TBMM Başkanı Numan kurtulmuş, Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye ve Avustralya'nın oluşturduğu MIKTA'nın, Meksika'da düzenlenen 10. Parlamento Başkanları Toplantısı'na katıldı.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Toplantının "Diyalog Yoluyla Küresel Barışın Geliştirilmesi: Parlamentolar Nasıl Etki Yaratabilir?" başlıklı 1. oturumunda yaptığı konuşmada; kalıcı, adil bir barışı merkezine koyan yeni bir dünya sistemini kurmanın zaruri olduğnu söyledi.
Dünyanın bu kadar önemli bir süreçten geçtiği, büyük tartışmaların, çatışmaların yaşandığı bir dönemde dünyanın farklı coğrafi bölgelerindeki MIKTA üyesi ülkelerin parlamento başkanlarının bir araya gelerek dünya sorunlarına çözüm üretmek için istişare mekanizmaları geliştirilmesinin dünya barışı bakımından önemli olduğunu ifade eden Kurtulmuş, dünyada karşılaşılan büyük sorunların önemli bir kısmının insan yapımı olduğunu, maalesef başta savaşlar, işgaller ve baskılar olmak üzere insanların ortaya çıkardığı sorunları çözmek için çok dikkatli çalışmak gerektiğini belirtti.
Birleşmiş Milletlerin üç ana sütunundan ikisinin büyük hasar aldığını ifade eden Numan Kurtulmuş, “Bunlardan birisi barıştır, diğeri ise güvenliktir. Artık BM, dünyada barışı ve güvenliği tesis eden bir kuruluş olmaktan çok daha öteye gitmiştir.” diye konuştu.
Şu anda ikinci dünya savaşından bu yana dünyadaki en önemli bölgesel çatışmalara şahit olunduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Uluslararası raporlara göre 2023 yılında 183 bölgesel çatışmayı yaşadığımızı biliyoruz. Birçok insani krizle karşı karşıyayız. Ne yazık ki bunların çözümünde dünya ve küresel sistem artık işlevsiz hale geliyor." ifadesini kullandı.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede bütün dünyayı yakından ilgilendiren iki önemli meseleye dikkati çekmek istediğini belirten Kurtulmuş, “Bunlardan birisi hemen kuzeyimizde Rusya ve Ukrayna arasında 3 yıla yakın bir süredir devam eden savaş… Bu savaşın ortaya çıkardığı ağır insani kayıplar gerçekten dünyadaki sistemi ciddi şekilde yaralamaktadır. Bu savaşı çözebilmek için BM ya da başka hiçbir uluslararası kuruluş bir perspektif ortaya koyamamaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, Rusya-Ukrayna savaşının sadece iki ülke arasındaki savaş olmanın çok ötesinde Rusya ve Batı arasında topyekun bir savaşa evrilmek gibi büyük bir risk taşıdığını da belirterek, "Ayrıca bu savaşın, sadece askeri anlamda değil gıda ve enerji güvenliği anlamında da dünyaya ne büyük zararlar verdiği ortadadır. Türkiye olarak bu krizin başından itibaren karşılıklı olarak çözüme ulaşılabilmesi için her türlü görüşme ve diplomatik müzakere süreçlerini sonuna kadar açık tutmayı önemli bir hedef olarak telakki ettik. Ama ne yazık ki çok yakınlaşılmış olmasına rağmen her iki ülke arasında bugüne kadar kalıcı ve adil bir barış sağlanamamıştır.” şeklinde konuştu.
İSRAİL'İN GAZZE'YE YÖNELİK SALDIRILARI
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Türkiye'nin güneyinde, İsrail ve Gazze arasında devam çatışmaların da sadece bölgesel bir kriz olmanın çok ötesinde küresel, topyekun bütün insanlığı ilgilendiren bir niteliğe büründüğünün altını çizerek, Gazze'de 7 ayı aşkın bir süredir devam eden, İsrail'in artık soykırıma varan ağır katliamları ve insanlık suçlarının 35 bin insanın hayattan koparılmasına sebep olduğunu belirtti.
