Her yıl 3-9 Kasım tarihleri arasında kutlanan “Organ Bağış Haftası” bu yıl “Her bağış yeni bir hayattır” teması ile başladı. Sağlık Bakanlığının, hafta münasebetiyle düzenlediği açılış programına katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, organ bağışının İslam dinine göre hiçbir sakıncasının olmadığını kaydetti.
Dinin asli kaynakları yanında, organ naklinin ve bunu sağlamak üzere bağışının din ve ahlak bakımından sakınca taşımadığını gösteren bir başka dayanağı da; “O işlemin toplum vicdanında doğurduğu akistir. Yani söz konusu olay ya da işlemin maşeri vicdandan aldığı onay düzeyi, onun din ve ahlak açısından da oturduğu zemine ışık tutacaktır. Çünkü insan, fıtrat üzere yaratılmış, ortak akıl sayesinde yanlış ve yalan üzerinde birleşmeleri yargısının oluştuğu bir konunun caiz ve meşru olduğu söylenebilir.” şeklinde ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, organ nakli konusunda şu hususlara değindi;
“ORGAN NAKLININ HER IKI TARAFINDA DA INSAN OLMASI, INSANIN SAYGIN VARLIK OLMASI, KONUNUN DIN VE AHLAK ÇERÇEVESINDE ELE ALINMASINI GEREKLI KILMIŞTIR…”
Her şeyden önce tıp ilmi ve teknolojisinin ve genetik biliminin süratli gelişiminin sağladığı imkânlar ve organ bağışı yönündeki kamusal ve sivil bilinçlenme sayesinde organ nakli, nerdeyse günlük hayatın tedavi yöntemlerinden birisi haline gelmiştir. Organ naklinin her iki tarafında da insan olması, insanın ise yaratıklar evreninin en saygın varlığı niteliği taşıması ve ebedi ahret hayatı için ölümden sonra tekrar dirilmeye dair iman, gelişmelerin sadece tıp ve hukuk değil, belki daha anlamlı bir boyutta din ve ahlak çerçevesinde ele alınmasını gerekli kılmıştır.
“İSLAM DININE GÖRE INSAN VARLIĞIN ÖZÜDÜR…”
İslam dinine göre insan, kendisinin veya başkasının yaratılışı üzerinde herhangi bir iradeye ve yetkiye sahip değildir. İnsan ne kendinin ne de bir başkasının bedeni üzerinde hayatı devam ettirme amacı dışında tasarrufta bulunma hakkında, hele hele sonlandırma yetkisine sahip değildir. Onun içindir ki, cana kıyma ve intihar en büyük suç sayılmıştır. Eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Ayeti ile farklı yorumları olmakla birlikte kendinizi öldürüp mahvetmeyin ayeti buna işaret etmektedir. Hatta öldükten sonra bile insanın ve onun bedenine ait parçaların aynı saygınlığı taşıyacağını “Ölünün kemiğini kırmak, tıpkı hayattayken kırmak gibidir” sözleriyle Peygamberimiz beyan buyurmuştur.
İslam dinine göre insan varlığın özüdür. Bu ölçüde değeri olan insan hayatının sağlıklı sürdürülebilmesi de dinimizin teşvik edip önem verdiği bir husustur. Onun içindir ki, yüce Allah “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” buyururken, Hz. Peygamber “Ey Allah’ın kulları tedavi olun. Zira Allah, yaşlılık hariç takdir ettiği her hastalığın mutlaka şifasını da vermiştir. Allah hem derdi hem de devayı göndermiş, her hastalığa bir çare yaratmıştır. Tedavi olun, fakat tedavide haramı kullanmayın.” irşadında bulunmuştur.
“ORGAN BAĞIŞI INSAN HAYATININ IŞTE BU BEDELI TAKDIR EDILEMEZ DEĞERI ILE ONU SAĞLIKLI BIR YAPIDA DEVAM ETTIRME DUYARLILIĞI ARASINDA KALAN BIR KONUDUR…”
İnsan hayatını koruyabilmek için artık vazgeçilmez bir zorunluluk halini aldığında, bir başka ifadeyle alternatif kalmayınca haramların bile devreye girebileceğini yine Kur’an ve sünnetin açıkça ortaya koyduğu bir hükümdür.
