Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türk Polis Teşkilatının kuruluşunun 171. yılı dolayısıyla Polis Akademisi Ali Birinci Kültür Merkezi'nde düzenlenen törende, polis akademisi öğrencilerine hitap etti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, polis teşkilatının, hiçbir şekilde milletten ayrı, milletten üstün, halkın üstünde bir güç kaynağı olmadığını belirterek, polis teşkilatının kurulduğu andan itibaren bütün milleti kuşattığını, bütün milleti temsil eder bir nitelikte vazifesine devam ettiğini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, milletin birliği, beraberliği, ülkenin huzur ve emniyeti için şehit düşenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diledi.
Davutoğlu, polis teşkilatından ne beklediklerini, polis mesleğinin nasıl önem arz ettiğini paylaşmak üzere ders sohbeti şeklinde kanaatlerini paylaşmak üzere törene geldiğini söyledi.
Bütün mesleklerin kutsal olduğunu, bütün mesleklerin insana ve vatandaşa hizmet amacını taşıdığına işaret eden Davutoğlu, öğretmenlerin yeni nesilleri yetiştirirken aynı zamanda o nesillerin zihniyetini dokuduklarını ve onları geleceğe hazırladıklarını bildirdi.
Polis teşkilatı mensuplarının ise aslında öğretmenlerin de diğer meslek erbablarının da vazifelerini yerine getirebilmeleri için asgari şartları, en önemlisi olan güvenlik ve huzuru temin etmek için yola çıktıklarını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:"Polis teşkilatı insanın en temel arayışına cevap vermek için kurulmuştur. O temel arayış, güvenlik, emniyet ve huzurdur. Güvenliğin olmadığı yerde özgürlüklerin hakkıyla yerine getirilmesi de öğretmenlik benzeri kutsal mesleklerin ifa edilebilmesi de imkansızdır. Onun için sizler, bu mesleğe adım atarken, bu mesleği toplumumuzla icra ederken, zihninizde tutmanızı beklediğimiz en önemli husus, bu millet sizin varlığınızla kendini güvende hissetmelidir. Devletin iki yüzü var. Kudret ve şefkat. Kudreti olup da şefkati olmayan bir devlet zamanla bu kudret dolayısıyla tiranlaşabilir. Ama şefkati olup da kudreti olmayan bir devlet de acizleşir ve devlet olma vasfını kaybeder. Kudretin ve şefkatin, devletin bu iki yüzünün halk nezdinde en görünür olduğu, doğrudan temas ile en yaşanır olduğu meslek ise polislik mesleğidir. Daha ilk andan itibaren sizler halk nezdinde devletin şefkat yüzünü de kudret yüzünü de göstermek üzere yola çıkıyorsunuz. Bunun her ikisini de dengeli bir şekilde, aynı psikolojik ortamda göstermek sizin vazifeniz. Kudreti göstereceğiz derken şefkati ihmal etmek ya da şefkat göstereceğiz derken kudretten fedakarlık etmek polis teşkilatı nezdinde devletin itibarını da sarsar. Devletin itibarını siz temsil ediyorsunuz. Devletin kudretini, şefkatini siz temsil ediyorsunuz. O bakımdan ifa ettiğiniz görev, toplum nezdinde en görünür, en doğrudan hissedilen görevlerin başında gelir."
POLİS TEŞKİLATI MİLLETİN BAĞRINDAN ÇIKMIŞTIR
Polis teşkilatından beklentilerini paylaşan Davutoğlu, polis teşkilatının milletin bağrından çıktığını, milleti temsil ettiğini ve milletin her kesimine hitap ettiğine dikkati çekti.
Davutoğlu, "Bizim polis teşkilatımız, hiçbir şekilde milletten ayrı, milletten üstün, halkın üstünde bir güç kaynağı değildir. Halkın içinde halkla ifa edilen bir meslektir" ifadesini kullandı.
Bazı devlet yapılarında polis, asker, jandarma gibi güvenlik yapılarının, belli bir kesimden, mezhepten, inançtan, etnik gruptan oluşabildiğini, o devletlerin güvenliği sağlamalarının da halkın bütününü kuşatmalarının da mümkün olmadığını vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'nin çevresindeki bazı ülkelerde bu tür örneklerin açık şekilde görüleceğini belirtti.
Başbakan Davutoğlu, "Bizim polis teşkilatımız ise kurulduğu andan itibaren bütün milleti kuşatmakta, bütün milleti temsil eder bir nitelikte vazifesine devam etmektedir" diye konuştu.
Diyarbakır ziyareti sırasında, Nusaybin'de şehit düşen özel harekatçı Süleyman İyikol'un ailesini ziyaret ettiğini anlatan Davutoğlu, şehit İyikol'un aslen Diyarbakır Mazıdağlı bir Kürt ailenin çocuğu olduğuna dikkati çekti. Davutoğlu, İyikol'un eşi Zeynep'in ise Osmaniyeli bir Türkmen olduğunu belirterek, şunları kaydetti:"Bir Türkmen hanımı, bir Kürt yiğidiyle evlenmiş, birbirinden güzel iki çocukları var. Şehit haberini aldıklarında bu iki aile acıyı birlikte paylaşıyorlar. Osmaniye'den kalkan Zeynep'in ailesi, Diyarbakır'a gelip rahmetli Süleyman'ın ailesiyle acıyı paylaşıyor, et ve kemik gibi bütünleşiyorlar. İşte bu, bizim polis teşkilatımızın karakteristiğini, niteliğini gösteren çok çarpıcı bir örnek."