Bu saldırıların, yüzde 70'i kadın ve çocuklardan oluşan büyük bir sivil kayba neden olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Kuvözdeki bebeklerin, 8 milyar insanın gözü önünde çırpına çırpına öldüğü, öldürüldüğü o vahşeti insanlık asla unutmayacaktır. Dolayısıyla dünyanın bu savaştan da devam etmekte olan bu insanlık katliamlarından da ders çıkarması, bir sonuç elde etmesi lazım. Özellikle Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Uluslararası Adalet Divanı'nda başlatmış olduğu İsrail'e karşı adalet arayışını takdirle karşıladığımızı bir kere daha ifade etmek istiyorum. Türkiye olarak Uluslararası Adalet Divanı Sözleşmesinin 63. maddesi gereği bizim de bu mahkeme süreçlerine müdahil olacağımızı buradan ifade etmek istiyorum."
Kurtulmuş, her ne kadar uluslararası sistem Gazze'de devam eden bu insanlık ayıbına karşı sessiz kalsa da dünyanın birçok yerinde; Avrupa ülkelerinde, ABD'de, Latin Amerika, Asya, Afrika ülkelerinde halkların sokaklara çıktığını, üniversite öğrencileri ile entelektüel çevrelerin bu soykırıma karşı sessiz kalmadığını; yeni ve adil bir dünya sistemi kurulması için üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye gayret ettiklerini söyledi.
"ULUSLARARASI CAMİA KALICI VE ADİL BİR SİSTEM KURABİLMEK İÇİN ELİNİ KUVVETLENDİREBİLİR"
TBMM Başkanı Kurtulmuş, dini ne olursa olsun, inançlı ya da inançsız; vicdanı olan insanların bu haksızlık karşısında susmadığı ve adalet arayışı içerisinde olduğuna işaret ederek, "İnsanlığın, yeni bir insanlık cephesi oluşturduğunu görmekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. İnşallah ümit ediyoruz ki, bütün bu gelişmeler yeryüzünde hep beraber, uluslararası camia, kalıcı ve adil bir sistem kurabilmek için elini kuvvetlendirebilir." diye konuştu.
Dünyada artık yeni bir sisteme ihtiyaç olduğunu belirten Kurtulmuş, "Az evvel Koreli meslektaşımın da ifade ettiği gibi artık büyük güçlerin dünyaya vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Orta güçlerin kendi aralarındaki imkanları seferber ederek; hakkaniyet, adalet, vicdan ve insaf ölçülerinde yeni bir dünyanın kurulabilmesi için mücadele etmesi lazım. Aksi takdirde daha çok uluslararası toplantılarda bir araya gelir, daha çok savaşların yıkıcı sonuçlarını konuşur, daha çok barış arayışları içerisinde milli ve evrensel fikirler etrafında müzakere ederiz." değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, yeni ve adil bir sistemin kurulması için iki temel prensibin kabul edilmesi gerektiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunların en başında insanların yaradılışta eşitliği prensibi gelmektedir. Hiçbir insanın bir diğerine karşı üstünlüğü yoktur. İster rengi, ister dili, ister dini, ister sosyal sınıfı, ne olursa olsun, hiçbir insanın bir diğerinden bir milim üstünlüğü söz konusu olamaz. İnsanların eşitliğini kabul etmeyen, insanlar arasında yaradılıştan bir hiyerarşinin var olduğuna inanan hiçbir görüş, dünyada barışı getiremez. İkincisi ise devletler arasında bir fark yoktur. Büyük devletler, güçlü devletler, zayıf devletler diye bir ayrım asla kabul edilemez. İnsanların yaradılışta eşitliği nasıl esas fikir ise, devletlerin de egemenlikte eşitliği esas fikirdir. Bu ikisini esas alan yeni, kalıcı, adil bir barışı merkezine koyan yeni bir dünya sistemini kurmak mümkündür; hatta mümkün olmanın ötesinde elzemdir, zaruridir. Bu çerçevede bu MIKTA Konferansı'nda da uluslararası sistemde barışı, adaleti, hakkaniyeti nasıl sağlayabileceğimiz üzerindeki bu fikirlerin son derece değerli tartışma alanlarına olduğuna inanıyorum. Ve ümit ediyorum ki burada yapılacak tartışmalar yeni bir dünya sisteminin kurulmasına vesile olur."
