Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr.Savaş Eğilmez, “Terörün farklı grup ve devletler dahil farklı teşkilatlar tarafından kullanılan küresel bir olgu olduğu ya unutuluyor, ya da bilerek göz ardı ediliyor.” dedi.
DAİŞ ve benzeri terör gruplarının İslamofobiyi yaygınlaştırıp, kuvvetlendirdiği tartışılmaz bir gerçek olduğunu ifade eden Dr.Savaş Eğilmez, “Bu tür örgütlerin faaliyetleri, Batı’da, İslam’ın aşırılık ve terörizmle özdeşleştirilmesine sebep oluyor. Tabi burada terörün farklı grup ve devletler dahil farklı teşkilatlar tarafından kullanılan küresel bir olgu olduğu ya unutuluyor, ya da bilerek göz ardı ediliyor. Bunula beraber Müslümanların çok büyük bir bölümü de bu tür yapılara ve onların faaliyetlerine yüksek sesle itiraz edip, güçlü tepkiler koyuyorlar. Buna rağmen özellikle Avrupa kıtasında, DAİŞ tarafından son dönemde geçekleştirilen terör olaylarının kimler tarafından yapıldığı sorusunun kamuoyundaki kesin cevabı “Müslümanlar yaptı” dır. Ama bunların arasından herhangi biri, bu terör olaylarını yaşatanların bireysel olarak gerçekte Müslüman olup olmadıklarını, daha doğrusu nasıl bir yaşam tarzı içerisinde olduğunu araştırma ve öğrenme çabası içerisine girmiyor. “ diye konuştu.
Kendilerini patlatan, masum insanları öldüren bu teröristlerin eylemlerinden önceki hayatlarında kimlerle, nerelerde ve nasıl yaşadıkları, o insanların taşıdıkları isimlerden ve mensup oldukları ailelerden daha büyük bir öneme sahip olduğunu kaydeden Dr.Savaş Eğilmez, şöyle konuştu:
“Geçtiğimiz yılın Kasım ayında Fransa’nın başkenti Paris’te gerçekleştirilen silahlı ve bombalı terör saldırılarında onlarca kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Bu saldırılardan sonrada kıta Avrupa’sın da var olan İslamofobi biraz daha güçlenip, Müslümanlara karşı tepkiler daha da artmaya başladı. Ama yine kimse bu saldırganların özel hayatıyla ilgilenme gereği duymadı ve kolay yolu seçip Müslümanları suçlamayı tercih etti.
Bu saldırıları gerçekleştirenlerden İbrahim ve Salah Abdeslam kardeşlerin yaşam tarzları, Müslümanlığın ortaya koyduğu ilklerle bağdaşmayan bir durum arz ediyor.
Bu iki kardeşi yakından tanıyanların anlattıklarına göre, bu insanlar saldırıdan kısa süre öncesine kadar gece kulüplerinden çıkmayan, aşırı derecede ve sürekli alkol alan, uyuşturucu kullanan, kumar oynayan gençlerdi. Hatta kardeşlerden Salah’ın çok defa gay barlarda görüldüğü ifade edilmektedir.
İslamiyet’in hiçbir değerini üzerinde taşımayan bu insanlar, yaşam tarzlarından dolayı rahatlıkla Hristiyan arkadaşlar edinebilirken, çevrelerindeki Müslümanlar tarafından kınanırken, terör saldırısına alet olduklarında sırf İslam dinine mensup bir anne babaya sahip oldukları ve İslami isimler taşıdıkları için anında Müslüman teröristler diye ilan ediliyorlar.
Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz ki, gerçek bir Müslümanın herhangi bir canlıya zarar vermesi mümkün değildir. Öyleyse bu durumda bu teröristlerin ismen de olsa mensup oldukları dinin sorgulanması yerine, bunları terör eylemlerine iten yaşamları ve psikolojik durumları incelenmelidir.
Eğer o teröristler gerçekten Müslüman olsalardı, kimse onları teröre alet edemezdi.”