SİZ 78 MİLYONU HEP BERABER TEMSİL EDİYORSUNUZ
Nusaybin'de şehit düşen özel harekatçı Süleyman İyikol'un kahramanca verdiği mücadelenin kendileri için en önemli şiar ve gösterge olduğunu belirten Davutoğlu, şehidin geride bıraktığı ailenin yapısının dahi polis teşkilatının milletin bağrından çıktığını ortaya koyan ve milletin her kesimini temsil ettiğini gösteren bir örnek teşkil ettiğini söyledi.
Şehidin eşi Zeynep İyikol'a hep Sur'dan bahsettiğini ve "Benim büyüdüğüm Sur'u sana anlatamadım, gösteremedim" diye hayıflandığını aktaran Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:"Ama bilinsin ki onun uğrunda şehit düştüğü Sur da Nusaybin de artık sizlere emanettir. Artık yeni nesil polislere, yeni nesil askerlere, jandarmamıza emanettir. İşte milletin bağrından çıkmak bu. Siz 78 milyonu hep beraber temsil ediyorsunuz. Her bir polisimiz, hangi bölgeden, hangi vilayetten olursa olsun, halkın arasına karıştığında 81 vilayettendir, her kesimdendir, her toplum kesimine aynı ölçüde yakın, aynı ölçüde uzaktır. Polis Teşkilatımıza şu veya bu şekilde bölgesel tarafgirlik yakışmaz, söz konusu da olmaz. Gördüğünüz her insanı, sadece vatandaş olarak göreceksiniz. Kendinizi de polis görevi ifa ederken 81 ilden addedeceksiniz. Bu en çarpıcı, en önemli hususiyettir. Çevremizdeki bazı parçalanmış devletlere baktığımızda bu özelliği koruyamadıkları için parçalandıklarını görürsünüz. Suriye ya da Irak'ta güvenlik yapıları, şu veya bu etnik veya mezhebi temele dayandıkları için bu ülkeler birliğini beraberliğini koruyamıyorlar, koruyamazlar. Birlik ve beraberlik ancak ve ancak vatandaşının her birine güvenlik hissini ayrım yapmadan verebilen asker, jandarma, polis teşkilatının var olmasıyla sağlanır. Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz milli bir silahlı kuvvetlerdir, bizim Emniyet Teşkilatımız milli bir emniyet teşkilattır. Toplumun her kesimi orada vardır, var olacaktır ve bu varoluşla birlikte emniyeti sağlayacaktır. Buradan hareketle şunu da ifade etmek istiyorum, ilk andan itibaren halkın içinden çıkmış olmakla, halka muhabbet göstermekle sorumlu olduğunuz kadar, halkımıza verdiğiniz imajla, algıyla da sorumluyuz. Sizlerin bunu en iyi şekilde yerine getireceğine inancımız tam."
POLİS KORKULACAK DEĞİL, SIĞINILACAK BİR KUCAKTIR
Davutoğlu, vatandaşlardan çocuklarını polisle korkutmamalarını isteyerek, "Polis korkulacak değil, sığınılacak bir kucaktır, polis kendisinden ürkütülecek birisi değil, kendisine ısındırılması gereken bir anne, baba, kardeş, ağabey kucağıdır. Sizlerin buna özen göstereceğinize inancım tam. Vatandaşlarımızın da polisle çocukları korkutmama konusunda hassasiyeti göstereceğine inanıyorum" dedi.
POLİSLE TANIŞMA ANISI
Herkesin polisle tanışma anısı bulunduğunu belirterek bir anısını aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Konya'dan İstanbul'a ailemle geldikten sonra, ilkokul birinci sınıftayım, yeni okula gitmişim, okuma yazmayı öğrenmişim. Fatih'te oturuyoruz. Akrabalarla Yenikapı sahilinde yürüyoruz. Çok sayıda çocuk var. Yerde bir kağıt gördüm, merakla gazete kağıdını alıp okumaya başladım. Biraz zaman geçmiş olacak ki başımı kaldırdığımda etrafımda kimse yoktu akrabalarımdan, ailemden. Anne, baba diye bağrışımı duyan birileri aldılar beni orada bir dükkana götürdüler. Ailemi, evimi sordular. Evimin sadece adını hatırlıyorum, 'Yeşilkonak Apartmanı' dedim fakat nerede, hangi semtte anlatamıyorum. Dediler ki 'Karakola götürelim.' İlk tepkim 'Aman beni karakola götürmeyin' oldu. Ama sonra elimden tuttu o bakkal amca. Karakola götürürken polisler geliyordu. O polis amcanın elimden sıcak bir şekilde tutuşunu hala hatırlıyorum. Bir baba sıcaklığını, bir baba güvenliğini bir polisin elinde hissetmek tüm o geçmiş algıları yerle bir etmişti. Beni götürdüler şeker ikram ettiler. Birtakım güzel şeyler konuştuktan sonra babamları bulmuşlar sağ salim evimize döndük. Ama o ilk intiba benim için daha sonraki bütün polis ve emniyet teşkilatıyla ilgili kanaatimi dokuyan intiba oldu. Eğer ola ki 'Ne arıyorsun burada oğlum' gibi bir çıkış olsaydı belki farklı bir algı oluşurdu. Onun için sizlerden ricam, özellikle çocuklara, gençlere baktığınızda muhabbetle bakın. Vatandaşlarımıza herhangi bir şey sorduğunuzda dahi sizin gözlerinizde güven hissetsinler, huzur hissetsinler. 'Bu benim oğlum' diye düşünsün yaşlılar, 'Bu benim ağabeyim, ablam' diye düşünsün gençler, çocuklar. Yaşıtlarınız 'Bu benim arkadaşım, dostum' diye düşünsün. Emniyet teşkilatı milletin bağrından çıkmış sımsıkı ve sımsıcak bir teşkilattır. Bu özelliklerinizi mutlaka koruyacağınızdan eminim."