Canı korumak İslam dinine göre beş temel gayeden en önemlisidir. Canı, aklı, nesli, insan onurunu ve insanın sahip olduğu malı korumak… Bu beş temel gayenin başında insanın canını koruması gelir. Kaldı ki, ölmüş bir yakınının organları ile hayata dönen kimselerin yakınlarının ve sevenlerinin tarif edilemez mutluluğundan pay alan ve dolayısıyla acısı azalan insanların varlığı, nakil işlemlerinde neredeyse hep bu manzarayla karşılaşılması, olayın vicdan boyutunda çözüldüğünü göstermektedir. Yıllar boyu süren arama ve beklemelere rağmen uygun böbrek bulunamadığı için gözü önünde ölümü bekleyen yavrusuna sağlam olan böbreklerinden birisini veremeyeceği, bunun din ve hukuk bakımından geçerli olmayacağı söylenen bir anne-babanın yaşayacağı travma, eğer empati yapılır da kendi vicdanımızda hissedilebilirse, söylediğimiz fıtrat değerleri istikametinde olumlu cevap vermemiz kolaylaşacaktır. Organ nakli ve bunun öncesindeki organ bağışı insan hayatının işte bu bedeli takdir edilemez değeri ile onu sağlıklı bir yapıda devam ettirme duyarlılığı arasında kalan bir konudur.
“ORGAN BAĞIŞI CANDAN CANA GIDEN EN BÜYÜK SADAKADIR…”
İslam dini cinsi, milliyeti, rengi, dini, konumu ne olursa olsun her insana insana olarak bakmış ve eşit bir yaşama hakkı tanımıştır. İslam tedaviye önem vermiş, her insana tedavi olmada eşit haklar tanımış, bir insana hayat vermeyi bütün insanlığa hayat verme mesabesinde görmüştür. Buna göre, organ nakli ve bağışı açısından Müslüman ile gayr-ı Müslim arasında hiçbir fark yoktur. Bilhassa Anadolumuzda insanların takıldığı konulardan bir tanesi budur. Bunun la ilgili Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir mütalaasını paylaşıyorum; Gayr-ı Müslim birinin organlarından yararlanmakta hiçbir dini engel yoktur. Çünkü insanın bedeni veya organları, Müslüman veya gayr-ı Müslim olarak nitelenemez. İnsanın bedeni ve organları kendi inancı doğrultusunda kullandığı birer alet konumundadır. İslam’ın kâinat ve tabiat anlayışına göre yerlerde ve göklerdeki her şey kendi işlevini yerine getirerek Allah’a secde etmekte ve O’nu tespih etmektedir. İnancı ne olursa olsun her insanın organları, hücreleri ve bütün yapısı da böyledir. İnanç ve inançsızlık insanın iradesi ile ilişkilidir. İnsanın inançlarının kalp de dâhil olmak üzere organları üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Kur’an’da hastalıklı, eğri, doğru gibi vasıflarla bahsedilen kalp, doktorların uzmanlık alanına giren ve dolaşım sistemini sağlayan kalp değildir. Sonuç olarak gayr-ı Müslim birinden Müslüman birine organ nakli yapılmasında İslam açısından hiçbir sakınca yoktur. Gayr- Müslim birine organ bağışlamakta da herhangi bir sakınca olmadığını söyleyebiliriz. Zira organların başkasına nakledilmesine izin vermek, İslam hukukunda vücut üzerinde gerçekleşen, candan cana bir sadakadır. Tasaddukta ise bağışı kabul edecek kimsenin Müslüman olması şartı aranmamıştır.
“ORGAN NAKLI BEKLEYEN HASTALARA ‘IMDAD’ OLUN…”
Organ nakli son tahlilde bir tedavi yöntemi olduğuna göre, insan bedenini ve sağlığını koruma yönündeki ısrarlı tavsiyelerin burada da peşinen geçerli olduğu hatırlanmalıdır. İnsanı yaşatma ve hayatı koruma esas olunca, bunu temin eden son çare olarak organ nakli de düşünülecektir. Nitekim bunun tarihsel izlerine ve benzerlerine İslam dini geleneğinde çok erken dönemlerden itibaren rastlamak mümkündür. Organ nakli konusunu bu ve benzeri veriler ışığında tartışan günümüz alimleri ve fetva kurulları, geneli itibarıyla fakat belli şartlar ve tedbirler çerçevesinde tedavi amaçlı nakil ve bağış işlemlerine onay vermektedirler.
Organ bağışı haftasında bir de çağrıda bulunan Başkan Görmez, “Lütfen bütün hastane köşelerinde belki aylarca belki yıllarca gözyaşı içinde bekleyen anneler, babalar, yavrular ve şifa bekleyen hastalara imdad olun. Onlara hayat taşıyalım. Dini, ilmi, tıbbi, hukuki şartlar yerine geldikten sonra bizim organlarımızı bağışlamamız candan cana giden en büyük sadakadır.” dedi.