Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Yavuz, yeni iletişim ve gözetim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte yaygınlaşan panoptik güç kullanımının yaşamın her alanında mahremiyeti geri dönüşsüz bir biçimde parçaladığını söyledi.
Dekan Yavuz, 6 Kasım’da başlayacak olan “Medya ve Mahremiyetin Sınırları” adlı ulusal sempozyumu hakkında bilgiler aktardı. Yavuz, mahremiyetin öznelliğini ve özgürlüğünü, televizyon ekranı adlı kansız sunakta sınayan bireylerin adeta görünmez bir iktidarın ıslah evlerine dönüştüğünü dile getirdi.
Yavuz, “Görünme ve algılanma arzusu, bir isteği ve arzuyu görünür kılmanın önüne geçmiştir. Bireyin özel yaşam alanına giren hisleri, sırları, aile ilişkileri, hastalıkları, inançları, planları, mektupları, yalnızlığı, yatak odası, vb. özelliklerinin eriştiği alenilik düzeyi o noktaya varmıştır ki, artık davranışı gizli tutma iradesinin perdelediği varsayılan kutsanmış öznelliğin de hiçbir muteber tarafı kalmamıştır.” dedi.
“Günümüzde denetleyen gözün iktidarı, kendini görünmez kıldığı ölçüde kapsama alanını da genişletmiştir.” diyen Dekan Prof. Dr. Yavuz şunları ifade etti: “Bireyin özgün, kamusal bir gruba ait olan mevcudiyetindeki parçalanmışlık, bazılarının deyimiyle, duygularını kamera önünde göstermeye ve yeniden canlandırmaya istekli “duygu ötesi bir toplum” ve “mağdur”lar yaratmıştır. Artık, mahremiyet mağdurlarının “öyküleri” ya da genel olarak kamusal mağduriyet senaryoları özel alanda değil, tümüyle tartışmalı bir düzlemde ve sınırları belirsiz medyatik bir kamusal alanda sahnelenmektedir. “Gözün vicdanı”, yerini, her yerde gözün “iğdiş eden” yasasına bırakmıştır, artık her şey seyirlik ve gösteriye dönük, her yer dışa açılma eğiliminin heveskar iştahıyla dopdoludur. 6 Kasım’da başlayacak olan “Medya ve Mahremiyetin Sınırları” sempozyumunda Özel yaşamın gizliliğini, kutsallığını ve dokunulmazlığını, özel yaşam-kamusal alan ayrımını, mahremiyet ve aleniyet arasındaki dolaysız ilişkileri bireysel “özgürlükler” ve medyanın “toplumsal sorumluluk paylaşımı” temelinde üstlendiği etik rollerle birlikte farklı perspektiflerden yeniden tartışmaya açacağız.”