DEVLET İLE VATANDAŞ BİRBİRİNDEN AYRI DEĞİLDİR
Davutoğlu, Emniyet Teşkilatının ikinci temel özelliği ve misyonunun kamu düzenini sağlamak olduğunu vurgulayarak, "Kamu düzenini mutlak suretle ikame edeceksiniz. Kamu düzeni bilinciyle toplumu hem aydınlatmalı, hem yönetmeli, hem riskler karşısında korumalısınız. Dikkat edin devlet otoritesi demedim, ısrarla kamu düzeni dedim, hep kamu düzeni diyorum. Çünkü kamu düzeni hepimizin içinde olduğu bir düzendir. Devlet otoritesi dediğimizde ortada bir devlet var ve onun kullanacağı otoritenin nesnesi olan bir vatandaş topluluğu var. Hayır, devlet ile vatandaş birbirinden ayrı değildir. Devlet vatandaşın emrinde ve vatandaş tarafından belirlenen bir aygıttır" diye konuştu.
Devletin esasının insan onurunu korumak olduğunu belirten Davutoğlu, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" felsefesine bunun için atıfta bulunduklarını belirtti.
Başbakan Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:"Devlet otoritesi kavramı ile kamu düzeni kavramı arasındaki fark şudur, devlet otoritesi demeye başladığınızda siz devlet olarak kendinizi bir kenara çekersiniz ve otorite kullanma hakkını kendinizde görürsünüz, vatandaşlar da otoritenin nesnesi haline gelir. Ama kamu düzeni dediğinizde vatandaşlarla sizlerin, hepinizin iç içe olduğu ve bir başbakanı herhangi bir vatandaştan ayırt etmeyen bir ortak kamu düzeninden bahsediyoruz demektir. Sizlerden bu noktada hassasiyetle beklentimiz, kamu düzeni bilincini kendi aranızda ve vatandaşlarla olan ilişkilerinizde tanımlamanız ve kamu düzeni söz konusu olduğunda da herhangi bir tavize asla izin vermemenizdir. Kamu düzenini kim tehdit ediyorsa 78 milyonu ortak olarak tehdit ediyordur. Bu bazen terörle mücadelede olur, bazen uyuşturucuya karşı mücadelede olur, bazen diğer alanlarda olur. Hepsinde kamu düzeninin nihai görünür yüzü sizsiniz. Siz kamu düzenine riayet edeceksiniz, kumu düzenini yöneteceksiniz, kamu düzeninden fedakarlık edilemeyeceğini göstereceksiniz."
BAKAN ALA ARADIĞINDA
İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın kendisini telefonla aradığında içini hemen bir ürperti aldığını ifade eden Davutoğlu, "(Acaba bir şehit haberi mi gelecek, acaba bir olayın bize nakledilmesi mi olacak) diye. Böyle kritik zamanlarda Başbakanlık Konutu'ndan, Çankaya'dan Ankara'ya doğru baktığımda hep şunu düşünürüm, vatandaşlarımızın huzur içinde uyuyabilmesi için birilerinin ayakta olması lazım. Bizim görevimiz, sizin göreviniz vatandaşlarımızın huzur içinde uyuması için uykudan fedakarlık etmektir. Bizim görevimiz, sizin göreviniz bulunduğumuz makamları veya mesleki yapıları bir güç kaynağı olarak görmek değil, vatandaşlarımızın huzuru için o makamları bir araç olarak görmektir. Sizler başkaları uyuyabilsin diye uyumayanlarsınız, sizler 78 milyon vatandaş güvende olsun diye kendi güvenliğini, kendi canını ortaya koyanlarsınız" diye konuştu.
"Diyarbakır'da 7 yiğidin Diyarbakırlı rahat etsin, huzur bulsun, kamu düzeni hakim olsun diye fedai can ettiğini, tüm şehitlerin de bunun için fedai can eylediğini" belirten Davutoğlu, "Sizler bu emaneti alırken, bu mesleği devralırken biliniz ki bu mesleğin en önemli hususiyeti diğergamlıktır, başkası için fedakarlık yapma arzu ve kararlılığıdır. İşte bugün bu anlamda bir sınavdan geçiyoruz, terörle mücadele sınavından. Terörle mücadele sadece bir suç örgütüyle mücadele değildir, aynı zamanda bir milletin beka mücadelesidir, bir vatanın birliğinin, beraberliğinin mücadelesidir. Nice yiğitler canlarını ortaya koydular. Hepsini rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum" dedi.
Davutoğlu, Pozantı Emniyet Müdürlüğünde çalışan polis Serdar Kazar’ın geçen sene elindeki mühimmat bittiğinde kendisini bombanın üstüne atarak diğer arkadaşlarını korumaya çalışan bir yiğit şehit olduğunu hatırlattı. Davutoğlu, salonda bulunanlara, "Nice böyle şehitlerin emanetini üzerinizde taşıyorsunuz' diye seslendi.
Özel harekatçı gazi Ömer Kula'nın da ayaklarını kaybettikten sonra sürünerek çatışmaya devam ettiğini aktaran Davutoğlu, "Niceleri… Necmi Çakıroğlu… Hepsinin isimleri sizde mutlaka kayıttadır. Ben de zihnime nakşediyorum bu isimleri mümkün olduğu kadar" ifadesini kullandı. Davutoğlu, geçen yılın kasım ayında yaralanıp, tekrar gönüllü olarak operasyonlara katılan bir şehidin bulunduğunu belirterek, şehidin annesine, "Anne haberleri takip ediyorsun, sürekli beni arıyorsun, arama merak etme. Eğer bana bir şey olursa arkamdan da ağlama. Çünkü devlet bizim, vatan bizim" diye son bir mesaj gönderdiğini bildirdi.