Meclis Başkanı Kurtulmuş, "Cinsiyet Eşitliği (Gender Equality): Parlamenter Zorluklar ve Kapsayıcılık için Stratejiler" başlıklı Oturumda yaptığı konuşma da ise kadının toplum hayatındaki yeri ve kadının önündeki engellerin ortadan kaldırılması konusuna ilişkin görüşlerini bildirdi. "Gökyüzünün yarısı kadınlarındır." şeklindeki Çin atasözünü aktaran Kurtulmuş, bu atasözünün, hak ve eşitlikleri, kadınlar ve erkeklerin eşit şekilde paylaşması anlamına geldiğine dikkati çekti.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, kadını ihmal eden toplumların, varlık ve kalkınmasının yarım olduğunu, gücü ve potansiyelinin yarısından baştan vazgeçmiş olacağını dile getirerek, "Onun için kadınların emeğinin, alın terinin, katkısının, çabasının olmadığı yerde katılımcılık da olmaz, barış da, kalkınma da, gelişme de olmaz. Toplumların huzurlu ve barış içerisinde yaşayabilmesi için kadınların fırsat eşitliğinden azami derece istifade edeceği sistemleri kurmak, siyaset olarak bizlerin boynumuzun borcudur. Siyasette, ekonomide, akademide, bilimde ve sanatta; diğer taraftan da evinde, fabrikada, tarlada, kendi işinin başında, alın teriyle, emeğiyle, fedakarlığıyla her türlü zorlukların üstesinden gelmeye çalışan kadınların başarılarından da gurur duyuyoruz." ifadesini kullandı.
Kadının toplum hayatına katılımını güçlendirilmesi, bunun önündeki engellerin ortadan kaldırılması, kadına karşı şiddet ve ayrımcılıkla kararlı bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğine işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Kadının haklarının korunması, toplumsal konumunun ve katılımının güçlendirilmesi hedefine güçlü biçimde destek vermek; değer ve yaşam tarzı dayatmalarına da aynı şekilde karşı çıkmak mecburiyetindeyiz. Kadın ve erkeğin birbirini bütünleyen, tamamlayan, bu sayede hayatın her alanında bir dengenin ve daha güçlü bir potansiyelin hayata geçirilmesini sağlayan varlıklar olduğunu da unutmamalıyız. Toplumun kilit taşı olan aile yapısını ve bu yapı içindeki bireylerin oynadıkları rolleri de bir kenara bırakamayız. Aile ile kadını rol olarak birbirinin karşısında, hatta birbiriyle çatışan, çelişen fonksiyonlar olarak tanımlamak, modern dünyanın en büyük yanılgılarından birisidir. Kadim aile yapısının karşısına kadını yerleştirmek; kadın ve aile arasında duvarlar örmek sadece toplumların geleceğine bir tehdit değil, kadının haklarıyla var olma mücadelesine de büyük bir haksızlıktır."
TBMM Başkanı Kurtulmuş, cinsiyet eşitliğinin sağlanması için atılacak en temel adımın, fırsatlara erişimde eşitliğin sağlanması olduğunu vurgulayarak, erkek ve kadına öncelikle özgürlükler, haklar ve imkanlar bakımından eşit koşullar sağlamak ve böylece ortaya çıkacak fırsatlara eşit katılımı mümkün kılmakla bunun gerçekleşebileceğini işaret etti.
Kadınların toplumsal hayatın her alanına katılımının kolaylaştırılması, ayrımcı uygulamaların önüne geçilmesi, kadınların erkeklerle eşit fırsatlara sahip olmasının sağlanması ile özellikle kamu kaynaklarının dağıtılmasında kadınlar ile erkekler arasında adil ve hakkaniyetli bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları söyledi: "Biz Türkiye olarak insan hakları temelli yaklaşımlarımızın bir gereği çerçevesinde, kadının statüsünü güçlendirmek bakımından özellikle 2002 yılından bu yana önemli adımlar atıyoruz. Kadının statüsünün geliştirilmesiyle birlikte 2009 yılında TBMM'de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nu kurduk ve bu Komisyon uluslararası alandaki bütün faaliyetlerde Türk kadınının katılımını sağlayacak olan, fırsat eşitliğini sağlayacak olan adımların atılması için çabalarını gerçekleştirmekte, mücadelesini vermektedir. Sahip olduğumuz perspektifin, böylece yasama süreçlerine de doğrudan ve kurumsal bir şekilde dahil edilmesini temin etmeye çalıştık. Ayrıca 2010 yılında Anayasa değişikliği çerçevesinde kadınlar dahil olmak üzere çeşitli gruplar için pozitif ayrımcılığa izin veren yeni düzenlemeleri Anayasamızda gerçekleştirdik."
