünce aktivitesi içerisinde bulunmadığını dikkate alarak, ele alınan konunun sorgulanması, bu konu veya konuların bir takım fikrî inşa gereklerine uygun ve sistematik olarak sunumu, Yunan’la başlamıştır demek daha doğru olacaktır. Bununla birlikte her milletin, bir hayat görüşü, olaylara bir bakış açısının bulunduğu da bir realitedir ve bunları görmezden gelemeyiz. Türk milletinin de uzun bir tarihi, büyük bir kültürü, derin bir düşünce ufku, zengin bir sanatı bulunmaktadır. Ancak milletimizin ilk dönemlerine ait bu birikim, kişisel görüşler olarak değil, daha ziyade kolektif eserlerde yer almaktadır. Fakat bu kültürü oluşturan değerler ve fikirler, henüz yeterince araştırılmış değildir. Türk Düşüncesi’ni sistematik olarak aktaran kaynakların sınırlı olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda Orhun Abideleri, Türk düşünce tarihinde önemli bir yere sahiptir. Destanların, atasözlerinin, mizahî metinlerin edebî araştırmalar dışında henüz felsefî bakışla gerçek bir araştırma konusu haline getirilmemiş olması, bu derinliğin ve zenginliğin tam olarak ortaya çıkarılamaması ve tanınamaması sonucunu doğurmaktadır.
FELSEFİ DÜŞÜNCENİN FELSEFE ESERLERİNDE ARANMASI YANLIŞLIĞI
Diğer taraftan felsefî düşüncenin yalnızca felsefe adına yazılmış eserler arasında aranması alışkanlığı da felsefî düşüncenin belli filozoflardan beklenmesi sonucuna götürmüş, kültür zenginliğimizin düşünce boyutu, Farabî, İbni Sinâ gibi belli şahsiyetlerle sınırlı kalmıştır. Bu da bir Türk felsefe geleneğinin bulunup bulunmadığı problemini beraberinde getirmiştir. Oysa Türk kültüründeki zenginliğin ve çeşitliliğin artması, bu kültürü oluşturan destan, mizah, atasözleri gibi birikimlerin ve belli bir dönemden itibaren yetişen farklı şahsiyetlerin yalnızca bir yönleriyle ele alınıp tanınmalarıyla değil, bu şahsiyetlere ve ortak değerlere değişik açılardan bakmak ve değerlendirmekle olacağı kanaatindeyiz. Sözgelişi bir sanatkârın sanatına şekil veren felsefî arka planının, düşünce yapısının, gizlendiği sanat yapıtlarının arasından bulunup çıkarılması, hem kültürümüzün zenginleştirilmesine, hem de geleceğe daha güvenle bakmamıza yardımcı olacaktır. Yine bir din bilgininin yapıtlarında yalnızca dine dair görüşlerinin değil, aynı zamanda felsefî derinliğinin de bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa ortaya çıkarılması gerekmektedir. İşte bu tarz çalışmalara konu olabilecek şahsiyetlerden biri de Yahya Kemal Beyatlı’dır.
NİÇİN YAHYA KEMAL?
Burada niçin başka biri değil de Yahya Kemal sorusu akla gelebilir. Böyle bir soru, seçilebilecek her şahsiyet için akla gelebilirse de Yahya Kemal hakkında verilecek cevap şöyle olacaktır: Bilindiği üzere Yahya Kemal, Türk şiirinin şahika isimlerinden biridir ve o, yalnızca edebî yönüyle tanınmakta olup genellikle edebiyatçıların araştırmalarına konu olmuştur. Ancak tespitlerimize göre o, sadece şair değil, aynı zamanda bu şiirlerinin arasında düşünce derinliği de bulunan bir mütefekkirdir. Onun şiirleri, yalnızca duyguların sözcüklerle yazılmış şekilleri değil; bu şiirlerden büyük bir kısmı, üzerinde uzun zaman yoğunlaşılan çeşitli düşüncelerin, duygularla örülerek sanatkârane bir şekilde oluşturulduğu şiirsel ifadelerdir. Ayrıca Yahya Kemal, çeşitli düşüncelerini ifade ettiği nesir türünden eserler de yazmıştır; onun bu yazıları, çoğunlukla şiirlerindeki konulara açıklık getirir mahiyettedir. Yahya Kemal’in düşünce dünyasının açığa çıkarılması ve onun felsefî açıdan da değerlendirilebilmesi için şiir ve nesirlerinin bir arada ele alınarak fikirlerinin bir bütün halinde ortaya koyulması gerekmektedir ki, çalışmada takip edilen yol da budur. Daha önce Yahya Kemal’in felsefî bir yönünün bulunup bulunmadığını araştırdığımız ve Kültür Bakanlığı yayınları arasında 2001 yılında çıkan “Estetik ve Tarih Felsefesi Açısından Yahya Kemal” isimli çalışmamızda Yahya Kemal’in tarihle olan yakın ilgisinden yola çıkarak onun bir tarih düşünürü olduğunu tespit etmiştik. Bahsi geçen bu kitapta Yahya Kemal’in şiire ve problemlere estetik açıdan yaklaşımından dolayı onu ‘sanatkâr-düşünür’ olarak değerlendirmiş ve ona niçin bir sanatkâr-düşünür (filozof) denilebileceğini de ayrıntılarıyla ele almıştık. İşte bu araştırmalarımız esnasında Yahya Kemal’in din ve kültürle ilgili orijinal görüşlere sahip olduğu dikkatimizi çekti. Yahya Kemal’in, bu iki kavramı nasıl ve hangi bakış açısıyla ele aldığını, onun düşünceleri ışığında estetik felsefe çerçevesinde değerlendirmeye çalıştık. Çalışmamızda, İslâm dininin kültürel boyutunu ortaya çıkarmaya ve bazı yönlerinin sanat ve felsefe açısından bir yorumunu yapmaya çaba sarf ettik. Türk kültürünün şekillenmesi ve gelişmesinde İslâm dininin rolü ve etkileri, dinin kültürel alanlar olan felsefe, mimari, musiki ile nasıl bir bağ içinde bulunduğu gibi konuları inceledik. Böyle bir çalışmayla yalnızca Yahya Kemal’in düşünce dünyasını aralamayı değil, aynı zamanda Türk düşünce tarihine katkı sağlamayı da amaç edindik. Bu çalışmamız, Türk felsefesi geleneği oluşturma gayretine bir katkı ve bu alanda çalışmayı düşünenlere de bir yön tayin etmeyi sağlayabilirse, amacına ulaşmış olacaktır. Kendi felsefe geleneğimizin oluşturulması açısından bu tür çalışmaların önemli olabileceğine inanmaktayız. Unutmamak gerekir ki felsefenin beşiği sayılan Yunan düşüncesi de fikir kaynaklarını mitoloji, Yunan dini ve efsaneleri gibi kendi değerlerinden alarak oluşmuştur. Bazı yabancı etkileri de dikkate alarak, onlarda rastladığımız ve almak zorunda olduğumuz metodu kendi değerlerimize uygulamak suretiyle, daha yetkin bir Türk felsefesi oluşturmak gereği bulunduğu kanaatindeyiz. Türk kültürünün, böyle bir felsefeyi oluşturabilecek yeterli birikimi ve kaynağı bulunmaktadır. Bunlar, felsefî-sistematik kaynaklar olmayabilir. Ancak, fikir kaynaklarımızı oluşturabilecek pek çok ortak değerimiz ve çeşitli alanlarda eserleri bulunan ve düşünceleri, felsefî açıdan değerlendirilebilecek