O YİĞİTLERİ RAHMETLE MİNNETLE ANIYORUZ
Daha nice örneklerin bulunduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Tek tek herhangi biri zikredildiğinde acaba unutulan biri var mı diye gönlün bir başkasında kaldığını" dile getirdi.
Başbakan Davutoğlu, o yiğitleri rahmetle minnetle andıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:"Sizlerin de gerektiğinde, böyle bir an geldiğinde tereddüt etmeden canınızı ortaya koyacağınızdan emin olarak sizleri bütün Emniyet Teşkilatımız adına şükranlarımla selamlıyorum. Allah, sizlere ve bütün Emniyet Teşkilatımıza güç ve kudret versin. Bizi gün geldiğinde, devlet ve millet fedakarlık beklediğinde tereddüt edenlerden eylemesin. Gün geldiğinde 'Bu vatanın birliği beraberliği için bir yiğit aranıyor' dendiğinde sağına soluna bakıp da 'im benden önce çıkar?' diyenlerden değil, en önce yürüyenlerden eylesin. Polislik, hayat boyu bir süren meslektir."
Yavuz Demirkol'un 1995'te yaralanıp, gazi olduğunu, aradan 20 sene geçtikten sonra 2015'de vazifeye çağrıldığını, kepçe operatörü olarak Diyarbakır'da Sur içine çukurları, barikatları kaldırmak için çalışmaya gittiğini ve orada bir kez daha yaralandığını anlatan Davutoğlu, şu anda da Mardin'de yine kepçe operatörü olarak görevine devam ettiğini belirtti.
Başbakan Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı: "Böyle bir fedakarlığı gösteren bir emniyet mensubu selamlanmaz mı? Ona ve ailesine şükranlarımız, ifade edilmez mi? Kamu düzeni söz konusu olduğunda sizler, herkesten önce göğsünüzü siper ederek varlığınızı ortaya koyan bir mesleğin temsilcilerisiniz. Sizden bu anlamda, beklentilerimiz de çok, milletimizin ihtiyaç hissettiği anda, her an hazır olacağınıza dair inancımız da tam. İşte böyle güzel bir mekanda her türlü teknik donanımla kendinizi kamu düzeni için en iyi şekilde hizmet etmeye adıyorsunuz."
TERÖR BÜTÜN ÜLKELER İÇİN EN BÜYÜK BELALARDAN BİRİ
Davutoğlu, terörün, bütün dünyanın halkları için, bütün ülkeler için en büyük tehlikelerden, belalardan biri olduğunu yineledi. Herkesin, terör tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:"Paris, Brüksel de İstanbul ve Ankara gibi terör saldırısına maruz kaldı. Ama bizim ülkemizin bir farkı var. O da şu, biz bir ateş çemberinin içinde terörle mücadele ediyoruz. Bir ateş çemberinin içinde… Etrafımızda, en az 6 ülke idare edilemez durumda ya da merkezi otorite, bu ülkelerde ülke sınırlarını kontrol edemiyor. Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Yemen, Ukrayna. Bütün bu ülkeler bize komşu ve her birinden gelecek risk söz konusu. Bu coğrafya, o kadar kıymetli bir coğrafya ki üzerinde devlet kuranlara, medeniyet kuranlara sürekli bir imtihan vesilesi olur. Ya ayağınızı coğrafyaya, toprağa sağlam basacak ve büyük devletleri burada kuracaksınız ya da o toprak sizin ayağınızın altından kayıp sizi yok edecek. İşte böyle bir sınav günündeyiz. İşte böyle bir büyük tarihi eşiğin içindeyiz."
TÜRKİYE'Yİ SAVUNMAK İÇİN GÖREVE BAŞLAYACAKSINIZ
Ahmet Davutoğlu, salonda bulunan polis akademisi öğrencilerine, "Sizler, bu mesleği seçerek, bu göreve yönelirken sadece bir meslek icra etmek için seçmediniz arkadaşlar. Bir milletin beka mücadelesi, istiklal mücadelesi için seçtiniz. Bunun gereğini yapacağınızdan da tereddütüm yok. Bu ateş çemberinin içinde Türkiye’yi güçlü bir demokrasi, sağlam bir ülke bütünlüğü çerçevesinde savunmak için göreve başlayacaksınız" diye seslendi.
Bu ateş çemberi içinde gün geldiğinde terörle mücadele konusunda büyük çabalar gösterdiklerini, büyük fedakarlıklar yaptıklarının altını çizen Davutoğlu, gün geldiğinde de bütün etraftaki ihanet şebekelerine karşı omuz omuza mücadele ettiklerini belirtti.
Şimdi böyle bir kritik günün içinde olduklarına değinen Davutoğlu, şöyle dedi:"Bir bahara gidiyoruz ama baharımızı karartmak isteyenler var. Uzun çabalardan sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde başlayan ve Türkiye'de özgürlük ve güvenlik dengesini sağlayan önemli demokratik atılımlardan sonra, ülkemize kalıcı bir barışın egemen olması için her türlü çabayı gösterdikten sonra 7 Haziran seçimleriyle birileri şu hesabı yaptılar, 'Türkiye'de siyasi istikrar riske giriyor, dolayısıyla Türkiye'yi zaafa uğratmak için en doğru vakit.' dedi birileri ve piyonları devreye soktular. 20 Temmuz'dan 23 Temmuz'a kadar, üç gün içinde Suruç’ta DEAŞ vatandaşlarımızı katletti. Aynı gün PKK, Adıyaman’da askerimizi şehit etti. Ertesi gün DHKP-C İstanbul’da silahlı gösteri yapmaya kalktı. Daha sonraki gün, eminim hepinizin yürekten hissettiği bir acı, Ceylanpınar’da iki polisimiz gece yarısı sabaha karşı evlerinde şehit edildiler. Bu şuydu, o gün işte böyle bir tarihi eşikte, millet adına görevi üstlenmiş, emaneti taşıyan bir başbakan olarak hislerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum, öyle bir günde bütün bu bilgiler önünüze geldiğinde, tarihi bir karar vermek durumundasınız ve geçici bir hükümetin başbakanı olarak, siyasi ve hukuki bütün sorumluluğu üstlenerek 23 Temmuz'da operasyonları bütün Türkiye çapında, güvenlik operasyonlarını başlatma talimatını verdim."
