Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sağlık Bakanlığı ile Avrupa Birliği Bakanlığının ortaklaşa yürüttüğü “Organ Bağışında Uyum İçin Teknik Yardım Projesi” kapsamında Ankara’da düzenlenen bilgilendirme toplantısına katıldı.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile Türkiye genelinden il müftüleri, ilçe müftüleri, müftü yardımcılarının yer aldığı toplantıda Diyanet İşleri Başkanı Görmez, organ bağışı ve organ naklinin dini ve ahlaki yönü hakkında önemli bilgiler verdi.
Hastanelerde yaklaşık yirmi beş bin civarında vatandaşın organ nakli beklediğini belirterek insanların organ bağışının dini yönü hakkında bilinçlendirilmesi gerektiğini kaydeden Başkan Görmez, “Organ bağışı candan cana yapılmış en büyük sadakadır.” dedi.
Başkan Görmez, konuşmasında şu değerlendirmelerde bulundu:
“İLAHİ DİNLERİN EN ÖNEMLİ ESASLARDAN BİRİ İNSANA VE İNSAN HAYATINA VERİLEN DEĞERDİR…”
Yıllardır üzerinde durduğumuz, konuştuğumuz, tartıştığımız organ bağışı ve naklinin dini boyutunun, 1950’lerden bugüne kadar ilim adamları tarafından tartışılıyor olmasını dahi bir ilim adamı olarak yadırgadığımı ifade etmek isterim. İlahi dinlerin en temel esasları dikkate alındığında, ilahi dinlerin yeryüzüne getirdiği en büyük temel esaslardan biri insanın ve insan hayatının değeridir. Dolayısıyla bu konu, doğrudan naslardan hareketle elde edilecek bir bilgi olmadığı için içtihadî bir bilgidir. İçtihadî bilgiler dini metinlerin tamamından elde edilen prensiplere göre ortaya çıkan kararlardan oluşur. Bu açıdan baktığımızda Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’ya kadar bütün peygamberlerin, Yaratıcımızın yeryüzüne gönderdiği ilahi kitapların eğer hiyerarşik olarak bir değerler sistemi inşa edilecek ve topluma nakledilecekse şüphesiz bunlar içerisinde en önemli esaslardan bir tanesi insanın değeri ve insan hayatına vereceğimiz değerdir.
“BİR İNSANA HAYAT VERMEK, BÜTÜN İNSANLIĞA HAYAT VERMEK GİBİDİR…”
“Yüce Kur’an’da insanları öldürmekle ilgili bir ayet var ve o ayet iki kısımdan oluşuyor. Birinci kısımda her kim bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş olur ifadesi var. Bunu hepimiz görüyor, anlıyoruz. Fakat ayetin devamında bir ifade daha var. Her kim bir insana hayat verirse bütün insanlığa hayat vermiş olur. Şimdi elbette bu ifadeden çıkarılacak farklı manalar olabilir. Ancak bugün bilhassa organ bağışı konusunun bu ayetin muhtevası içinde değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bir insana hayat vermek, bütün insanlığa hayat vermek gibidir. Bu prensip elimizdeyken, doğrusu ilim adamlarının, bu konuda tereddütler göstermesini kısmen yadırgadığımı belirtmek isterim.”
“ORGAN NAKLİ VE BAĞIŞI KONUSU 1960’LARDAN BERİ DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU’NUN GÜNDEMİNDE YER ALMAKTADIR.”