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nı 2018-2023 döneminde gerçekleştirdiğini de anlatarak, "Kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve özel sektörle işbirliği içerisinde başarılı bir şekilde uygulandı. 12. Ulusal Kalkınma Planımızda kadınların işgücü piyasalarına katılımının artırılması dahil olmak üzere fırsat eşitliğinin tüm bütçeleme süreçlerine derç edilmesi sağlanmış oldu. Böylece özellikle 2023 yılında OECD tarafından cinsiyete duyarlı bütçelemede başarılı bir örnek olarak Türkiye de zikredildi ve bu listede yerini almış oldu." ifadelerini kullandı.
2011 yılında Türkiye'de kadınların ortalama eğitimde kalma süresi 6,5 yılken, bu sürenin geçen yıl 8,5 yıla çıkarıldığını; çalışabilir nüfus içerisindeki kadın istihdamının yüzde 30,4'e, özellikle yüksek eğitim görmüş kadınların işgücüne katılım oranının ise yüzde 70'e yükseldiğini belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Meksika Parlamentosu kadar böyle rahat bir rakam veremiyoruz. Ama Türkiye'de de kadınların siyasete katılımında son yıllarda önemli bir başarı sağlanmıştır. Şu anda TBMM'de 119 kadın parlamenterimiz var. Bu da yaklaşık olarak TBMM'deki sayının yüzde 20'sine tekabül ediyor. Dolayısıyla her alanda kadınların hem işgücüne katılması hem fikir ve sanat alanına katılması hem kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi; aynı şekilde kadın haklarının sağlanması ve özellikle kadına karşı şiddetin önlenmesinde Türkiye olarak son yıllarda önemli mesafeler kat ettiğimizi sevinerek ifade ediyorum. Ancak daha yürüyecek çok yolumuz, daha gerçekleştirecek çok hedeflerimiz olduğunu da açık yüreklilikle burada ifade etmek istiyorum. Tekraren ifade etmek gerekirse, kadın ve erkekler birlikte, toplumların diğer yarısını oluşturarak, bir bütünü en iyi şekilde ileriye taşıyabilirler."
Meclis Başkanı Kurtulmuş, "Sürdürülebilir Kalkınma ve Ortak Refahı Arttırmanın Aracı Olarak Ticaret" başlıklı 3. Oturumunda yaptığı konuşmada Türkiye’nin de içinde yer aldığı Kalkınma Yolu Projesi’nin önemine değindi. Kurtulmuş, bu projenin bölgesel barışa imkan sağlayacak önemli bir mekanizma olacağına işaret etti.
3. Oturumdaki konuşmasının başında İsrail ve Hamas arasında devam eden ateşkes görüşmelerini anımsatan Kurtulmuş, bu kapsamda Hamas'ın, Mısır'da, Mısır'ın ve Katar'ın inisiyatifleri, Türkiye'nin de telkinleriyle ateşkes konusunda ortaya konulanları kabul ettiği ve ateşkesi imzalamak üzere hazır olduğuna yönelik bilgiyi aldığını anlattı. Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bundan dolayı fevkalade memnun olduğumuzu ifade etmek isterim. Ancak İsrail hükümetinin bu konuda acilen karşılık vermesi ve bütün insanlığın beklediği, bütün uluslararası camianın beklediği bir acil ateşkesin derhal sağlanmasını temin etmemiz gerekir. Bu çerçevede MIKTA ülkeleri parlamento başkanları olarak hem parlamentolar düzeyinde inisiyatif almak hem de hükümetlerimizi harekete geçirerek, İsrail hükümetine baskı yaparak bu barışın bir an evvel sağlanması, böylece 7 aydır bütün insanlığın ortak acısı olan Gazze'deki bu insani dramın sona ermesi, yıkımın sonlandırılması ve bu acil ateşkesin kalıcı bir barışa dönmesi için biz de uluslararası camianın bütün kurumlarını hayata geçirmemiz gerekir. Temennimiz odur ki İsrail hükümeti de inadından vazgeçerek bir an evvel bu barış görüşmesinde olumlu adım atar ve öncelikle acil ateşkesin sağlanması, hızlı bir şekilde insani yardımların da ulaştırılması mümkün olur."