SUÇLUYLA VATANDAŞI AYIRT ETTİLER
Başbakan Davutoğlu, Diyarbakır ziyareti esnasında kendisini gelecekle ilgili umutlandıran en önemli gelişmenin, hiçbir çağrı olmadan, hiçbir özel çaba gösterilmeden, Diyarbakır Ulu Camii çıkışında onbinlerce Diyarbakırlının meydanda toplanarak kendilerini karşılaması, ağırlaması ve "Şehitler ölmez vatan bölünmez" diye haykırmaları olduğunu ifade etti.
Ankara'dan, ülkenin başkentinden o meydanı doldurarak terör örgütüne en güzel cevabı veren Diyarbakırlı hemşehrilerine, kardeşlerine, vatandaşlara bir kez daha selamlarını ileten Davutoğlu, "Askerimiz, polisimiz, demek ki o kadar güzel bir mücadele örneği verdiler ki suçluyla vatandaşı ayırt ettiler. Suçluya devletin kudretini, vatandaşa devletin şefkatini gösterdiler ki vatandaşlar bizi bağrına bastı" diye konuştu.
Davutoğlu, o gün Diyarbakır sokaklarında dolaşırken, vatandaşların gözünde devleti temsil eden bir makamın yanında olmanın huzurunu hissettiğine işaret ederek, "Güvenli hissettim ve bir taraftan güvenlik güçlerimizin güçlü iradesini görmekten, diğer taraftan vatandaşlarımızla kurulan güzel muhabbet ilişkisini görmekten büyük bir memnuniyet duydum. Dikkat ediniz, iki kesim bundan rahatsız oldu. Birisi terör örgütü ve terör örgütünün siyasi uzantıları" ifadesini kullandı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır'a gitmeden önce vatandaşlara kepenklerin kapatılması için çağrı yapıldığını anımsattı.
Davutoğlu, şunları kaydetti:"Elhamdülillah, kimse kepenk kapatmadı, kimse, şahsen benim protesto edilip edilmemem önemli değil ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı protesto etmedi. Çünkü verilen terörle mücadele hukuk içinde verilen bir mücadeleydi ve halk bunu benimsemişti. Yine bir gün önce 7 yürekparemizi elimizden alan bir terör saldırısı yaptılar.
Ulu Camii meydanından vatandaşlara seslenirken söylemiştim, muhtemelen şu hesabı yaptılar, bu terör saldırısından sonra başbakan gelmekten vazgeçebilir, bu da terör örgütü için başarı olarak yansıtılabilir. Onlar bizi tanımıyorlar. O gece özellikle sadece kendim gitmekle kalmadım, eşimle zaten gidecektik ama gidecek bakan sayısını da arttırdım. 4-5 arkadaşla gitmeyi düşünüyordum, 9 bakan arkadaşımla gittim ve şunu göstermek için, 'Bizi kimse korkutamaz.' Kamu düzeni için yola çıkmış, bu ülkenin bekası için polisimiz, askerimiz gece gündüz orada canını ortaya koymuşken, eğer ben bir gün can kaygısıyla böyle bir ziyareti yapmakta tereddüt edersem, işte o zaman bu makam bize haram olur. Bir an bile tereddüt etmedik, gittik ve orada söylediğim gibi ne terör örgütünden ne de herhangi bir başka yapıdan korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız. Bu mesajı verdik."
CEYLANPINAR ZİYARETİ
İki polisin şehit edildiği Ceylanpınar'a gittiğinde kendisine birtakım risklerin bulunduğuna dair istihbarat bilgilerinin geldiğini belirten Davutoğlu, "O zaman gittiğimizde de yolda, sokakta şunu sordular 'Acaba Başbakan üzerinde ya da eşinin üzerinde çelik yelek mi var?' Diyarbakır'da da arkadaşlar 'Böyle bir tedbir alsak mı?' dediler. Başbakan çelik yelek giyerse Diyarbakır ile kucaklaştığında Diyarbakırlı eğer o çelik yeleği hissederse kendisini nasıl güvende hisseder? Emin olun, Başbakanın canı herhangi bir polisimizin, askerimizin, jandarmamızın ya da herhangi bir vatandaşımızın canından daha kıymetli değildir" diye konuştu.
"Diyarbakırlıyı kucakladığımda çelik yeleği değil de yüreğimi hissetsin diye çelik yeleği giymeyi de reddettim" diyen Davutoğlu, hiçbir yurt içi ziyarette böyle bir tedbir alınmasını, kendi riskini de üstlenerek yapmayacağını söylediğini ifade etti.
Davutoğlu, şunları kaydetti:"Biz böyle mücadele ederken, bir taraftan terör örgütü bütün bu ziyaretlerden rahatsızlık ifade edip, hakkımızda değişik ifadeler kullanırken rahatsız olan bir başka kesim daha çıktı. Hiç beklemediğimiz yerlerden bizim terörle mücadele kararlılığımızı sorgulayan, sureti Hakk'tan görünen bir başka kesim de bu sefer bu sorgulamayı yapma cüretine kalkıştı. Terörle mücadele konusunda bizim hükümet olarak şahsen ve bütün bir Emniyet Teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak üstlendiğimiz risklerin binde birini dahi üstlenmemişler ahkam kesmeye kalktılar. Terörle mücadele konusundaki kararlılığımızı sorgulamaya kalktılar. Ben bunların hepsini takip ediyorum. Kimin ne düşündüğünü biliyorum. Bu sorgulama yapmaya çalışanların arkalarında kimlerin olduğunu da biliyorum. Ama onlar da bilsin ki ben 23 Temmuz'da Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına, yaptığımız güvenlik zirvesinde talimat verirken yaşadığımız 3 günü değil gelecekteki 3 asrı hesap ederek talimat verdim. Talimatımız açıktı. Bugün de aynı talimat geçerlidir."