“1960’lardan bu yana organ nakli konusunda Din İşleri Yüksek Kurulumuzun mütalaasına ihtiyaç duyulmuş ve dünyadaki diğer kurullarla da çalışmalar yaparak daima müspet mütalaalar vermiştir. Organ nakli konusundan sonra organ bağışı konusunda mütalaaya ihtiyaç duyulmuş. Çünkü insanlar bu noktada dini açıdan birtakım endişe ve tereddütler yaşamaktalar ve bu nedenle hastane köşelerinde bekleyen kardeşlerimiz beklemeye devam ediyor. Din, bu noktada bir engel midir yoksa bilakis en çok teşvik eden unsur mudur? Elbette beyin ölümünün gerçekleşmesi gibi, rıza gibi, önemli dini ve ahlaki şartları ortaya koymuş olmaları son derece doğaldır. Ancak ortaya konan şartlar, bizi bundan engelleyecek şartlar değildir. Bilakis bizi buna teşvik eden şartlardır. Eğer rıza şart koşuluyorsa o zaman rıza hepimizin elinde. Bizde o rızayı, gönül huzurunu sağlayacak olan yüce dinimizin bize getirdiği öğretiler olacaktır.”
“ORGAN BAĞIŞI CANDAN CANA YAPILMIŞ EN BÜYÜK SADAKADIR…”
Geçen yıl Sağlık Bakanlığımız tarafından düzenlenen organ bağışı konusunda bir toplantıda “Organ bağışı candan cana yapılmış en büyük sadakadır.” şeklinde bir cümle kullandım. Bunun ardından zannediyorum Karadeniz bölgemizde bir ilde, organ bağışı yapan bir aileye mikrofon uzatıp “Sizi buna teşvik eden amil neydi?” diye sordular. “Beni buna teşvik eden amil, Diyanet İşleri Başkanımızın bir cümlesidir” dediğinde inanın ben ekran başında dünyanın en mutlu insanı hissettim ve Allah’a hamd ettim. Bunu burada bulunan il Müftüsü arkadaşlarımızın yanında teşvik babında paylaşıyorum doğrusu.
“SADAKA, ALLAH’A KARŞI SADAKATİMİZİN DAVRANIŞLARIMIZA YANSIMASIDIR…”
Sadaka kavramı, Türkçede yanlış anlaşılan bir kelimedir. Sadaka sadece maddi bir yardım yapmak değildir. Sadaka kavramı Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in en sık kullandığı kavramlardan bir tanesidir ve “sıdk” kökünden gelir. Sadaka, Yaratıcıya karşı sadakatimizin davranışlarımıza yansımasıdır. Yani sıdkın, doğruluğun davranışlarımıza yansımasıdır sadaka. Onun için “Organ bağışı candan cana yapılacak en büyük sadakadır” dedim. Bizim hem kendimize hem topluma hem de Yaratıcımıza sadakatimizi gösteren, en önemli davranışlardan bir tanesidir.
“ORGAN BAĞIŞI VE NAKLİ KONUSUNU CAMİLERİMİZDE ANLATMAMIZ GEREKİYOR…”
Her hafta Cuma namazını kılmak için camilerimize gelen on beş-yirmi milyon kardeşimize insanın ve hayatın değerini anlatırken organ bağışı ve organ nakli konusunu ihmal etmememiz gerektiğini düşünüyorum. O nedenle bu pratik toplantı çok daha önemli.
“DİYANET, ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA YAYINLAR HAZIRLANIYOR…”
Organ bağışı konusunda yayınlara ihtiyacımız var. İnşaallah Din İşleri Yüksek Kurulu marifetiyle Diyanet İşleri Başkanlığı olarak birkaç tane çok ciddi yayın yapmayı düşünüyoruz. Bu yayınlarla birlikte bu bilgilendirmeyi gerçekleştiren her arkadaşımız, kendi illerine gittikten sonra, 100 bini aşkın “din gönüllüsü” arkadaşımızla bu bilgileri paylaşacaklar. Diyanet camiası, din gönüllüsü arkadaşlarımız, sadece vaazda, hutbede, cami içinde ve dışında, toplumu bilinçlendirmek, farkındalık oluşturmak, bu konunun dini ve ahlaki cephesini anlatmakla yetinmemeli, cami içerisinde söze başlarken de “Aziz cemaat ben dini ve ahlaki şartları taşıdığı halde, emr-i hak vaki olduğunda organlarımı bağışlayacağımı ilan ettim” demeli ve daha sonra konunun dini veçhesini paylaşmalı. İşte o zaman bizim sözümüz çok daha etkili olur diye düşünüyorum.