"(KALKINMA YOLU) BÖLGESEL BARIŞA DA İMKAN SAĞLAYACAK ÖNEMLİ BİR MEKANİZMA OLACAK"
TBMM Başkanı Kurtulmuş, batı eksenli üretimin artık yavaş yavaş yeni yerlere, yeni üretim merkezlerine kaydığını ve buna paralel olarak da yeni ticaret yollarının gelişmekte olduğunu belirterek, "Yine Türkiye olarak bizim de içinde olduğumuz ve henüz başlangıç safhasında bulunan, Körfez ülkeleri, Irak ve Türkiye'nin üzerinden geçecek olan Kalkınma Yolu Projesi de hem büyük bir transit proje hem büyük bir ticaret ortaklığı hem de ülkeleri birbirlerine yaklaştıran bir proje olmanın ötesinde, bölgesel barışa da imkan sağlayacak önemli bir mekanizma olacaktır." diye konuştu.
Uluslararası finansmanın ve uluslararası üretimin adil ve hakkaniyetli bir şekilde yürütüleceği, kurala dayalı yeni bir küresel ticaret sistemine ihtiyaç olduğuna işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Gücü olanların sadece kendi istedikleri gibi kuralları değiştirdikleri ve yönlendirdikleri bir sistem değil; herkes için uluslararası ticaretin kuralının eşit olduğu, uygulanabilir bir küresel sistemin ortaya konulmasının önemli olduğu kanaatindeyiz. Bu konuda MIKTA ülkelerinin önemli bir fonksiyon icra edeceğini, özellikle 'kazan kazan' prensibi çerçevesinde dünyada yeni ticaret imkanlarını geliştirerek dünya ekonomisinde adil bir dağılımın sağlanmasına katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum. Bunun için ikili işbirliklerimiz önemli olduğu gibi çok taraflı ticari iş birliklerimizin de gerçekten güçlendirilmesinin fevkalade yararlı olacağını; bu anlamda dünya ticaretine ve dünya siyasetine katkı sağlayacağına inanıyorum."
Dünya ticaretinin kurala dayalı bir şekilde yürütülmesinin, aynı zamanda barışa dayalı bir dünya sisteminin kurulabilmesi için de önemli araçlardan biri olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, temsil kabiliyeti ve ekonomik gücü yüksek MIKTA ülkelerinin gelecek dönemde ticaret alanındaki farklılıkları ortadan kaldıracak çabaları ortaya koyacağına yönelik inancını dile getirdi.
Kurtulmuş, Başkanlığını yaptığı “Uluslararası Göç Akımlarındaki Artış Göz Önüne Alındığında, İnsan Hakları Nasıl Güvence Altına Alınır?” konulu 4. Oturumda ise göç konusunda yeni yaklaşımları ortaya koymak gerektiğini ifade etti.
Kurtulmuş, oturumun açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin özellikle 2014’ten bu yana dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke olduğunu söyledi.
Türkiye’nin insani yardımlar konusunda, özellikle göçmenlerle ilgili alanda dünyada en büyük fedakarlığa katlanan ülkelerin başında geldiğini belirten Kurtulmuş, “Bu anlamda göç konusunda fevkalade büyük bir tecrübeye sahip olduğumuzu söyleyebilirim.” diye konuştu.
Kurtulmuş, Türkiye olarak tarihsel anlamda da göç konusunda büyük bir tecrübeye sahip olduklarını ifade ederek şunları söyledi: “Osmanlı Cihan Devleti yıkıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşunun öncesi ve sonrasında Osmanlı Devleti'nin farklı bölgelerinden gelen çok sayıda Osmanlı vatandaşı Türkiye Cumhuriyeti'ne gelmiş ve Anadolu topraklarında kendilerine yeni bir anayurt elde etmişlerdir. Ayrıca yine tarih boyunca saldırılardan kaçanlara topraklarımızı açmış ve onlara ev sahipliği yapmışızdır. Örneğin 500 küsur yıl önce İspanya'da engizisyon mahkemelerinden kaçan Yahudilerin ve farklı etnik, dini kökenlere sahip insanların gelip sığındığı yer Türkiye olmuştur, Osmanlı toprakları olmuştur. Yine İkinci Dünya Savaşında Almanya’da Nazilerin katliamlarından kaçan Yahudilerin sığındığı yer Türkiye olmuştur. Örnek olarak şunu söyleyebilirim. 1938 yılında Türkiye, Nazilerin katliamından kaçan, Avrupa'daki Yahudi bilim adamlarına kapılarını açmış İstanbul ve Ankara üniversitesinin çok sayıda fakültesi Alman kökenli Yahudi bilim adamlarının sayesinde önemli bilimsel araştırmaların merkezi olmuştur. Bugün de bu tarihi misyonumuzu sürdürüyoruz ve dünyanın dört bir tarafından gelen çaresiz insanlara ev sahipliğini gerçekleştiriyoruz.”