KİMSE BU KARARLILIĞIMIZI SORGULAYAMAZ
Davutoğlu, "Ceylanpınar'da polisimizin şehit edilmesi, Adıyaman'da askerimizin şehit edilmesi, Suruç'ta vatandaşlarımızın ve sınırda bir askerimizin DEAŞ tarafından şehit edilmesi sonrasında açık ve net bir talimat verdim: 'Türkiye Cumhuriyeti topraklarının her bir şehri, her bir ilçesi, her bir dağı, her bir vadisi, her bir santimetrekaresi terörden temizleninceye kadar mücadele edeceksiniz. Bir adım dahi geri dönmek, geri adım atmak yok'. O gün ne kadar kararlıysak bugün de aynı ölçüde kararlıyız. Kimse bu kararlılığımızı sorgulayamaz" dedi.
28 Ağustos'ta kırsal alanda daha kararlı mücadele etme söz konusu olduğunda da 7'nci, 8'inci, 9'uncu kolordulara "Bütün bu Doğu ve Güneydoğu'daki dağları temizleyeceksiniz" talimatıyla görev verirken de aynı riski aldığını anımsatan Davutoğlu, bu riski almayanların başbakan koltuğunda oturmasının mümkün olmadığını söyledi.
Davutoğlu, o günlerde muhalefet partilerinin Anayasa'nın zorunlu kıldığı hükümete girmediklerini ve kendilerini yalnız bıraktıklarını aktardı.O günlerde terör mücadelesiyle uğraşırken birilerinin kitle yapma peşinde olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Ama bizim gönlümüzde de zihnimizde de tek bir mesele vardı, ülke birliğini beraberliğini korumak" dedi. Davutoğlu, 14 Aralık'ta Cizre, Silopi, Sur operasyonları için karar verdiklerinde de yeni seçimden çıkıldığını, kendisinin hükümetini yeni kurmuş bir başbakan olduğunu hatırlatarak, karar alırken tereddüt göstermediklerini aktardı.
KİMSE KENDİSİNDEN MENKUL BİR GÜÇ KULLANAMAZ
Bütün kampanyalara, saptırma çabalarına karşı terörü bu topraklardan son santimetrekaresine kadar temizleme iradesine sahip bir Hükümet olduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu tezimleme iradesini hayata geçirecek Silahlı Kuvvetlerimiz, Emniyet Teşkilatımız var. Bu zor, çetin kararları alırken güvendiğim tek şey milletimiz ve milletimizin bağrından çıkmış Silahlı Kuvvetlerimiz ve Emniyet Teşkilatımızdı. Sizlere güvenerek bu kararları aldık, sizlere güvenerek yolumuza devam ediyoruz, sizlere güvenerek bu mücadeleyi inşallah bir gün mutlak bir zaferle neticelendireceğiz. Bu güveni sizlere duymamızın en önemli sebebi bu vatana bağlılığınız, teşkilatta en iyi, profesyonel şekilde görev bilinciyle yetişmiş olmanızdır."
Davutoğlu, emniyet teşkilatının halkla bütünleşmesi, kamu düzenini koruması, aldığı talimatı tereddütsüz yerine getirmesinin önemine değindi.Güvenliğin tek bir bütün olduğuna, herhangi bir şekilde paylaşılarak riske edilmeyeceğine işaret eden Davutoğlu, son operasyonlarda askerle polis arasındaki yakın koordinasyon ve iş birliğinden gurur duyduklarını vurguladı.
Devlette kurumlar arası koordinasyonun, nihai başarının anahtarı olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik hukuk devletidir. Kim hangi görevi ifa edecekse bu görevin meşruiyet kaynağı da bu demokratik hukuk devleti ilkesidir, uygulama prensipleri de bu demokratik hukuk devleti ilkeleridir. Kimse kendisinden menkul bir güç kullanamaz, 'Şu anda ben böyle hissettim' diyerek bir güç kullanamaz. Belinize taktığınız silahınız ya da elinize aldığınız herhangi bir güvenlik aracı milletin size emanetidir. Onu sadece demokratik hukuk kuralları içinde kullanma yetkisine sahipsiniz" değerlendirmesinde bulundu.
Kendisini dinleyen emniyet mensuplarından, "millete güven hissi vermelerini, milletin özgürlüğünü kısıtlayan anlayışı reddetmelerini" isteyen Davutoğlu, "Özgürlükleri kısıtlayarak, güvenlik tesis etmeye başladığınız zaman, bir sonraki aşamada daha büyük güvenlik problemleriyle karşı karşıya kalırsınız. Bu dengeyi Türkiye Cumhuriyeti devleti iyi kurduğu için çevre ülkelerden farklılaşıyor. Onun için çevredeki kendi devletinden rahatsız olan insanlar fevç fevç Türkiye'ye doğru gelip, güven bulmak istiyorlar" diye konuştu.
"İşkenceye sıfır tolerans" derken, kamu gücünü kullanan herkesin, demokratik hukuk devletine riayet konusunda hassasiyet göstermesini sağlamayı amaçladıklarını belirten Davutoğlu, emniyet teşkilatına teşekkür etti.Kimsenin bugün karakollardan şikayet etmediğini, "ürkütücü yerler" olarak görmediğini ifade eden Davutoğlu, bunda, AK Parti Hükümetlerinin 2002'den bu yana yaptığı reformların, demokratik açılımların büyük payının olduğunu söyledi.