“HASTANELERDE DİNİ VE MANEVİ BAKIM HAKKINDAKİ OLUMSUZ DEĞERLENDİRMELERİ DOĞRU BULMUYORUM…”
Diyanet İşleri Başkanlığı ile herhangi bir bakanlık arasında işbirliği protokolü imzalandığında bazı eleştiriler, değerlendirmeler yapılır. Birkaç hafta önce gerçekleştirdiğimiz protokol son derece önemli bir protokoldür. Gecikmiş bir protokoldür. Çağdaş dünyaya göre çok gecikmiş bir protokoldür. Dünya Sağlık Örgütünün kabul ettiği, hasta haklarının bir parçası, ama biz yerine getirmemişiz bugüne kadar. Hastanede yatan herhangi bir hastanın dini, manevi bakım ve destek almak hakkının hasta hakkı kabul edildiği bir dünyada yaşadığımız halde, Dünyadaki bütün tabip odalarının Helsinki’de bir araya gelerek, dünyaya ilan ettikleri “Hasta Hakları Deklarasyonu” içerisinde hastanede yatan hastaların dini ve manevi destek almasının hasta haklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu bildirdiği halde bugüne kadar neden yapmadınız diye Sağlık Bakanlığımıza sormamız gerektiği halde, “Neden yaptınız?” diye sorgulamanın doğru olmadığını düşünüyorum.
“DİYANET İLE SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİLER GÜÇLENEREK DEVAM EDECEK…”
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu da konuşmasının başında hastanelerde manevi destek ve rehberlik hizmeti hakkında konuştu. “Gerek hastalarımıza gerekse hasta yakınlarımıza, bu konuda eğitim almış din adamlarımızın manevi destek verebilmesi yönündeki protokolü imzaladık. Bunun öncülüğünü biz yapmayı arzu ederdik; ancak gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkeler bunu başardı, biz yeni yeni başladık. İnşaallah hayırlı olur.” diyen Bakan Müezzinoğlu, şöyle konuştu:
“Artık Diyanet camiamızdan, hastalarımıza ve hasta yakınlarımıza manevi destek olma yönünde de birlikte olabileceğiz ve birlikte insanımızın huzur dünyasına, gönül dünyasına ve geleceğine, sağlıklı bakabilmesi adına, Diyanet camiamızın da desteklerini ve katkılarını almış olacağız.”
Yapılan protokolden sonra, olumsuz eleştirilerin yapıldığını hatırlatan Bakan Müezzinoğlu, “İnsanımızı her boyutuyla değerlendirebilen, tıptaki tabiriyle ruhen, fiziken ve sosyal yönden sağlıklı olabilme halinin tarifinin karşılığı manen ve madden gelişebilme tarifiyle bütünleştirebilen bir anlayışı inşaallah önümüzdeki süreçte Diyanet camiamızla Sağlık Bakanlığı camiası her geçen gün, güçlenerek, güçlendirerek devam edecek.”
“ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA DUYARLILIK VE SORUMLUĞUMUZU DAHA YÜKSEK BİR NOKTAYA TAŞIMALIYIZ…”
“Din adamlarımızın bilgilendirilmesinde çok şükür ki hiçbir sorunumuz yok. Ama din adamlarımızın toplumu daha iyi bilgilendirebilmesi adına duyarlılık ve sorumluluklarımızı, bu anlamda daha güçlü bir şekilde kitlelere iletebilmekteki sorumluluğumuzu, bu süreçlerden sonra daha iyi bir noktaya taşımamız lazım. Çünkü biz infak medeniyetinin mensuplarıyız. Bize bahşedilenden bahşetme, bize verilenden verebilme… Bize verilmiş olanı, bizim ona olan ihtiyacımızın bittiği süreçten sonra bir başkasının ihtiyacına destek verebilme organ bağışıdır.”