Dünyada üzerine en çok konuşulan ama nedenleri üzerinde en az konuşulan konuların başında “göçmen meselesi” geldiğine işaret eden Kurtulmuş, göç konusunun tek başına bir sebep olarak ele alınmasının genel bir yanılgı olduğunu vurguladı.
Kurtulmuş, “Halbuki göç, bir sebep değil çok sayıda sebebin ortaya çıkardığı vahim, insanlığı tehdit altında bırakan bir sonuçtur. Dolayısıyla göçün bu farklı nedenlerini bulmak, göçü ortaya çıkaran ve göçü küresel bir tehdit haline getiren nedenlerle mücadele etmek, onları ortadan kaldırmak uluslararası camianın vazifesidir.” şeklinde konuştu.
Kurtulmuş, savaşlar, yoksulluklar ve yoksunluklar, işgaller, iç çatışmalar, iklim değişikliği ve özellikle iklim değişikliğinin neden olduğu kuraklık, çölleşme, kıtlık ve susuzluğun getirdiği yeni göç dalgaları, dünyanın birçok bölgesinde devam eden istikrarsızlıklar ortadan kaldırmadan göçmen meselesini çözebilmemizin mümkün olmadığının altını çizdi.
Kurtulmuş, şunları kaydetti: “Göçmen meselesinin çözülmesi için bu sonuçların ortadan kaldırılmasını sağlamamız lazım. Çok açık söylemek istiyorum. Kontrol edilemeyen göç meselesi askeri tedbirlerle, güvenlik tedbirleriyle önlenemez. Eğer öyle olmuş olsaydı, örneğin Meksika'dayız, Meksika'dan bir tane insanın Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmek için yola çıkmaması gerekirdi. Eğer askeri tedbirlerle düzensiz göç önlenebilir olsaydı Akdeniz'de, Orta Akdeniz'de ve Doğu Akdeniz'de her gün onlarca göçmen gemisi soğuk denizin diplerinde kaybolup gitmezdi. Sadece şimdiye kadar Akdeniz'de ölen göçmenlerin sayısı 29 bini aşmıştır.
Afganistan'dan binlerce, on binlerce insanın göç etmesinden bahsediyoruz da Afganistan'ın önce Ruslar, ardından Amerikalılar tarafından on yıllar boyunca işgalinin nasıl Afgan halkını çaresizlik içerisinde bıraktığı üzerinde hiç konuşmuyoruz. Eğer Afgan halkı o çaresizliğin içerisinde olmasaydı Allah aşkına bir tanesi hayatını tehlikeye atarak başka ülkelere göç etmek ister miydi?
Şimdi Türkiye'nin tecrübesinden bahsedelim. Yaklaşık 3 milyonu aşkın Suriyeli'den bahsediyoruz. Köylerinin yakıldığı, bombalarla şehirlerinin yok edildiği, ölümle burun burnunda kalan bu Suriyelilerin hayatta kalmaktan başka tek bir çaresi Türkiye'ye göç etmeleriydi.”
Göçün bugün bütün yükünün az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerin üzerinde olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “Dünyada nasıl siyasal sistem ve ekonomik sistem için yeni bir sisteme ihtiyacımız var diyorsak göç konusunda da yeni kurumlara, yeni yaklaşımlara ihtiyacımız vardır.” dedi.
Kurtulmuş, uluslararası camianın göç meselesini önleyebilmek için uluslararası göçü önleyici kurumları kurmak ve bunların bütçelerini de oluşturmak gibi bir mecburiyetinin bulunduğunu kaydetti.
Göç konusunda da önerisini dile getiren Kurtulmuş, “Göçün sonuçlarının ortadan kaldırılması için uluslararası bir fonun kurulması ve buraya da ülkelerin kendi zenginlik seviyelerine göre gayrisafi milli hasılalarının belli bir oranında destek olmaları insani bir vecibedir. Bunu sağlayabilmek ve böylece göç konusunda yeni yaklaşımları ortaya koymak durumundayız.” diye konuştu.
10. Parlamento Başkanları Toplantısı kapsamındaki oturumların ardından Meksika Temsilciler Meclisi Başkanı Marcela Guerra Castillo, MIKTA’nın dönem başkanlığını Güney Kore Ulusal Meclis Başkanı Kim Jin-pyo devretti.