Emniyet mensuplarına, "Sizin gözünüze bakan her bir vatandaş güven yanında özgür olduğunu da hissetsin. Sizin bir sorunuza muhatap olduklarında, bu sorunun aynı zamanda kamu tarafından sorulduğunun da farkında olsunlar" çağrısında bulunan Davutoğlu, bu konuda güvenlerinin tam olduğunu kaydetti.
"Öyle bir güç ve kudret sahibi olun ki suçlular bütünüyle sizden korksunlar, öyle bir şefkat sahibi olun ki vatandaşlar sizin yanınızda kendilerini en özgür, en şanslı vatandaşlar olarak hissetsinler" diyen Davutoğlu, polislerden, özellikle terör ve uyuşturucuyla mücadele söz konusu olduğunda, bileklerinin gücünü de yumruklarını da en kuvvetli şekilde tutmalarını istedi.
Bu yumruğun, milyonlarca çocuğu kurtaracağını, Diyarbakır'daki çocukların çukurlarda, barikatlarda ölmemesini temsil edeceğini belirten Davutoğlu, "Ne yumruğunuz eksik olsun ne yüzünüzdeki tebessüm" diye konuştu.
BİZDEN EMİR ALACAKSINIZ
Davutoğlu, çağdaş demokratik sistemlerde ve devlet anlayışlarında memurun sadece meşruiyetini halktan alan siyasi iradenin emrinde olacağını, başka kimsenin emrine giremeyeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:"Bugün bizden emir alacaksınız, bunun tartışılır tarafı yoktur. Kim bunu tartışırsa, üniformasını çıkaracak, siyaset yapacak. Neden bizden emir alacaksınız biliyor musunuz? Çünkü meşruiyetini objektif seçimlerle, halktan almış bir siyasi iktidardan bahsediyorum, şahsen benden değil. Yüzde 85'lik seçime katılım yüzdesiyle, yüzde 49,5 oyla iktidara gelmiş bir hükümetten alacaksınız. Bizim otoritemiz, şahsi bir otorite olamaz. Bir gün bu görevi bıraktığımızda sıradan bir vatandaş olarak, bu mütebessimi yüzünüzde görmek isterim. Halktan meşruiyetini almış bir siyasi iktidar varken ve halka hesap vermesi gereken bir siyasi iktidar varken, Başbakan, bunun atadığı İçişleri Bakanı varken eğer bir memur, o bürokratik hiyerarşi dışında bir yerden emir alırsa, mesleğine de vatanına da demokrasiye de ihanet etmiş olur. Bundan kastettiğim açıktır, paralel benzeri yapılar."
Polislerin talimat alacağı yegane merciinin bir üst amirleri ile İçişleri Bakanı ve Başbakan olduğunu belirten Davutoğlu, "Eğer birileri memuriyet görevini ifa ederken, 'Dışarıda bir başka otoriteden de emir alabilirim, hatta bu emri uygularken İçişleri Bakanına, Başbakana bile hesap vermeden uygularım derse' kendisini kapının dışında bulur. Devlete, demokrasiye ve mesleğine ihanet etmiş olur. Bu olmadı mı Türkiye'de? Oldu maalesef. 17-25 Aralık'ta kendi amirinden, bakanından saklayarak operasyon yapmaya kalkanlar çıktı" diye konuştu.
DEVLET ŞERİK KABUL ETMEZ
Bunların niyetlerinin herhangi bir hukuki süreci işletmek değil, halkın meşru oylarıyla iktidara gelmiş bir iktidarı, başbakanı görev mahallinden uzaklaştırmak olduğunu ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:"Halkın oylarıyla iktidara gelmiş ve tabiri caizse yedi düvele karşı bu memleketin menfaatini koruyup, kollamak için gece gündüz çalışan bir Başbakanın odasına böcek koymak... O zaman ben Dışişleri Bakanıydım, Dışişleri Bakanının odasına böcek koyarak, Dışişleri Bakanı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay İkinci Başkanının son derece mahrem toplantısını dinlemeye çalışmak ihanetin, casusluğun ta kendisidir, vatana, devlete, millete, demokrasiye, mesleğe ihanettir. Bundan sora benzer olayların olmaması için, benzer yapıların hakimiyet alanı bulmamaları için de biz size güveniyoruz. Eğer biri derse ki 'Amirini değil de, dini gerekçeler kullanarak şu zatı dinleyeceksin' ya da seküler gerekçeler kullanarak 'Şu devletin menfaatini daha iyi bilen şu yapıyı, şu vesayet odağını dinleyeceksin' derse, dönüp ona 'Eğer bana talimat vermek istiyorsan, çıkar o cübbeni veya başka makamlarda sembolize eden şeyleri, gir seçime, halktan destek al, oy al, gel, ondan sonra bana talimat ver. Bana talimat verecek yegane merci meşruiyetini halktan alan, hesabını da halka veren meşru Türkiye Cumhuriyeti Hükümetidir' diyeceksiniz."
Başbakan Davutoğlu, bundan sonra benzer yapılar söz konusu olduğunda, doğmaya başladığı anda mutlaka bu yapıların tasfiye edilmesi gerektiğinin altını çizerek, "Aksi takdirde devleti yaşatamayız, aksi takdirde kimse modern çağdaş bürokratik sistem içerisinde görevini ifa edemez hale gelir. Bu anlamda devlet şerik kabul etmez. Kamu otoritesi kullanılırken ortak olunmaz. Hesap vermeyecek, veremeyecek, vermesi mümkün olmayan kişilerin talimat vermesi de söz konusu olamaz" diye konuştu.
HİÇBİR GÜCÜN KARŞISINDA BOYNUNUZU EĞMEYECEKSİNİZ
Kendilerinin de hesap verecekleri mercilerin olduğunu anımsatan Davutoğlu, bunun, milletin kendisi olduğunu söyledi. "Bu siyaset beğenilmezse, bir sonraki seçimde başka arkadaşlar gelir, başka vatandaşlar gelir bizim yerimize görev yaparlar. O zaman da onları dinleyeceksiniz. Ama meşruiyetini milletten almayan hiçbir gücün karşısında boynunuzu eğmeyeceksiniz, talimat almayacaksınız, onların istekleri doğrultusunda bir santim dahi adım atmayacaksınız" diyen Davutoğlu, emniyet mensuplarından, böyle bir şey söz konusu olduğunda, gerekli mekanizmaları devreye sokarak, bu tür yapıların etki alanlarını kırmalarını istedi.
Davutoğlu, çağdaş hiçbir devletin iki otorite, iki farklı talimat kaynağını öngöremeyeceğini, çağdaş demokratik devletlerde tek meşruiyet kaynağının millet ve milletin seçtiği siyasi irade olduğunu bildirdi.
Emniyet teşkilatının uluslararası misyonunu genişletmesini isteyen ve yabancı misafir öğrencileri görmekten duyduğu memnuniyet dile getiren Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarihin bir aşamasında konjonktürel olarak olarak tarih sahnesine çıkmış sıradan bir ulus devlet olmadığını belirtti. Türkiye'nin çok köklü bir devlet geleneği olduğunu vurgulayan Davutoğlu, cumhuriyetin rejimin adı olduğunu 171. yılını kutlayan polis teşkilatının ise devletin sürekliliğini gösterdiğini bildirdi.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken İstiklal Savaşı verildiğini, o zamanki polis teşkilatının silahların Anadolu'ya aktarılması konusunda olağanüstü çalıştığını anlatan Davutoğlu, İstiklal Savaşı'nın başarılı olması için sadece Anadolu'daki halkın değil Hindistan, Afrika ve Balkanlardaki Müslümanların da dua ettiğini ve varını yoğunu gönderdiğini vurguladı.
Davutoğlu, "Onlar biliyorlardı ki eğer güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti devleti, o zaman cumhuriyet değiliz daha ama güçlü bir Türkiye varsa onlar da emniyette. Eğer Türkiye çökmüşse kadim medeniyetin bütün iddiaları da mazlum doğu milletlerinin ve mazlum milletlerin bütün iddiaları da çökmüştür. Onun için biz o dualarla o imkanlarla İstiklal Savaşı'nı hamd olsun şehitlerimizin gayretleri ile başarıya götürüp kurduğumuzda da bu cumhuriyet, sadece bir toprak parçasındaki ulus devletin adı değil, dünyanın her yerindeki mazlum milletlere ilham veren büyük bir devrimin adı oldu. Mazlum devletlere ilham veren devrim bugün de yoluna devam ediyor arkadaşlar" dedi.
SURİYELİLERE ŞEFKATLE YAKLAŞALIM
Mazlum milletlerin yüzyıl sonra yeni sınavlarla karşı karşıya olduğuna işaret eden Davutoğlu, 1 Kasım seçimleri gecesinde dünyanın farklı yerlerinden güzel mesajlar aldığını bir gün bunları yayınlamak istediğine değindi.
Başbakan Davutoğlu, Geri Kabul Anlaşması kapsamında Yunanistan'dan gelecek Suriyelilere şefkatle yaklaşılmasını ve diğer vatandaşlardan ayırt edilmemesini istedi. Davutoğlu, "Onların arasına sızmış terör odaklarına karşı en şiddetli mücadeleyi verin ama onların başını okşarken kendi evladınızın okşar gibi okşayın, kendi kardeşinizi okşar gibi okşayın" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, dışarıdaki mazlum milletlerin emniyet teşkilatlanmasına katkıda bulunmak için özel bir çaba içerisinde olunması gerektiğini, çünkü onların bulundukları yerlerde sağlam olmalarının Türkiye'yi de sağlam kılacağını bildirdi. Emniyet teşkilatlarının yeniden yapılandırılmasında Pakistan, Afganistan, Libya ve Somali'ye verilen desteklerin çok büyük önem taşıdığını vurgulayan Davutoğlu, şuanda binden fazla polisin dünyanın çeşitli ülkelerinde görev yaptığına işaret etti. Davutoğlu, 31 bin 500 misafir polisin Türkiye'deki akademilerinde eğitim gördüğünü belirtti. Davutoğlu, sadece mazlum milletler değil, gelişmiş ülkelerin de Türkiye'den örnek almasını istedi.
"Milli misyonumuzu ne kadar iyi yerine getirirsek uluslararası misyonumuzda da o kadar başarılı oluruz" diyen Davutoğlu, polislerden mesleklerini icra ederkenki beklentilerinin büyük olduğunu ifade etti.
Davutoğlu, şunları kaydetti:"Polis mesleği, halkın içinden çıkmış bir meslektir, kamu düzenini ihya eden bir meslektir, kamu düzeniyle birlikte bütün güvenliği diğer güvenlik birimleriyle yerine getiren bir meslektir, demokratik hukuk devletinin ayrılmaz parçasıdır, meşru siyasi otorite dışında kimseye ne borçludur ne de onlardan talimat alır ve nihayet uluslararası alanda ülkesini en iyi şekilde temsil eder."
İçişleri Bakanı Efkan Ala, törenin sonunda Başbakan Davutoğlu'na, 1926 yılında Konya Polis Okulu'nda çekilen bir fotoğrafı sundu. Davutoğlu, daha sonra öğrencilerle fotoğraf çektirdi.